2008'in ikinci yarısında başlayan küresel finans krizi, Türkiye'de ve dünyada binlerce kişinin işsiz kalmasına, kamu kaynaklarının çökmeye yüz tutan finans sistemini kurtarmak için aktarılmasına neden oldu. Son aylarda, liberal iktisatçılar ve krizi "kayıpsız atlatan" patronlar krizden çıkıldığına dair yorumlar yapılmaya başlarken, "kahin" diye nitelenen iktisatçı, New York Üniversitesi profesörü Nouriel Roubini'nin uyarısı geldi. Krizin sonuna geldik mi, yoksa kapitalist ekonomi daha büyük bir yıkıma doğru mu ilerliyor? Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Barış Alp Özden'in kısa yorumunu aktarıyoruz.
Mart ayından bu yana varlık fiyatlarındaki hızlı yükseliş küresel ekonominin ne kadar çabuk toparlanabildiğinin göstergeleri olarak sunuldu. Küresel yatırım araçları endeksleri oluşturan MSCI'ın verilerine göre geçtiğimiz sekiz ay içerisinde gelişmiş ülkelerin hisse senetleri yüzde 65 değer kazanırken "yükselen piyasalar" endeksi yüzde 96'lık bir sıçrama yaptı.
Belli başlı emtia fiyatları da ortalama olarak yüzde 33 arttı. Aslında diğer ana akım iktisatçılarla birlikte Nouriel Roubini de temmuz ayında yaptığı bir açıklamada emtia fiyatlarında gözlenen artışın küresel ekonomide yaşanan iyileşmenin bir sonucu olarak görüyordu. Roubini'nin son açıklaması ise bu fikrinden tam olarak çark ettiğini gösteriyor.
Roubini özetle uluslararası yatırımcıların dolarla borçlandıklarını, bu kredileri en riskli hisse senetleri ve menkul ticari mallar da dahil her türlü varlığa yatırdıklarını, bunun da yeni bir finansal krizin patlak vermesine sebep olabilecek büyük köpükleri şişirdiğini söylüyor. Bu mekanizmayı mümkün kılan şey, düşük faiz getiren bir para biriminden borçlanıp krediyi yüksek getirisi olan varlıklara yatımak anlamına gelen carry trade işlemleri.
Terimin türkçede bir karşılığı yok ama biz bu finans oyununa hayli aşinayız. Yıllar yılı yatırım bankaları özellikle düşük faizli japon yeni üzerinden borçlanıp Türkiye hazinesinin sunduğu yüksek faizli tahvillere yatırım yaparak "tatlı karlar" elde ettiler. Bunun Türkiye'ye maliyeti, 2007 yılında vergi gelirlerinin üçte birine yaklaşan milyarlarca dolarlık faiz ödemeleri oldu. Dünyada ise carry trade işlemlerinin yıllık büyüklüğü kriz öncesinde 1 trilyon civarındaydı.
Bugün carry trade köpüğünü şişiren temel etken doların önemli ölçüde zayıflamış olması. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Merkez Bankası FED'in faizleri 0.5'e kadar düşürmesi ve "piyasaları likiditeye boğan" programları Roubini'ye göre carry trade'in borçlanma maliyetini negatif hale getirdi. Yatırımcılar yıllık eksi 10-20 gibi negatif faizlerle borçlanma imkanı bulunca en riskli hisse senetlerine, tahvillere ve daha yer üstüne çıkarılmamış petrol, altın gibi emtiaya yatırım yapıyorlar.
Roubini, "köpük ne kadar büyükse, izleyecek varlık çöküşü de o kadar büyük olacak" diyerek, küresel finansın gurusu sıfatıyla FED yetkililerini ve diğer karar vericileri yeni bir çöküşe karşı uyarıyor. Dolar ilânihaye değer kaybedemeyeceğine göre bir noktada FED'in doları bastıramaz hale geleceğini, bunun da yatırımcıların panik halinde riskli varlıklardan kaçmasına neden olacağını söylüyor.
Birkaç ay önce "tünelin ucunda ışığın göründüğünü" söylerken Roubini'yi "kahin" olarak selamlayan Türkiyeli ana akım iktisatçılar, son açıklamalarından sonra Roubini'yi "dengesizlikle" suçlamaya başladılar bile. Halbuki hiç de radikal bir iktisatçı sayılamayacak olan Roubini, resesyondan daha ılımlı bir çıkışın önündeki tehlikelere işaret ediyor sadece.
Oysa küresel ekonominin gidişatına ilişkin daha gerçekçi bir yaklaşımda bulunmak için üretim ekonomisine odaklı daha tarihsel bir bakış açısına sahip olmak gayet yeterli olabiliyor.(BAÖ/EÜ)