Ankara Üniversitesi Öğretim üyesi Ruken Öztürk, "Sinemanın Dişil Yüzü / Türkiye'de Kadın Yönetmenler" kitabında, Yeşilcam'ın 96 film çeken, 24 kadın yönetmeni dünyadaki kadın yönetmenlerle paralellik kurarak anlatır.
Sinemada kalıcı olmak
1980 öncesi yönetmenlik yapan tüm"kadın"ların, dünyadaki örneklerinden farklı olmayan bir yönetmenlik serüveni yaşadıklarını söyleyen Ruken Öztürk, 24 kadın yönetmenden biri olan Feyturiye Esen'in, sinemadan uzaklaşmasına rağmen hala senaryo yazdığını söyler.
Ankara Üniversitesi Öğretim üyesi Ruken Öztürk, "Sinemanın Dişil Yüzü / Türkiye'de Kadın Yönetmenler" kitabı, sinemadaki erkek söyleminin, "İlk kadın yönetmen" tartışmaları dışında, kadınların yönetmen olarak varlıklarını dışladığına işaret eder. Bu konudakı saptaması ise şöyle olur:
"İlk kadın yönetmen tartışmasıyla birlikte sözlü gelenekte, Bilge Olgaç dışındaki yönetmenlerin "gerçekten yönetmen olup olmadıkları" tartışmalıdır; çoğunlukla onların yönetmen sayılmadıkları gözlenmiştir. Bunun da nedeni, bu yönetmenlerin sinemada uzun süreli kalmamaları ve kalıcı ürünler verememeleridir."
Erkek olmayan kadınlar
"İlk kadın yönetmen" Cahide Sonku'dan 2002 yılına kadar film çeken kadınları üç ayrı bölümde ele alan Ruken Öztürk, birinci bölümde ele aldığı sekiz kadın yönetmeni (Ayten Kuyulu Ürkmez'i özel bir örnek olarak ele alır) "Erkek olmayan kadın yönetmenler" olarak tanımlar.
İkinci bölümdeyse, 1980-90 yılları arasında yönetmenlik yapan iki kadın yönetmeni de "Kadın Sineması"nın kadın yönetmenleri olarak nitelendirir.
Üçüncü bölümdeyse, 1990-2002 yıllarında film çeken 14 kadını ise ülke ve kadın sorunlarına duyarlılıkları nedeniyle "Siyasallaşmaya doğru kadın yönetmenler" başlığında inceler.
Televizyonun yarattıkları
Son bir kaç yılda televizyon dizilerinin ve sit-com'ların yaygınlaşmasıyla kadın yönetmen sayısında artış olsa da, sinemanın reel koşullarında henüz film çekmedikleri için listede yer almayan bazı isimlere karşın "Televizyonun yarattığı kadın yönetmenler"den bir kaçı; Tomris Giritlioğlu, Suna Kural Aytuna, Fide Motan ve Canan Evcimen Obay (İçöz), video değil, 35mm film çektikleri için (teknik olarak) listeye dahil olurlar.
Gerçi digital teknolojinin hızlı gelişimi karşısında, dünyada bazı bağımsız sinemacıların- ekonomik olduğu kadar bir tarz yaratmak adına- digital kamerayla çekim yaptıkları bir gerçektir. Ancak bilinen örneklerin erkek olması, bu realiteyi bir kenara bırakmamızı gerektirir.
1980 öncesinin kadın yönetmenleri
İster 1949, isterse 1951 yılındaki filmleri baz alalım, Türk sinemasındaki "Kadın Yönetmen" tarihi Cahide Sonku'yla başlar. Bu tarihlerden 1957 yılına kadar başka bir kadın yönetmene rastlamayız. Feyturiye Esen, işte bu tarihte karşımıza çıkar. Cahide Sonku'dan sonra 2. yapımcı olur ve kızının adını taşıyan Hilal Film'i kurarak sinemaya girer. Ancak yönetmen olarak film çekmesi, 1965 yılında "Canım Benim" filmiyle olur. Kendisinden bir yıl önce(1964)Nuran Şener "Aydede Gidiyoruz" filmini çekerek, Türk Sinemasının 2. kadın yönetmeni olur.
1980 öncesinin "Erkek Olmayan Kadın Yönetmenler" başlığında ele alınan kadın yönetmenlerin, dünyadaki örnekleriyle kıyaslamasını, bir döneme ışık tutacağı ve daha sağlıklı olacağı için Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Ruken Öztürk'ün kitabından alıntılayalım:
Dünyadaki örnekleriyle karşılaştırma
* Batı'da ilk kadın yönetmenler denince akla 1950 öncesi gelmektedir. Türkiye'de ise 1980 öncesi. Batı'da olduğu gibi Türkiye'deki (1980 öncesi bazı) ilk kadın yönetmenler hakkında da çok az bilgi bulunmaktadır (Nuran Şener gibi), aynı zamanda çoğunun filmlerine ulaşmak çok zordur.
* Batı'da ilk kadın yönetmenler üzerine yapılan bir araştırmanın sonuçları, onların ortak özelliklerini şöyle belirliyor: "Çoğu çekici, dinamik, enerjik. Çoğunun sanat alanında bir eğitimi var. Çoğu evli ve erkeklerle işbirliği yaparak çalışıyor."
"Dışarlıklı" kadınlar
Ally Acker ise, ilk kadın yönetmen, senarist, kurgucu ve yapımcılarla ilgili çalışmasında, bu özelliklere ek yapar: İlk kadın sinemacıların çoğu, kendilerini "dışarıdaki" olarak algılıyor. Genelde orta-üst ekonomik sınıftan ailelerde doğmuşlar ve üst düzeyde eğitim görmüşler. Onlara geniş ilgi alanlarını izleme şansı verilmiş. İşlerine tutkuyla bağlılar, bu uğurda çok çaba harcamışlar, film yapma gerekliliğini bir "görev" gibi düşünüyorlar.
Alice Guy-Blaché ve Nell Shipman hariç yönetmen kadınların çoğunun çocuğu yok. Yine çoğunun yaşamında üzücü ya da trajik olaylar var. Boşanma ve ayrılıklar yaygın. İlk kadın sinemacıların çoğu kendilerini mesleklerinde "kadın" olarak düşünme eğiliminde değiller. Kadın olarak toplumsal cinsiyetleri asla bilinçlerinde yer etmemiş. Örnek olarak kurgucu Margaret Booth verilebilir.
Eğitim, ekonomik ve medeni durum
*1980 öncesi yedi kadın yönetmen arasında şu anki bilgilerimiz, üçünün (Nuran Şener, Lale Oraloğlu, Feyturiye Esen) üniversite eğitimini bitirdiklerini gösteriyor. Ekonomik düzeyleri açısından, genellikle orta-üst düzey oldukları söylenebilir. Yönetmen oldukları sırada en azından Cahide Sonku, Feyturiye Esen, Lale Oraloğlu ve Türkan Şoray ekonomik olarak iyi durumdadır.
*Bir bilgi bulunmadığı için Nuran Şener'i dışarıda tutarsak, bütün kadın yönetmenlerin çocuklarının olduğu, hepsinin başından bir ya da daha çok evlilik/birliktelik geçtiği ve sonuçta yaşamlarında bir şekilde ayrılık/boşanma olduğu görülecektir.
*Dünyadaki öncü kadın yönetmenlerin deneyimleriyle karşılaştırıldığında yabancı kadınların başlangıçta devamlılık yazmanı, makyajcı ya da asistan olarak çalıştıkları ve genellikle bir baba, koca ya da sevgili bağlantısıyla, onun asistanlığını yaparak sinemaya başladıkları görülür.
Türkiye'deki ilk kadın yönetmenler ise bu anlamda farklılık gösterir. Cahide Sonku'nun ilk eşi de kendisi gibi oyuncudur, onunla birlikte film de yönetmiştir; ama Sonku, yönetmenliği sırasında tüccar İhsan Doruk'la evlidir. Sonku'nun yönetmenliğinin, sinema alanında çalışan herhangi bir erkekle bağlantısı görünürde yoktur; söylentiler, Doruk'un parasıyla film yapabildiğine işaret etse de.
Sinemada ayakta durmak
*Feyturiye Esen ve Birsen Kaya'nın da sinemaya girerken herhangi bir sinemacı erkekle bağlantıları yoktur. Bu konuda Nuran Şener'in deneyimi bilinmemektedir; ama onun da bu tür bir bağlantısı görünürde bulunmuyor. Lale Oraloğlu, zaten tiyatroda kendisini kanıtlamış bir sanatçıdır. Herhangi bir erkek sinemacıyla bağlantısızlık durumu Türkan Şoray için de geçerlidir.
Özel örneğimiz Ayten Kuyululu, bu konuda gerçek bir örnek sunar bize: Kuyululu, sinemacı bir erkekle ilişkisi olmadığı gibi, ilişkisi olan erkeği sinemacı yaptığını söylemektedir.
*Aynı zamanda hem yöneten hem de oynayanlar, ilk işleri oyunculuk olan kadınlardır: Cahide Sonku, Lale Oraloğlu ve Türkan Şoray. Cahide Sonku aynı zamanda eski eşini (Talat Artemel) de yönetir ve onunla birlikte oynar.
Kadınların film şirketleri
*1980 öncesi kadın yönetmenlerden Nuran Şener, Bilge Olgaç ve Türkan Şoray dışında kalan dört yönetmen (Cahide Sonku, Feyturiye Esen, Birsen Kaya ve Lale Oraloğlu) film yapabilmek için kendi yapım şirketlerini kurar.
Başka yapımcılarla çalışıp ayakta kalabilen tek yönetmen Bilge Olgaç'tır.
*Bazen de kadınların özel ilişkilerindeki seçimleri, film yapmalarının ve yönetmen olmalarının önünde bir engeldir.
Cahide Sonku'nun sinemayı bırakması, yaygın deyişle "onun çöküş dönemine" rastlar. Feyturiye Esen eşinin ölümünden sonra borçları nedeniyle sinemayı bırakır. İşini severek yaptığını söyleyen Birsen Kaya ise Yeşilçam'da 70'lerin ortalarında sistem çökerken sinemayı bırakır ve evlenir.
Sinema, para kazanmanın yolu
*Kadına alışkın olmayan bir sistem içinde erkek gibi iktidarlarını kullanarak (Sonku) var olmuşlar ve tepki çekmişler ya da dişilliklerini tamamen silerek erkeklerden biri gibi davranıp onlarla aynı tarzda filmler yapmışlar ve bu sayede çok sayıda film yönetebilmişlerdir (Olgaç ve Kaya).
Bu tür filmleri ikinci sınıf filmler olarak sınıflamak yanlış olmaz; tamamen ticari amaçla yapılan bu filmler, sinemanın sanat değil para kazanılacak bir meslek alanı olarak düşünüldüğünü de gösterir. Ancak bu dönemde çalışmalarını hiç bilmediğimiz (Esen ve Şener), melodram kalıplarında bir filme imza atan (Oraloğlu) ve dönemine göre başarılı sayılan filmler yöneten (Şoray) kadınlar da vardır.
Kadınlık yok!
Kadın yönetmenlerin elinden çıkan, 1980 öncesi dönemin ayırt edici filmlerini sayacak olursak; yapıldığı döneme göre belli bir sinema duygusu taşıdıklarından dolayı Sonku'nun filmleri, Bilge Olgaç'ın Linç gibi önemli filmleriyle, 80 sonrası dönemin de ipuçlarını veren Açlık'ı ve Şoray'ın bazı filmlerine (özellikle Dönüş ve Yılanı Öldürseler) değinmek gerekir. Zira bu dönemdeki filmlerin yarısından çoğu (Olgaç ve Kaya'nın filmleri) erkek filmleridir.
*Söz konusu yönetmenlerin avantür filmleri çekmelerinin nedeni kadınlıklarını silerek, erkek yönetmenlerden bir farklarının olmadığını göstermek ve sistem içerisinde tutunabilmektir. Olgaç'ın "kadınlığın silinmesine" ilişkin görüşleri de bu dönemdeki filmleriyle tutarlıdır.
Erkek filmler
*Yedi kadın yönetmenin filmlerinde, kadın olmaları bağlamında ayırt edici bir özellikleri bulunmadığı için, kısmen Türkan Şoray hariç, diğer yönetmenlere (hakkında bilgi olmadığından Şener bir yana, Sonku, Esen, Olgaç, Kaya ve Oraloğlu için) "erkek-olmayan" yönetmenler demek, çok da yanlış olmayacaktır.
*Batı'da ilk kadınların çoğu gibi Türkiye'dekiler de fırsat verilse yeniden bu işin içine girebilecek kadar işlerini sevmektedir. Görüşülen kadın yönetmenler arasında Feyturiye Esen ve Birsen Kaya'nın "içlerinde kalan" film yapma isteği, farklı diyaloglarda satır aralarında okunmaktadır. Her ikisi de senaryo yazdıklarını belirtir.
Erkek olmayan kadın yönetmenler (1951-1980
Cahide Sonku, Nuran Şener, Feyturiye Esen, Bilge Olgaç, Birsen Kaya, Lale Oraloğlu, Türkan Şoray, Ayten Kuyulu Ürkmez
"Kadın" sinemasının kadın yönetmenleri (1980-1990)
Nisan Akman, Mahinur Ergun
Siyasallaşmaya doğru kadın yönetmenler (1990-2002)
Füruzan-Gülsün Karamustafa, Canan Gerede, Tomris Giritlioğlu, Işıl Özgentürk, Biket İlhan, Seçkin Yasar, Handan İpekçi, Canan Evcimen Obay (İÇÖZ), Fide Motan, Yeşim Ustaoğlu, Sunar Kural Aytuna, Jülide Övür-Necef Uğurlu.