* Giuliano Battison’ın Max Planck Enstitüsü başkanı Wolfgang Streeck ile La Repubblica’da 10 Temmuz 2017’de yayınlanan söyleşisini Prof. Dr. Gül Batuş’un çevirisiyle yayınlıyoruz.
Köln’de bulunan Max Planck Enstitüsü başkanı Wolfgang Streeck’in acımasız saptaması: “Güncel kriz rastlantısal değil, demokratik kapitalizm olarak tanımladığımız toplumsal yapılanmanın çözülmesinin göstergesi olan bir dizi politik ve ekonomik düzensizliklerin doruk noktasına ulaşmış olmasından kaynaklanmaktadır.”
“Kapitalizm doz aşımından ölmek üzeredir.” Bu, Avrupa’nın en saygın ve etkili araştırma merkezlerinden biri olan Köln Max- Planck Enstitüsü müdürü Wolfgang Streeck’in ileri sürdüğü savdır.
Streeck, “Kapitalizm Nasıl Sonlanacak? Düşmekte Olan Sistem Üzerine Denemeler” (How Will Capitalism End? Essays on a Failing System) adlı son kitabında demokratik kapitalizmin, özellikle de savaş sonrasında demokrasi ve kapitalizmi kendisine yasallık kazandıracak olan bir toplumsal ittifak çevresinde birleştirerek elde ettiği o sosyal yapılanmanın sorunları hakkında acımasız saptamalarda bulunmakta. “70’li yıllardan itibaren, ekonomik gelişmenin sonu ve neo-liberal devrimin gelişimi ile birlikte o ittifak giderek zayıflamaya başladı. Maddi güç artarken demokrasi gerilemekte. Kapitalizmin ‘vahşi ruhunu’ denetim altında tutan politik ve kurumsal bağlar aşılmakta. Kazanan çok kazanıyor. Bugün kapitalizm çöküyor, çünkü fazla başarı kazandı” diyor Wolfgang Streeck, Espresso dergisine verdiği röportajda.
Profesör Streeck, siz 2008’de baş gösteren ekonomik krizi açıklayabilmek için 70’li yıllarda başlayan krizlerin etkisini de göz önünde bulundurarak kapitalizmin “tarihsel sürekliliğini” vurguluyorsunuz. Neden bu seçim?
Çünkü güncel kriz rastlantısal değil ancak demokratik kapitalizm olarak tanımladığımız toplumsal yapılanmanın çözülmesinin göstergesi olan bir dizi politik ve ekonomik düzensizliklerin doruk noktasına ulaşmış olmasından kaynaklanmakta. Krizin ivmesi, kapitalizmin, İkinci Dünya Savaşından sonra kendisini sarmalayan kırılgan zincirlerden özgürleşmesi süreci ile doğru orantılıdır. Yani kapitalist ekonominin savaş sonrası Keynesyenizminden, tamamen karşıt bir politik formüle, gelişimi ve gelir dağılımını artık yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya olarak ifade eden yeni-Hayek etkisine dönüşmesini ifade etmektedir. Bu, pazarın, demokrasi tarafından ehlileştirildiği savaş sonrası toplumsal mutabakatı alt ederek, pazarlar tarafından baskı altına alınan bir demokrasiyi üreten bir değişimdir. Keynesci anlayışa göre üretken olarak tanımlanan eşitlikçi demokrasi, bu işlerliğe bir engel teşkil etmektedir.
Sizin ifadenizle “özelleştirilmiş Keynesyenizmin 2008’deki çöküşü” ile demokratik kapitalizm krizi “dördüncü ve son dönemine” girmiş oldu. Bizi bu noktaya getiren diğer süreçler hangileridir?
Savaş sonrasının demokratik kapitalizmi sermayenin ve vatandaşların çıkarları arasında, mükemmel olmasa da bir denge yaratmıştı. Yetmişli yıllardan sonra gelişmenin yavaşlaması, sermaye ve emek arasındaki çekişmeler, gelişme yanılsamasını yaratabilmek için değişik politik yaklaşımlarla çözümlenmeye çalışıldı.
Zaman kazanmak için; enflasyon, kamusal ve özel borçlanma gibi çareler kullanıldı ama her biri üç krizi işaret edebilecek biçimde birer soruna dönüştü.
Birincisi, 80’li yıllardaki aşırı kamusal borçlanma ile sonuçlanan 70’li yıllardaki global enflasyon ve izleyen on yılda artan ve doruk noktasına, 2008’de yaşanan finans piyasasının çöküşü ile ulaşacak olan son dönemde varan kamusal borçlanmalar. 40 yıldır dengesizlik normallik olarak kabul görüyor. Kriz ekonominin olduğu kadar, toplumsal düzenin ifadesi olan demokrasinin de. Ayrıca zengin ülkelerde uzun soluklu üç temel sorun söz konusu: Ekonomik gelişmenin yavaşlaması, borçlanmanın artması ve büyüyen eşitsizlik.
Bunlara sistemden kaynaklanan beş sorun daha eklenebilir: durgunluk, oligarşinin el değiştirmesi, kamusal egemenliğin bastırılması, rüşvet (çürüme) ve küresel anarşi.
Size göre, bu krizler ve değişimler sistemin yeniden dengeye kavuşabilmesi için birer çare olmadıkları gibi “aşamalı ama önlenemez” bir süreci, kapitalizmin sonunu işaret ediyorlar. Eğer “80’lerden beri kapitalizm üzerine teoriler aynı zamanda sonunu da hazırlıyorlarsa” bu sefer neden değişik olmak zorunda?
Kapitalizmin, sonunu hazırlayan teorilere karşın varlığını sürdürebilmiş olması, bunu her seferinde yapabileceği anlamına gelmez. Yaşayabilmesi, kesintisiz iyileştirme çabaları ile mümkün olabildi. Ama bugün geleneksel sağlamlaştırma güçleri, birikmiş zayıflıklardan kaynaklanan belirtileri etkisizleştirebilecek durumda değil.
Kapitalizm ölüyor çünkü gereğinden fazla kapitalist oldu. Geçmişte kendisini sınırlayıp yeni biçimler almaya zorlayarak kurtarmış olan düşmanlarını da göz ardı ederek fazla başarı kazandı. Kendisini içten içe yok eden, doz aşımına uğramış dinamik bir süreçle karşı karşıyayız. Bunu, belirsizliğin hüküm süreceği, uzun bir toplumsal düzensizlik süreci izleyecek. Kapitalizmin sonu bir olay olarak değil, bir süreç olarak anlaşılmalıdır.
Immanuel Wallerstein, bu belirsiz dönemin kapitalist düzenin yandaşları ve karşıtları tarafından küresel olarak dile getirileceğini söylerken “Davos ve Porto Alerge süreçlerine” dikkat çekmekte. Oysa siz toplumsal çatışmaları, sorunun küresel doğasından ayrı tutuyorsunuz. Neden?
Wallerstein’dan farklı olarak kapitalizme, kendisini dönüştürmesi, yeni ve daha iyi bir düzene dönüşebilmesi için küresel ve bütünsel bir karşı çıkış görmüyorum. Ulusal düzeyde küresel kapitalist sınıfa ve sisteme karşı protesto eylemleri var ve olacak ama genellikle birbirinden bağımsız ve düzensizler. Çatışmalar ve stratejik değişimler arasında temel bir farklılık var.
Stratejik değişimin herkes için geçerli olacak hedefi henüz tam olarak belirginleşmedi. Yeni bir düzen yok. Tam tersi, bizi büyük karışıklıkların, belirsizliklerin ve düzensizliklerin hüküm süreceği bir çağ bekliyor.
Siz bir taraftan kapitalizmin “demokratik bir yönetim ortamı için küresel niteliğinden soyutlanması gerektiğini” söylüyorsunuz, diğer yandan da bunu iyileştirmek yerine “kapitalizme alternatif” çareler aramaya başlamamız gerektiğine dikkat çekiyorsunuz. Bunlar olabilecek hedefler mi? Anti-küresel bir kapitalizm gerçek olabilir mi?
Küresel kapitalizm ulusal demokrasi tarafından yönetilemez. Aksine onu iğdiş eder. Küresel demokrasi olamayacağına göre, küresel kapitalizm de demokrasi ile uyuşamaz.
Eğer kapitalizmin sürmesini istiyorsak onu daha az küresel kılmalıyız. Burada tehlikeli olan nedir? Bireyleri, aileleri, bölgesel ve ulusal ekonomileri uluslararası pazarların kaprisleri karşında, Trump, le Pen gibi politikacılardan yardım dilenme zorunda kalma riskleri ile savunmasız bırakmak çok daha tehlikelidir. Bunu çok net görüyorum.
Kimileri için Avrupa Birliği neo-liberal ekonominin küreselleşmesi karşında bir engel olabilir. Oysa siz, Avrupa’nın birleşmesinin “ulusal demokrasilerin politik ve ekonomik açıdan içlerinin sistematik olarak boşalması” sonucunu doğuracağını söylüyorsunuz. Neden?
Maastrich Anlaşmasına bakmak yeterli. 80’li yıllarda Avrupa’nın Margaret Thatcher tarafından başlatılan neo-liberalizm anlayışından kurtulabileceği umudu vardı. Ama “sosyal Avrupa” ve sosyal-demokrasi zayıfladı. Bugün, bizi sosyal-demokrasiye götürecek bir yol yok. Katı ortak paranın kullanımı, Avrupa’dan arda kalan ulusal hükümetlere kendi ülkelerinde yeni “neo- liberal yapısal değişiklikler” yapmaktan başka bir çare bırakmıyor.
Ortak Avrupa bankası, Almanya hükümetinin desteği ile Avrupa hükümetlerini iktidarda tutabilmek için (Avro ve neo-liberal reformlar yararına) elinden gelen her şeyi yapıyor. Buradaki amaç, bütün Avrupa ülkelerinin, geçerli neo-liberal anlayışta yarışabilir düzeye çıkabilmelerini sağlayabilmektir. Bu, Avrupa toplumları üzerinde gerçekleştirilen sosyal ve teknokratik bir deneyimdir.
Avrupa solunda siyasal partilerin ve popülist hareketlerin gelişimini destekleyebilmek için uluslararası anlayışın tartışılıp güncellenmesi görüşü çok yaygın. Oysa siz, Avrupa ölçekli bir demokrasi ve sivil toplum konusunda çok kuşkulusunuz. Neden?
Çünkü bunu gerçekleştirecek bir ortam ve koşullar bulunmuyor. Bir Avrupa kamuoyu yok. Avrupa halkı değişik diller konuşan ve farklı tarihsel belleğe sahip insanlardan oluşuyor.
Kapitalizm ve toplum arasındaki kesişme noktalarında değişik politik ve ekonomik yapılanmalar mevcut. Eğer “Avrupa için bir demokrasi” jakoben çoğunluğun demokrasisi olacaksa, bazı ülkelerin kaybetmesi ve diğerlerinin kazanmasını sonuçlayan Avro bazında işleyecektir.
Gelecekte, ulus-devletlerin olmadığı bir düzen yok. Demokratik yönetimin, sorunlarına tek bir çözüm önerisi getirmesi Avrupa’yı birleştirmek yerine parçalayacaktır. Tıpkı Avro’nun yaptığı gibi.
Wolfgang Streeck hakkındaFrankfurt Goethe Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Ardından 1972-1974 arası Kolombiya Üniversitesi'nde Sosyoloji eğitimini sürdürdü. 1986'da sosyoloji profesörü oldu. 1988-1995 arası Wisconsin-Madison Üniversitesi'nde sosyoloji ve uluslararası ilişkiler alanlarında eğitim verdi. 1995'te Max Planck Enstitüsü yöneticiliği yapmaya ve Köln Üniversitesi'nde eğitim vermeye başladı. Araştırmalarında kapitalizm, Almanya'nın ekonomi politiği neo-liberal gelişmeler üzerine odaklandı. "Re-forming Capitalism" (Kapitalizmin Yeniden Yapılandırılması), "How Will Capitalism End?" (Kapitalizm Nasıl Sona Erecek) gibi eserleri dünya çapında biliniyor. "Satın Alınan Zaman Demokratik Kapitalizmin Gecikmiş Krizi" (Buying Time: The Delayed Crisis of Democratic Capitalism) Koç Üniversitesi Yayınları tarafından 2016'da Türkçe yayınlandı. |
Çevirmen Prof. Dr. Gül Batuş hakkındaİstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü lisans eğitiminin ardından aynı üniversitede sürdürdüğü akademik çalışmalarının sonunda Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Programından 1988'de doktora derecesi aldı. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi bünyesinde öğretim üyesi olarak çalışmalarını sürdürdü. 1997'de doçent, 2005'te ise profesörlük unvanını aldı. İtalyanca ve İngilizce çevirileri ile tanınıyor. Çeviri kitaplarının yanında İletişim Tarihi isimli bir kitabı, Kadife Karanlık 1 ve Kadife Karanlık 2 kitaplarında bölümleri, çok sayıda makalesi ile danışmanlığını üstlendiği tezler bulunmaktadır. Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesinde ders vermeyi sürdürüyor. |
(EKN)