Hrant öldükten sonra, kendisine yönelik linç girişimlerinin mimarları bile bir anda onun dostu kesiliverdi. Hürriyet'in yayın yönetmeni dahi, Mahkeme koridorlarında tükürükleriyle peşine takılan, "bir gece ansızın gelebiliriz" diyen cenah bir yandan ellerini ovuştururken, bir yandan da "biz vur dedik, öldür demedik, hem bu cinayet ülkemize bir fayda getirmez ki!" yollu demeçler verme telaşında...
Hrant Dink'e sıkılan kurşunların Türkiye'ye sıkıldığını söyleyenler, katlin birer faili de olduklarının farkındalar çünkü. Türkiye'nin, Türklüğün "ebediliği" adına Ermenileri, Kürtleri, solcuları hedef bilen, Hrant'a, "senin varlığın beni tahrik ediyor" diyenleri alkışlayan zihniyetin taşıyıcıları, onmaz savunucuları, başlarını önlerine eğip Hrant'ın yasını tutamaz. Böyle yalan, böyle riyakarlık olamaz!
"Hesap verin"
Nitekim bu riyakarlığa tamah etmeyenler de var. Fotoğrafları yayınlanan katil zanlısıyla ilgili spekülasyonlar henüz sürerken, bazı gazeteler "Türklüğü" aklama telaşıyla, Hrant'ın katli kadar korkunç, acımasız ve faşizan manşet ve başlıklarla zuhur ediyordu. Bunlardan biri de Tercüman gazetesiydi. Gazetenin Pazar günkü sayısı şu manşeti taşıyordu: "Katil Ermeni"! Manşetin üst başlığında ise hoyratça hesap soruluyordu: "Suikastçı; Milliyetçi, derin devlet" diyenler hesap versin.
Manşetin altındaki müjde şuydu: "Ermeni asıllı Hrant Dink'in katil zanlısı, Ermeni asıllı Trabzonlu O.S., Samsun Otogarı'nda yakalandı..." Hem, O. S.'nin Türk olduğunu, atılan malum manşetten muhtemelen saatler önce ortaya çıkmasının bir önemi mi vardı ayrıca!
Kameralar hayat kurtarır!
Yardımcısının bizzat Hrant'ı çağırıp "iki sivil şahsa" tehdit ettirdiği İstanbul Valisi Muammer Güler'in laflarını da not etmeliyiz bu arada. Güler, O.S'nin yakalandığı haberini büyük bir gurur vesilesi olarak gazetecilere aktarırken, "bu işten alnımızın akıyla çıkmanın haklı gururunu yaşıyoruz" gibi laflar etmekten geri durmuyordu. Güler, niyeyse İstanbul'daki hırsızlık vakalarını, polis tacizlerini kaydetmeyen kamera sistemi MOBESEE'ye methiyeler düzüyor ve ekliyordu: Yakında MOBESEE kameralarını tüm İstanbul'a yayacağız! Böylece hayatınızı daha da güvenli hale getireceğiz!
Hrant Dink'i, sırf Ermeni olduğu için hedef tahtasına oturtan, fakat ölümünden sonra "Ermeni kökenli Türk" diye tanıtıp timsah gözyaşları dökenleri de not etmeliyiz; kurşunların Hrant'a değil Türkiye'ye sıkıldığını, dolayısıyla da katillerin dış mihraklar olduğunu ima eden Başbakan Erdoğan'ın laflarını da.
Hrant Dink'in bedeni, hepimizin gözleri önünde, her seçim arifesinde daha da heyheyleşen ve ülkenin muktedirlerini, dolayısıyla mukadderatını belirleyen milliyetçi naralar, kurt ulumaları arasında beyaz kağıdın altına gömüldüğüne göre, eline silah alıp Trabzon'dan kalkan ve ilk soluğu İstanbul'da alan katil zanlısını konuşacak değiliz, değil mi?
Eğer azıcık vicdanımız, ahlak ve faziletimiz varsa, Dink'in katledilişi "memlekete" zarar vereceği için, dizimizi dövmeyeceğiz, değil mi? Eğer birazcık olsun Hrant'a, ailesine, Ermenilere bu topraklarda yaşatılan insanlık dışı muamelenin acısına saygı duyuyorsak, Hrant Dink cinayetini, Başbakan Erdoğan'ın ima ettiğine benzer diplomatik manevralarla, dış mihraklarda aramayız.
Hrant her gün katledildi!
Hedefteki gazeteci kim, sorusuna yanıt olarak akla ilkin Hrant'ın geldiğini, pek çok gazeteci söyledi, söylüyor. Bu doğruydu. Hrant'ı "Ermeni'ye bak!" manşetleriyle, her gün İnternet kafelerde "polis-terörist" oyunları oynayan çocuklara dahi hedef olarak gösteren (Katil zanlısı 17 yaşındaki O.S. de ifadelerinde, İnternet'teki yayınlardan etkilendiğini söylemiş) gazeteciler de, Hrant'ın öldürüleceğini elbet biliyordu.
Hrant bu ülkede fazla yaşatılacak bir adam değildi. Birtakım asker emeklisi çeteciler, avukat görünümlü linççiler, tükürüklerinin karşılığı olarak sırtlarının sıvazlanacağını biliyorlardı elbette. Yoksa yaşadığı ülkeye en ufak bir zarar gelmesini istemeyen, devrimci, doğru-dürüst bir adamın peşine neden sürüler halinde takılsınlardı ki! Ermeni Diasporası'nın bile hazzetmediği Hrant, tabii ki bir devrimciydi ama, onu bildiğimiz anlamda devrimci olduğu için değil, tükürüklerini saçabilecekleri tek hedef olduğu için, güçleri sadece ona yettiği için, Ermeni meselesi konusunda hepimizin yüzüne gerçeği yansıtan aynayı çevirdiği için katlettirdiler. Üzerine beyaz kağıt serilmeden önce de Hrant'ı her duruşmada, Agos'un her yeni sayısında, her tehdit mektubunda, televizyon programlarındaki tacizlerde katlediyorlardı zaten.
"S..tirin ulan bu memleketten!"
301'i "anlaşılır" bir gözü karalık ve ürkeklikle savunan yasa yapıcılar ve Hrant'ı mahkeme kapılarında salyalarıyla karşılayan Kerinçsiz ve şürekası hedef gösterdiği için artık Hrant Dink diye bir melek yok bu ülkede.
Hrant koruma talep etseymiş, kendisinin bu talebi karşılanacakmış! Bu ülkede, egemen siyasete itirazı olan hangimizin korumaya ihtiyacı yok Allah aşkına! Daha Hrant'ın öldürülüşü üzerinden üç saat geçmişti ki, Ankara'da yüzlerce kişi basın açıklaması için yürüyüşe geçtiğinde, omzunda çantasıyla bir memur, acılı kalabalığın karşısına dikilip, "s..tirin ulan bu memleketten!" diye bağırıyordu. Basın açıklaması bitene kadar, defalarca benzer tacizler yaşandı. Öfkeli olduğu belli olan bir kitlenin karşısına dikilip küfrü basacak cesareti nereden buluyor sizce bu insanlar? Kim bu harekatı sürdürüyor yıllardır?
İstanbul valisi, o tiyatro oyuncusu edasıyla Hrant'ın katilinin yakalandığını muştularken, hayatımızı avuçlarının içinde hissetmek için TBMM'den çıkarılmaya çalışılan ve yetkilerini kısıtlamayı öngören yasa tasarılarını "bir şekilde" bertaraf eden güvenlik güçlerine, yüzünde en ufak bir utanma ifadesi olmadan veriyordu müjdeyi: MOBESEE kameraları için açılan ihale bir an evvel son bulacak ve güvenliğimiz tamamen sağlanabilecek!
Zaten cinayet gününden bu yana, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, hükümet ve bürokrasi cephesinden gelen açıklamalarla ağzımız açık, televizyonun karşısına mıhlanmışken, Güler'in o gergin göğsünü daha da gererek müjdesini verdiği MOBESEE kameralarından biri Hrant'ın tepesinde olsa, dünya alemi iplemediği her halinden belli olan katil, tetiğe basmadan dönüp gidecek miydi yani.
Kameralardan korkmak için korkak olmak gerekiyor. Oysa Hrant'ın genç katili, bu memleketin muktedirleri, yasa yapıcıları, güvenlik güçleri, yaygın medyası ve linç olaylarını "halkın doğal tepkisi" olarak yorumlayan polis amirlerinden cesaretini alıyordu. Yüzünü saklama gereği dahi duymayan, görevini ifa ettikten sonra arkadaşlarıyla bilgisayar oyunu oynamak üzere otobüse atlayarak evine dönmeye çalışan "sıradan" ve son derece cesur bir katildi O.S. Muhakkak "gizli" azmettiriciler vardır ama esas azmettiriciler, belki utanmadan cenaze törenine katılacak olan, hepimizin malumu zevattır.
Hrant kameralardan korkuyor, "artık çok tanınıyorum" diye yakınıyordu son yazısında. Onun katili ise kameralardan korkmuyordu. Çünkü "kendi evinde", bir yabancıyı öldürüyordu! Hrant zinhar reddediyordu ama, evet, kabul edelim ki o bir "rehineydi" ve bu ülkede asıl güvercinleri vururlardı.
Gazeteci değil, Ermeni gazeteci
Diğer yandan şu vurguyu yapmaktan asla çekinmemeliyiz: Hrant Dink, bir Ermeni. Ataları bu memleketten büyük bir trajediyle sürüldü. Hrant bir gazeteci olduğu için değil, Ermeni bir gazeteci olduğu ve bu ülkenin egemen siyasetinin Ermeni politikasının dışında, ötesinde bir dile sahip olduğu için hedef gösterildi ve öldürüldü. Hrant, ne zaman ki "müteveffa" oldu, o zaman "Ermeni kökenli Türk" oldu.
Onu 17 yaşında, babasıyla sorunlar yaşayan, yakalandığı sırada cebinden güya 1 YTL çıkan, madde bağımlısı bir çocuğun öldürdüğünü söylerlerse, hakikaten muktedirlerin cesaretlerini fütursuzluklarından aldıklarına şüphemiz kalmayacak.
Dünya alem biliyor, gerçeği kimseden gizleyemezler: yıllardır bizleri sopayla, F tipi cezaevleriyle, MOBESEE kameralarıyla, hain, bölücü ve satılmış yaftasıyla terbiye etmeye çalışan hükümet mensupları ve onların temsilciliğini yaptığı milliyetçi-faşist harekat öldürdü Hrant'ı.
O yüzden belki de ilk kez, hedef şaşırtma telaşında olan kesimler haricinde, hiç kimse katili merak etmedi. Katili hepimiz biliyoruz. Ve genç katillerin üremesi için olabilecek her türlü kolaylığı sağlayanların cesaretleri kırılmadığı sürece, güvenlik kameraları katledilişimizi kaydetmek dışında hiçbir işe yaramayacak. (İA/KÖ)