Feminist sanatçı Canan “Sanat, Sokak, Bedensellik” başlıklı söyleşide toplumda ve sanatta beden algısı, katı kimliklere karşı bireysel özgürleşme ve kolektif bilinçaltı üzerine konuştu.
Canan’ın İstanbul’da 70 bin kişiyle buluşan “Kaf Dağı’nın Ardında” sergisini anlattığı söyleşi, 20 Aralık Perşembe günü Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi tarafından Minerva Han’da düzenlendi. Söyleşinin moderatörlüğünü Asuman Suner yaptı.
“Kaf Dağı’nın Ardında”
“Kaf Dağı’nın Ardında” sergisi başlığını Arap ve Fars kozmolojisinin efsanevi Kaf Dağı'ndan alıyor ve Canan’ın heykel, fotoğraf, baskı, nakış, video, yerleştirme ve minyatür eserlerinden oluşuyor.
Sergi “Cennet”, “Araf” ve “Cehennem” olarak üç kata ayrılıyor ve bu temalardan yola çıkarak ışık/gölge, iyi/kötü, içsel/dışsal, gerçeklik/hayal, aydınlık/karanlık gibi ikiliklere dayanan ve insan ruhunun bastırılmış yönlerini, gerçeküstü yaratıkları ve arketiplere dayanan figürleri ele alıyor.
Canan serginin başlığındaki Kaf Dağı metaforunu şu şekilde açıkladı:
“Kaf Dağı mitolojik bir tanım, içinde ejderhaların, anka kuşlarının, şeytanların, ye’cüc me’cüclerin olduğu efsanevi, ulaşılmaz bir dağ. Ben Kaf Dağı’nı aslında ‘kafa’ olarak tanımlamıştım, ulaşılmaz alanlarımız, bilinçaltımız... İnsan zihnini, beynini, varoluşunu nasıl algılayabileceğimiz üzerinden gittim.”
“Mutlu olmak politik bir edim”
Canan mutlu olmanın politik bir edim olduğu üzerinde durdu. Sezgiler ve duyguların kolektif düşüncede bastırılmasını eleştiren Canan, özgürleşmek için bireysel özgürlük ve bireysel düşünceye odaklanmak gerektiğini söyledi:
“İnsan politik kimlikleri ya da bireyselliğin dışında kolektif kimlikleri kendilerinde taşıyorsa bu, bir anda insanları bireyselliğini bırakmaya, kolektif bir tartışmaya götürüyor. Ben buna son iki senedir karşıyım. Bireyin mutlu olmasının politik bir edim olduğunu düşünüyorum ve kolektif düşünce biçiminin insanların bireysel özgürlüğünü, bireysel düşünce üretimini engelleyen bir şey olduğunu düşünüyorum.”
“Ayışığında Yıkanan Kadınlar”, 2017 (arter.org.tr)
Canan kolektif düşüncenin katı prensiplerinin “toplumsal kimliklerle karşıdaki kişiyle bir ego yarışına, takım yarışına, kimlik yarışına” dönüşerek “kendini ötekileştirmeye, karşıdakinin kendini ötekileştirmesine izin vermeye ve karşıdakini ötekileştirmeye” sebep olduğunu söyledi.
Canan bu yüzden sezgisel, bedensel, duygusal bir var oluşun getirdiği bir özgürleşme anlayışı önerdi. Clarissa Estes’in Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabına gönderme yaparak şunları söyledi:
“Biz çocukluktan itibaren sezgilerimize yabancılaşıyoruz. Sezgilerimiz her zaman bastırılmıştır, sezgilere güvenmek öğrenilmemiştir. Bu size aslında kendi varoluşunuza dair güvensizlik ve ihanet duygusu getirir. Kaçmanız gereken yerden kaçmanız gerektiğini öğrenemezsiniz. Bağırmanız gereken yerde tepki gösteremezsiniz.”
Kibele, Şahmaran ve Şehretün’nar
Sergiyi gezmek için12 Eylül 2017 – 18 Şubat 2018 tarihleri arasında Arter’de gerçekleşen sergi aşağıdaki bağlantılardan üç boyutlu olarak gezilebiliyor. Cennet (Kat 0); Araf (Kat 1) ve Cehennem (Kat 2) 4. söyleşi Hülya Uçansu'ylaİstanbul Perspektifleri Serisinin 24 Ocak’ta gerçekleşecek olan dördüncü söyleşisinde Hülya Uçansu, kent mekanının ve kentteki sanat alanının sermaye tarafından düzenlenmesinin tarihini, İstanbul Film Festivali’ndeki bireysel deneyimini anlatacak. |
Sergide Canan kişisel olanın politik olduğu düşüncesinden hareketle eserlerinde bedenselliği ve kendi bedenini kullanıyor. Sergide kendi bedeniyle temsil ettiği ana tanrıçalar “Cennet”te “Kibele” (2000), “Araf”ta “Şahmaran” (2010), “Cehennem”de "Şehretün'nar" (2011) üç sergi katındaki farklı bilinç halleri arasında yönlendirme yapıyor.
Canan, söyleşi sırasında eserlerinde kendi bedenini, çıplaklığı kullanmasının “cesaret istediği” yorumlarına şu şekilde cevap verdi:
“Sanat üretirken cesareti düşünmüyorsunuz. ‘İzleyiciler bunu görecek’ duygusuyla üretim yapılmaz. Öncelikle kendinizi özgür bırakmanız lazım. Bedenim bana en yakın olan şey, bir malzeme olarak öncelikli ve sadece bir malzeme değil, bir duygu.
“Ben bu işleri yaparken bir feminist olarak kadın bedenini kıymetlendirmeyi, her hâlinin mükemmel olduğunu söylemeyi, kilosunu ıvırını zıvırını sonuna kadar savundum. Birçok sergide ‘Bu çirkin kadını buraya neden koydunuz?’ diyenler, küçümseyenler, aşağılayanlar oldu. Bu tür tepkilere karşı sonuna kadar durdum ama insan bilinçaltı, bir şekilde o toplumsal önyargıyı kendine karşı kullanıyor. Siz farkına varmadan sürekli kendi bedeninizi eleştirmeye başlıyorsunuz. Bu insanın kafasında çelişki yaratan bir şey.”
“Beden sadece güzellik, güzellik sadece imge değil”
Toplumsal önyargıların insanların kendi bedenlerine yabancılaşmasına sebep olduğunu söyleyen Canan, kendi bedenini toplumsal bakış açısıyla görmenin, sanatını da izleyicinin gözüyle görmenin özgürleşmek ve denge kurmak için kurtulmak gereken şeyler olduğunu açıkladı:
“Kendi bedenimi kıymetlendirmek, kendi bedenimi sevmek, bu dengeyi kurmak ‘Böyle de mutluyum ama kilo verince musmutluyum’ demek değil. Başkalarının belirlediği, idealize ettiği beden oranında değil, kendi bedenim ve her haliyle barışık olmam önemli. Beden sadece güzellik değil, güzellik de sadece imge değil. Yaşanmışlık. Bir insana güzellik veren bazen yaşanmış acılardır, çizgilerdir, bir bendir, simetrinin bozulmasıdır, göğsünün sarkmasıdır. Bazen de güzelliği bir bakışla, iki muhabbetle tanımlarsınız.”
“Cennet”, 2017 (arter.org.tr)
Canan, hamile bedenini kutladığı “Kibele” eserinde temsil ettiği ana tanrıça Kibele’nin mitolojide aslında çift cinsiyetli olması üzerinden mitolojide de insanda da “eril ve dişil alanların bir arada bulunduğunu” söyledi. “Cennet” (2017) adlı yerleştirmede “kadın, erkek ve çift cinsiyetli figürler” dönüyor ve duvara yansıyan gölgeleri birbirlerine karışıyor.
Canan “Gökkuşağındaki tüm renkleri birleştirdiğinizde ten rengi elde edersiniz” dedi ve “Cennet”te kullandığı gökkuşağıyla queer varoluşa gönderme yaptığını açıkladı:
“Kaos GL’de hiçbir insanın yüzde yüz heteroseksüel ya da eşcinsel olmadığı hakkında bir yazı okumuştum. Bu bedenimizdeki eril ya da dişil, heteroseksüel ya da eşcinsel enerjiler için de bu şekilde. Evren makrokozmossa beden de bir mikrokozmos ve bizi insan yapan bu enerjiler.” (EÖ/HK)
CANAN HakkındaMarmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü'ndeki eğitimini 1998'de tamamladı. İlk kişisel sergisini x-ist'te açtı: "Bıyık Kedide de Vardır" (2010) İstanbul ve Almanya'da çeşitli ödüller kazandı ve rezidans programlarına katıldı. "Hicap" (Performans, Platform Sanat Merkezi, İstanbul, 2007 ve Pompidou Kültür Merkezi, Paris, 2010), "Bahname" (Masa Projesi, İstanbul, 2007), "Perde Arkası" (Festival De Rode, Amsterdam, 2006), "Nihayet İçimdesin" (İstanbul, 2000 ve "Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar", İstanbul Modern Müzesi, İstanbul, 2009) gibi sergileriyle İstanbul, Almanya ve Hollanda'da oldukça ilgi gördü. Contemporary İstanbul 08, 09 ve 10, IFCA 13th International Festival of Computer Arts (Maribor), 9. Uluslararası İstanbul Bienali Misafirperverlik Alanı, Scope Basel 2009, 11. Uluslararası İstanbul Bienali'nde, ART HK'10 (Hong Kong Uluslararası Sanat Fuarı) ve Art Dubai 2011 sanat fuarlarında yapıtları sergilendi. Sotheby's 2009 ve 2010, Türk Çağdaş Sanatı Müzayedeleri'nde yer aldı. Kendisini aktivist feminist olarak tanımlayan CANAN, toplumsal iktidar ve kadın bedeni arasındaki ilişkiyi konu edinen yeni işleriyle tanınıyor. |