"Sistematik ve kurumsal işkence, işkencecilerin ve sorumluların cezasızlığı olgusuyla birlikte devam etmektedir."
26 Haziran 1987'de İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin yürürlüğe girmesi dolayısıyla 1998'den bu yana, 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü olarak belirlendi.
Alataş, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 'nin 5., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. ve Anayasa'nın 17. maddeleri işkenceyi yasakladığına dikkat çekti.
"İşkence yasağının mutlaklığı, işkenceyi önlemek için etkili yasal, adli, idari, her türlü tedbirin alınmasını; hiçbir istisnai durum, savaş hali, iç siyasi karışıklık veya olağanüstü halin, işkencenin gerekçesi olarak kullanılamayacağını, bir üst görevlinin veya bir kamu mercisinin emrinin de, işkenceyi haklı gösteremeyeceğini ifade eder. Tahrik, meşru müdafaa, bir başka hakkın korunması, tehlikenin savuşturulması gibi gerekçeler de işkence uygulamasının dayanağını oluşturamaz."
"Çocuk soruşturmalarında işkence sürüyor"
Adli vakalarda ve özellikle çocuk soruşturmalarında işkence uygulamalarının yoğun bir biçimde sürdüğünü savunan Alataş, şöyle dedi:
"Özge-Der tarafından yürütülen proje çalışması sırasında ortaya çıkan sonuçlar da çocukların yasadışı ve keyfi yöntemlerle tutulduklarını ve bu esnada yoğun biçimde işkence gördüklerini göstermiştir. Adli suç zanlısı işkence mağdurlarında hak arama bilincinin gelişmemesi ve diğer pek çok faktör, bu vakalarda işkencenin açığa çıkmasını ve işkenceye karşı mücadeleyi engellemektedir."
Alataş, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yapılan ve yapılması planlanan değişikliklerle, işkencenin önlenmesinde etkili olabilecek alanlarda kolluğun yetkilerinin artırıldığını ve reform sürecinde kat edilen mesafeden daha geri bir noktaya gelindiğini söyledi.
Alataş, hükümetin, işkenceye "sıfır tolerans" yerine, işkence mağdurunun adalet talebine "sıfır tolerans" gösterdiğini söyledi.
"İşkencecilerin korunduğu ve bu amaçla idari ve yasal her türlü olanağın işkenceciler lehine kullanıldığı bir sistemde ve ortamda, başta işkence mağdurları olmak üzere, bireylerin kendilerini güvende hissetmeleri mümkün değildir."
İHD olarak fiili dayatmalara, suçlamalara karşın mücadeleye devam edeceklerini ifade eden Alataş, işkencenin önlenmesi için önerilerini şöyle sıraladı:
* Hükümet, işkence vakalarını kararlılıkla ve etkili bir biçimde soruşturmaya, işkencecileri, amirlerini ve siyasi sorumlularını derhal görevden almalıdır.
* İşkencenin tıbbi açıdan belgelenmesi için yeterli olanaklar sağlanmalı, Adli Tıp Kurumu bu konuda yeterli, güvenilir, bağımsız ve özerk bir statüye kavuşturulmalıdır.
* İşkence mağdurları istedikleri hekime muayene olma ve tıbbi rapor alma hakkına sahip olmalıdır. Tıbbi muayene ve raporların gizli olmalıdır. Suç tespiti amacıyla yapılacak tıbbi muayene ve vücuttan örnek alma işlemleri sırasında işkence mağdurunun bilgilendirilmiş onamı alınmalıdır.
* İşkence suçunu kanıtlama yükü işkence mağduruna bırakılmamalıdır. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişiler, sahip oldukları haklar konusunda derhal bilgilendirilmeli, istediklerinde kendi seçtikleri bir hekimi ve avukatlarını görebilmeli; yakınlarıyla düzenli iletişim kurabilmelidir.
* İşkence gören kişiye, adil ve suçun ağırlığı ile orantılı tazminat verilmeli; işkence sonrasındaki bütün tedavi, rehabilitasyon ve benzeri sağlık harcamaları devlet tarafından karşılanmalıdır.
* İşkence gören kişi, suçlu bulununcaya kadar asla tutuklanmamalı; suçlu bulunması halinde, cezanın infazı tedavi sonrasına bırakılmalıdır.
* İşkencenin etkili biçimde belgelenmesini ve soruşturulmasını sağlamak üzere, avukat yardımı, savcıların gözaltı birimlerini ve kayıtlarını denetleme görevi, işkence yasağının gereklerine uygun olarak yerine getirilmelidir.
* İşkence suçu, insanlığa karşı işlenmiş bir suç olup zamanaşımına, affa uğratılamaz. Cezanın ertelenmesi, şartla salıverme gibi işkence nedeniyle verilen cezaların tam olarak infazını engelleyen cezasızlık mekanizmaları işletilemez.
* Basın ve yayın organları, işkence sorununa yer ayırmalı; işkence davalarını izlemek ve kamuoyu tarafından bilinmesini sağlamak suretiyle, işkenceye karşı kamuoyu bilincinin oluşmasına katkı sunmalıdır.
* Türkiye vakit yitirmeksizin, savaş, soykırım ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar konusunda uluslararası yargılama yetkisine sahip Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kuran Roma Statüsü'ne katılmalıdır.
* İşkencenin önlenmesi ve özgürlüğünden yoksun tutulan kişilerin işkenceden korunması bağlamında ulusal önleme mekanizması kurulmasını öngören BM İşkenceyi Önleme Sözleşmesi Seçmeli Protokolü, Türkiye tarafından ivedilikle imzalanmalı ve onaylanmalıdır. (KÖ)