Dünyada da iyice kendini görünür kılan bir kadın hareketinden söz etmek mümkün. Bu gün rahatlıkla feministim diyebiliyorsunuz ama hala ciddi, eril, mutlu (!) ideolojilerin kadın, erkek savunucuları tarafından önyargıyla ve alayla karşılanıyorsunuz.
Hala klişelerle yargılanmak
20 yıl öncesinin klişe karşı çıkış kalıplarıyla yargılanıyorsunuz. Evde mi kaldın? Evli misin? O zaman kocanla aranda sorunlar var, o kadar da çirkin değilsin ama, ne gerek var kadın erkek bir arada yaşamak varken, erkek düşmanlığına....
Allah Allah o kadar da kavgacı değilsin ama! 21. yüzyıldayız sözüm ona bilişim dünyasındayız, her türlü bilgiye ulaşabilme kolaylığına sahibiz, ama hala feminizmin netliğine dair kulaktan dolma bilgilerle idare ediyoruz.
Bir düşünün, 1980'lerin toplumsal yaşam koşullarını, bu koşulların dayattığı korkuları, içe kapanmaları, güvensizlikleri ve bir kadının tüm bu gerçeklikleri sorgulayarak kadın olarak adıyla, özgürce oluşturduğu kimliğiyle, varolmanın yolculuğunu tüm topluma anlatmaya çalışmasını, ben feministim demesini.
Erkek egemen söylemin karşı çıkışı
Nasıl karşılandığını bir düşünün. Kendisine erkek egemen söylem kesin şu bildik söylemlerle karşı çıkmıştır.
"Bin yıllardır süregelen pek de değişmeden kuşaktan kuşağa aktarılan ataerkil sistemde sen cinsinden ötürü hayatın duygu yönünü temsil ediyorsun. Dilsizliğinle görünmezliğinle, itaatkarlığınla, doğurganlığınla zaten aklı temsil etmen mümkün değil bu yüzden de adını Duygu koymuşlar.
"Sen kalkıp taşıdığın mirasa bakmadan insan hakları diyorsun, demokrasi diyorsun, sömürülme diyorsun, kadın erkek eşitliği diyorsun, biz erkekler düşünmüyor muyuz sanıyorsunuz, hem de sizden çok daha iyi düşünüyoruz ama ortam bu kadar karışıkken kadın haklarının sırası mı?
"Oturup bekleyin, özel alan sizin, istediğinizi yapın, biz size karışıyor muyuz ama sizde bizi bırakın. Bizim için oluşturulmuş, eril dünyanın kodlarıyla yürüttüğümüz kamusal alanda siz nasıl var olabilirsiniz.
"Biz siz kadınlar için, neyin iyi neyin kötü olduğunu biliyoruz. İşimize karışmayın."
Adın yok farkında mısın?
Bugün de maalesef pek değişmeyen bu üslup, daha da incitici ve hırpalayıcı bir dille, 1980'ler Türkiye'sinde Duygu Asena'ya yöneltildi.
Ama o yılmadı. Kadınların geleneksel dilsizliğine ses oldu. Eril kodların oluşturduğu toplumsal cinsiyete meydan okudu. Milyonlara, ne kadar eğitimli de olsan, kendini yetiştirsen de evlendiğinde çalıştığında, işten çıkarıldığında, anne olduğunda, ikincilliğin, erkeğin yanında değil, gerisinde oluşun devam ediyor dedi.
"Adın yok farkında mısın" dedi. Şu an bile her kadının söylemeyeceği varoluş haykırışlarınına ses oldu.
Onu çok hırpaladılar
Aradan geçen o kadar uzun zamana rağmen hala ben feministim diyen kadının yaşadığımız bu toplumda işi oldukça zor. Duygu Asena'da feministliğini deklare eden bir kadın olarak çok hırpalandı.
Gerek sol gerek sağ düşünce tarafından yok sayıldı, alaya alındı. Ama artık o yok. 30 Temmuz 2006'da televizyon ölüm haberini verdi.
Gece bir programda arkadaşları dostları ne kadar iyi bir gazeteci olduğundan, işine verdiği değerden, ne kadar cesur oluşundan, kadın hareketine sağladığı katkılardan bahsettiler.
Ama o gitti. Buradaki yolculuğunu öbür aleme taşıdı. Ama bu dünyada yaptıkları, cesurluğu, radikalliği, hayata bakışı, tüm bunların yanında, bir erkek tanımlaması olan "kadın kıskançlılığını" kadın dostluğuna dönüştürmesi, biz kadınların belleğinde hep taze kalacak.
Teşekkürlerle Duygu
Son olarak Duygu Asena'ya teşekkürle veda etmek istiyorum. Bir kadın olarak hiç sormadığım soruları ilk onunla sormaya başladım ki bu sorular birey olmanın başlangıcında duruyordu.
Duygu Asena'ya iyi yolculuklar diliyorum. Dünyadayken yaptıkların için ellerine, diline, yüreğine sağlık.
Sevgili Duygu Asena, şimdi gittiğin yerde de bir kadın olarak da işin çok...
Şimdiden kolay gelsin! (DŞK/NM)
* Derya Şaşman Kaylı İzmir Ege.Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde (EKAM), sosyolog.