"Milli Gazete"nin 15 Kasım 2000 tarihli nüshasında "Takvimden Yapraklar" köşesinde yayımlanan "Din Düşmanlığı Terörü" başlıklı yazı nedeniyle yargılanan gazeteciler mahkemece suçlu bulundu.
Gazeteci beraatini "Uyum"dan istedi
İstanbul 6 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) dün (9 Ekim) görülen duruşmaya yazar Eygi ile Çalışkan'ın avukatı İlhami Serin katıldı.
Mahkeme, celse arasında yazar Eygi'nin verdiği savunmaya ilişkin dilekçeyi dosyaya dahil etti. Savunmasında yazar Eygi, özetle, suçun maddi ve manevi unsurlarının oluşmadığını, Şubat 2002'de yapılan reformlarla davaya konu eylemin suç olmaktan çıkarıldığını belirterek beraat isteminde bulundu.
Savcı ceza istedi
Görüşü sorulan savcı Ahmet Ayvaz ise, 25 Temmuz 2001 ve 20 Mart 2002'de verdiği mütalaalarını tekrar ettiğini açıklayarak gazetecilerin TCK 312. maddesi uyarınca cezalandırılmalarını istedi.
Eygi: Yazı sert olabilir
Son sözü sorulan yazar Eygi, "Önceki savunmalarımı tekrar ediyorum. Yazar olarak, fikir hürriyeti çerçevesinde yazımı yazdım. Beğenen olabilir, beğenmeyen olabilir, sert kullanan olabilir. Ancak beraatime karar verilmesini talep ederim" dedi.
Sanık Selami Çalışkan vekili avukat İlhami Serin ise, "Takdiri mahkemeye bırakıyorum" dedi.
Mahkeme başkanı Metin Çetinbaş, gazetecilerin 4744 Sayılı Kanunla değişik TCK'nın 312/2 maddesi uyarınca 1'er yıl hapis cezasına çarptırıldığını açıkladı. Suçun basın yoluyla işlendiğine karar veren mahkeme, cezanın TCK 312/son maddesi uyarınca 2'şer yıla çıkarılmasına hükmetti.
Mahkeme: Suç işlemekten çekinmezler
Verilen cezaları TCK'nın 59. maddesi uyarınca 1/6 oranında indiren mahkeme, gazetecilere 1'er yıl 8'er ay hapis cezası verilmesine karar kıldı. Sanık Çalışkan'ın hapis cezasını toplam 1 milyar 840 milyon 410 bin lira para cezasına dönüştüren mahkeme, "sanıkların cezasını tecili halinde yeniden suç işlemekten çekinmeyecekleri kanaatine varıldığından" gazetecilerin 647 sayılı Yasanın 6. maddesi gereğince teciline takdiren yer olmadığına karar verdi.
Gazeteye 3 gün yayın durdurma
Mahkeme ayrıca, işlenen suçun kamu güvenliğini ve milli güvenliği tehdit edici boyutta olduğuna kanaat getirerek "Milli Gazete"nin 5680 Sayı Basın Kanunu'nun Ek. 2/1 maddesi uyarınca da 3 gün süreyle geçici olarak kapatılmasına hükmetti.
Mahkeme kararında gazetede yayımlanan şu bölümleri suça gerekçe olarak gösterdi:
"Bir gazetede bir takım yazarlar halkın anasına, avradına, kızına söğüp saysalar, böyle yayınlar alçaklık, edebsizlik, rezillik, namussuzluk, şerefsizlik, vahşilik olmaz mı?. Milletin dinine, imanına, mukaddesatına, Şeriatına saldırmak da bunun gibidir ve belki daha alçakça ve namussuzcadır.
Dünyanın hiçbir medenî, ileri, sağlıklı, hukuklu ülkesinde dinsiz ve şirret bir azınlığın, o ülkede hakim olan dine ve dinlere savaş açtığı, saldırdığı, hakaretler savurduğunu göremezsiniz. Böyle bir gerilik ve medeniyetsizlik bize, bazı üçüncü dünya ülkelerine mahsustur.
Milletin dinine, imanına, inandığı gibi yaşamak hürriyet ve hakkına karşı gelenler halk yığınlarını devletten soğutmak ve böylece, dolaylı bir şekilde Türkiye'nin temellerini dinamitlemek, ülkeyi çökertmek istiyorlar.
Başörtüsü İslâm'ın sembolüdür. Başörtüsüne saldırmak İslâm'a saldırmak demektir. Atatürk, falan diyeceklerdir. Yalandır. Atatürk'ün tesettür lehinde beyanı vardır, tarihe geçmiştir.
İslâm'a ve Müslüman halka düşmanlık yapanların hepsi Sabataycıdır demiyorum ama onların içinde çok militan, çok azılı, çok ileri giden Selanik Dönmeleri vardır.
Türkiye'yi Tunus'a benzetmek istiyorlar. (...) Bizdeki gizli ve derin devlet idarecileri ilhamlarını diktatörlükle idare edilen küçük Tunus'tan alıyor. Orada Müslüman halka din hürriyeti tanınmıyor. Kadın ve kızların sokaklarda tesettürlü gezmesi yasaktır. Beş vakit namaz kılmak bir cesaret meselesidir. (...)Devletin temel nizamlarını Masonluk, dinsizlik, ateizm, Rotaryenlik, Lionsçuluk, Sabataycılık üzerine oturtmak maksadıyla propaganda yapmak, faaliyette bulunmak serbest ama Müslümanların İslâmî prensip ve hükümleri hayata hâkim kılmak için çalışmaları yasak. Böyle hürriyet, böyle demokrasi olur mu? (...) İslâm ve Müslümanlara düşmanlık edilmesi, dindar halkın ezilmesi Türkiye'nin en büyük ayıbıdır. (..) Ülkemizdeki dinsizlik baskıları hür ve medenî dünyaya duyurulmalıdır. Müslümanlardan, hizmet ve yardım parası olarak milyarlarca dolar toplayan din baronları İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça kitaplar ve broşürler çıkartarak bizdeki egemen azınlığın İslâm'a ve Müslümanlara nasıl saldırdığını, Müslümanlara nasıl eziyet ettiğini dünya aydınlarının gözleri önüne sermelidir. "Dünya zaten biliyor..." demek ahmaklık olur.(...) Bunları duyurmak vazifesi bize ait bir iştir.(...) Bugünkü gidiş gösteriyor ki, dinsizler başörtüsü yasağını sokağa kadar genişletmek istemektedir. Köylülerden, gecekondu halkından, ihtiyarlardan başka kimsenin başörtüsü takmasını istemiyorlar. Bu bir vahşettir, medeniyetsizliktir, asıl gericiliktir." (EÖ/BB)