İstanbul'dan karayoluyla çıkıp İzmit'e doğru yaklaşırken TEM otoyolunun sol yanında parıldayan prefabrike konutların çatıları gözünüzü alıyor. Bunlar geçici konutlardı. Depremzedeler kısa bir süre buralarda kaldıktan sonra kısa süre sonra kalıcı konutlara geçeceklerdi. Yöneticiler "kesin söz" vermişlerdi. Dünya, "dünyanın parasını" akıttı. Ama insanlar hala geçici konutları aşamıyorlardı.
Deprem bölgesine yaklaştıkça iki yıl öncesinin anıları canlanıyor. İstanbul Adapazarı arası 9 saat sürmüştü. Körfez'den geçerken felaket filmlerinin platosuna giriyordunuz. Rafineriden yükselen alevler gözyüzünü yalıyordu. Polis otoları "evleri terkedin, rafineri patlayacak" anonsu yaparak boşalmış sokaklarda "son tur" atıyordu.
Adapazarı'nda ise enkaz altından gelen "imdat" sesleriyle irkiliyordunuz. Sonra enkazlar kalktı, çadırkentler, prefabrike konutlar kuruldu. Her aşamada görkemli bir organizasyon bozukluğu yaşanıyordu. O aşamaları yakından yaşayanlar, "bu işler bir yıl da bitmez, iki yıla sarkar hatta üç yıla bile uzar" diyorlardı.
Kalıcıların en iyisi
İzmit'te küçük bir kent içi tur attıktan sonra Yuvacık Kalıcı Konutları'nda karar kılıyorum. Hem gazeteci arkadaşlar hem de, hem de Vilayet binasında konuştuğum çeşitli düzeydeki kamu görevlileri, Kocaeli bölgesinin "en iyisi" olarak burayı tavsiye ediyorlar.
Özgür Kocaeli'nin Haber Müdürü Ali Gündoğdu, "eğer" diyor:
-Problemli konutlar arıyorsan, Bahçecik Kalıcı Konutları'na git.
Ben "en iyi"lerde ıslarlıyım... İzmit - Gölcük yolu üzerindeki bir dörtyol'dan ayrılarak tırmanmaya başlıyorsunuz.. Yol kıvrılarak yükseliyor. Biraz sonra tam karşımda mavili, pembeli, sarılı Yuvacık Kalıcı konutları beliriyor. Bu alanda Bayırdırlık ve İskan Bakanlığı'nın "sorumluluğunda" yapılan 1780 konut var. 1675'i teslim edilmiş.
Çoğrafi olarak bakıldığında "depremden ders çıkartılmış" diyebilirsiniz. Çünkü burası İzmit Körfezi'ni kuşbakışı gören tepelerin üzerine kurulmuş. Dış yüzeyleri ahşap süslemeli, dört katlı apartmanların çevresi şantiye dönemini yaşıyor. Her yan toprak tepecikleriyle dolu.
Burada bir "Türkiye klasiği" karşınıza çıkıyor.
Apartmanları birbirine bağlayan yollar ve otopark alanları geçmeli paket taşlarla yapılmış. Ancak yeşil alan düzenlemesi biraz geç kaldığı için, güzelim paket taşlar üzerinde paletli bir dozer ekilebilir toprak çalışması yapıyor! Hem paket taşların yüzeyi bozuluyor, hem de üzerleri ilk yağmurda çamur olacak şekilde toprakla örtülüyor. İki hizmet bir arada veriliyor!
Apartmanlara kuru temizleme yapılacak
Dış tetkikler bitiyor. Bisikletiyle bakkal-ev arasında servis yapan 7. sınıf öğrencisi Aşkın Çakır'la tanışıyorum. Evde ablası ve annesi var. Haydi bir haber ver de sizi ziyaret edeyim. Aşkın anında olumlu haberlerle geliyor. Yanında olumsuz haberleriyle annesi Elmas var:
-Bizim evin mutfak dolap kapakları yok!
Bu kötü haber "en iyi kalıcı konutların" en iyi haberi. Arkadan daha beterleri de gelecek... Ada 22 Blok 8'in önünde Yeşim Dilaver (16) karşılıyor beni:
-Ağrı Dağı'nın eteklerine hoş geldiniz.
-Niye Ağrı Dağı?
-Ben Değirmendere'de doğup büyüdüm, Depremden sonra İstanbul'a gittik kolejde okudum. Doğu'yu hep Ağrı Dağı olarak hayal ederim. Hiç görmedim. Burası benim için dağbaşı gibi... Baksanıza etrafta ormanlar var. Yolumuz henüz bitmemiş, Sosyal bir tesis yok. Başka neye benzetebilirim ki?
Yeşim Dilaver haksız sayılmaz. Burası sahici bir yayla... Onun buradaki hayatı biraz zor olacak. Deniz kızı olarak doğmuş, şimdi denize uzaktan bakıyor. Apartmanın kapısındaki sohbet Nevzat Ulusoy'un feryadı ile kesiliyor:
-Lütfen gelin bakın... Bir hafta önce eşyalarımız yerleştirdik. Köye gittik. Geldik ki, lavabo ağzına kadar su dolup taşmış. Mutfak su içinde...
Çıkıp birlikte bakıyoruz. Zavallı adam ne yapacağını bilemiyor. Ama Yeşim var:
-Şantiye şefliğine başvuracaksınız.
Yeşim bir şey daha gösteriyor. Apartmanın su saatleri, bu iş için ayrılmış gömme dolapların içine değil, koridor duvarına monte edilmiş. Dolapların içiyse boş duruyor. Ben bunları notlarken bir başka konut sakini geliyor, "beyefendi bakar mısınız?" diyor:
-Apartmanın gider ızgarası yok. Geçen merdivenleri yıkadık. Burayı su bastı. Bakın elektrik trafosu burada bir su baskını olsa ne yapacağımızı bilemiyoruz.
Bayındırlık teslim aldı
Yeşim önümüze düşüyor, ben de katılıyorum şikayet delegasyonuna.. Şantiye şefliği artık "bana eyvallah" diyor. Her yan yıkıntı içinde. Şantiye Şefi Yücel Beyi bulup derdimizi anlatıyoruz. Sakin biçimde dinliyor. Kararı açıklıyor:
-Gider borusu tıkanmış. Çay döküyorsunuz, yemek artığı döküyorsunuz, tabii tıkanır.
-Ama biz daha hiç evde oturmadık ki.
-O zaman yukarıdan dökmüşler.
Nevzat Ulusoy utana sıkıla konuşuyor:
-Ama bizim üst katlarımızda hiç kimse oturmuyor daha...
Ben de "hak sahibi" pozisyonunda soruyorum:
-Bizim apartmanın en altında giden ızgarası yok.
-Yok.. Çünkü projede yok.
-Ya su basarsa?
-Apartman içi ve merdivenler suyla yıkanmayacak, silinecek!
-Ya yağmur suyu gelirse? Elektrik trafosu devre dışı kalabilir.
-Biz 20 santim yükselti koyduk. Su 20 santim yükselene kadar o evden kimse uyunmazsa, o zaman sonuçlarına katlanırlar tabii...
-Ya herkes tatilde, memlekette ve evden uzakta olursa?
Artık Şef Yücel köşe sıkıştı diye düşünüyorum. Fakat onun için çıkış yolu her zaman var:
-Valla biz proje neyse onu yaptık. Yüksel İnşaat ve Bayındırlık Bakanlığı kontrol etti, teslim aldı.
Yarın teknik ekip gelecek tıkanmış lavaboyu açacak. Bu sözü alıp bloklara dönüyoruz Evlerin içini geziyoruz. Ev sahiplerinin söyledikleri 99 metrekarelik evleri sevmişler. Gazeteciye resmi görüşler aktarıldıktan sonra sıra samimi düşüncelere geliyor:
-Valla Allah devletten razı olsun. Biz bu kadarın da yapamazdık. Eşim 25 yıl madende çalıştı. Bir ev alabildik. O da depremde yıkıldı gitti.
Bunları Yeşim'in annesi Elmas Dilaver anlatıyor. Girişi seramik, üç oda ve bir salonu halıfleks döşeli konutların manzarası da fena sayılmaz. Uzaktan İzmit Körfezini görüyor.
Ah bir de elektrik ve suyu düzenli alabilseler... Kocaeli'nin "en iyisi" Yuvacık Kalıcı Konutları'nın hiç sorunu kalmayacak. Tabii yukarıda anlatılan "ufak tefek" aksaklıkları saymazsak...
-Birinci Bölümün Sonu-
2 Bölüm: Prefabrikler, son çadırkentli ve Gölcük'ün batan sitesi