Kadına yönelik şiddet ve bu şiddetin temelindeki toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele çalışmaları yürüten Kadın Dayanışma Vakfı, “Patriyarkanın Duvarları Karşısında Kadınların Erkek Şiddeti ile Mücadelesi: Ocak 2020 – Aralık 2020 Kadın Danışma Merkezi Deneyimimiz” başlıklı bir rapor yayımladı.
TIKLAYIN - bianet Şiddet, Taciz, Tecavüz Çetelesi Tutuyor
Rapor, vakıf tarafından ücretsiz olarak sosyal, hukuki ve psikolojik desteğin sağlandığı kadın danışma merkezi birimine başvuran kadınların erkek şiddetiyle mücadele süreçlerindeki deneyimleri, pandeminin kadınlara etkileri ve Covid-19 sürecinin kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarında yarattığı aksaklıklara dair tespitlerinden ve verilerden oluşuyor.
Rapor, aynı zamanda Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadele için oluşturulmuş mevcut mekanizmaların güncel durumunu, eksikliklerini ve kadınların gerçek ihtiyaçlarını da ortaya koyuyor.
Rapordan detaylar
Raporda, 2020 yılında 216 kadın maruz kaldığı şiddet nedeniyle vakfın kadın danışma merkezine başvuru yaparken, başvuran kadınların yüzde 89’unun psikolojik şiddete, yüzde 61’inin ise fiziksel şiddete maruz kaldığı görülüyor. Psikolojik şiddete uğrayan 120 kadının aynı zamanda fiziksel şiddete de uğradığı ifade ediliyor.
Farklı şiddet biçimlerinin iç içe geçtiği ve şiddetin ağırlıklı olarak fiziksel ve duygusal şiddet olarak ifade edildiği raporda, başvuruda bulunan kadınların yüzde 47’sinin ekonomik şiddet, yüzde 28’inin cinsel şiddet, %15’inin ise dijital şiddet mağduru olduğu belirtildi.
Dijital şiddete yönelik başvuruların pandemi sürecinde önceki yıllara nazaran yoğunlaştığı vurgulanırken, ailelerinin yanına dönen öğrenci kadınların, maruz kaldıkları dijital şiddetle mücadele etmek isterken ailelerinin durumdan haberdar olmasından endişe ettiklerinin altı çizildi.
Pandemide kadına yönelik şiddet arttı
Rapora göre, pandeminin başlamasıyla birlikte, kadınların yaşamlarının daha da zorlaştığı, hak kayıplarına uğradıkları, ekonomik zorluklar yaşadıkları süreç tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de benzer şekilde deneyimlendi. Rapor, pandemi sürecinde kadına yönelik şiddetin yoğunluğunun arttığı, kadınların ev içi emek ve bakım emeğine ayırdıkları sürenin uzadığı ve kadınların erkeklere oranla daha fazla işten çıkarıldıkları yönünde.
Kadınların şiddet gördükleri kişilerden uzaklaşmalarının salgınla ilgili önlemler öne sürülerek engellendiği de raporda öne çıkan sonuçlardan. Şiddete yönelik koruyucu ve önleyici tedbirlerin askıya alındığı bu dönemde kadınlar, şiddetle mücadele süreçlerinde hangi kurumun ne şekilde başvuru aldığını öğrenmeye çalışırken bu belirsizlikten yorulduklarını, yıprandıklarını ifade ediyor.
Pandemi döneminin kadınların daha önce maruz kaldıkları şiddeti tekrar hatırlayarak da travmatize oldukları, kendilerini tedirgin, endişeli hissettikleri bir dönem olduğu; kadınların pandemi sürecinde karşılaştıkları bir diğer sorunun da, halihazırda devam eden mahkeme süreçlerinin ertelenmesinin getirdiği endişe olduğu da raporda ifade edilenler arasında.
Dünyada birçok ülkede pandemi döneminde kadına yönelik şiddetle mücadele süreçlerinde Türkiye’nin aksine geniş önlemler alındığına dikkat çeken Kadın Dayanışma Vakfı, Türkiye’de ise kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin bütüncül bir desteğin varlığından söz etmenin mümkün olmadığını belirtiyor.
Mülteci kadınların deneyimlerine de yer verilen rapora göre, kamunun neredeyse tüm sosyal desteğini askıya aldığı bu süreçte mülteci kadınların daha da görünmez hale geldiği vurgulananlar arasında.
Şiddetin failleri yakın çevreden
Kadın Dayanışma Vakfı kadın danışma merkezine başvuranların yüzde 54’üne (115 kadın) şiddet uygulayanlar kadınların eşleri iken, 13 kadının eski eşinin uyguladığı şiddetle mücadele ettiği, 19 kadına şiddet uygulayanların ise kadınların sosyal çevrelerinden tanıdıkları veya arkadaşları olan erkekler olduğu görülüyor.
Raporda, 20 kadına kendi aile bireyleri olan erkekler tarafından şiddet uygulandığı, 15 kadının tanımadıkları insanlar tarafından, 18 kadının ise sevgilisinden ya da eski sevgilisinden şiddet gördüğü belirtiliyor.
Raporun ortaya koyduğu çarpıcı sorunlardan bir diğeri ise pandemi sürecinde kadınların kürtaja ve jinekoloğa erişmekte yaşadıkları zorluklar. Kamu kurumları aracılığıyla kürtaja erişimin zorlaşmasının yanı sıra evlerden çıkamamak, kadınların kendi bedenleri hakkında karar verebilme, bağımsız karar alabilme olanaklarının azalmasına yol açıyor.
Kadınlar ve LGBTİ+’lar hak kayıplarına uğradı
Hayat Eve Sığar denildiği bir zamanda kadınların o evlerden çıkmak için gösterdikleri mücadelenin hiçe sayıldığını belirten Kadın Dayanışma Vakfı, birçok kadın için evlerin virüsten korundukları güvenli bir alan olmaktan çok şiddet gördükleri, tedirgin ve güvensiz hissettikleri yerler anlamına geldiğini bir kez daha hatırlatıyor. Ayrıca kadına yönelik şiddete karşı mücadele mekanizmalarının askıya alındığı bu süreçte kadınların yaşadıkları şiddet ortamı ile sokakta virüse yakalanmak arasında sıkıştığı, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararıyla kadınların ve LGBTİ+ bireylerin hak kayıplarına uğratıldığı vurgulanıyor.
Maruz kaldıkları şiddetle her şeye rağmen mücadele eden kadınların deneyimlerine dayanan rapor, tüm bu olumsuz tabloya, kamusal mekanizmaların yetersizliğine, feminist ve LGBTİ+ örgütlerinin mücadeleleri ile elde edilen hukuksal kazanımların daraltılmasına rağmen kadınların şiddetle mücadelelerindeki ısrarın altını çiziyor.
Kadın Dayanışma Vakfı hakkında
Kadın Dayanışma Vakfı, resmi olarak kurulduğu 1993’ten bugüne, kadın dayanışması yoluyla, kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele etmeyi amaçlayan, şiddete maruz kalan kadınlarla dayanışma kuran ve feminist ilkelerle çalışma yürüten bağımsız bir kadın örgütüdür.
Vakfın kökeni Ankara’da 1987 yılında bir grup aktivist kadının oluşturduğu “Kadın Tartışma Grubu”na dayanır. Bu grup düzenli olarak bilinç yükseltme toplantıları ile bir araya gelinen, kadınlık deneyimlerinin paylaşıldığı ve kadına yönelik şiddetin yaygınlığına dair farkındalığın oluşmasına aracılık etmesiyle kadın hareketi tarihi açısından büyük öneme sahip.
Bu toplantılarda biriken deneyimler sonrası, şiddete maruz kalan kadınların ücretsiz destek alabilecekleri bir Kadın Danışma Merkezi açma ihtiyacına dair adımlar atılır.
Bu adımlardan ilki 1991 yılında bir belediye iş birliği ile açılan Ankara’nın ilk “Kadın Danışma Merkezi” olur. Böylece bir kadın sivil toplum örgütü ile yerel yönetim arasındaki ilk iş birliği gerçekleşir. Vakfın resmen kurulduğu 1993 yılında ise bir ilke daha imza atılarak yine bir belediye iş birliği ile Türkiye’nin ilk feminist Kadın Sığınağı açılır. Sığınak çalışmaları yıllar içerisinde çeşitli nedenlerle sona ererken, şiddete maruz bırakılan kadınlarla dayanışma kurduğumuz bağımsız Kadın Danışma Merkezi çalışmamız ise günümüzde halen sürüyor.
Vakıf, çeşitli kurum, kuruluş ve bireylerden sağlanan bağışlar ve üye katkılarıyla maddi kaynak yaratıyor, gönüllü çalışanların destekleriyle varlığını sürdürüyor; kadına yönelik şiddete ilişkin kamuoyunu bilgilendirme ve savunuculuk faaliyetleri yürütüyor.
(BS/EMK)