Dersim katliamına katılan iki askerin ve zorunlu iskâna tabi tutulan Dersimlilerin anlatımlarına yer veren "Kara Vagon" belgeselinin yönetmeni Özgür Fındık, "Kara Vagon, ezberleri bozan bir çalışmadır" dedi.
Siyasal kodlamalar üzerinden değil insan merkezli bir bakış açısıyla belgeseli çektiklerini ifade eden Fındık, Dersim'de yaşanan olayların politik malzemeye dönüştürülmemesi gerektiğini belirtti.
Yaşananları isyan veya katliam değil soykırım olarak niteleyen Fındık, Dersim meselesinin 1938'den günümüze devam eden bir devlet politikasının ürünü olduğunu söyledi.
Dersim meselesini işleyen bir belgesel çektiniz. Neden Dersim?
Ben o toprağın çocuğuyum. Bize anlatılan soykırım hikâyeleriyle büyüdük. Dolayısıyla yabancısı olduğum bir mesele değil. Bu anlamıyla bireysel yanı elbette var, ancak bizde toplumda bir bellek sorunu var. Buna karşılık belleği taze tutmak ve yeniden hatırlatmak için bu çalışmayı yaptık. Benim olayı ele alışımda her ne kadar bireysel yanı olsa da meseleye toplumsal bellek bağlamında bakıyorum.
Belgeseli yaparken hangi kaynaklardan yararlandınız? Devlet arşivlerine girebildiniz mi?
Devlet arşivleri bir yere kadar açık olduğu için biz daha bireysel ilişkiler üzerinden arşivlere ulaşmaya çalıştık. Hasan Saltık'ın bu konuda geniş bir arşivi var. Arşivlerin yanı sıra esasında biz tanık ve mağdur üzerinden gidip sözlü tarih çalışması yapıyoruz. Kara Vagon belgeselini yaşanmışlıklar üzerinden kurguladık.
Görüştüğümüz kişilerin Ermeni olduklarını söyleşide öğrendik. "Bizi Kara Vagon'dan indirip sünnet ettiler, Müslümanlaştırdılar" dediler. Ermeniler korkuyla kimliğini saklamak durumunda kalmış. Camiye gitmek istemiyorlar, ancak insanların baskısından dolayı gitmek durumunda kalıyorlar.
Dersim'de yaşananlar sadece Türkleştirme değil bir Sünnileştirme operasyonudur da. Belgeselde de anlatıldığı gibi, "Teyze gel mevlidimiz var" dendiğinde Alevi inancında mevlit olmadığı için mevlidin ne olduğunu bilmiyor. Türkçe bilmediği için de derdini anlatamıyor.
Teyze mevlide gidiyor ancak " Biz gittik kendi duamızı içimizden yaptık" diyor. Burada Sünni İslam dayatmasını, asimilasyonu görebiliyorsunuz. Kendi koruma ağını oluşturarak kendi ibadetlerini sürdürüyor.
Filmde vurgulamak istediğimiz konulardan biri de devletin ne ölçüde başarılı olduğudur. Dersim kanunu çıkarıldı, bakanlar kurulu yasası çıktı, iskâna teşvik edildi, ama devlet 1938'de başarısız oldu.
Dersim meselesini nasıl tanımlıyorsunuz?
Biz Dersimde yaşananları soykırım olarak tanımlıyoruz. Katliam fiili bir olaydır ancak soykırım projelidir. Devlet 1935'de bölge için kanun çıkarıyor. Dünyanın hiçbir yerinde yok. 1937'ye kadar bölgedeki aşiret ağalarını katlediyor. 1937'den sonra çocuklar ve kadınlar dışında kimse kalmıyor.
Esasında soykırım 1937'den sonra başlıyor. Sünnileştirme operasyonun devamı olarak 1980'lerde Alevi köylerine camiler yaptırılıyor. 1994'de Alevi köyleri yakıldı, Şimdi güvenlik nedeniyle barajlar kuruluyor. Dil olgusu ve toplu mezarların ortaya çıkışı var.
Kara Vagon 38'den günümüze değin devam eden Dersim konseptini anlamak için bir araçtır. Dersim'e Sıtkı Havar adında bir öğretmen atanıyor. Öğretmen özelikle kız çocuklarını okutuyor. Neden kız çocukları? Kürt kızının nesli dünyaya Türk olarak gelmiş olacak. İsmet İnönü'nün bu yönde bir raporu var: "Kız çocuklarını asker ailelerine vereceğiz."
Buradan anlaşılacağı üzere devlet Dersim'de kültürleri eritme yoluna gitmiştir. Yaygın olarak kullanılan "Bunlar gâvur, bunları öldürürseniz cennete gidersiniz" söylemleri var. Aynı şekilde devletin bir yöntem olarak başvurduğu, halen devam eden Kürt'ü Kürt'e kırdırma politikası var.
Şafi olup Zazaca konuşanlar aracılığıyla mağaradakiler dışarı çıkarılıyor. Burada Şafi-Alevi ayrımı değil, devletin ideolojik kodlarıyla ilgili olan inançların çatıştırılmasını görüyoruz.
Katliama katılan erlere nasıl ulaştınız?
Erlerin görüntülerini ben çekmedim, görüntüler yakınları tarafından çekildi. Ben de onlardan aldım.
Dersim meselesine ilişkin Türkiye siyasetinde sürdürülen tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dersim sorunu Kemal Kılıçdaroğlu ve başbakan arasında politik çekişmeye alet edilebilecek bir sorun değildir. Devletin yüzleşmesi gereken bir sorundur.
Ancak her şeye rağmen bu tartışmaları Dersim soykırımının tartışılması açısından önemlidir. Dersim soykırımı uluslararası mahkemelere götürülecek. Hali hazırda uluslararası ceza mahkemesinde Erdal Doğan ve Amerikalı bir avukatın yürüttüğü dava var.
Dersim meselesinin failleri kimlerdir?
Bir devlet politikasının ürünü olan Dersim soykırımın failleri bellidir. Mustafa Kemal önderliğinde Osmanlı sonrası kadrolarının, İsmet İnönü, Celal Bayar, Şükrü Kaya'nın ve daha birçok ismin imzalı olarak tutulmuş raporları var.
Koçgiri katliamında yer alan ve Sakallı Nurettin Paşa'nın da damadı olan Abdullah Alpdoğan da oraya götürülüyor. Keza Celal Bayar anılarında, Mustafa Kemal'in kendisine "Vurun, Dersim'de sorumluluk bana aittir "dediği biliniyor.
biMustafa Kemal ölmeder buçuk ay önce imzaladığı raporlar var.
Belgeseliniz bir hayli ilgi gördü bunu neye bağlıyorsunuz?
74 yıl sonra iki tane asker çıktı anlatacağım dedi, ne yapacaksın? Ezberin bozulduğu andır bu an. Daha fazla saklanamaz, bir yerlerde patlayacak. Bugün değil yarın açığa çıkardı. Belgeseli medyaya götürdüğümüzde haber müdürleri "Gerçekten var mı böyle bir şey?" diye soruyor.
Medyanın buna ilgisiz kalması imkânsız olurdu. Bana "Dersim katliamı neden oldu, hiç araştırdın mı?" sorusu yöneltildi, ancak benim derdim Dersim katliamının neden olduğu değil.
108 yaşındaki adamın vicdan muhasebesi yaparken ağlayarak, "Bana bu soruyu sormayın" demesi bu soruya verilecek en güzel cevaptır.
Devletin Dersim'e ilişkin güncel politikaları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Yerel kültürleri işlemezsen bu toplumun dağılması gayet normal. Fethullah Gülen'in Dersim kültürünün tasfiye edilmesi gerektiğine dair açıklamaları internet sitelerine yansıdı.
Bu zihniyetin ürünü olarak Dersim'de okullar ve inanç merkezleri kuruluyor. Dersim'de bir yandan inanç merkezleri kurulurken diğer yandan yeşil sermaye geliyor ve barajlar yapılıyor.
Alevilerin inanç merkezleri sular altında bırakılıyor ve onlar için bir anlam ifade etmediği söyleniyor. Vali, "kaya parçası" deyip rahatlıkla geçiştirebiliyor. Tasvip ettiğimiz bir durum değil, ancak camiler sular altında kalsa tepkiler böyle mi olur?
Bundan sonra bir çalışmanız var mı?
Dersim 38 olaylarına ilişkin bir sinema çalışmamız olacak. (NK/ŞA)