Hükümet, "orantısız güç kullandı" diyerek suçu polise yüklemeye çalışırken, devletin valisi "Kadınlar da polisi tahrik etmiş" deyiverdi. Türkiyeli aktivistlerin tavrıysa açık: Dün yine sokaklardaydık, düşüncelerimizi paylaştık. Sokağa çıkmaya da devam edeceğiz. Bu böyle biline..."
Filiz Kerestecioğlu (Avukat): Polis sadece kadınlara değil, kimseye karşı şiddet ve güç kullanmamalı. Bu kadınlarla ilgili bir şey değil. Meselenin özellikle kadınlara el kalkmamalı şeklinde gündeme getirilmesi de, sanki kadınlar özel olarak korunmak zorundaymış gibi bir başka ayrımcılık noktası.
6 Mart günü Beyazıt Meydanı'nda bir açıklama yapan insanlar vardı. Elinde silah olan ve oradakileri korumakla yükümlü olan polisin müdahalesinde orantısız bir güç kullanımı söz konusu Size bir saldırı varsa, güç kullanma hakkınız doğabilir belki, ama oradaki slogan atan, açıklama yapan insanlara karşı kullanılan aşırı bir şiddettir. Burada oran ya da orantısızlığın dışında artık açık bir şiddetten söz edilmeli.
Türkiye'de artık ifade özgürlüğünün içe sindirilmesi gereken bir şey olduğunu düşünüyorum. AB Troykası'na ters geldiği için değil, biz vatandaşlar ifade özgürlüğü hakkına sahip olduğumuz için ve bunu hak ettiğimiz için, bu uygulamalara karşı çıkılmalı.
Yasalarla birtakım değişiklikler yapılıyor, (ki bu değişikliklerde uzun yılların mücadelesini sonucu olan değişiklikler) ama haklar ve özgürlükler anlamındaki değişiklikleri devlet organlarının ve hükümetin içine sindiremediğini düşünüyorum.
Temel olarak kimseye karşı güç kullanılmaması ifade özgürlüğünün rahatça kullanılabilmesi lazım .
Filiz Koçali (SDP Genel Başkanı): Bu olayda AKP'nin ikiyüzlülüğü ortaya çıktı. Demokrasi havarisi kesilen AKP yetersiz olmasına karşın çıkardığı yasaları bile içine sindiremiyor.
Uygulanan şiddetin arkasından yapılan açıklamalar daha da vahim. İnsanların mal ve can güvenliğinden sorumlu polisin tahrik olmaya hakkı yok. Eğer böyle her şeyden tahrik olacak kadar sinirleri zayıfsa rapor alıp çürüğe ayrılsınlar.
Ayrıca ortada tahrik olacak bir durum da yok. Şiddetin gerekçesi olarak yasadışı örgütle ilgili sloganlar gösteriliyor. Polis yasadışı örgüt lafından ya da sloganından rahatsız olamaz ve buna kızamaz. Eğer bu suç ise bunu dava konusu olması için çalışır.
Polis kendisini yargıç yerine koyup "bu bir suç bunun cezası dayak" diyemez. Böyle yaparsa kendisi suç işlemiş olur. Polis, onu açığa almayan İçişleri Bakanı ve polise arka çıkan Hükümet üyeleri suç işlemişlerdir. Öte yandan muhalifler demokratik yöntemlerle taleplerini ifade etmelerini birileri copla engelliyor diye sokağa çıkmaktan vazgeçmeyecekler.
Dün biz yine kadınlar olarak sokaklardaydık. Düşüncelerimizi paylaştık sokağa çıkmaya devam edeceğiz bu böyle biline.
Beyhan Demir (Pazartesi Dergisi): Özellikle Avrupa Birliği'ne giriş tartışmalarının yapıldığı şu dönemde, karşılıklı pazarlıklar sürecinde kadınlar gerçek bir vitrin malzemesi gibi kullanılmaya çalışıldı.
Yasalarda, kadın -erkek eşitliğini sağlamaya, kadının durumunu "iyileştirmeye" yönelik olduğu öne sürülen değişiklikler yapılırken, kadınların taleplerinin sadece bir bölümüne yer verildi. 6 Mart'ta meydana gelen olay gösteriyor ki, herşey göstermelikmiş. Kağıt üzerinde yapılan reformlar sokağa yansımıyormuş.
Biz yasal haklar için mücadele verirken, devlet yaşanan olaydan kendisini soyutlayarak bütün suçu polise yükledi. Bu devletin ikiyüzlülüğüdür. Bakanların çıkıp özür dilemesi bizim için bir mana ifade etmiyor.
Şiddet Türkiye'nin genel bir sorunu. Polisin eylemlere uyduruk gerekçelerle müdahale ettiği kimse için sır değil. Devletin polise yüklenmesi değil, derhal soruşturma açması gerekiyor. Şiddetin kökü mutlaka kurutulmalı, devlet resmen mağdurlardan özür dilemeli ve bütün kademelerdeki yetkililer hakkında soruşturma açılmadır.
İstanbul Valisi Muammer Güler'in dayağa gerekçe olarak, kadınların polisi zor kullanmaya tahrik etmesini göstermesi ise gülünç. Mini etek giysek de tahrik ediyoruz, bağırsak da. Kadınların sadece konuşmak istemesi bile, erkekleri, erkek egemen sistemi tahrik ediyor.
Şiddetin azı çoğu olmaz
Polisin orantısız güç kullandığı yolundaki yorumlar da gerçeği yansıtmıyor. Şiddetin azı çoğu olmaz. Biz herhangi bir mitinge gidip dayak yemesek de, meydanlara girerken üstümüz başımız aranırken de şiddete, tacize uğruyoruz. Bu tabii ki çok ağır bir durum. Özellikle polisin göstericilere karşı kullandığı biber gazıyla mücadele artık önemli bir hale geldi. Katıldığımız her eylemde polis biber gazını kullanmasa da, üzerimize sallayarak gözdağında bulunuyor. Bu, göz korkutmak için özellikle yapılıyor. Zira, biber gazı insanı hareketsiz, savunmasız, çaresiz bırakıyor. Bu nedenle şiddete karşı topyekün mücadele verilmesi gerekiyor.
Meriç Eyüboğlu (Avukat/ aktivist): Yetkililerin açıklamalarını ciddiye almak mümkün değil. Bunu hem eylemlere katılan bir aktivist hem de bir avukat olarak tartışmayı manalı ve sahici bulmuyorum.
Polisin eylemcilere yönelttiği şiddet açısından orantı/orantısızlık tartışması, bu tür bir eylemde polisin alması gereken önlemer ve bu önlemlere ilişkin yasaya uygun bir derecelendirme yapılıp yapılmadığı tartışmaları da son derece gereksiz. Televizyonlarda çok net görüldüğü üzere, polis hem topluluk bir araya gelirken, hem de basın açıklaması bittikten sonra insanlar dağılırken tekrar müdahale ediyor. Topluluklara karşı şiddet kullanmayı alışkanlık haline getirmiş Emniyet teşkilatının bu tür fiillerini, Polis Vazifeleri ve Selahiyetleri Kanunu açısından değerlendirmek de mümkün değil.
Emniyet Müdürlüğü muhalif kesimlerin eylemlerinde şiddet kullanarak müdahale etmeyi sistematik şekilde uyguluyor. Yani yasaya uygunluk var mıdır, yok mudur tartışması, biraz abesle iştigal oluyor. Hele "tahrik" tartışması son derece komik. İnsanlar açıklamalarını yapıp bitirmişler, dağılırken coplu müdahale yapılıyor. Tahrik nerede?
Bu süreç gösterdi ki, demokrasi ve insan hakları konusunda yapılan değişiklikler bu ülkenin vatandaşları için değil AB için yapılıyor. Bu nedenle de her tarafı tel tel dökülüyor.
Ergin Cinmen (Avukat): Polisin iradesinin haklı ve yaya haksızlığı bir tarafa bırakalım. Diyelim haklı, Ancak haklı bir yakalamanın hukuk uygun hale gelebilmesi için polisin müdahalesinin yakalanan kişinin mukavemetiyle oranlı olması lazım. Yani kişi etkisiz hale getirilmiş ise, bundan sonra polisin o kişiye vurması, darp etmesi, polisin sorumluluğunu gerektirir. O andan itibaren o fiili hangi suça yargılanması gerekir.
Böylesi toplu eylemlerde polis, herkesin duyabilecek bir şekilde söz konusu toplantının yasaya aykırı olduğunu ve kişilerin dağılması gerektiğini söylemesi lazım. Üstelik bunu megafonlarla yapması lazım ki herkes duysun. Buna rağmen kişiler dağılmazsa, işte o zaman polisin zor kullanma yetkisi başlar. Ancak zor kullanmanın da sınırları var.
Valinin açıklaması var gazetelerde, "göstericiler polisi tahrik etti" diyor, aşırı zor kullanmayı meşru kılıyor. Bu açıklama son derede de yanlıştır. Polis, böylesi toplumsal olaylara müdahale etmek için yetiştirilmiştir.
Dolayısıyla, herhangi bir durumda tahrike kapılması mümkün değildir. Bahanenin arkasına sığınılması hiç doğru değildir. Üstelik bunu İstanbul'daki bütün emniyet teşkilatının başında olan Vali tarafından söylenmesi bundan sonra olabilecek böyle olumsuz olayların failleri açısından da gerekçe teşkil edecektir.(EK/EÜ)