Kanal İstanbul: Bilinmesi gereken 10 gerçek

1. Plansız ve Hukuksuz Başlangıç
Kanal İstanbul süreci, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın 2012 yılında afet riski bahanesiyle üç büyük proje için İstanbul'un kuzeyini "rezerv yapı alanı" ilan etmesiyle başladı. Ancak bu rezerv alanlar, afet riskine karşı değil, büyük rant projeleri için kullanıldı.
2. İstanbul’un Çevre Planlarına Aykırı
İstanbul'un 1/100.000 ölçekli 2009 tarihli Çevre Düzeni Planı’nda kuzey ormanlarının, su havzalarının ve tarım alanlarının korunması öngörülüyordu. Kanal İstanbul tüm bu koruma kararlarını ihlal ederek kent planlama ilkelerine aykırı hareket ediyor.
3. İstanbul’un Su Kaynaklarına Tehdit
Kanal İstanbul güzergâhı, Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajı gibi önemli içme suyu kaynaklarının yok olmasına neden olacak. Bu, İstanbul’un su güvenliğini tehlikeye sokacak.
4. Tarımsal Alanlar Yok Oluyor
Projeyle birlikte yüz binlerce metrekarelik verimli tarım arazisi imara açıldı. Cins değişiklikleriyle tarım alanları arsaya çevrilerek yapılaşmaya açıldı. Bu durum, İstanbul’un kendi gıda güvenliğini zayıflatıyor.
5. Deprem Riski ve Tsunami Tehlikesi Artıyor
ÇED raporları dahi, Kanal İstanbul güzergâhının aktif fay hatları üzerinde olduğunu, proje alanında tsunami ve heyelan risklerinin arttığını kabul ediyor.
6. Kanal İstanbul: Bir Rant Projesi
Projenin ana hedeflerinden biri su yolu değil, çevresinde kurulacak lüks konutlar, ticaret merkezleri ve gayrimenkul yatırımları. TOKİ ve Emlak Konut, tarım alanlarını lüks konut projelerine dönüştürdü.
7. Uluslararası Sözleşmelere Aykırı
Kanal İstanbul, Ramsar Sözleşmesi gibi uluslararası çevre koruma anlaşmalarına ve bölgesel deniz hukuku ilkelerine aykırıdır. Proje Marmara ve Karadeniz ekosistemlerine ciddi zarar verecek.
8. ÇED Süreci Usulsüz İlerledi
ÇED süreci, askı süreleri tamamlanmadan plan onamaları yapılarak ve halkın katılımı etkin bir şekilde sağlanmadan yürütüldü. İtirazlar değerlendirilmeden projeye "ÇED Olumlu" kararı verildi.
9. Mahkemeler ve Bilirkişi Süreçleri Şeffaf Değildi
Bilirkişi heyetinde ilgili uzmanlık alanlarından temsilciler bulunmadı. Davacılara çok sınırlı söz hakkı tanınırken, resmi makamların tanıtım sunumlarına geniş zaman ayrıldı. Yargı sürecinde ciddi adil yargılama ihlalleri yaşandı.
10. Toplumsal Önceliklere Aykırı
Kanal İstanbul için milyarlarca lira harcanırken, depremzedelerin barınma ihtiyacı görmezden gelindi. Hatay gibi deprem bölgelerinde hâlâ on binlerce insan konteynerlerde yaşarken, Kanal İstanbul için konut inşaatları hızla devam ediyor.
Peki Hukuki Süreç?
Kanal İstanbul’un hukuki süreci başından itibaren hukuksuzluk ve plansızlık iddialarıyla tartışmalı bir zeminde ilerledi:
- Başlangıç: Proje, rezerv alan ilanları ve yetki devriyle 2012’de başladı. Ancak bu yetkiler, afet riskini azaltmak yerine rant projelerine yönlendirildi.
- ÇED Süreci: 2017-2019 arasında ÇED süreci işletildi. Ancak ÇED olumlu kararı, askı ve itiraz süreleri beklenmeden verildi. Bu durum, sürecin usulsüz olduğunu gösterdi.
- TMMOB ve Bağlı Odaların Dava Açması: 11 Şubat 2020’de, TMMOB ve odalar Kanal İstanbul ÇED Olumlu kararına dava açtı. Ancak yürütmeyi durdurma talepleri reddedildi.
- İlk Bilirkişi İncelemesi: 24 Mart 2022’de bilirkişi keşfi yapıldı. Fakat heyette yeterli uzmanlık temsil edilmediği, süreçlerin adil işlemediği davacılar tarafından itiraz edildi.
- Dosyaların Danıştay’a Gönderilmesi: Dava dosyaları 2022’de Danıştay’a taşındı. 2023'te bilirkişi raporu sunuldu. Raporda projenin ekolojik ve kentsel yıkıma yol açacağı açık şekilde belirtildi.
- Yeni Bilirkişi Süreci: 2024 yılında Danıştay, gerekçesiz bir şekilde ikinci kez keşif ve bilirkişi süreci yapılmasına karar verdi. 14-15 Kasım 2024 tarihlerinde yeni keşif toplantısı düzenlendi.
- Mahkeme Tutumu: Son keşiflerde mahkemenin davalı idare lehine tavır sergilediği, davacıların söz hakkının kısıtlandığı gözlemlendi.
(EMK)