Ekim 2004'te aldığı oturma izni, Ekim 2005'te sona erdi ve sekiz ayı aşkın bir süredir -mayıs ayı itibariyle- uzatma için 6.590 kişiyle birlikte sırasını bekliyor.
Tüm bu süre boyunca, İsveç Göçmen Dairesi'nde (Migrationsverket) ırkçı nitelikte iç yazışmalar açığa çıktı ve kurumda köklü değişiklikler yapılmasına yönelik geniş bir kamuoyu baskısı oluştu.
Göçmen mahallerinde gelişen suç çeteleri, devletin göçmen politikası, ayrımcılık,ırkçılık, 2. ve 3. kuşak göçmen varoluşu ve gelişen yeni-İsveç kültürü, toplumun tüm kesimlerinde ve medyada yoğun bir biçimde tartışılmaya başladı.
Birçok göçmen ailesinin bu bekleme süreçlerinde yaşadığı derin travmalar, apatik çocuklar ve ebeveynler yarattı.
Akçura, Mayıs 2006'da "Migrationsverket'e Açık Mektup" başlıklı 51 dakikalık bir videoperformans yaparak, bunun kaydını İsveç Göçmen Dairesi'ne yolladı.
Akçura, videoperformansı için şunları söylüyor:
"Kimi soracakları, sormayı düşünmedikleri ve asla sormayacakları soruları cevaplayarak yaptığım bu videoperformans, geciken görüşmenin bana düşen tarafı olarak, görüşmeyi tamamlamak, süreci kendim için hızlandırmak ve bekleyen tüm göçmenlere ne kadarsa o kadar destek olabilmek adına..."
Akçura'nın videoperformansı ve yaşadıkları, İsveç'in en büyük günlük gazetesi Svenska Dagbladet'te gazeteci Ülkü Holago'nun imzasıyla 15 Haziran'da haber oldu. Aşağıda, Holago'nun haberinin Türkçeleştirilmiş metnini bulacaksınız.
"Türkiyeli sanatçı Hakan Akçura oturumunu uzatacak kararı bekleme sürecini bir videoperformansa dönüştürdü.
Hakan Akçura'nın, İsveç'te oturumunun uzatıldığına dair kararı beklerken yapacak çok işi var. Sanatsal destek başvuruları ve sergileri için uğraşırken bir yandan da İsveççe öğrenimini sürdürüyor.
Anlaşılıyor ki birçok fikri ve projesi, "İsveçliliğe" ve yeni ülkesine dair. "Lagom" (1) kavramına uyanan ilgisi de yeni. Migrationsverket'e bugünlerde yolladığı ve kendi konumunu anlatmak ve tüm diğer bekleyenlere de ses olmak için yaptığı videoperformansın ışık tuttuğu kavramlardan biri de bu.
"Biz fluxus sanatçıları tutucu değiliz, hiyerarşiye inanmayız ve tersine tüm sıradan insanların ve gündelik hayata dair detayların yaratım potansiyeli taşıdığını düşünürüz. Bunu tetikleriz. Örneğin "refleks"leri (2) ele alalım. Olanca gündelik nitelikleriyle... Tasarladığım projelerden biri, karanlık aylarda, göçmen semtlerinin dış cephelerine, oralarda yaşayan insanlarla birlikte dikeceğimiz refleks örtülerini asmaya dair... O örtüler, aslında giysilerin üzerinde taşınanlarla aynı anlamı taşıyacaklar: 'Zarar verme bana!' Rinkeby'nin (3) dış cephesine refleksleri asan insan, otobanda yol alırken onu görecek İsveçlilere aynı şeyi söylüyor olacak: 'Bizi gör, koru, eşit davran!'"
Büyük aşkıyla dört yıl önce, İnternet'te bir sanat etkinliği sürdürürken tanıştı. Evlendiler ve 2005'te İsveç'e, onun yanına taşındı. Şimdilerde günleri İsveççe öğrenmek ve yeni kenti Stockholm'de sanatının mesajını vermek için yeni zeminleri bulmakla geçiyor.
"Stockholm'ü öğrenmek için aylık metro kartı alıp, şehri bir ucundan diğerine gezdim. Akalla'dan Skarholmen'e, Hjulsta'dan Rinkeby'ye... Göçmenlerin yoğun yaşadığı tüm banliyöleri... İnsanları gözlemledim ve yasadışı olan bir sanatı fotoğrafladım: Grafitiler ve çıkartmalar. Onları yapanlar bu kenti süsleyen, güzel kılanlardı."
İsveç'te grafitinin ağır biçimde cezalandırılıyor olması, sürprizdi onun için. Türkiye'de bile bu kadar sert cezalandırılmazdı. Tüm izleri takip etti, grafiti ressamlarının orman içlerinde alıştırmalar yaptığı atölyeleri de, o grafitilerin yok edilmelerini de belgeledi. Metro yolculukları sırasında kentin çehresinin bölgeden bölgeye değişimini izledi.
"Yolculuklarım boyunca, merkezden çevreye gide gele, bir istasyondan diğerine, sosyal ve etnik çehrelerin, dillerin ve 'duruş'ların değişimini gözlemledim. Çevreye doğru uzaklaştıkça, sayıları azalan İsveçlileri , kalabalıklaşan göçmenleri ve aralarındaki giderek daha da zorlaşanı ilişkileri ... Göçmen çocukların metro vagonlarının pencerelerine hiç uyarmadan ardı ardına vurarak, diğerlerinin yerinden sıçramasına ve lagom-çehrelerinin düşmesine neden oluşunu..."
Hakan Akçura, Migrationsverket'in cevabını beklerken yalnız değil. Mayıs ayının sonu itibariyle, 6.590 aile dosyası, yani bir İsveç vatandaşıyla evlenmiş ya da birlikte yaşayan 6.590 insan, oturum iznine dair kararı bekliyor.
Migrationsverket şimdilerde ilişkilerin ciddiyetini sorgulamamakla beraber, yine de oturma iznini ilk iki yıl içinde birer yıl arayla vererek bir tür denetimi sağlıyor. Yeni kurallar, bekleme süresini olabildiğince az tutmaya dair olsa da, Hakan Akçura sekiz aydır bekliyor ve belki de önümüzdeki haftalarda hakkında karar verilmesi mümkün.
Migrationsverket, bu bekleme sürecinin sanatsal yaratıma ilham vermesi hakkında ne düşünüyor? Migrationsverket'in basın sözcüsü Marie Andersson, "Hiçbir fikrim yok. Güzel bir sanatsa güzeldir. Kızgın bir sanatsa bizim için ilginçtir. Kendimize bakıp, eleştirmek için bize fırsat verir. Biz bekleme sürelerimizin uzamasından gurur duymuyoruz" diye yanıtlıyor bu soruyu.
Akçura videosuyla göçmen dairesine karşı samimi bir açıklama yapıyor ve sorularına yanıt veriyor...
"Migrationsverket'e görüşmeye gittiğimde, bana evin kapısında kaç anahtar deliği olduğunu, dış kapı güvenlik kodunun ne olduğunu, kimin çamaşır yıkadığını ve benzeri soruları sordular. Aslında bunu -ilişkimin gerçekliğini- gerçekten bilmek isteseler, okulu arayıp da çocuğu kimin aldığını sorabilirler. Bu videomun amacı, Migrationsverket'in, benim bu ülkenin göçmen politikası hakkında ne düşündüğümü bilmesini sağlamak. Burada doğan ve bir başka ülkesi olmayan insanlar bile hala 'invandrare' (4) olarak görülüyor. Ben İsveçlilerin korkuları, utançları ve lagom kavramı hakkında ne düşündüğümü göstermek istedim." (ÜH/HA/TK)
(1) "Lagom", "her şey kararınca; ne az, ne de çok" diye çevrilebilecek ve özetle, sıradan İsveçli günlük yaşantısının her alanına hakim, İsveçli ruhunu tutsak eden, içinde zaman zaman gizli ırkçılığı da taşıyan, binlerce kalıp, davranış, tavır ve duruşun nedeni olan hayat felsefesinin adı.
(2) "Refleks", özellikle gün ve gecenin karanlık geçtiği İsveç aylarında, çoluk çocuk herkesin üzerlerine asıp, taşıdığı ve farlardan gelen ışıkları yansıtarak onları akan trafikteki araçlardan koruyan, sevimli, çocuksu formlara sahip yansıtıcı nesnelere verilen isim.
(3) Rinkeby, Stockholm'de, Türk, Ortadoğu ve Afrika kökenli göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı bir göçmen semtinin adı.
(4) "invandrare", göçmen anlamında kullanılan İsveççe kelime. Ama kelimenin kökeninde, "vandra in" yani "yürüyerek (içeri) gelmek" anlamı yatıyor.
* Holago'nun İsveççe röportajını Akçura kendisi Türkçeleştirdi. Dipnotlar da Akçura'ya ait.