Son iki yıl basın çalışanları açısından önemli hak kayıplarının yaşandığı yıllar oldu. 2007 ve sonraki yılda tüm çabalarımıza karşın AKP iktidarı, gazetecilerin yıpranma hakkı olarak bilinen fiili hizmet zammı hakkını ellerinden aldı. Oysa bu önemli bir haktı.
Artık basım teknikleri değişti, matbaalarda kurşun kullanılmıyor, Batı'da buna benzer bir uygulama yok gibi gerçekten zorlama bahanelerle bu hakkı elimizden aldılar. Siyasal iktidar, görmek istemediği gerçeklere ne kadar gözlerini kapatırsa kapatsın, gazetecilerin çatışmalarda, savaşlarda canları pahasına görev yaptığını, polis copuna da, eylemcilerin taşlarına da, mafyanın kurşunlarına hedef olabildiğini yaşayarak gördük, görüyoruz.
Gözümüzün içine baka baka: Yıpranmıyorsunuz!
Gözlerimizin içine baka baka yıpranmıyorsunuz diyen siyasiler, kendilerini izlemek için omuzlarında 12-14 kiloluk kameraları gün boyu taşıyan kameramanları, yüzü gözü kan içinde haber fotoğrafı çekmeye çalışan foto muhabirlerini, savaş alanlarında, çatışmalarda, yaralanan hatta yaşamını yitiren gazetecileri, yaptığı yolsuzluk haberi nedeniyle bir kısım çevreleri rahatsız eden muhabirlerin nasıl tehdit edildiklerini görmezden geldiler...
Kapitalizmin çıkmazı olarak görülen ve yıllardır belirtileri konuşulan ekonomik kriz, finans alanında baş gösterip dalga dalga yayılırken en yetkili ağızlardan bu krizin bizi etkilemeyeceği, teğet geçeceği söylendi ama kriz bahanesiyle yüzlerce basın emekçisi işinden edildi. 2009'un ilk günü yine onlarca basın çalışanı kapının önüne koyuldu.
İşveren: "çok güçlüyüz, istediğimiz yaparız"
Basın emekçileri örgütlü olmadıkları için bu haksız uygulamalara direnemedi. TGS'nin örgütlü olduğu basın kuruluşlarında da üyelerimiz üzerinde medya patronlarının şantaj, baskı ve tehdit terörünü yaşadık.
O kadar ileri gittiler ki, işveren temsilcileri, üyelerimizi, "Medya patronları aralarında anlaştılar, sendikadan istifa etmezseniz hazırlanacak kara listeye alınırsınız ve bir daha hiçbir medya kuruluşunda iş bulamazsınız" diye tehdit ettiler. Bunun suç olduğu kendilerine hatırlatıldığında da "Biz çok güçlüyüz, istediğimiz yaparız" diyebildiler.
Bütün olumsuzluklara ve yasal zorluklara karşın TGS 2008'de ANKA Ajansı'nda ve Anadolu Ajansı'nda toplusözleşme imzaladı. Turkuvaz Grubu'nda aldığımız yetkiden sonra başlattığımız toplu iş sözleşmesi görüşmeleri 6. toplantıda işverenin gerekçe bile göstermeden masadan kalkması sonucu uzlaşmazlığa ve sonra da arabulucuya gitti. O aşamada da işverenin anlaşmayı kabul etmemesi üzerine TGS grev kararı aldı. 20 yıl sonra ilk kez bir basın kuruluşunda grev kararı asıldı.
Çok kısa bir süre önce de Bursa'da Olay gazetesi ve TV'de yetki aldık. Şimdi burada yasal sürecin tamamlanmasından sonra toplusözleşme çalışmalarına başlayacağız.
2008 çalışanlar için sancılıydı
2008 basın çalışanları açısından sancılı geçti. Ama, yıllardır sendikalı olursak işimizden oluruz endişesiyle sendikamızdan uzak duran basın emekçileri, kriz bahanesiyle aynı kuruluştan yüzlerce çalışanın sendikalı olmadıkları halde işten çıkarıldığını görünce, örgütsüz kalmanın yanlışlığının ayrımına vardı. Bu dönemde işten çıkarılan meslektaşlarımızla her konuşmamızda bunu dile getiriyorlar.
İşten çıkarmaların artmasıyla birlikte sendikamıza da inanılmaz bir ilgi oluştu. Bu bir yanıyla sevindirici ama çok da buruk bir sevinç tabii. Medya patronu acımazsılaştıkça doğal olarak basın çalışanları da güçlerini birleştirme ihtiyacı duyuyor. Aksi de düşünülemez zaten.
Şimdi de "Olay Grubu"nda örgütlendik!
Medya patronları çok güçlü; aralarında ne tür rekabet ya da anlaşmazlık olursa olsun emekçilere karşı ortak tavır almakta hiç zorlanmıyorlar. O halde basın çalışanlarının da güçlerini birleştirmesi gerekiyor, yani örgütlenmekten başka çıkar yol yok.
2009'un TGS'nin üye sayısının artacağı ve basın emekçilerinin mücadelesinin yükseleceği bir yıl olacağını düşünüyorum. Turkuvaz'da toplu iş sözleşmesi bağıtlamayı elbette çok istiyoruz. Bu olması gereken bir şey zaten. Ama işveren illa da greve gideceksiniz diyorsa onu da yaparız elbette.
Sendikaların amacı greve gitmek değil, üyelerinin çıkarlarını koruyacak, oların haklarını yasal güvence altına alacak bir toplu sözleşme yapmaktır. Biz de bunu istiyoruz. Dilerim işveren katı tutumundan vazgeçer ve anlaşmayı kabul eder. Biz her an yeniden masaya oturma hazırız. Turkuvaz işverenine de bunu öneriyoruz. Grev ya da toplu iş sözleşmesi. Tercih Turkuvaz işverenin.
Olay gazetesi ve TV'de de yasal süreç tamamlandığında başlayacak toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin olumlu sonuçlanması için TGS olarak çaba harcayacağız.
Baskılar her gün çeşitleniyor
Basın üzerindeki baskılar her gün yeni bir örnekle sergileniyor. Bir gün akreditasyon rezaletini yaşıyoruz, bir gün bir basın mensubu siyasi iktidarın en yetkili kişilerince sorduğu bir soru yüzünden azarlanıyor, ertesi gün yine en yetkili ağızdan bir basın organı yaptığı haber nedeniyle tehdit ediliyor. Bir yandan yandaş basın oluşturulurken bir yandan da kimi yayın kuruluşlarına yasal engeller çıkarılıyor.
TGS İstanbul Şubesi olarak basında tekelleşmeye, medya-siyaset-ticaret ilişkisinden kaynaklanan kirlenmeye, basın özgürlüğü ihlallerine, kamusal amaçlı yayıncılığın yok olmasına, halktan bilgi ve haber saklanmasına, sansüre ve basın emekçilerinin yaşam standartlarının düşürülmesine, gazetecilere yönelik gözaltı ve tutuklamalara karşı çıkabilmek için tüm basın emekçilerini sendikamız çatısı altında örgütlenmeye çağırıyoruz.
Medya patronlarının tehdit ve baskıları karşısında daha güçlü bir direniş gösterebilmek için, sendikal haklarımıza sahip çıkabilmek için basın emekçileri artık işten çıkarılmayı beklemeden sendikamıza üye olmalılar. (EÖ)
(*) Rüya Özkalkan: Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İstanbul Şubesi Başkanı