Zayıf tarafın şiddet kullanması hiçbir zaman üretken değildir, çünkü gerçek güç aygıtlarını elinde bulunduran zayıf değil güçlü olan taraftır. Silahlara ve askeri güce sahip olan güçlülerdir.
İşte bu nedenle zayıf tarafın meşruiyete, ahlaka ve siyasi çözümlere itimat etmesi gerekir. Zayıfın en iyi stratejisi güç kullanımından kaçınmaktır çünkü ancak bu yolla militarizmin ve fiziksel gücün doğasındaki zayıflıkları açığa vurabilir.
İlk İntifada'nın başarısı şiddete başvurmamasından geliyordu
Filistin'de işgal altındaki bir halk olarak kazandığımız deneyimler şunları gösterdi: şiddet kullanmadan direndikçe haklarımızı dile getirmeye, kurumsallaşmaya ve işgalin dayattığı gerçekliği reddetmeye için daha fazla yoğunlaşıyoruz.
İşgalin iflasını ne kadar gözler önüne serersek o kadar fazla destek topluyoruz. Onun yöntem ve taktiklerini benimsemeyi reddederek işgali basitçe etkisiz hale getirebiliriz. Bence ilk intifadanın ikincisinden daha başarılı olmasının esas nedeni çoğunlukla şiddette başvurmamasıydı.
İntihar bombacısı olmanın motivasyonu
İntihar saldırılarının çeşitli nedenleri var; hepsini aynı çerçevede değerlendiremeyiz. Motivasyon kısmen ideolojik ve fakat bunun geçerli olduğu durumlarda da diyalog için alan yaratılabilir.
Ancak öyle görünüyor ki çoğu intihar bombalamasının temelindeki motivasyon umutsuzluk, öfke hali ve intikam arzusu. Bu duyguların oluşmasının temel nedeni de İsrail'in helikopter ve uçaklarını kullanarak sivil halkı öldürüyor olması.
Bu tip saldırılar ahlaki olarak izole edilmiş hareketler değiller; yeni bir döngüyü tetikliyorlar. Bu yüzden de, insanlar, bazılarının "zayıfların silahı", "fakirlerin silahı" ya da "Üçüncü Dünya'nın silahı" olarak adlandırdığı şeyleri kullanmayı tercih ediyor; yani kendi vücutlarını.
Tabii ki, bu iki motivasyon birbirlerinden tamamen bağımsız değil: intikam peşinde olan birçok kişinin siyasi ideolojisi de mevcut. Bunu da göz önünde bulundurmalıyız ve Filistin davasına yaptığı etkiyi iyi değerlendirmeliyiz. Çünkü tüm intihar eylemleri Filistinliler'in maruz kaldığı tipte bir şiddetin basit bir yansıması olarak görülemez.
İntihar bombalamalarının kurbanları ayrım yapılmadan seçiliyor. Masum siviller de hedef olabiliyor. İsrail işgalci bir güç olsa da, sivilleri hedef almaktan kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum çünkü bu İsrail'in bize uyguladığı ve bizim lanetlediğimiz yöntemlerden biri.
Onlarla aynı araçları benimsememeliyiz ve sivillerin öldürülmesine izin vermemeliyiz. Asıl kurbanların biz olması bizim şiddet kullanmamızı ahlaki olarak haklı çıkarmaz.
İşgali deşifre etmeliyiz
Şiddete, şiddet kullanmadan karşı gelmenin birçok faydası var; özellikle karşınızdaki şiddet aygıtı bölgenin en güçlü ordusuysa. Şiddete şiddetle karşılık vermek oyunu, rakibinizin güçlü ve sizin de zayıf olduğunuz noktada oynamaktır.
Dahası, ahlaki üstünlüğü kaybedersiniz; özellikle de size karşı kışkırtıcı bir şekilde çalışan bir propoganda aygıtı varsa. Sonuç olarak, medyanın güç dengelerini algılama biçimi şu anda tersine çevrilmiş durumda.
Onlara, bizi saldırgan taraf olarak göstermeleri için ihtiyaçları olan dehşet görüntülerini fazlasıyla verdik ve İsrail'in kendi hareketlerinin nefsi müdafaa olduğunu iddia etmesine yol açtık.
İşgalin gerçek doğasını gözler önüne sererek kendi kendimize verdiğimiz zararı telafi etmeliyiz. İşgalin şiddeti ne kadar sık kullandığını ve nasıl tüm insan haklarını ihlal ettiğini göstermeliyiz.
Gerçekte ne olduğumuzu göstermeliyiz: işgal altında büyük çoğunluğu silahsız olan bir halk. Bunu gerçekleştirmenin en etkili ve uygun yöntemi de, insanlığımızı, boyun eğmeyi ve kırılmayı reddettiğimizi ve kolektif güç kullanmadan direnişimizi göstermek olacaktır.
Direniş saf askeri eylemciliğe indirgenemez. Son olarak intifada sırasında İsrail'in günlük yaşamlarımız üzerinde gücü olmadığını göstererek son pasif direnişi göstermiştik.
Kendi kurumlarımızı inşa ederek ve işgalin kuruluşlarıyla işbirliğini reddederek bir adım ileri gittik. Sıklıkla sivil itaatsizlik ile eşdeğer bir yol seçerek yaşadık. Kendi komşuluk komitelerimizi kurduk, barışçıl yürüyüşler yaptık, hayatlarımızı demokratik biçimde organize etmeye çaba gösterdik, sahip olduklarımız kısıtlı da olsa kendi insanımıza kendimiz hizmet ettik.
Tüm bunları İsrail işgali ile uzlaşmamak ve onların hayatlarımıza tecavüzünü reddetmek ve bizi bölmek için girişimlerini geçersiz kılmak için yaptık. Ve bu savaşta iradelerimizin onlarınkinden güçlü olduğunu ve ne yaparlarsa yapsınlar bunu koruyacağımızı ve dayanamayacağımızı gösterdik.(HA/EÜ)
* Bu yazı Kahire'de bulunan El-Ahram'ın 30 Aralık 2004 tarihli sayısında Sherinee Bahaa'nın bir röportajı üzerinden hazırlanarak yayınlandı.
* Hannan Ashrawi Filistin Yasama Konseyi üyesi ve Arap Birliği sözcüsü olarak görev yaptı. Ashrawi, Filistin Küresel Diyalog ve Demokrasinin Desteklenmesi Girişimi'nin de kurucuları arasında. "Barışın Bu Yanı" (1996) isimli bir de kitabı var.