Harbiye'deki Hilton Sergi ve Fuar Alanı'nda gerçekleştirilen kongrede, "Türkiye'de Kadın Hakları" başlıklı yuvarlak masa toplantısını Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları Altkomitesi Başkanı Hélène Flautre yönetti.
Toplantıya Türk Ceza Kanunu (TCK) Kadın Platformu'ndan, Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan; Diyarbakır Kadın Merkezi (Ka-Mer) Başkanı Nebahat Akkoç; Avrupa Parlamentosu Yeşiller / EFA Grubu Üyesi Eva Lichtenberger; TCK Kadın Platformu ve Yeşiller Türkiye Grubu temsilcisi Ayşen Erdoğan ve Lambda İstanbul Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi temsilcisi Yeşim Başaran konuşmacı olarak katıldılar.
Müslüman ve "laik" bir ülke
Oturumun ilk konuşmacısı Şenal Sarıhan, kongrede Türkiye'nin AB üyeliğinin "Müslüman bir ülkenin AB'ye kabulü" üzerinden tartışıldığını belirtti.
Kongre logosunda, "Boğaziçi Köprüsü'nün önündeki Ortaköy Camii" fotoğrafının bulunmasını eleştiren Sarıhan, "Bu fotoğraf Türkiye'yi ifade etmiyor. Laik Türkiye'yi öne çıkartmayan tartışmalarla birlik sağlanamaz" dedi.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyesi olduğunu vurgulayan avukat Sarıhan, Türkiye'deki yasal reformların AB için yapıldığını söyleyerek, "Bu durum acı veriyor. Pek çok konunun henüz içselleştirilemediğini gösteriyor. Demokrat olduğumuzu söyleyebilmek için sözümüzün değil davranışlarımızın demokratik olması gerekir" diye konuştu.
"Geriye gidişi nasıl önleyeceğiz?"
Lichtenberger ise, Avrupa ülkelerinde Türkiye'ye yönelik önyargıların bu ülkelerdeki muhafazakar gruplara ilişkin imgelerden kaynaklandığını söyledi; Türkiye'de kadın haklarına ilişkin gelişmelerin sistematik bir biçimde izlenmesini; geriye gidişin önlenmesini sağlayacak bir yapının gerekliliğine dikkat çekti.
"Türkiyeli bir Kürt kadın"
Kendisini "Türkiyeli bir Kürt kadın" olarak tanımlayarak konuşmasına başlayan Akkoç da konuşmasında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun "Azınlık Raporu"na ilişkin tepkileri eleştirdi.
"Türkiye'de iyi şeyler oluyor" diyen Akkoç, kısa zamanda çok yol alındığına dikkat çekerek, değişim sürecini hak ihlallerini gerçekleştiren kişilerle yaşamanın yarattığı güçlüklere değindi.
"Kağıt üzerinde eşitlik ayrımcılığı önlemez"
Erdoğan, kanun önünde eşitliğin cinsler arasındaki eşitsizlik sorununu çözmeyeceğini vurgulayıp çalışma hayatında kadınların dezavantajlı konumlarını örneklerle açıklarken, Başaran da yasalarda ve günlük hayatta eşcinsellere yönelik ayrımcı uygulamalara dikkat çekti.
Sarıhan, Lichtenberger, Akkoç, Erdoğan ve Başaran konuşmalarında şu görüşlere yer verdiler:
Sarıhan: Demokratım demekle demokrat olunmaz
* Türkiye'de kadınlar 1926'da Osmanlı zihniyetini terk edip laik ideolojiyi benimseyen Medeni Kanun'un yasalaşmasından itibaren birtakım haklara sahip oldular. 1934'te, kadınlar seçme ve seçilme hakkını kazandı.
* Türkiye'de kadın hakları hareketi köklü bir geçmişe sahip olduğu içindir ki, TCK büyük oranda kadınların talepleri doğrultusunda şekillendi.
* Bunlar, iktidarın değil yıllardır sürdürdüğümüz mücadelenin kazanımları.
Aynı zamanda, İnsan Hakları Danışma Kurulu üyesiyim. Bugünkü tartışmalar, Türkiye'deki pek çok düzenlemenin AB için yapılması acı veriyor; pek çok konunun henüz içselleştirilemediğini gösteriyor. Demokrat olduğumuzu söyleyebilmek için sözümüzün değil davranışlarımızın demokratik olması gerekir.
Lichtenberger: Muhafazakar Hıristiyanlara karşı işbirliği yapalım
* Kadın hakları, evrensel bir konu. Avrupa'da da önemli eksikliklerimiz var. Kadın haklarına merkezi konum atfetmezsek, hata yapmış oluruz. Muhafazakar Hıristiyanlara karşı da işbirliği yapmak önemli.
* Türkiye'de önemli yasal reformlar gerçekleştirildi; ancak mevzuatın hazırlanmasının yanı sıra hayata geçirilmesi de önemli. Günlük hayatta kadınların karşılaştığı sorunlar sürüyor; hala Türkiye'den Avrupa ülkelerine iltica başvurusunda bulunanlar oluyor.
* Avusturya'da ve Almanya'da Türkiye'ye karşı önyargılar, yabancı düşmanlığıyla açıklanamaz, muhafazakar grupların imgelerinin bu durumda etkili olduğu söylenebilir.
* Önümüzdeki yıllarda önümüze çıkacak sorun: Kadın haklarına ilişkin gelişmeleri nasıl sistematik bir biçimde izleyebiliriz; bir geriye gidişi nasıl önleyebiliriz?
Akkoç: Geçmişin işkencecisi işkenceyi lanetliyor
* Türkiyeli bir Kürt kadınım. Bu Türkiye'nin gerçeği, biz varız ve Türkiye'nin çeşitli yerlerinde yaşıyoruz.
* Bir Kürt kadın olarak kendimi kadın hareketi içinde konumlandırdığımda, en büyük çatışmayı Kürt hareketiyle yaşadım; en büyük dostluğu da Türkiyeli kadınlardan gördüm.
* Türkiyeliler AB'ye girmek istiyor ve Türkiye'de iyi şeyler oluyor. Bu gelişmeler çok kısa sürede gerçekleştiğinden, geçmişin işkencecisini bugün "Türkiye'de işkence yoktur, işkence bir insanlık suçudur" derken görebiliyoruz. Bu nedenle süreç daha zor gelişiyor.
* Avrupa cephesinden değişim sürecini göstermelik bulanlar olduğunu, bizi tanımadıklarını, tarihten gelen önyargıların sürdüğünü gördük. Oysa kadın sorunu evrensel.
* Acil eylem planımız var: Kadın haklarının insan hakları olduğunu; sivil toplum kuruluşlarının hükümetlerle kavga etmek için kurulmadığını; kadınları savunmanın kültür ve gelenekleri inkar etmek anlamına gelmediğini anlatabilmek. Namus cinayetlerine karşı gerekli önlemlerin alınmasını sağlamak.
Erdoğan: Kadının çalışma hayatındaki mağduriyeti sürüyor
* Kadınlar Türkiye'de uzun soluklu mücadeleler sonucunda önemli kazanımlar elde ettiler. Ancak, kanun önünde eşitlik cinsler arasındaki eşitsizlik sorununu çözer mi?
* Yasalarda genel bir eşitlik, cinsiyete yönelik ayrımcılığı yasaklayan hükümler, sorunları çözmüyor.
* Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) Hane Halkı İşgücü Anketi'ne göre, kadının işgücüne katılım oranı 1998'de yüzde 27.7; 1999'da yüzde 27.4; 2000'de yüzde 23 olarak belirlendi. Bu oran erkeklerde yüzde 70'ler civarındaydı.
* Cinsiyete dayalı işbölümü de kadınların mağduriyetine yol açıyor. Her 10 kadından yedisi ücretsiz aile işçisi olarak; kentlerde de kadınlar düşük ücretli, emek yoğun işlerde çalışıyorlar.
Başaran: Devlet, eşcinsellere yönelik suçların işbirlikçisi
* Eşcinsellik toplumda suç ve hakaret olarak kabul görüyor; güçlü eşcinsel düşmanlığı nedeniyle kişilerin eşcinsel kimlikleriyle yüzleşebilmesi çok zor.
* Yasalar ve medya da eşcinsellere yönelik düşmanlığı ve ayrımcılığı güçlendiriyor.
* Uluslar arası üne sahip bir balet, balet olmanın eşcinsel olmak anlamına gelmeyeceğini, bir futbolcunun da eşcinsel olabileceğini söylediğinde, futbolcular bu duruma tepki gösteriyor; balete "hakaret" davası açmaya hazırlanıyorlar.
* Halterci kadınlar antrenörlerinin cinsel tacizini ortaya çıkartmak istediklerinde, "lezbiyen" olmakla suçlanıyorlar.
* Eşcinsellik yasalarda suç olarak tanımlanmasa da bir erkeğin kadın kıyafetleriyle dolaşması yani travestilik suç, para cezasını ödemeyenler için hapis cezası öngörülüyor.
* Anne lezbiyense, kız çocuğu başka hiçbir koşula bakılmadan babasına veriliyor.
* Askerlik hizmeti yapmak istemeyen eşcinsellerin eşcinselliklerini anüs muayenesi ya da sevişme anındaki fotoğraflarını ibraz ederek belgelemeleri bekleniyor.
* "Cinsel yönelim" ifadesi TCK'dan çıkartıldı; TCK'da yer alan müstehcenlik maddesi, eşcinsellerin ifade, basın, yayın, örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayabilecek nitelikte. (BB/YS)