* Fotoğraf: Flickr
İçinde İzmir Kuş Cennetini de barındıran Gediz Deltası’nda 3 bin metrekarelik bir alanda iki adet jeotermal kuyusu açılması için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci başlatıldı.
Çevre İl Müdürlüğü’nün yayımladığı ÇED dosyasına göre, Büyük Çiğli Mahallesi, 22466 Ada, 1 Parsel sınırları içerisinde 3395346 Erişim Numaralı ve 1598 Arama Ruhsatı bulunan parsellerdeki iki adet jeotermal kuyusu, 3000 metrekarelik bir alanda faaliyet gösterecek.
ÇED detayları
ÇED raporunda yer alan ifadelerden biri şöyle:
“Projenin hedefi jeotermal kaynakların ekonomiye ve kamuya kazandırılması, konutlara kamu desteği olarak yatırım maliyetleri sübvanse edilmiş, mevcut yakıt maliyetinden çok daha uygun maliyetli ısınma ve sıcak su kullanım imkanı sunulmasıdır. Bu proje ile Balçova ve Narlıdere’deki jeotermal kaynak kullanımına yönelik uygulamaların bir benzeri de Karşıyaka ve Çiğli bölgelerinde hayata geçirilmiş olacaktır.”
“Kuş cenneti zarar görecek”
Konuya ilişkin Egeli Gazete’ye konuşan ve 36 yılını İzmir Kuş Cenneti’nin geliştirilmesine adamış olan Prof. Dr. Mehmet Sıkı, bölgenin sulak alan olduğunu ve Birinci Derece Sit kapsamında olduğunu vurguladı:
“Bu alana bırakın jeotermal santral açmayı bir otun koparılması ya da bir taşın bile yerinden oynatılması 2 milyon yılda oluşmuş doğal alana zarar verir. İzmir’i seven herkesin buna karşı çıkması gerekir.”
298 kuş türü yaşıyor
Bölgede 298 kuş türünün olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Sıkı açıklamalarına şöyle devam etti:
“Geçen yıl Kuş Cenneti kurudu. Özellikle kuzey bölümünde kaçak yapılaşmalar var. Bu konularda hiçbir şey yapılmadı. Bunlarla mücadele edileceğine jeotermal kuyuları açılıyor. Kuş Cenneti’ne mutlaka zarar olacak.
“Milyonlarca yılda oluşan gözümüz gibi korunması geren bir alanda ekosisteme müdahale edilmesini anlamak mümkün değil. Bu girişim alanın hem jeolojik yapısına hem de üsteki fiziksel bölümüne büyük zararlara yol açar.”
Sözleşmeyle koruma altında
Bölgenin Uluslararası Ramsar Sözleşmesi ile korunması gereken bölgeler arasında yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Sıkı, bölgenin doğal sit alanı olduğuna da dikkat çekti:
“Uluslararası Ramsar Sözleşmesi ile korunması gereken alanlar arasında sayılan bir bölge. Doğal sit alanı. Bugüne kadar değişik çevreler karşımıza çıktı. Liman ya da plaj yapmak isteyenler oldu. Ben kulaklarımla bölgenin doldurulup imara açılması gerektiğini söyleyenleri duydum.
“İzmir Körfez Geçiş Projesi’nin bir ayağı için de bu bölge düşünüldü. Ama mahkeme kararı ile iptal edildi. Şimdi de jeotermal kuyuları açılması gündemde. Arkasından ne geleceği belli değil. Mutlaka karşı çıkılması gerekir.”
Jeotermal hakkında
Yerin bin ile dört bin metre derinliğinden çekilen jeotermal akışkan bor, cıva, arsenik, kurşun, amonyak, antimuan, lityum, karbondioksit, hidrojen sülfür ve tuz kimyasallarını içeriyor.
Jeotermal enerji yerin derinlerinde bulunan sıcak bölgelerden yeryüzüne doğru yayılan iç ısı olarak tanımlanıyor. Özellikle yeraltı suları diğer alanlara göre daha çok ısınarak yeryüzüne ulaşıyor ve bu tür alanlar jeotermal alan olarak adlandırılıyor.
Jeotermal enerjinin başlıca kullanım alanları ise elektrik enerjisi üretimi, konut ve seraların ısıtılması, termal tesisler (sağlık turizmi) olarak sıralanıyor.
Türkiye’nin Alp - Himalaya kuşağı üzerinde bulunan genç yapılı arazilere sahip bir ülke olması ve Dünya üzerindeki fay kırıklarının da yoğun olduğu ülkelerden biri olması nedeniyle Anadolu coğrafyası yüksek bir jeotermal potansiyele sahip olarak görülüyor.
Ege Bölgesi ve Güney Marmara ise jeotermal kaynaklarının yoğunlaştığı alanlar olarak adlandırılıyor.
Son yıllarda, Aydın, İzmir, Denizli ve Manisa'da yoğunlaşan jeotermal enerji santralleri, Ege Bölgesi'nin geleneksel tarım ürünleri olarak bilinen ve büyük oranda ihraç edilen incir, üzüm, zeytin, kestane ve diğer bir çok ürünü, bu bölgelerdeki doğal yaşamı tehdit ediyor. (TP)