Bir kardeş yakınlığı ile yaşadığımız Türkiye'de nedense düşündüklerimizi söyleyecek ortamları bulmamız zor oluyor.
Birileri toplumda kalemiyle kaos ortamı yaratacak yazılar yazarak, haberler yaparak yaşanan kan ve gözyaşı süreci üzerinde toplumu yanlış yönlendirmektedir...
Halbuki yazdıklarımızla, haberlerimizle birbirimize katkı sağlamak, düşüncelerimizi paylaşmak için güvenli ortamlar yaratabiliriz. Düşüncesi ne olursa olsun şiddeti çağrıştırmayan ve ülke genelinde yaşanan şiddet ortamını yok edecek konular üzerine yazılar yazıp bize düşeni yapmakla ülke genelinde bir kalkınma hamlesi yaratabilir ve birçok sorunumuza devlettin katkısı olmaksızın çözüm önerileri getirebiliriz.
Bizlerin en fazla acı duyduğu konularda basını hep taraflı ve yetmezlikler içinde gördük. Oysa yararlı olan özgür ve tarafsız basının ülkemizin doğu ve güneydoğusundaki yaşanan olaylara kardeşçe, şiddetsiz çözüm önerileri getirilmesi noktasında bakış açısı çok önemliydi. Bu bölgelerde yaşayan insanlar her zaman kendilerini ifade etmeyen ve sorunlarına uzak duran ulusal basının hiçbir haber saatini kaçırmadı. Ulusal gazetelerini didik didik okudu onların beklentilerine cevap verecek makale ve haberleri hasretle bekledi.
Bu duyarsızlığı zamanla fark eden gazetecilerden Hasan Cemal özeleştirisini yazdı. Hasan Cemal yeni kitabında "Eğer biz zamanında Diyarbakır cezaevindekileri görüp yazsaydık bu ülkede bir şeyler farklı olabilirdi" diyor.
Evet, gerçekten bu ülkede gazeteciler helikopterle askerlerin nezaretinde gazetecilik yaptıkları için bu kadar insanin ölümünde katkıları var mı diye insan düşünmeden edemiyor.
Hepimiz kendimize bakmalıyız
Ama en çok da medya ve gazeteciler, "Bu ülkenin bu ağır yıkımında bizlerin ne kadar katkısı oldu?" diye düşünmeli, vicdanlarının körleşen gözlerini açmalılar.
Bu gün bile yaşanan ateşkes sürecinde bile hala "vuralım, kıralım" naralarını atmaktalar. Yaşanan ateşkes sürecin provoke edip, ülkemizin geleceğin karatma çabası içindedirler.
Unutmamalıyız ki silahların konuştuğu yerde insanlık biter, doğa biter. Ateşin olduğu ortamlarda kan ve gözyaşı olur, gözyaşının ve kanın rengi değişmez. Şiddeti savunmak, şiddeti tavsiye etmek kimseye kar getirmez aksine zarar getirir. Her şeye rağmen bizler bölge insanı olarak yaşadığımız bu günlerde tek taraflı da olsa yaşanan ateşkes ortamından umutluyuz.
Bizler hiç mi hiç masum değiliz.
Siyasetten yazan ve kalem kullananların kalemleri hep, silahların arkasında durdu ve onların silahlarına yeni bir mermi oldu. Bu kadar insanın ölümünde ve bu kadar yıkımda sadece silahlılar sorumlu değil...
Suskunlar, görüp de susanlar...
İşi yazmak ve gerçeği göstermek olanların gördükleri gerçekleri çarpıtarak yansıtmaları bu ülkedeki günahların ortaklığında büyük paya sahiptir.
Ülke genelindeki siyasiler ve ülke genelindeki gazeteciler bu sorunları bilmelerine rağmen duyarsızlıkla yaklaştılar. Çoğu bildiği halde "bana ne" mantığı ile yaklaştı.
Son bir yılda Şemdinli'de Umut Kitabevi'nde patlayan bomba yalnız Hakkari için değil, ülkemiz için bir dönüm noktası oldu. Sonrasında yaşanan süreç baş döndürücü bir hızla gelişti. Gelişmelerde ulusal medya ve gazetecilik ruhu ilk defa bu kadar cesurca olayların takipçisi oldu. Ülkemizin demokratikleşmesinde katkı sunmuş, yıllardır derinlerde gezen bazı güçleri su yüzüne çıkarmıştı.
Sonra ne oldu?
Bu kadar göklere çıkarılan olay hem ülkenin politikacıları hem de medyanın büyük kalemşorları tarafından adeta unutulmaya bırakıldı.
Yüksekova'da yaşananlara rağmen 100 bin kişinin toplandığı alanda uçan uçakların insanlarda yarattığı tepkinin ve daha sonra siyasilerin buna tepkisizliğinin ve basında yeterince yer almamasını ifade etmek istiyorum.
Başka bir örnek vermek gerekirse, mayın konusunda özellikle duyarlı bir çizgi takip edilmesi gerekiyor. Biz Kreschmer'le beraber Yüksekova'da bulunan ve korucuların yerleştirildiği Doğanlı köyüne gittik. Orada mayına basan kişilerin fotoları çekildi. O insanların hayatları hâlâ kırık, buruk, onlardan binlercesi var ve hiç kimse onlardan bahsetmiyor. Oysa her yıl kaç kere bölgemizde çatışmalarda sakatlanan kişilerin hikâyeleri gazete ve dergilerde çıkar...
Üstelik mayınlara basan yüzlerce asker, kadınlar, çocuklar...
Eee, adalet ve tarafsızlık nerede simdi?
Bölge bir mayın tarlası ve kimse bundan bahsetmiyor.
Bölgemizle ilgili sorunları ulusal basında birkaç kalemşor dışında hep silahşorlar yazıyor.
Veya bazı yazarlar silahşorlara mermi taşıyorlar kalemleriyle... (NÇ/TK)
* Necip Çapraz'ın yazısı, 13 Ekim'de Yüksekova Haber'de yayınlandı.