İşkencenin Önlenmesinde Hukukçuların Rolü
Bu çalışma en çok bunu hedefliyor: Böyle bir dünyaya bir sosyal bilimci, bir sosyal psikolog olarak katkıda bulunabilmek. Bilgi, dünyayı tek başına değiştirebilir mi? Değiştiremeyebilir ama eğer insanlar bir gün, şiddetin, kötü muamelenin ve işkencenin olmadığı bir dünyayı hakikaten isterler ve iradelerini bu yönde kullanmaya karar verirlerse, bugünkü dünyanın zihinlerimizde oluşturduğu şemaları, kalıpları değiştirmeye ihtiyaç duyacaklardır.
Bu araştırma belki de böyle bir amaca, hemen şimdi hayata geçirilebilecek bir ütopyaya katkıda bulunabilir; insanların zihinlerinde, kalplerinde ve davranışlarında şiddet dolu bu dünyanın bıraktığı izlere dair hepimize bilgi verebilir ve belki de yapılması gereken ilk şey; şiddet kötü muamele ve işkencenin var olabilmesinin en önemli nedenlerinden olan bu meşrulaştırıcı, hafifletici dolayısıyla kendiliğinden destekleyici zihniyetin değiştirilmesidir.
Bu çalışmayı gerçekleştirebilmem, öncelikle İzmir Barosu'nun çabalarıyla mümkün oldu. Uzun zamandır sürdürdükleri şiddet, kötü muamele ve işkence'yle mücadelelerinin bir parçası olarak hazırladıkları, benim de küçük bir katkıda bulunabildiğim bu proje için onlara teşekkür ediyor ve kutluyorum.
Aylar süren bir zaman boyunca, önceki çalışmalarımızdan çok daha farklı duygular yaşayarak, çoğunlukla tanık olduklarımız, öğrendiklerimiz ve anladıklarımıza şaşarak birlikte çalıştığımız, meslektaşım, arkadaşım Mert Teközel'e ve sevgili öğrencilerime, sadece teşekkür etmenin ya da daha uygun başka sözcüklerle sevgimi ifade etmenin yetmeyeceğini biliyorum, onlarsız ne bu araştırmayı ne de başka çalışmalarımı yapabilirdim.
Araştırmanın amacı yöntem ve uygulama
Araştırmanın Amacı:
Bu araştırmanın amacı, şiddet, kötü muamele ve işkenceye ilişkin deneyim, değerlendirme ve tutumlar hakkında bilgi edinmektir. Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki alt başlıklarda ayrıntılanan konularda bilgi toplanmaya çalışılmıştır.
- İnsanların geriye dönük olarak, kendi hayatlarında karşılaştıkları, özel ve kamusal alanda yaşadıkları sözel ve fiziksel şiddete ilişkin deneyimleri ve bu tür davranışlarla karşılaştıklarında verdikleri tepkilere ilişkin bilgilere ulaşılması; en çok etkilendikleri şiddet deneyiminin saptanması.
- Araştırmaya katılanların kendilerinin kimlere karşı şiddet kullandığına ilişkin bilgi edinilmesi.
- İşkence kavramının nasıl tanımlandığının, kötü muameleyle işkence arasında nasıl farklar olduğunun öğrenilmesi.
- Araştırmaya katılanların, kendilerinin kötü muamele ve işkenceye ilişkin tanıklıkları ya da yaşantılarının belirlenmesi.
- Katılımcıların Türkiye'de ve dünyada işkencenin varlığı-yokluğu konusundaki, nerede ve kime, kimler tarafından kötü muamele ve işkence yapıldığı ve işkencenin nasıl önlenebileceğine ilişkin düşünce ve değerlendirmelerinin öğrenilmesi.
- Şüpheli ya da sanık olmaları durumunda haklarına ilişkin bilgilerinin saptanması.
- Şiddet, kötü muamele ve işkencenin önlenmesi konusunda doğrudan ilişkili olduğu düşünülen kurumlara karşı duyulan güven düzeyine ve bu kurumların insan hakları ve demokrasiye ne ölçüde bağlı olduklarına ilişkin değerlendirmelerin belirlenmesi.
- Şiddet, kötü muamele ve işkenceye yönelik görüş ve değerlendirmelerle, bu toplumsal süreçlerin nasıl içselleştirildiği ve meşrulaştırıldığıyla doğrudan ilişkili olduğu, sosyal psikoloji literatürden hareketle düşünülen tutumların ilişkileri hakkında bilgi edinebilmek. Bu tutumlar, otoriterliğe ilişkin tutumlar, cezalandırmaya ilişkin tutumlar, adil dünya inancı, sosyal-üstünlük yönelimi ve işkenceyle ilgili kamuoyunda genel olarak tartışılan kanaatlerdir.
Yukarıda belirlenen genel ve alt amaçlar doğrultusunda ele aldığımız şiddet, kötü muamele ve işkence konusundaki temel değişkenler kuşkusuz konunun bütününü kapsayacak zenginlikte değildir; üzerinde bu anlamda ülkemizde daha önce çalışılmamış olan bu konuda amacımız daha çok temel değişkenlere ilişkin bilgilere ve bu değişkenler arasındaki ilişkilerin başlıca özelliklerine ulaşabilmek. Bu ilk bilgilerden hareketle, konunun daha geniş bir bağlamda ele alınması mümkün olabilir.
Araştırmanın Örneklemi:
Bu araştırmanın örneklemini İzmir'in merkez ilçelerindeki farklı semtlerde yaşayan toplam 1033 kişi oluşturmaktadır.
Örneklem seçiminde, tesadüfi örnekleme yöntemiyle çalışılmıştır; belirli değişkenler açısından kota uygulamasına gidilmemiş, konuyla ilgili cinsiyet, yaş, eğitim, gelir vb. değişkenlerin grup içinde kendiliğinden normal değılacağı varsayılmıştır.
Örneklem için seçilen semtler saptanırken sadece, adli suçların daha yoğun olarak yaşandığı semtlerin örneklemde temsil edilmesine dikkat edilmiş, bu anlamda bir seçim kriteri kullanılmıştır. Örneklemin, soru formunun ilk bölümünde bulunan, sosyo-demografik sorulara ilişkin gösterdiği özellikler ekteki grafiklerden izlenebilir.
Araştırmanın Yöntemi ve uygulama:
Bu araştırmada alan araştırması yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın amaçları doğrultusunda bu araştırma için hazırlanmış soru formu, araştırmanın katılımcılarının çok büyük bir bölümüyle yüzyüze görüşme yoluyla uygulanmıştır.
Örneklemin yaklaşık % 10'luk, yüksek eğitim almış katılımcılarının bir kısmı soru formlarını kendileri doldurmuştur. Araştırmada kullanılan soru formunun bir kısmı kötü muamele ve işkence ile ilgili katılımcıların görüş, tanım ve deneyimlerinin sorulduğu açık uçlu sorulardan oluşmuştur.
Bu sorulara verilen yanıtlar, bütünüyle katılımcıların kendi sözcükleriyle aktarılmıştır. Açık uçlu sorulara verilecek yanıtların içeriği ve ayrıntılılığı konusunda hiç bir yönlendirme kullanılmamasına özen gösterilmiştir.
Bu, özellikle şiddet, kötü muamele ve işkenceyle ilgili deneyimlerin aktarılması sırasında, katılımcının olumsuz psikolojik deneyimler yaşayabilmesi ihtimaline karşı, etik bir kural olarak uygulanmıştır.
Dolayısıyla, bazı katılımcılar deneyimlerini istedikleri biçimde aktarmışlar, bazıları paylaşmamayı tercih etmişlerdir; bu türdeki sorulara verilen yanıtlar, bütünüyle katılımcıların ifadelerinden hareketle analiz edilmişlerdir.
Araştırmada anketör olarak çalışanlar, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunları, sosyal psikoloji yüksek lisans ve psikoloji 4. Sınıf öğrencilerinden oluşmuş bir gruptur.
Önceden saptanmış belirli semtlerde, araştırmacının da katılımıyla grup halinde ve her anketörün tek tek çalışması yoluyla uygulanan soru formlarının uygulama süresi her uygulama için ortalama 40 dk. dır. Uygulamalar Ekim 2003'de, hane düzeyinde, işyerlerinde ve açık kamusal mekanlarda gerçekleştirilmiştir.
Araştırmada kullanılan soru formu (ölçek):
Araştırmanın amaçları doğrultusunda bu araştırma için, benzer araştırmalarda kullanılmış soru formları da dikkate alınarak araştırmacı tarafından hazırlanan bir ölçek kullanılmıştır. Ekte sunulan ölçeğin alt bölümleri aşağıdaki gibidir:
1. Sosyo-demografik sorular: Cinsiyet, yaş, eğitim, gelir vb. katılımcıların araştırmanın amaçları doğrultusunda öğrenilmesi gereken sosyo-demografik özelliklerine ilişkin bilgileri edinmeye yönelik 14 soru.
2. Katılımcıların, politik görüşlerine ve dini inançlarının günlük hayatlarında ne ölçüde etkili olduğuna ilişkin kendi değerlendirmelerinin öğrenilmesine ilişkin iki soru (15-16. Sorular).
Politik görüşlerin öğrenilmesine yönelik soru, "sol" ifadesinin en sol'da, "sağ" ifadesinin ise en sağda yer aldığı 7 dereceli bir doğru üzerine kişinin kendisini yerleştirilmesi esasına dayanmaktadır.
Orta değerlerin "merkez" i ifade ettiği de ayrıca, araştırma sırasında gözlenmiştir. Politik görüşlerin farklı biçimde ifade edilmesini de söz konusudur: Örneğin, demokratik sol, sosyal demokrat, milliyetçi, muhafazakar, liberal-demokrat, muhafazakar-demokrat, vb.
Önceki araştırma deneyimlerimden çıkardığım sonuçlar, bu nitelendirmelerin, anlamları-içerikleri ve yarattıkları çağrışımlar açısından çok farklı anlamlara gelebildiklerini ve eğitim düzeyi düştükçe, ifade ettikleri anlam bakımından yeterince anlaşılır olmayabildiklerini göstermektedir. Oysa, içerikleri ve anlamlarının nasıl değiştiği çok tartışılır olsa da, "sol" "sağ" ve "merkez" kavramlarının, daha geniş gruplar açısından kendilerini sınıflandırma anlamında daha kullanışlı ve anlaşılır nitelemeler olduğunu düşünmekteyim.
Dini inançlar konusunda ise, bu araştırmanın bir tür "dindarlık" skalasına ihtiyaç duymadığı dikkate alındığında, dini inançların gücünden çok, günlük hayattaki dini hayat dışındaki diğer alanlarda nasıl etkili olduğu öğrenilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla, "Dini inançlarınızın günlük hayatınızda ne kadar etkili olduğunu düşünüyorsunuz?" sorusu sorulmuş ve "hiç etkili değil" den "çok etkili" ye 7'li bir skalada yanıtlar işaretlenmiştir.
3. Şiddet altölçekleri: Bu bölümde, kişisel, aile, kamusal alan ve kurumlarla ilişkilerde, "şu ana kadar yaşanan sözel ve fiziksel şiddet deneyimleri"yle ilgili bilgi edinilmesi amaçlanmıştır. Anne, baba'dan cezaevi'ne kadar 14 ilişki ve mekan kategorisi kullanılmıştır. Ayrıca katılımcıların, gördükleri şiddet karşısında nasıl tavır aldıklarının öğrenilmesi amacıyla 6 kategori kullanılmıştır.
Bu altölçeğin son sorusuyla ise, maruz kalınan şiddet davranışları arasında "en çok etkilenilen" deneyim öğrenilmeye çalışılmıştır. Ölçekte yer alan, bu bölümü izleyen 19. soruyla da 9 ilişki grubunda katılımcının başkalarıyla ilişkilerinde uyguladığı "şiddet" davranışlarına ilişkin bilgi alınması amaçlanmıştır. Bu bölümde elde edilen bilgiler, bütünüyle kişilerin kendi deneyimlerine ilişkin algılamalarını yansıtmaktadır.
4. Kötü muamele ve işkence altölçeği: Bu bölümde 5 açık uçlu soruyla, katılımcılara, kötü muamele ve işkence arasındaki farklar, işkencenin ne olduğu, kimlere işkence yapıldığı ve işkencenin nasıl önlenebileceğini düşündükleri sorulmuştur.
Ayrıca, herhangi bir nedenle karakol'a gidip gitmedikleri sorulmuş, isterlerse tanıklıkları ve deneyimlerini ayrıntılı olarak anlatabilecekleri belirtilerek, paylaşmak isteyenlerin ifadeleri bütünüyle kendi sözcükleriyle kaydedilmiştir. Bu yaşantılar ve tanıklıklar, ekte, anket numaraları ve katılımcıların bazı özellikler verilerek aynen sunulmuştur.
5. Katılımcıların, şiddet, kötü muamele ve işkenceyle ilgili genel tutum ve değerlendirmelerinin, ayrıca bu konularla ilgili olduğu düşünülen 4 sosyal-psikolojik yapıya (otoriterlik, cezalandırmaya yönelik tutumlar,sosyal-üstünlük yönelimi ve adil dünya inancı) ilişkin tutum ve kanaatlerinin öğrenilmesi amacıyla, 5 dereceli, 43 maddelik bir Likert ölçeği kullanılmıştır. Bu tutumlar, son yıllarda sosyal psikoloji araştırmalarında sıklıkla kullanılan konuyla ilgili olduğu düşünülen boyutlardır. Ekte sunulan ölçekte, farklı tutum ölçeklerini oluşturan maddeler, kolay izlenebilmesi amacıyla birbirini izleyen biçimde sunulmuştur; araştırmada kullanılan asıl ölçekte bu maddeler sıra etkisi yaratmaması amacıyla karıştırılarak kullanılmıştır.
6. Demokrasinin başlıca kurumlarına ilişkin güven ve bu kurumların demokrasiye bağlılıkları konusundaki görüşlerin elde edilmesine yönelik 10 dereceli bir değerlendirme ölçeği. Bu kurumlar, medya, ordu, polis-güvenlik güçleri, parlamento, cumhurbaşkanlığı, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri-dernek ve sendikalar, üniversite'dir. Katılımcılardan bu kurumlara ne ölçüde güvendiklerini ve bu kurumların demokrasiye bağlılıkları konusundaki değerlendirmelerini, 1'den 10'a kadar bir puan vererek belirtmeleri istenmiştir.
Verilerin Analizi:
Bu araştırmadan elde edilen veriler bilgisayar ortamında değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizler için SPSS İstatistik paket programı kullanılmıştır. Amaca uygun olarak, frekans analizleri, korelasyon analizi, ki kare analizleri, varyans analizleri, faktör analizi ve regresyon analizi kullanılmıştır.
Grafiklerin çizimi ise SPSS, Excell ve Word programları kullanılarak yapılmıştır. Raporda, istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirtilen bütün analizler en az p<.05 düzeyinde="" anlamlıdır.="">
Raporda kolay izlenebilmesi amacıyla istatistiksel anlamlılıkla ilgili sayısal veriler verilmemiştir. Gerek kullanılan ölçeklerin geçerlik güvenirlik analizlerinin sonuçları gerekse diğer analizlerle ilgili ayrıntılı bilgiler araştırmacıdan izlenebilir.
Araştırmanın genel teorik çerçevesi
Sosyal psikologlar, yaklaşık son yirmi yıldır dünyadaki genel değişimlerin, şiddet, savaşlar, sosyal ve ekonomik eşitsizliğin giderek artmasının insanların zihninde nasıl değişimler yarattığını ve bütün bu olup bitenlerin zihinsel, bilişsel ve davranışsal boyutlarda nasıl tezahür ettiğini anlamaya çalışıyorlar.
Daha çok Batı kültürlerini kapsayan örneklemlerde yapılan çalışmalar, genel olarak insanların, dünyanın adil olduğunu düşündüklerini ortaya koymaktadır. Çoğunlukla insanlar, gerek global ölçekte gerekse küçük gruplar arasındaki ilişkilerde yaşanan ayrımcılık, adaletsizlik ve eşitsizliğe dayalı politikaların, meşru, gerekli ve kaçınılmaz olduğunu tolere etmenin ve hatta meşrulaştırmanın yolunu bulmuş gibi görünmektedirler.
Sosyal bilimciler, popüler sistemin de, eşitsizliğin, gelir düzeyindeki adaletsizliklerin ve her türlü ayrımcılığın, bu muameleyi hak edenlerin başına geldiği şeklindeki açıklamaların meşrulaştırılmasını desteklendiğine dikkat çekmektedirler.
İşçi sınıfının (veya göçmenlerin veya çingenelerin) "tembel, sorumsuz ve zeki olmayanlar" olarak sterotipleştirilmesi, insanların, bu grupları kendi yoksunlukları ve yaşadıkları için ayıplamalarına izin vermekte hatta bu süreci pekiştirmektedir. Bireycilik, meritokrasi, adil bir dünya inancı ile birleşmiş ideolojik inançlar ve Protestan çalışma etiği de muhtemelen aynı fonksiyona hizmet etmektedir.
Mevcut sosyal sistemin meşruiyetini korumak için sterotiplerin ve diğer destekleyici sistemin etkilerini hafifletici ideolojik araçların kullanılması, sistemin meşrulaştırılması teorisinin başlıca odağıdır. Araştırmacılar, bilişsel çelişki teorisi, adalet araştırmaları ve sosyal kimlik teorisinin yaklaşımlarını kullanarak, insanların, sosyal düzenlemelerin mevcut formlarının meşruluğunu ve stabilitesini beslemek veya arttırmak için kullandıkları "sistemin meşrulaştırılması güdüsü" olarak tanımladıkları bir tür sistemle başa çıkma sürecinin varlığına dikkat çekmişlerdir.
Bu argümanın en provokatif yönü, dezavantajlı grupların üyelerinin kendilerini, doğrudan doğruya kişisel veya kollektif çıkar veya öz-saygıları pahasına bile olsa sistemin meşrulaştırılmasına (en azından bazı koşullarda) angaje ettikleridir.
Bu araştırmada genel teorik model olarak bu yaklaşım kullanılmış ve "şiddet, kötü muamele ve işkence"nin gerek deneyim gerekse bir toplumsal olgu olarak nasıl anlaşıldığı ve meşrulaştırıldığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Araştırmamızda kullanılan soru formu bu kapsamda hazırlanmış ve "tutum ölçeği" de bu çerçevede önceki araştırmalarda kullanılan ölçeklerden oluşturulmuştur. Aşağıda, ileride daha ayrıntılı bir metin olarak sunulacak olan teorik çerçevenin içeriği kısaca tanıtılmıştır.
Sosyal üstünlük teorisi
Sosyal üstünlük teorisi (sistemin meşrulaştırılması teorisinden farklı olarak), "bütün sosyal sistemlerin yerleşik, stabil, grup temelli hiyerarşilere doğru aynı noktaya yaklaşacağı" evrimsel varsayımını yapar.
Gruplar arasında eşitsiz ilişkileri meşrulaştıran hatta besleyen mekanizmalardan biri, "hiyerarşiye uydurmak"tan çok "hiyerarşiyi arttıran" "meşrulaştırılmış mitler"dir.
İnsanların, grupların ve daha büyük ölçekte kültürlerin, milliyetlerin, devletlerin eşit olmadığı, aralarında adeta doğal kendiliğinden bir hiyerarşinin olduğu ve bunun kaçınılmaz olduğu yönündeki yerleşik inançlar, çok değişik biçimleriyle sosyal üstünlük teorisinin temel çerçevesini oluşturmaktadır.
Adil dünya inancı ve kurbanın değersizleştirilmesi
Adil dünya inancıyla ilgili yapılan ilk çalışmalar, insanların, yaptıkları şeyler (davranışları) ile başlarına gelenler (sonuçlar) arasında bir uygunluk olduğuna inanma eğiliminde olduklarını göstermiştir. Eğer insanlar, belirli eylemleri yerine getirerek, istediklerini elde edebileceklerine ya da olumsuz durumlardan kaçınabileceklerine ilişkin inançlarını yitirirlerse, güçsüz duruma düşeceklerdir.
Dolayısıyla, insanların, bu yanılsamalarını sürdürmek için çaba ve sonuç arasında uygun bir ilişkinin olduğuna inanmaları gerekmektedir. Eğer bu teori doğruysa, kişi, talihsiz kurbanın başına gelen olumsuzluklara, kurbanın kendisinin neden olduğuna inanma eğiliminde olacaktır.
Bu varsayımı destekleyen birtakım veriler bulunmaktadır. Bu sonuçlar, insanların, "başlarına gelene layık oldukları ve layık olduklarını elde ettikleri" inancını korumak ve sürdürmek için kendi bilişlerini, düşünsel süreçlerini buna göre düzenlediklerini göstermektedir.
İnsanlar, kurbanın başına gelenleri hakettiğine yönelik inançlarını iki şekilde oluşturuyor görünmektedir. Kişi, başına gelenleri ya davranışlarıyla ya da kişisel özellikleriyle haketmiştir. Eğer kişi istediklerini elde ettiği ve tehdit edici olaylardan kaçınabildiği bir dünyada yaşadığına motive olmuşsa, haketmenin bu iki yolu ( performans yada kişisel değer) bireyin tercihleri açısından düzenlenecektir.
Kişi, ulaşmak istediği amaçların, kendi kişisel özelliklerine bağlı olarak gerçekleştiğine inanmaktan ziyade, bunların, kendi uygun eylemlerinin sonucunda meydana geldiğine inanmayı tercih edecektir. Böylece kişi kendi davranışlarını daha fazla değiştirebilecek ya da kontrol edecektir.
Bu sonuçlar gözlemcinin acı çeken kurbanı ne zaman inkar ettiği ya da ona ne zaman acıdığı hakkında birtakım hipotezler geliştirmeyi sağlamıştır. Sonuç olarak, araştırma bulguları, acı çeken masum kurbanın gözlemciler tarafından reddedilmesi ve değersizleştirilmesinin, gözlemcilerin adil dünya inancına sahip olma ihtiyacından kaynaklandığı hipotezini desteklemektedir.
Sosyal psikologlar, olumsuz olayların kurbanı olan kişileri değersizleştirmeye yönelik eğilimi açıklamak için yaptıkları çalışmalarda, insanların zarar verdikleri kişileri değersizleştirebileceklerini göstermişlerdir. Suçlu olan kişi kurbanın başına gelen talihsizlikleri hakettiği yönünde kendini ikna ederek davranışlarını meşrulaştırmaktadır.
Araştırmacılar, bazı durumlarda insanların, talihsiz olan kişileri suçladıklarına ya da reddettiklerine dikkat çekmiştir. Bu yazarlar, acı çeken insana karşı sempati ya da acıma duygularının da oluşabileceğini ileri sürmüşlerdir. İnsanların dünyayı adil bir yer olarak gördüklerine dair pek çok anektodik ve sistematik kanıt vardır.
Bu konudaki görüşler ilk kez, sosyal psikolojinin öncülleri tarafından ortaya atılmış ve günümüzde bu görüşleri destekleyen pek çok çalışma gerçekleştirilmiştir. Heider (1958) adil dünya inancını yaygın bir bilişsel eğilim olarak görmekte ve denge prensibi ile adil dünya inancı arasında ilişki kurmaya çalışmaktadır.
Heider'e göre, " İyilik ve mutluluk yada kötülük ve ceza arasındaki ilişki güçlüdür. Bu koşullardan biri gerçekleştiğinde diğeri genellikle öngörülecektir. Talihsizlik, hastalık, kaza, genellikle kötülük yada suçluluğun işaretleri olarak algılanmaktadır." Benzer olarak, Rokeach (1971), bilişteki inançların uyumsuzluğunun negatif bir duruma yol açtığını ileri sürmüştür. Adil dünya inancı teorisine göre, adaletsiz sonuçlar kişinin adil dünya inancı kavramını tehdit edeceklerdir.
Bu tehdit kişinin bilişleri arasında uyumsuzluğun meydana gelmesine - Festinger'in (1957) bilişsel çelişkisi gibi - yol açacak ve bu uyumsuzluğun giderilmesi için kişi bir takım psikolojik stratejilere başvuracaktır. Buna göre kişi, masum kurbanı acı çekerken gördüğünde, ya acı çekmenin gerçekten meydana gelmediğine ( veya kurban acı çekerken abartıyordur) ya da kurbanın bu olayın sorumlusu olduğuna inanacaktır. Bu bağlamda, yapılan bir çok deneysel çalışmanın sonuçları, katılımcıların masum kurbanı değersizleştirerek adaleti yeniden inşa ettiklerini göstermiştir .
Adil dünya inancının hangi psikolojik değişkenlerle ilişkili olduğunu gösteren çalışmaların bulgularına bakıldığında ise, yapılan çalışmalar, güçlü bir adil dünya inancına sahip olan bireylerin daha otoriteryan, daha dindar olduğunu, kişilere ve kurumlara daha fazla güvendiğini Protestan Etik değerlerini onayladığını ve kendi pekiştireçleri konusunda kişisel ya da içsel bir kontrole inandıklarını göstermiştir.
Otoriteryanizm:
Adil dünya inancı ve otoriteryanizm arasındaki ilişki, hem bu iki kavramın birtakım ortak içeriksel özellikleri (örn. liderleri idealize edilmiş terimlerle tanımlamak) hem de Piaget ve Kohlberg'in kognitif - gelişimsel modellerinin mantığı ile ayrıca Adorno'nun yaklaşımıyla da tutarlıdır. Her iki yapı, güçlü insanların iyi buna karşılık, güçsüz insanların kötü olduğu teması üzerinde durmaktadır. Ayrıca otoriteryanizm bilişsel tutarsızlığa karşı toleranssızlık ve göreceli düşük statüdeki kişilere ve gruplara karşı düşmanca tutumlara sahip olmayla ilişkilidir. Bu eğilimlerin adil dünya inancı kavramı ile de ilişkili olduğu bulunmuştur.
Yapılan çalışmalarda, adil dünya inancı yüksek olan kişilerin, daha az şüpheci oldukları varsayılmıştır. Bu varsayım hem laboratuar hem de alan çalışmalarıyla desteklenmiştir. Buna göre, Adil Dünya İnancı ölçeği ve kurumsal güven arasında .42, diğer insanların içtenliğine güven arasında .34 olumlu ilişkinin varlığı gösterilmiştir. Bu sonuçlar, adil dünya inancı ve otoritenin eleştirisiz kabulü arasındaki ilişkinin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Otoriterliğin ayrıca, suç'un dışsallaştırılması ve ağır cezalandırmadan yana olma eğilimiyle de olumlu ilişki içinde olduğu bilinmektedir.
Dindarlık:
Batı dinleri -İslamiyet'le ilgili yapılmış kapsamlı bir çalışma olmasa da benzer bir yapı varsayılabilir- adil dünya inancı düşüncesini önemli ölçüde onayladığından, bu konuyla ilgili yapılan çalışmalar, göreceli dindar olan kişilerin daha güçlü bir adil dünya inancına sahip olacaklarını varsaymıştır.
Çalışmaların sonuçları, Adil Dünya İnancı ölçeği puanları ile dinsel ideoloji ve davranış arasında oldukça güçlü bir ilişkinin bulunduğuna işaret etmektedir. Kolej öğrencilerinin Adil Dünya İnancı puanları ile müdahaleci tanrıya inanma, kiliseye gitme sıklığı ve kendini dindar olarak değerlendirme arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Fakat dini inancın, dini inanca sahip grubun avantajlı-dezavantajlı bir grup olmasından etkileneceği de ileri sürülmüş ve bir aracı değişken olarak dini inançla, grubun sosyal statüsü arasındaki ilişkinin adil dünya inancını nasıl etkilediğine bakılmıştır.
Söz konusu varsayım, Kuzey İrlanda bölgesindeki etno-politik gruplar arasında incelenmiştir. Kuzey İrlanda'daki Katolik grup üyeleri ( Katolik - nationalist) Protestan grup üyeleri ( Protestant - unionist) ile karşılaştırıldığında, dezavantajlı statüde yer almaktadır (örn, daha fazla işsizdirler, daha fazla sosyal güvenlik yardımı ile yaşamaktadırlar ve daha düşük gelire sahiptirler vs.).
Bu bağlamda, Katolik grup üyelerinin, adil dünya inancı puanlarının, Protestan grup üyelerinin puanlarından daha düşük olacağı varsayılmıştır. Bu bulgular, grup üyeliğine ilişkin hipotezi destekleyerek, dezavantajlı Katolik grup üyelerinin adil dünya inancı puanlarının, Protestan grup üyelerinin adil dünya inancı puanlarından anlamlı düzeyde düşük olduğunu göstermiştir.
Cinsiyet, Yaş ve Sosyal Sınıf:
Bu üç değişken ile ilgili olan genel hipotez, kişinin adaletsizlikle ilgili olan deneyiminin, adil dünya inancına inanma gücünü etkileyeceğidir. Bu varsayımdan hareketle, adil dünya inancının, kadınlarda, yaşlılarda ve dezavantajlı gruplarda daha zayıf olacağı varsayılmıştır. Bu üç değişken üzerine yapılan araştırmaların bulguları farklılık göstermektedir. Genel olarak araştırma sonuçları, kadınların erkeklerden daha düşük adil dünya inancına sahip olduklarını göstermiştir.
Adil Dünya İnancının Sosyal ve Politik Sonuçları
Güçlü bir adil dünya inancına sahip olan kişilerin varolan sosyal ve politik kurumları destekleyeceği ve olumsuz olayların kurbanı olan kişi ya da grupların kötü durumunu değiştirmeye yönelik eylemlere daha az girişeceği varsayılmıştır.
Araştırmacılar, A.B.D.' de gerçekleştirdikleri UCLA adlı çalışmada, Adil Dünya İnancı ölçeği ile güçlü politik ve sosyal kurumları destekleme puanları arasındaki ilişkiye dikkat çekmişlerdir. Buna göre, Adil Dünya İnancı skalasından alınan puanlar ile Millet Meclisine, orduya ve büyük işletmelere karşı olumlu tutumlara sahip olma arasında pozitif bir korelasyon bulunmuştur. Yine, Adil Dünya İnancı puanları ile federal devlet yönetimini destekleme arasında pozitif bir ilişki elde edilmiştir.
Daha genel anlamda, adil dünya inancının politik muhafazakarlık ile ilişkili olduğu varsayılmıştır. 1972'de başkanlık için Nixon'u, McGovern'e göre tercih edenlerin kendilerini politik alanda muhafazakar olarak tanımladıkları ve yüksek Adil Dünya İnancı puanlarına sahip oldukları bulunmuştur.
UCLA çalışmasının yapıldığı bu zaman periyodunda Watergate haberi popüler basını meşgul etmektedir. Nixon'un suçluluğunun kesinleşmediği bu dönemde, Yüksek Adil Dünya İnancı ölçeği puanlarına sahip kişiler, Nixon'u olumsuz eleştirilere karşı savunmuşlar ve onun başkanlık görevine layık olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Buna karşılık, bu araştırma bulguları, Adil Dünya İnancı puanları ve Nixon'un liderliğinin niteliklerinin ayrıntılı değerlendirilmesi arasında bir ilişki olmadığını, bu yüksek puanların Watergate olayına ilişkin belirli tutumlarla anlamlı düzeyde ilişkili olduğunu göstermiştir.
Böylece, yüksek Adil Dünya İnancı puanlarına sahip olan kişiler, Nixon'un suçlu olduğuna daha az inanma, Watergate konusunu daha destekleyici bir yoldan ele alma ve Nixon'nun mahkeme önünde suçlanmasına ya da onun istifa etmesine daha fazla karşı çıkma eğilimindelerdir. Ayrıca, bu araştırmada, yüksek Adil Dünya İnancı ölçeğinden daha yüksek puan alanların politikacılara karşı daha pozitif tutumlara sahip oldukları ve ABD politikalarına daha az kuşkucu yaklaştıkları bulunmuştur.
Adil dünya inancının diğer bir sonucu, sosyal adaletsizliğin kurbanlarının değersizleştirilmesi eğilimidir. Birçok çalışma, Adil Dünya İnancı ölçeğinden alınan yüksek puanlar ile sosyal olarak dezavantajlı konumdaki gruplara yönelik negatif tutumlar arasındaki ilişkiyi göstermiştir; kadın ve erkek öğrencilerin Adil Dünya İnancı puanlarının siyahları ve kadınları değersizleştirme ile ilişkili olduğu, Adil Dünya İnancı ölçeği puanları ile feminizmi destekleyici tutumlar ölçeği puanları arasında negatif bir ilişki bulunduğu, Adil Dünya İnancı skalası puanları ile cinsiyet rolleri muhafazakarlığı ölçeği puanları arasında pozitif bir ilişkinin var olduğuna işaret edilmiştir.
Toplumda varolan politik ve sosyal kurumları destekleyen, sosyal olarak daha dezavantajlı grupları değersizleştiren kişilerin, toplumsal eylemlere yada dezavantajlı grubun durumunu iyileştirmeye yönelik girişimlere daha az yönelmeleri beklenmektedir. Araştırma bulguları, bu varsayımı doğrulamıştır. 180 üniversite öğrencisine uygulanan politik ve sosyal eylemcilik (aktivizm) indeksi, kişilerin geçen bir yıl boyunca eylemlere katılma, politik ve sosyal nedenlerle para bağışlama gibi aktivitelere katılma sıklığı sorularak yapılandırılmıştır. Adil Dünya İnancı skalası puanları ile bu eylemcilik indeksi arasında olumlu korelasyon bulunmuştur. Bu sonuç, adil dünya inancına sahip insanların sosyal ve politik eylemlere daha az katılma eğiliminde olduğunu göstermektedir.
Kurbanı değersizleştirme yada kurbanın acı çektiğini yadsıma eğilimleri, insanların adil dünya inancını sürdürmek ve korumak için izledikleri stratejilerdir; araştırmalar, gözlemcilere, kurbanın içinde bulunduğu kötü durumu (acısını) sona erdirme imkanı verilince, katılımcıların genelde bu alternatifi seçtiklerini göstermiştir.
Bu durum, güçlü bir adil dünya inancına sahip olan kişilerin de yardım etme davranışı koşullarının olabileceğini gösterir. Buna göre, yüksek Adil Dünya İnancı puanları yüksek olanların kurbana şu koşullarda yardım edeceğini varsayılmıştır: a) yardım sağlamak göreceli olarak kolaysa b) kurbana yardım etme yerleşmiş sosyal tutumlara ters değilse (örneğin, kadın ve erkekler karşı önceden varolan önyargılar gibi.) c) yardım etme davranışı otorite tarafından onaylanıyorsa.
Adil dünya inancı kuramcıları, bireyin sahip olduğu bu inancın gücünü etkileyen en önemli faktörlerden birinin, kişinin, adaletsizliği doğrudan yaşaması olduğunu ileri sürmüşlerdir. Toplumdaki adaletsizlikle ilişkili deneyimler, genellikle belirli sosyal kategorilerin üyesi olmakla bağlantılıdır ve buradan hareketle, dezavantajlı grup üyelerinin düşük adil dünya inancı puanlarına sahip olacağı varsayılabilir.
Yapılan analizler , bireylerin kişisel dünyalarını genel olarak dünyadan daha az tesadüfi, daha fazla adil ve iyi/yararlı olarak gördüklerine işaret etmektedir. Yani insanlar kendi kişisel dünyalarını genel olarak insanların dünyalarından farklı olarak algılayarak kendi dünyalarını daha öngörülebilir ve güvenli algılarlar. Azınlık grubun üyeleri ise, dünyayı-kişisel ya da genel- daha az şanslı ve daha az iyi/yararlı olarak görmektedirler. Bu sonuç, farklı popülasyon gruplarının dünyanın adil olduğuna ilişkin algılarının farklılaşabildiğini göstermektedir..
Solcu organizasyonlara üye olan katılımcıların, sağ yönelimli ya da politik olarak nötr olan kişilerle karşılaştırıldıklarında, toplumun mevcut durumuna, değişim sürecine, değişim amacına ve toplumun gelişimine ilişkin daha fazla radikal yanıtlar verdikleri bulunmuştur. Nötr ve sağ yönelimli olan katılımcılar, sol yönelimli katılımcılarla karşılaştırıldığında, yoksulluğun nedenleri olarak, kişiye (örn. alışkanlıklara, yoksulun becerilerine) ve şansa ( kadere) anlamlı düzeyde daha fazla atıfta bulunmuşlardır. Bununla birlikte, sol eylemciler, sağ eylemcilerle ve politik olarak nötr olan katılımcılarla karşılaştırıldıklarında, yoksulluğun nedenleri için devlet politikalarına ve ekonomik egemenliğe anlamlı düzeyde daha fazla atıfta bulunmuşlardır.
Bulgular
Şiddetle ilgili deneyim ve değerlendirmeler
"Şu ana kadar katılımcılara uygulanan şiddet"e ilişkin deneyimler:
Aşağıdaki iki grafik, katılımcıların, kendisinin şu ana kadar yaşadığı, kendisine gösterilen şiddet davranışlarının sınıflandırılmasını göstermektedir. Grafiklerde görüldüğü gibi, hiç bir değişkene göre ayırdedilmeksizin bütün katılımcılar en çok "sözel şiddet" i annelerinden gördüklerini belirtmişlerdir, fiziksel şiddet açısından ise en sık hatırlanan deneyimler, okulda yaşanan öğretmen ve müdürlerden görülen şiddet davranışlarıdır.
Fiziksel şiddet davranışlarında, okul ve aileden sonra üçüncü sırada askerlik sırasında, üslerden ve sonra polisten görülen şiddet yeralmaktadır. Askerlik sırasında üslerden görüldüğü belirtilen şiddet davranışlarına ilişkin daha ayrıntılı bilgi edinebilmek için, örneklemi oluşturan erkeklerden 18-24 yaş üzeri olanlar açısından bu analiz tekrarlandığında, 18-24 yaş üzeri 404 erkek katılımcıdan % 37.9'u askerlik sırasında üslerinden sözel şiddet gördüğünü, % 41.1'i ise fiziksel şiddet gördüğünü belirtmişlerdir.
Cinsiyet açısından algılanan şiddete ilişkin farklılaşmalar:
Grafiklerde izleneceği gibi, cinsiyet açısından bakıldığında, yaşanan sözel ve fiziksel şiddet deneyimlerinin farklılaştığı görülmektedir. Farklılığın görüldüğü tüm kategorilerde farklılık,istatistiksel olarak da anlamlıdır. Kadınların, annelerinden, akrabalarından ve eşlerinden erkeklere göre çok daha büyük oranda sözel şiddet gördükleri, erkeklerin ise okulda öğretmen ve yöneticilerden, polisten, arkadaşlarından, kamu görevlilerinden, jandarmadan ve cezaevinde, kadınlardan daha fazla sözel şiddet algıladıkları görülmektedir.
Bazı kategorilerde görülen farklılık, askerlik sırasında ve ustalardan görülen şiddet gibi, cinsiyet farklılığından çok bu alanlarda kadın katılımcıların var olmamasıyla ilgilidir. Bu sonuçlar, aile içi şiddetin mağdurunun kadınlar olduğunu açıkça göstermektedir.
Fiziksel şiddet konusunda ise, aile içi ilişkilere bakıldığında babaların ve akrabaların erkek çocuklara daha fazla fiziksel şiddet uyguladıkları görülmektedir. Eşler arasında yaşanan fiziksel şiddetin hedefinin ise kadınlar olduğu çok açıktır. Kendilerine, eşleri tarafından fiziksel şiddet gösterildiğini belirten erkeklerin oranı % 1.9'ken kadınlarda bu oran % 22.2'ye çıkmaktadır.
Gelir açısından algılanan şiddete ilişkin farklılaşmalar:
Gelir açısından katılımcıların yaşadıkları sözel ve fiziksel şiddete ilişkin deneyimleri farklılaşmaktadır. Düşük gelir gruplarında kadınların eşlerinden daha fazla sözel şiddet gördüklerini belirttikleri görülmektedir. Anne ve babadan görülen sözel şiddet ise gelir yükseldikçe daha fazla algılanmaktadır. Diğer kategorilere ilişkin farklılıklar tablolardan izlenebilir.
Fiziksel şiddete ilişkin deneyimler de gelirden anlamlı biçimde etkilenmektedir. Anneden ve akrabalardan görülen fiziksel şiddet dışında, bütün şiddet kategorilerinde gelir azaldıkça, görülen-algılanan fiziksel şiddet artmaktadır. Aile içi şiddet ve askerlik sırasında yaşanan şiddet açısından gelir grupları arasındaki fark oldukça yüksektir.
Eğitim açısından algılanan şiddete ilişkin farklılaşmalar:
Eğitim düzeyiyle algılanan sözel ve şiddetin farklılaştığı görülmektedir. Anneden kaynaklanan fiziksel şiddet düşük eğitim düzeyli gruplarda düşükken, aynı gruplar için askerde, arkadaşlar arasındaki ilişkilerde fiziksel şiddet vb. daha yüksek algılanmaktadır.
Eşler arasındaki ilişkilerde ise önceki bulgulara benzer biçimde evli kadınların algıladıkları fiziksel şiddet oranları eğitim düştükçe yükselmektedir. Okulda görülen fiziksel şiddete ilişkin algılar ise eğitim yükseldikçe artmaktadır. Sözel şiddete ilişkin algılar ise eğitim düzeyine bağlı olarak genel anlamda artmaktadır. Askerlikte algılanan sözel şiddet ise düşük eğitim grupları için daha yüksektir. Aşağıda fiziksel şiddet algılarının eğitime göre nasıl farklılaştığı görülmektedir.
Politik görüşler açısından algılanan şiddete ilişkin farklılaşmalar:
Politik görüşler açısından algılanan sözel şiddet deneyimleri kategorilerin büyük çoğunluğunda, kendilerini daha solda ifade edenler açısından daha yüksektir. Askerlikte görülen sözel şiddet, arkadaşlardan görülen sözel şiddet ve ustalardan görülen sözel şiddet, kendilerini daha sağda ifade eden katılımcılarda daha yüksektir.
Fiziksel şiddet deneyimlerindeki farklılıklar da benzer alanlarda görülmekte, babadan görülen fiziksel şiddet farklılaşmamaktadır.
Şiddet deneyimlerinin etkileri:
Katılımcıların yaşadıkları sözel ve fiziksel şiddete ilişkin deneyimlerden en çok hangisinden etkilendikleri sorulduğunda alınan yanıtların dağılımları, bütün grup açısından ve çeşitli değişkenler açısından izleyen grafiklerden sunulmuştur.
En çok etkilenilen şiddet davranışları sırasıyla, babadan, eşten (diğer bulgulardan hareketle burada eşin, erkek-eş olduğu anlaşılmaktadır), okulda öğretmen ve yöneticilerden, polisten ve askerde üslerden görülen şiddettir.
Cinsiyete göre bakıldığında kadınların en çok eşlerinden ve babalarından gördükleri şiddetten, erkeklerin ise polisten ve askerdeyken gördükleri şiddetten etkilendikleri görülmektedir.
Politik görüşe göre de en çok etkilenilen şiddet türleri farklılaşmaktadır. Kendilerini daha solda ifade edenlerin diğer gruplara göre polisten gördükleri şiddetten daha fazla etkilendikleri görülmektedir.
Kendilerini solda ifade edenlerin ikinci sırada etkilendikleri şiddet okulda öğretmen ve yöneticilerden gördükleri şiddettir. Aile içi şiddetten en çok etkilenenler ise (kadınlar) kendilerini daha çok merkezde olarak ifade edenlerdir. Kendilerini sağ görüşlü olarak tanımlayanların ise, askerde gördükleri şiddetten ve babalarından gördükleri şiddetten daha fazla etkilenmeleri söz konusudur.
Dini görüşlerinin günlük yaşamını daha çok etkilediğini belirtenler, eşlerinden (kadınlar), askerde üslerinden ve babalarından gördükleri şiddetin en çok etkilendikleri şiddet olduğunu belirtmişlerdir. Dini görüşlerinin günlük hayatlarını etkilemediğini düşünenlerin ise en çok etkilendikleri şiddet polisten gördükleri şiddettir.
Katılımcıların kendi şiddet davranışlarına ilişkin bulgular:
Araştırmaya katılanların, kendilerinin kimlere karşı şiddet kullandıklarına ilişkin bulgular izleyen grafikte sunulmuştur. Bu soruda, sağlıklı bilgi alınamayacağı düşüncesiyle, sözel-fiziksel şiddet ayrımı yapılmamıştır.
Grafikte görüldüğü gibi araştırmaya katılanların büyük bir bölümü, hiç kimseye karşı şiddet kullanmadıklarını belirtmişlerdir. En çok şiddet davranışı, erkekler arasında kavgada, çocuklara karşı, kardeşlere karşı ve eşe (kadın) karşı gösterilmektedir.
Aşağıdaki grafiklerde, kimlere karşı şiddet kullanıldığı konusunda, politik görüşlere ve dini inançların günlük hayatı etkileme düzeyine göre ortaya çıkan farklılaşmalar sunulmuştur. Kendilerini sağ görüşlü olarak niteleyenlerin, hiç kimseye karşı şiddet kullanmadıklarını belirtme oranlarının daha yüksek, buna karşın, çocuklara, kardeşlerine ve eşlerine daha çok şiddet kullandıkları görülmektedir. Kendilerini sol görüşlü olarak ifade edenlerin ise, diğer politik görüşlere göre en çok kavgada şiddet kullandıkları görülmektedir.
Dini inançlarının günlük yaşamında daha etkili olduğunu belirtenler, diğer gruplara göre hiç kimseye karşı şiddet kullanmadıklarını daha yüksek oranlarda düşünmektedirler; bunun yanısıra çocuklara karşı, orta düzeyde dini inançlarından etkilendiğini belirtenlerden sonra ikinci sırada sıklıkla şiddet kullandıklarını belirtmişlerdir.
Cinsiyet açısından bakıldığında kadınların genel olarak erkeklere göre daha yüksek oranlarda "hiç kimseye" karşı şiddet kullanmadıklarını belirttikleri, fakat çocuklara karşı şiddet açısından erkeklerden daha fazla şiddet kullandıkları görülmüştür. Buna karşın erkekler, eşlerine karşı kadınlarla yakın oranlarda şiddet kullandıklarını söylerken, astlarına karşı ve kavgada kadınlara göre daha yüksek oranlarda şiddet kullandıklarını belirtmişlerdir.
Bu bölümde katılımcılara, kendilerine sözel ya da fiziksel şiddet uygulandığında nasıl bir tepki verdikleri de sorulmuştur; bu soruya hangi kategorilerde yanıt verilebileceği ekteki ölçekten görülebilir. Sonuçlar genel olarak, katılımcıların kendilerine uygulanan sözel ya da fiziksel şiddete karşı hiç bir tepkide bulunmadıklarını göstermektedir (sözel şiddet için, % 82.5; fiziksel şiddet için % 91.0). Sözel şiddete karşı en sık gösterilen tepki biçimi, kişinin kendisini tepki göstermesidir (% 13.0).
Bu davranış biçimi "küsmek" ten, aynı biçimde, örneğin "küfretme"ye kadar değişmektedir. Görülen sözel şiddetin "yakınlarla paylaşılma" oranı genel olarak % 3.4'tür. Fiziksel şiddete karşı, yakınlarla paylaşma davranışı ise % 5.6'ya çıkmaktadır. Bu oranlar değişik şiddet davranışlarına karşı, şiddet görülen kişiye veya kuruma göre de değişmektedir.
Örneğin, askerde görülen sözel şiddete karşı hiç bir şey yapmama tepkisi % 93.3, fiziksel şiddete karşı ise % 95.7'dir. Cezaevinde ise bu oranlar % 99.0'a çıkmaktadır. Polisten görülen sözel şiddete karşı hiç bir şey yapamama davranışı % 89.6 iken bu oran fiziksel şiddette % 95.2'ye çıkmaktadır. Bu kategoride "avukata başvurma" tepkisi ise sadece % 1.2'dir. Arkadaşlar arasında yaşanan olaylarda görülen sözel şiddete karşı tepki gösterme davranışı % 21' ken, fiziksel şiddette aynı oran % 8.1'e düşmektedir.
İşkence ve Kötü Muamele'yle İlgili Bulgular
Araştırmada kullanılan ölçeğin bu bölümünde, katılımcıların işkence ve kötü muamele konusundaki düşünceleri, deneyimleri öğrenilmeye çalışılmıştır. Bu bölümde yer alan açık uçlu sorulara verilen tepkiler, içerik analizi yöntemiyle gruplandırılmış ve kodlanarak sayısal hale getirildikten sonra diğer sorularla ilişkileri istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Kategorileri oluşturan ifade örnekleri, ayrıntılı olarak ekte sunulmuştur.
Türkiye'de İşkence:
Sizce Türkiye'de işkence var mı? sorusuna verilen yanıtlar, tüm katılımcılar açısından ve çeşitli değişkenlerle ilişkileri içinde aşağıda sırasıyla sunulmuştur.
Katılımcıların % 92'si Türkiye'de işkence olduğunu düşünmektedirler. Türkiye'de işkence olmadığını söyleyenlerin oranı sadece % 3'tür.
İşkencenin tanımlanması: (Sizce işkence nedir)
Katılımcıların bu soruya verdikleri tepkiler, benzerlikleri açısından gruplandırılmış (içerik analizi) ve isimlendirilmiştir. İçerik analizine temel oluşturan kategoriler aşağıda sunulmuştur:
"Sizce İşkence Nedir? Bir insana ne yapıldığında işkence yapılmış olur?" sorusuna verilen tepkilerin sınıflandırılmasında kullanılan kategorilerin açılımları:
1- Genelleştirme eğilimi. Genel duygusal ve fiziksel rahatsızlık, genel bir haksızlık, duygusal-fiziksel her türlü şiddet, sözlü-fiziksel zarar vermek, Allah'ını şaşırtmak, onur kırıcı her türlü davranış, sözlü-fiziksel tahribat, acı çektirmek, çöküntü yapmak, yapılmasını istemediği şeyleri sürekli yapmak, birbirlerine acı çektirmek, kalıcı izler bırakmak, psikolojisini bozmak.
2- Eyleme gönderme yapanlar. Dayak, sopa, darp, dövmek, sövmek, elini kolunu bağlamak, elektrik vermek, hakaret, ağır söz, vurma, çarpma, küfür, bağırıp çağırmak, toplum içinde aşağılamak, kötü muamele, kötü muamelenin bir üst evresi, tehdit, cebir, zincirle bağlamak, zincire vurma, ağzını burnunu dağıtmak, falaka, tokat, ezmek, dövmek, şiş ve sopa ile vurmak, gözleri bağlanmak, coplanmak, filistin askısı, tecavüz, şişelere oturtmak, tekerleğe oturtmak, küçük düşürmek, hor görmek, yumruk, tırnak çekme, asılmak, cinsel yönden eziyet, aç susuz bırakmak, idam, haraç kesmek, bıçaklama, taciz, cinsel taciz, sözle taciz, eşin sadakatsiz olması, yalan söz, iftira, isteklerine karşı çıkmak, kızgın demirle dağlamak, kırbaçlamak, vücudunda sigara söndürmek, boş bir odada sadece su damlası sesi dinletmek, kemerle dövmek, kaldıramayacağı yük yüklemek, bıçaklayıp saatlerce bekletmek, dişlerini sökmek, kızgın birşeyle dağlama, yerlerde süründürülme, tırnak çekmek, parmak kırmak, saç tellerinin tek tek yolunması, linç, su damlatmak, kesmek, öldüresiye dövmek,
3-Duruma vurgu. Zorbalık, insanlık dışı davranış, zulüm, insan haklarına saldırı, en büyük vicdani ayıp, cezalandırma, suiistimal, ağır tahribat, eziyet, hiçe sayma, kötülük, haksızlık, yaşamı ihlal, Allah korkusu olmayanların adaleti dünyada sağlama düşüncesiyle yaptığı bir şey, Türkiye'nin başına bela olan bir olay, bencillik, canilik, ilkellik, acizlik, vahşet, barbarlık, pislik, terör, hayvanca davranış, iğrenç bir şey, ahlaksızlık, sadistlik, canavarlık, psikolojik bozukluk, ego tatmini, sapıklık, kendine güvensizlik, medeniyetsizlik, özürlülük.
4- Suç'a vurgu. Suç, adi suç, toplumsal suç, insanlık suçu.
5. Gücün yitirilmesine vurgu. Haklara el konulması, hakların zedelenmesi, kişilik haklarına tecavüz, hakların gasp edilmesi, hakkını arayan insanın hakkını alamaması, sömürülmek, hükmetmek, insanın gücünün elinden alınması nedeniyle karşılık veremediği baskı, zorlanma, istemediği davranışlara maruz kalması, nefret ettiği şeylerin yapılması, siyasi amaçlı baskı, kısıtlama, gözaltına almak, yaşamın kısıtlanması, kendi kimliğini ve düşüncesini ifade özgürlüğüne karışılması
6. Amaca vurgu. Konuşturmaya çalışmak, kabul ettirmeye çalışmak, kişiliğini değiştirmeye çalışmak,
Diğer. Sonuç ve etkilerine vurgu. Bir anda insanın umutlarının yok olması, bunları yaşamaktansa öleyim demek, iki ucu da uçurum olan yola birisi tarafından uçuruma atılacağını hissetmek.
Katılımcıların tepkileri başlıca iki kategoride toplanmıştır. Birinci kategori, genelleştirme eğilimi olarak adlandırdığımız, işkenceyi, insanı zor durumda bırakan, ona sıkıntı, acı ve rahatsızlık veren, baskı içeren her türlü süreç olarak tanımlama eğilimidir.
Burada, işkencenin hayatın her alanında gerçekleşebileceği vurgusu esastır, kuşkusuz bu vurgu kurumsal sistematik işkenceyi de kapsayabilmektedir. Esas olarak bu kategoriye yerleştirilen tepkiler, durumun genelleştirildiği, duruma vurgu yapmayan soyut tanımlamalardır.
İkinci büyük kategori ise, işkenceyi daha somut olarak, belirli bir durumda, insana yönelik belirli eylemler olarak tanımlama eğilimidir. Dördüncü kategori, işkencenin amacının vurgulandığı kategoridir, bir anlamda işkencenin kastının tanımlanması.
Kötü Muameleyle İşkence Arasındaki Farklar:
Katılımcıların kötü muameleyle işkence arasındaki farklara ilişkin düşüncelerinden elde edilen kategorilerin dağılımı aşağıdaki grafikte sunulmuştur:
Bu soruya verilen tepkilerin büyük bölümünde, işkenceyle kötü muamele arasındaki farkı, kötü muamele ve işkence yapma davranışına göndererek açıklama eğilimi görülmektedir. İşkence, sözel-duygusal olumsuz davranışları, işkence ise içerik ve biçim olarak daha yoğun fiziksel davranışları kapsamaktadır. İkinci sırada sıklıkla vurgulanan görüş, işkenceyle kötü muamele arasında fark olmadığına ilişkindir.
Kalıcı iz bırakma olarak isimlendirdiğimiz kategori de, kötü muamele ve işkencenin mağdurda bıraktığı etkilerin farkının vurgulandığı görüşleri içermektedir. İşkence kalıcı izler bırakmaktadır, kötü muamelenin ise etkileri göreceli olarak daha geçicidir. Alıkoyma-kısıtlama farkı olarak gruplandırdığımız tepkilerde ise, kötü muamelenin insanı alıkoyma ve kısıtlamayı içermeyebileceği oysa işkencenin bu durumu gerektirdiğini vurgulayan açıklamaları içermektedir.
İşkence yapanın "sadist, hasta vb." oysa kötü muamele yapanın daha "sıradan" olduğunu belirten katılımcıların tepkileri grafikte görüldüğü gibi bir başka grupta toplanmıştır. Çok az sayıda da olsa katılımcıların bir bölümü de "işkence yapılanın farkı" nı vurgulamışlar, "hakedenlere ve özel durumları olanlara" işkence yapıldığını oysa kötü muamelenin herkese yapılabileceğini belirtmişlerdir.
İşkence Yapılanlara Yönelik Atıflar:
Soru formunun bu bölümünde yer alan ve katılımcıların en ayrıntılı yanıtları verdikleri sorulardan biri de, "Sizce kimlere işkence yapılıyor?" sorusudur. Daha önce de belirtildiği gibi bu soruya verilen yanıtlar bütünüyle katılımcıların kendi ifadeleri kullanılarak içerik analiziyle çözümlenmiştir. Yanıtların toplandıkları kategoriler ve açılımları aşağıda sunulmuştur. İzleyen grafikten bu kategorilerin dağılımları izlenebilir.
"Sizce kimlere işkence yapılıyor?" sorusuna verilen yanıtların
sınıflandırılmasında kullanılan kategoriler
Aile içinde. Kişisel, insanlar arası ilişkilere dair açıklamalar. Kadınlara, çocuklara, eşler birbirine, bekaret dayatılarak doğulu kadınlara, genç kızlara, delikanlılara, eşlere, üvey çocuklara, evde görünmeyen yüzlere -kadınlara-, ev hanımlarına, yaşlılara, kocası tarafından evden çıkarılanlara(evden çıkarılarak), anne-babalar çocuklarına, psikopat kocaya sahip olan kadınlara
Adli Suçlulara, suç işleyenlere, ağır suç işlemiş ama suçunu kanıtlamakta zorlanılan kişilere, Belirli bir suça gönderme yapan yanıtlar; hırsızlara, katillere, tecavüzcülere, kapkaççılara, adi suçlulara, ağır suçlulara, suçuna göre değişik kişilere, kaçakçılara, soygunculara, cepçilere, ırza geçenlere, uyuşturucu satıcılarına, küçük suç işleyenlere, ahlak suçu işleyenlere, tinercilere, sokak çocuklarına, sarhoşlara, serserilere
Güçsüzlere, arkası olmayanlara, sahipsiz olanlara, kimsesize, fakir adama, aciz adama, parasızlara, garibanlara, zayıflara, söz hakkı olmayanlara, mağdur durumda olanlara, ekonomik ve sosyal olarak güçsüz olanlara, fiziksel ve ruhsal olarak güçsüz olanlara, emir altındakilere, savunmasızlara, kendisini savunma gücü olmayanlara, iktidarı elinde tutmayanlara, ezilen kesime, mazlumlara, karşısındakine her açıdan bağlı insana, mağdurlara, alt tabakada yaşayan maddi manevi güçsüz kişilere, sessiz sakin insanlara, ezilmişlere, yolsuzluk yapmayana, askerlere, düşkünlere, sefillere, dişli olmayanlara, zavallı olanlara, Iraklılara, Müslümanlara, sevip de sevilmeyenlere, dayağa karşılık veremeyenlere, hiçbir maddi özgürlüğü olmayana, eğitimsiz insanların çoğuna, devlet memurlarına, kariyersizlere, kendinden küçüklere, yaşça küçük olanlara, sosyo-ekonomik seviyesi düşük olanlara, astlara, yetkisi olmayanlara, aşağılanan insanlara, işportacılara, korunma şansı olmayanlara daha çok, güç karşısında zayıf kalan ve güç tarafından hatalı görülen kişilere; saf, suskun insanlara;
Hakedenlere, cezayı hakedenlere, haksızlık yapanlara, haksız olanlara, topluma ayak uyduramayan toplum dışı yaşayan kişilere, pislik çıkaranlara, haydutlara, ağzını tutamayanlara, çenesini tutamayanlara, kurallara uymayanlara, haddini aşanlara, laftan anlamayanlara, zayıf ruhlulara, şiddet yapanlara, teröristlere, yüz karası şeyler yapanlara, anarşik olaylara karışanlara, PKK'lılara, törelere uymayanlara, vatan hainlerine, çığrından çıkanlara, devlet düşmanlarına, kavgacılara, yüzsüzlere, kötü alışkanlığı olanlara, kabahatli olanlara, şahsiyeti gelişmemiş kişilere, sapıklara, sağa sola zarar verenlere, haşarı olanlara, kötü şeyler yapanlara, kötülük yapanlara, kötü olanlara, adam olmayanlara (adam olan kendine işkence yaptırmaz), mevcut sistem içinde kabul görmeyen davranışlar gösteren kişilere, düzene karşı gelenlere, başıboş kişilere, küçük (düşük, alçak seviyedeki) insanlara, saf olan kişilere, kültürel düzeyi düşük olanlara, uçlarda ve radikal gruplara, gayrımeşru koşanlara, kendini bilmeyenlere kavgacı aksi insanlara geçinmesini bilmeyenlere, benliğini kazanamamış kendi ayakları üzerinde duramayanlara, cahil insanlara, yüzsüzlere, çok yüz kızartıcı suçlulara, kendine güven duygusu gelişmemiş zayıf ruhlu insanlara, kişiliği oturmamış kişilere, şiddet yapmış insanlara, toplum kurallarına uymayanlara, suçu alışkanlık haline getirenlere, hak etmediği şeyleri isteyenlere, ülkesine arka çıkmayanlara, polise karşı çıkanlara
Öğrencilere, gençlere, öğrencilere (ama türbanlılara değil), çoğunlukla üniversite öğrencilerine, türbanlı öğrencilere
Kürtlere, dili ayrı olanlara, kimliğini savunanlara, Kadifekale'de oturan herkese (özellikle), Kürt sorununda insanları sindirmek için yapılıyor;
Siyasi suçlulara, rejimin tersine gidenlere, aydınlara, düşünen toplumsal olaylara ilgi duyanlara, itiraz edenlere, düşüncesini açıkça söyleyenlere, herkesin insan gibi yaşamasını isteyip bunun için mücadele edenlere, farklı siyasi düşüncesi olanlara, otoriteye karşı çıkanlara, düzeni tehdit edenlere, hakkını arayanlara, siyasi görüşlülere, siyasi örgütlülere, demokratik eylem yapan herkese, muhalefet yapan herkese, hak hukuk arayanlara, doğruluğu savunanlara, düşünce suçlularına, düşünce suçluları diye tanımladıkları bireylere, haklı ya da haksız onlar dışında düşünenlere gücün dışında düşünenlere, hakkını koruyanlara, emekçilere, her hangi bir görüşü savunan kişilere, eylem ve gösteri yapanlara, işlerine gelmeyenlere, ilericilere, bilimcilere, sosyalistlere, sosyal demokratlara, Atatürkçülere, halkın emeğiyle kazanan tüm kesimlerine, fikirlerini hürce söyleyenlere, başkaldırdığı düşünülen herkese, özgür olmak isteyen herkese, haklı yere protesto yapanlara, özgürlüğüne ve demokrasiye düşkün insanlara, işçilere, devletle farklı politik görüşü olanlara, siyasal düşünce olarak muhalif olan insanlara, düzene (ev veya ülke) karşı gelenlere, aklı çalışanlara, kanunen zarar verilemeyen ama sistemin düşman gördüğü insanlara; sivrilmiş, farklı düşünen insanlara; solculara.
Azınlıklara, düşünce ve davranışları marjinal olanlara, travestilere, grup dışında kalanlara, zihinsel engellilere, psikolojik sorunu olanlara, hayat kadınlarına, fahişelere, aykırı insanlara, fanatik spor gruplarına, tribün taraftarlarına, eşcinsellere, toplum tarafından dışlananlara, azınlıkta kalanlara, normal kabul edilenden farklı fiziksel ve sözel tepkide bulunanlara, toplumun ortalama değerlerine aykırı insanlara, siyasi kimlik taşıyan etnik azınlıklara, alt kültürlere, farklı din mensuplarına
Suçsuzlara, suçsuz insanlara, masum insanlara, iyimser ve anlayışlı insanlara.
Herkese, fark etmiyor, bütün halka, işkencenin yönü bilinmez her an herkese sıra gelebilir, vatandaşlara, otoriteyi temsil eden güç ile muhatap olan herkes bu risk ile karşı karşıyadır, işkencecinin düşüncelerinin tersini düşünen herkese,
Resmi kurumlara düşen herkese. Karakola düşen herkese, sanıklara, mahkumlara, tutuklulara, gözaltına alınanlara, hapishanedekilere, potansiyel suçlu görülen kişilere, suç zanlılarına, sorgulananlara, yakalanan casuslara, savaş esirlerine
Diğer. Bilgi edinilebilecek şüphelilere, karşı çıkmayanlara; bilinçsiz olan insanlara, pasif olan insanlara, korkaklara, toplumda sesini çıkartamayan ezik insanlara, polislere (halk tarafından), Bir suç yüklenmek istenen insanlara, hak için fedakarlık yapanlara, dini inançlarını ifade etmeye çalışanlara.
Bu soruya verilen yanıtların büyük bölümü "güçsüzler, fakirler" başlığı altında topladığımız, yukarıda ayrıntılı açılımı bulunan tepkilerdir. İkinci en sık görülen tepkilerin yeraldığı ifadeler, solcular, aydınlar, muhalif kişiler vb. dir. Üçüncü kategoride yer alan "suçlular" ifadesi, katılımcılar bu sözcüğü kullanıyor olsalar da ölçeğin genelindeki ifadelere bakıldığında, hukuki anlamda suçu kanıtlanmış kişiden çok bu sözcüğün, "sanık-şüpheli" anlamına geldiği görülmektedir.
Suçlu sözcüğünün kullanımı önceki "siyasi suçlular" kategorisi için de geçerlidir. Bu soruya verilen tepkiler bazı değişkenler açısından farklılaşmakta, bazıları açısından ise bütün katılımcılar açısından bir söz birliği izlenmektedir. Örneğin, güçsüzler-fakirler kategorisi gelir düzeyi açısından bütün gruplar açısından birbirine yakın tepkilerin görüldüğü bir kategoriyken, "aile içi ve kişisel ilişkilerde işkence yapıldığını" belirtenler anlamlı biçimde daha sık olarak kadınlardır.
İşkence Olduğu Düşünülen Ülkeler
Türkiye dışında işkencenin dünyanın hangi ülkelerinde olduğu konusundaki düşünceler aşağıdaki grafikte görüldüğü biçimiyle kategorik hale getirilmiştir.
Grafikte görüldüğü gibi, neredeyse dünyanın tümünde işkencenin olduğu düşünülmektedir. Bir kategori olarak "Avrupa" nın en az belirtilen kategori olduğu görülmektedir. Buna karşın, demokratik ya da ekonomik açıdan geri kalmış olmak da işkencenin arka planını oluşturan bir yapı olarak düşünülmektedir. Geri kalmış olma durumu, gelişmemiş, az gelişmiş, geri bıraktırılmış vb. ifadelerle tanımlanmaktadır.
Grafikte "Ortadoğu Ülkeleri" olarak izlenen kategoriye, İran, Irak, Afganistan, Pakistan vb. ülkeler dahil edilmiştir. ABD-Kanada kategorisinde ise Amerika, Kuzey Amerika, ABD, Kanada oalarak belirtilen tepkiler dahil edilmiştir. Güney Amerika, Küba ve Afrika Ülkeleri olarak belirtilen tepkiler ise aynı kategoride toplanmıştır.
İşkencenin Önlenmesi Konusunda Düşünceler
İşkencenin önlenmesi için yapılması gerekenler konusundaki düşünceler, en büyük sıklıkla "eğitim, kültür" başlığında topladığımız kategoride toplanmaktadır. Bu kategoride toplanan yanıtlarda genel olarak eğitim düzeyinin toplumun her kesiminde yükselmesiyle, işkence ve şiddete karşı bir eğitim kampanyasıyla ya da genel olarak bu tür politikalar izlenmesiyle, toplumun genel kültürel düzeyinin yükselmesiyle şiddetin önlenebileceği vurgulanmıştır.
Bu kategoride medyanın eğitim sürecindeki önemli rolü de büyük sıklıkla vurgulanmıştır. İnsanların karşı çıkmasıyla işkencenin önlenebileceğine ilişkin görüşlerin ise oldukça düşük oranlarda ifade edildiği görülmektedir. Hukuki yolların hayata geçirilmesi, yeni yasal düzenlemelerin yapılmasıyla işkencenin yüksek cezalarla cezalandırılması ve varolan yasaların etkin uygulanmasıyla işkencenin önlenebileceğini düşünen katılımcıların oranı ise % 14.7'dir.
Bir başka grup tepkide ise, devletin işkenceyi önleme konusundaki kararlılığı vurgulanmakta, daha etkin davranılması ve daha çok önlem alınması gereği belirtilmektedir. "Sevgi, saygı, hoşgörü" başlığı altında topladığımız tepkiler ise, işkencenin toplumdaki benzer sorunlar gibi, daha genel bir değişimle, sevgi, saygı, hoşgörü gibi değerlerin daha yaygın hale gelmesiyle önlenebileceğini belirten katılımcıların yanıtlarıdır.
İşkencenin nerede ve kimler tarafından yapıldığına ilişkin görüşler:
Yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi, katılımcıların büyük çoğunluğu işkencenin karakolda, emniyette polis tarafından yapıldığını düşünmektedir. Ayrıca, polisin, kurumlar dışında sokakta ve polis otolarında da işkence yaptığı düşünülmektedir. Asker ve jandarma tarafından işkence yapıldığı ayrıca okulda, sınıfta ve evde aile içinde şiddet ve işkence yapıldığına ilişkin düşünceler de oldukça yüksek oranlarda belirtilmiştir. Bu soruya verilen yanıtlar "Türkiye'de işkence var mı?" sorusuna verilen yanıtlarla ilişkili olarak düşünülmelidir. "Türkiye'de işkence var mı?" sorusuna katılımcıların neredeyse tümünün (% 92) 'evet' yanıtını vermesi söz konusudur.
Fakat açık uçlu olarak sorduğumuz " Sizce işkence nedir?" sorusuna verilen yanıtlarda, işkencenin daha genel olarak tanımlandığı, örneğin aile içi şiddeti de kapsadığı görülmektedir. İşkencenin nerede yapıldığına ilişkin görüşlerle bu sorulara verilen yanıtlar bir arada düşünüldüğünde, "sistematik ve devlet kurumları" nda varolan işkenceye dair düşünceler ayırdedilebilmektedir.
Katılımcıların % 74'ü karakolda, polis tarafından işkence yapıldığını düşünmektedir. Buna, polis otosunda vb. yanıtlar da eklendiğinde, "polis" le işkencenin ilişkisine yönelik algı ve düşünceler daha açık olarak anlaşılmaktadır. Asker ve jandarma vb. yanıtlar da benzer biçimde "sistematik işkence" yi vurgulamaları açısından değerlendirilmelidir.
Katılımcıların işkencenin nerede yapıldığına ilişkin yanıtları, belirli boyutlarda cinsiyet açısından oldukça farklılaşmaktadır. "Sokakta" şiddet olduğunu, kadınlar (%14.9), erkeklerden (%9.9) daha yüksek oranlarda belirtmişlerdir.Benzer biçimde kadınlar, "evde" şiddet olduğunu (% 42.4) , erkeklerden (% 16.5) dah