Feminist tarih araştırmacısı, yazar Yaprak Zihnioğlu, "kadınların üniversitelerde türban takmakla özgürleşecekleri" söylemine karşı çıkıyor.
Zihnioğlu, kadınların siyasetteki temsili çok düşük düzeydeyken, siyasetçilerin pozitif ayrımcılığa ilişkin yasaları desteklemeyip türbanı öne çıkarmasını çelişkili buluyor.
Anayasa hukuku profesörü Zafer Üskül, kamusal alan tartışmasına kamu hizmeti veren ve alan ayrımı yaparak yaklaşıyor. Hizmeti verenlerin türban gibi simgeler kullanmasının eşitliğe aykırı olacağını, buna karşın, üniversite öğrencileri dahil, kamu hizmeti alanların türban takabileceğini söylüyor.
Üskül'ün ayrımını benimsemeyen İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Ferhat Kentel, kamusal alanı bir mücadele alanı olarak tanımlıyor; başörtülü öğrencilerin, kravat takan memurlar ya da üniversitede saçını herhangi bir şekilde tarayanlar kadar siyasi olduğunu savunuyor.
Zihnioğlu: Türbanı değil, kadın özgürlüğünü tartışalım
* Kamusal alanda başını kapatan kadın, devlete bağlı kurumlarda da başını kapatmakla belli özgürlüklere kavuşmuş olmuyor. Kadın başını zorla kapatmış ya da eşinin sözünün dışına çıkamıyor olabilir.
* Türbanlı kadınların kamusal alanda daha aktif yer almalarını imgesel bir değişiklik olarak görüyorum. "Kadınlar kamu yaşantısına, siyasete ne kadar katılıyorlar, aile içinde eşit olabiliyorlar mı, mülkün paylaşımında ne kadar eşitlik var ya da eşit işe eşit ücret alabiliyorlar mı" sorularının sorulması gerekiyor.
* Kadınların özgürlüğü sadece türbanla bağdaştırılamaz. Eğer başbakan türban tartışmaları üzerine kamusal alanı özgürlük alanı olarak tanımlıyorsa, mecliste, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık maddesini neden kabul etmediler? Kadınların çok büyük bölümünün şiddete uğradığı Türkiye'de bu sorunlar da konuşulmalı.
* Kamu hizmeti de dahil olmak üzere, kadınların türbanlı olarak çalışabileceğini düşünüyorum. Kadınların, İslamcı erkeklerin türban-türbansızlık ikilemine sıkıştırdıkları tartışmadan çıkarak kadın özgürlüğünü tartışması için kamu hizmeti alanlarının onlara açılması gerekiyor. Türban, yasak olduğu için kadınlarca daha çok destek görüyor.
* Din, erkek egemen bir toplumun kadınlar üzerindeki baskı aracı olarak kullanılıyor. Sadece din değil, siyasi alanda da kadınlar baskı ve ikincileştirmeyle karşı karşıya, mecliste kadın temsili bu kadar azken, kadınlara din üzerinden baskı uygulanması eşitsizliği arttırıyor.
Üskül: Öğrenciler kamu hizmeti alıyor, türban takabilir
* İnsanların bir arada bulunduğu, bireysel alanın dışında kalan bütün alanlar, yani toplumsal alan ya da kamusal alan, bir toplumu oluşturan bireylerin ortaklaşa kullandıkları alanlardır.
* Oralarda birey, temel hak ve özgürlüklerini kullanırken iki açıdan sınırlanır; birincisi öbür bireylerin haklarına müdahale etmemek. İkincisi de herkesin haklarını kullanabilmesi için gerekli olan toplumsal düzeni kurmanın gerektirdiği sınırlamalar.
* Kamusal alan dediğimiz yerde devletin de resmi kurumları var, aslında o kurumlar da kamusal alanın birer parçası, yalnız orada bir kısım yurttaşlar devlet adına hizmet vermek için vardır. Bir kısmı ise hizmet almak için oralara girip çıkarlar. Kamusal alanda yer alan resmi yerlerde devlet adına görev yapanlarla hizmet alanların konumları farklıdır.
* Devlet, bütün yurttaşlara eşit davranmak zorunda olduğundan, hizmeti verenlerin, bütün yurttaşlara aynı mesafede olduğunu gösterir bir şekilde davranmaları; herhangi bir işaret ya da özel inançlarını belirten işaretler taşımamaları gerekir. Hizmet verenin, hizmet alana eşit mesafede duruşu zedelenmemelidir. Hizmet alan için böyle bir durum yoktur.
* Üniversiteler de kamu hizmeti veren kurumlardır; hizmeti verenler ve alanlar vardır. Öğrencilerin türban takarak üniversiteye gidebilmeleri gerekir.
* Ancak hukuk böyle demiyor. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın bu yöndeki kararları laiklik ilkesine dayanıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ise, hem laiklik hem de başkalarının haklarının ihlal edilmesi olasılığı nedeniyle üniversitede türban takılmasına karşı bir karar verdi.
* Türbanla üniversitede okumak isteyenler, toplumsal uzlaşma geliştirmeye çalışmalı. Laikliğe ilişkin yorumlar mahkemelerde zaman içinde değişebileceği için, üniversitelerde türban takma isteği demokratik yollardan savunulmalıdır.
Kentel: Kamusal alanın tek bir tanımı yok
* Kamusal alan tarihsel olarak modernliğin ve egemen sınıfın ideolojisinin öğrenildiği, toplumsal aktörlerin bir araya geldiği, karşılaştıkları, tartıştıkları bir alan; iktidarların kendini yeniden ürettiği, aynı zamanda iktidara karşı bir mücadele yeridir. İdeolojik kimliklerin ortaya çıktığı, tartıştığı bir mücadele alanıdır.
* Kamusal alanda, farklı sesler, iktidarların sınırladığı oranda kendilerini ortaya koyarlar. Bu, iktidarlar, hükümet, ordu, mollalar, silah sanayii olabilir. İktidarın işine gelmeyen bir takım fikirler engellenmeye çalışılır.
* Üniversite kamusal alan içinde tanımlanır. Egemen çevreler kamusal alanı türban tartışmasında kendilerine göre tanımlıyorlar. Kamusal alanın tek bir tanımı yok, farklı yerlerde iktidarın şekli ve anlamı değişiyor.
* Kamusal alanı tarihsel boyutuyla tartışmak gerekiyor. Örneğin, bana birileri kravat takmayı, medeni olmayı öğretti. Bunun kendisinin anormal olduğunu düşünüyorum. Kravatlı birisinin de tarafsız olduğunu söyleyemezsiniz. Bunu serbest piyasanın normal bir düzen olarak kabul edilmesine benzetebiliriz.
* Başörtülü olmak, olmamak kadar normaldir. Başörtülü öğrenciler, üniversitede saçını herhangi bir şekilde tarayanlar, rozet takanlar kadar siyasidir.
* AİHM, Türkiye'de üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağına ilişkin, anayasaya uygunluk yönünde bir karar verdi. Bir şekilde kendilerini başörtü tartışmasına sokmamış oldular. AİHM kararı, Fransa'daki başörtü yasağı ile birlikte düşünülünce bir devamlılık taşıyor.
* Avrupa hukuku ve modernitesinin varmış olduğu nokta, siyasette laik bir dünya algılaması olarak tanımlanıyor. Bu modernite, Avrupa ülkelerinde Arap ve Türkiye kökenlilerin İslami aidiyetiyle birlikte tartışılıyor. Modernite, İslami temsillerin de normalleştirildiği bir yer. Modernitenin bu temsilleri entegre edemediği, eşitsizliğe isyan eden banliyöler var. Salt farklı olmaya dayanan varlıklarıyla bu modernite projesini sorgulayan insanlar var.
* Başörtüsü yasağına kadın meselesi açısından baktığımızda, Müslüman kadınlar toplumda çok ciddi bir dönüşümün işaretlerini de taşıyorlar. Hem otoriter, homojenleştirci Türk usulü laikliğin dayattığı ayrımcılığa maruz kalıyorlar, hem de Müslüman erkeklerin ve de tüm erkeklerin ayrımcılığına tabi oluyorlar. Bu kadınların sesini duymak çok daha anlamlı. (ÖG/EÜ)