Bu yıl yaklaşık olarak Mart ayında valiyi görmeye gittik. Köylerin geri dönüşe açık olacağını söyledi. Emniyet müdürüyle görüştük. O da, köylülerin geri dönmelerini istediğini belirtti. Sağlık ve diğer nedenlerden dolayı, şehirdeki köylüler emniyet için bir sorun. Fakat bunlarınki sadece bir arzu, çünkü kırsal alanlar jandarmanın yetkisi dahilindedir. Valiyi etkileyebiliriz, ancak jandarmanın köylülere karşı bir şeyler yapmasını engelleyemeyiz.
"Şemsettin Takva, Göç-Der Van şubesi başkanı" 1 Temmuz 2001.
Silahlı kuvvetler dönüşe karşı sivil yetkililerden çok daha ciddi bir engel oluşturmaktadır. Şehir dışında, emniyet görevi jandarmanın elindedir. Bunlar ilk göç ettirmeyi gerçekleştiren askeri birliklerdir. Bir çok köylü, geri dönüş için izin aldıktan sonra jandarma tarafından nasıl geri çevrildiklerini İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne anlatmıştır.
Diyarbakır'ın Lice ilçesi yakınlarındaki K köyünde Giyasettin G toprağını işlemek için köyüne bir kaç kez gitmeye çalıştığını söyledi. Fakat, her seferinde yerel jandarma ekiplerince geri çevrilmiştir:
"Bir ay önce oraya gittim. Jandarma karakolunda beni aradılar. Yarım saat tuttular ve ne yapacağımı sordular. Herhangi bir suçum olmadığını anlayınca, beni geri gönderdiler. 'Geri git ve buraya bir daha gelme' dediler. Köyümüze hiç kimse gidemiyor. Orası yasak bölge." (1)
1995'te, jandarma Siirt'in Eruh ilçesine bağlı H köyünden Ahmet Hamdi H'nin (2) evini ve meyve ağaçlarını yakmıştır. Vali muhtemel geri dönüş için bir araştırma başlatınca, geri dönüş umudu canlandı. 2001 ilkbaharının ilk aylarında askerler köyü sardı ve Siirt valisi köyün kalıntılarını kontrol etti. Altyapının yeniden kurulması için gerekli önlemleri düşüneceğini söyledi. Ahmet H İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne şunları anlattı:
"Bu girişimden hiç bir şey çıkmadı. Siirt'ten ve Eruh'tan gelen memurlar notlar aldı. Fakat bu notların bir kopyası bize verilmedi. Bildiğim kadarıyla, muhtara da verilmedi. Ondan sonra herhangi bir yazılı tebliğ almadık ... Şu durumda geri dönmem mümkün değil, çünkü en düşük rütbeli asker veya köy korucusu beni tekmeyle kovabilir ve benim buna karşı yapabileceğim hiç bir şey yok. Meyve toplama izni için jandarmaya başvurdum. Köyümüzü yoldan görebilirsiniz. Başçavuş ağaçlara gidebileceğimi söyledi, ardından da şunları ekledi: 'Geçerken köye bakma, dümdüz yürü.' Bayramlarda ebeveynlerimizin mezarlarını ziyaret etmek bir gelenektir. Fakat, köy yakıldığından bu yana bunu bile yapamadık." (3)
Jandarmayla karşılaşmak bazen çok gerilimli bir olay olabilir. Özellikle, bu bölgelerde meydana gelen yargısız infazlar ve "ortadan kaybolmalar" la ilgili olarak taze anıları olan köylüler için bu böyledir. Diyarbakır'ın B köyünden Yılmaz Y kardeşiyle birlikte geri dönüş imkanlarını araştırmak için girişimde bulunmuştur. Olanları şöyle anlattı:
"2001 baharında köye doğru gidiyorduk. Minibüs durduruldu ve köy korucusu geldi. Birbirimizi tanıyorduk. Köy korucusu beni ve kardeşimi aşağı indirdi. Kulp dışında bir köprü var. 'Biz herhangi bir şey yapmadık' dedik. Jandarmaya gittik. Uzun bir süre bekledikten sonra, jandarma komutanı dışarı çıktı. Kardeşime daha önce nerelerde olduğunu sordu. Kardeşim Diyarbakır'da hasta olduğunu saklanmakta olmadığını söyledi. Bir de bana sordu. Ben de Diyanet İşleri Dairesi'nden emekli imam olduğumu söyledim. Sonra çocuklarımızı sordu ve küfür etmeye başladı. Ağzına geleni söylüyordu. Anlaşıldı ki, Y ailesinden bazı kişilerle ilgili kağıtlar geçmiş eline. Fakat bu bizim aile değildi - aynı soyadını taşıyan başka bir aileydi. Bizi üç saat beklettiler ve sonunda 'siktir olun' dedi. Başçavuş da şunları söyledi: 'Sizin gibileri bu ülkeden temizlemek lazım. Şu andan itibaren, Kulp size yasak. Tekrar burada görürsek, sizi öldüreceğiz. Size yemin ederim, Kulp Türk hükümetinin yetkisi altında değil. Cumhurbaşkanı bile bu askerlerin yaptıklarını etkileyemez. Kendi kendine bir devlet.'" (4)
Yılmaz Y Mart 2002'de jandarma hakkında resmi şikayette bulundu, ancak savcı takipsizlik kararı verdi.
Bazı bölgelerde, köy koruculuğu sistemine katılım hala dönüş için bir koşuldur. Mayıs 2002'de ordu mensupları Çatıkuru köylüleriyle ilişkiye geçmiş ve on köy korucusu vermeden güvenliklerinin korunamayacağını belirtmiştir. Köy korucularına silah verilecek, ancak ücret verilmeyecekmiş.(5)
Birçok köylü İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne jandarmanın ayni ve nakdi "katkı" karşılığı geri dönüş izni verdiğini anlatmışlardır. Diyarbakır'a bağlı köylerden birinden olan bir kadın şöyle konuştu:
"Son bir kaç yıldır, komşu köyün sakinleri Diyarbakır'da yaşıyor, ancak ekin ekmek için köylerine gidebiliyordu. Jandarma unlarına ve diğer zahirelerine el koydu ve siz bunu PKK'ya veriyorsunuz dedi. Yani el koydular. Otuz aile jandarma karakoluna rüşvet ödüyordu. Birisinin köye gidebilmek için bin 500 dolar ödediğini duydum. Ben bazı insanların jandarmaya bir şeyler verdiğini gördüm. Köye gidip gelebilmek için, jandarmalar 'bize beş kilo boya verin' dediler." (6)
Sivil yetkililerin açıklanmayan geri dönüş programlarıyla jandarmanın aynı derecede kapalı olan gündemleri arasındaki her uyuşmazlık köylüleri oldukça tehlikeli bir pozisyona itmektedir. Kasım 2001'de açığa vurulan gizli bir askeri belgenin içeriği, askeri izin olmadan yapılacak geri dönüşün muhtemel sonuçları hakkında köylülerin duyduğu korkuları doğrular niteliktedir.
11 Eylül 2001 tarihini taşıyan ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı 2. İç Güvenlik Tugay Komutanı Tuğgeneral Şevki Aksu'nun imzasını taşıyan belge, Diyarbakır'ın Hani, Kulp ve Lice ilçelerinde askeri operasyonların kesintisiz sürdüğünü, PKK'nın köylülerden ayırt edilmesinin zor olabileceğini ve "operasyonlar sırasında meydana gelebilecek talihsizliklerden [ordunun] sorumlu olamayacağına" dair vatandaşların uyarılması gerektiğini belirtiyordu. (7) Çok sayıda köylü yetkililerle anlaşmaya vararak köylerine günlük veya mevsimlik olarak gitmekte, ancak bunu yalnızca ekin ekip biçmek ve gelir elde etmek için yapmakta, orada yaşamamaktadır. Bu, köylülere geri dönüş için bir umut vermekte, ancak oldukça riskli ve gerilimli bir düzenleme olarak kalmaktadır. Bunun en temel nedeni, yetkililerin köylülere orada bulunabileceklerine dair herhangi bir yazılı belge vermemiş olmalarıdır. Kendi başına dolaşan köylüler, devriyelerce sık sık yakalanmakta, tehdit edilmekte, onlara kötü muamele edilmekte, hatta başlarına daha kötü şeyler gelmektedir.
Örneğin, Hakkari'nin Kavaklı köyü 1993'te zorla boşaltılmıştı. Ekim 2000'de Hakkari İl Jandarma Komutanlığı'nın topraklarından ceviz toplamak üzere izin verdiği üç köylü ölü bulunmuştur. Bu insanlar elleri arkadan bağlanarak kurşunlanmıştır. Resmi açıklamaya göre, bu kişiler PKK tarafından öldürülmüştü. Bu açıklama, hayatta kalan dördüncü köylünün tutarsız ifadesine dayanmaktadır. Savcılığa verdiği ilk ifadede, söz konusu kişi karanlıkta bilinmeyen kişilerin kendilerine yaklaştığını ve ateş ettiğini belirtmişti. Kendisi yaralanmış ve kaçmıştı. Jandarma raporunda yer alan ikinci ifadesinde ise, bu kişi grubun PKK militanlarınca yakalandığını ve ellerinin bağlanıp kurşunlandığını belirtmektedir. Bu dördüncü şahsın jandarmayı aklamak için zorlanmış olduğu izlenimi vardır. Ölüleri almak için bölgeye giden akrabalar, Kavaklı'ya girdiklerinde, komşu köyü koruyan jandarmanın kendilerine ateş ettiğini ifade etmişlerdir. (8)
Sivil ve askeri yetkililer arasındaki görüş ayrılıklarından dolayı, evlerine geri dönen bazı köylüler ikinci bir kez zorunlu göç etmek zorunda kalmıştır.
Şemsettin S (9) Diyarbakır'ın Lice ilçesi yakınlarındaki Y köyünün muhtarıdır. Bu köy, Bolu'dan gelen komandolarca 1993'te yakılmıştı. İnsan Hakları İzleme Komitesi'ne şunları anlattı:
"Nisan veya Mayıs ayında Lice kaymakamıyla konuştuk. Artık Diyarbakır'da geçinemez duruma geldiğimizi ve eve gitmek istediğimizi söyledik. Kaymakam kabul etti. Bu nedenle biraz sebze ektik, çadırlar kurduk ve evlerimizi tamir etmeye başladık. 5 Eylül 2000'de askerler geldi ve köyümüzü aradı. Operasyonu bir yüzbaşı yürütüyordu. Yüzbaşı buranın boş olması gerektiğini söyledi. Lice'deki jandarma komutanlığına götürdüler ve sivil giyimli bir subay ifadelerimizi aldı. Mahkemeye gönderildik. Savcı, burasının köy değil askeri bir bölge olduğunu, bizim askeri bölgeyi ihlal ettiğimizi söyledi. Kaymakamdan ve emniyet müdüründen izin aldığımızı belirttik. Mahkemeden çıktığımızda köyün yeniden yakılmış olduğunu gördük. 2 Nisan 2001 tarihli dilekçemize verilen yanıtta, kaymakam Y diye bir köy olmadığını belirtiyordu. Fakat topraklarımızın tapusu var. Öyle bir köy yoksa, muhtar olarak devlete verdiğim hizmet için nasıl maaş alabiliyorum? Sanki nüfusumuzu haritadan silmişler gibi." (10)
Van'ın Çatak ilçesinin Ünlücü köyü sakinleri, 17 Mayıs 2002'de köylerine dönme izni verilmesinden bir hafta sonra, askerlerin ve köy korucularının kendilerini yeniden göç etmeye zorladığını iddia etmektedirler. Büyükağaç jandarma karakolundan askerlerin kaymakamdan alınan yazılı dönüş iznini dikkate almadıklarını ve inşaat malzemelerine el koyduklarını söylediler. Köy ilk olarak 1999'da zorla boşaltılmıştı. (11)
Bu insanlar için, köy yıkımları soyut bir kavram değil, yakın geçmişe ait canlı bir deneyimdir. Siirt yakınlarındaki Tuzkuyu köyünden göç ettirilmiş bulunan ve İstanbul'da yaşayan bir köylü, Tuzkuyu'nun Ağustos 1997'de havadan bombalanmasını anlatırken yoğun öfke ve korkusunu şöyle dile getirmişti:
"Allah'a şükür, tarlada ot topluyorduk. Helikopterler gördüm ve 16 jet saydım. Onlarca kişi öldürüldü: Abdulkerim Deli, Şükrü Deli, Abdurrahman Deli, Kasım Yıldız, Halil Karanfil, Emine Yıldız, Kadir Yıldız, on yaşlarında erkek çocuk, Selahattin Özçelik, Nefiye Özçelik, Azize Özçelik, on yaşlarında kız çocuğu, Süheyla Özçelik, Mehmet Ali Ovat, Aziz Ovat, Yalçın Ovat, ve daha bir çok kişi."(12)
Köye yapılan saldırı, yakınlarda bir yerde iki askerin ölümüyle sonuçlanan bir PKK saldırısının ardından yapılmıştı. Güvenlik güçlerinin ölümüne neden olan başka bir olay yakın geçmişteki bir köy yıkımına da neden olmuştu. Temmuz 2001'de Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde patlayan bir mayının bir jandarmanın ölümüne neden olması üzerine, jandarma patlamanın olduğu yerin yakınında bulunan Asat ve Ortaklı sakinlerini köylerinden attı. Bu operasyonda tutuklanıp sorguya çekilen köylüler, copla tecavüz edildiğini ve kendilerine elektrik verildiğini söylediler. (13)
Dipnotlar
1- İnsan Hakları İzleme Komitesi'yle görüşme 22 Haziran 2001
2- Güvenlik nedeniyle görüşülen kişilerin adı saklı tutulmuştur.
3- Komite görüşmesi Siirt 27 Haziran 2001
4- Agy-1
5- Köy Başına On Korucu Dayatması - Özgür Ploitika 9 Temmuz 2002
6- Agy-1
7- İnfazlara Davetiye- Yedinci Gündem 24 Kasım 2001
8- TİHV 9 Kasım 2000 Bülteni
9- Agy-2
10- Agy-1
11- TİHV Türkiye İnsan Hakları Raporu Haziran 2002-11-15
12- Komite ile görüşme İstanbul 12 Temmuz 2001
13- TİHV 1 Ağustos 2001 Bülteni (NK/BB)