Olay Mersin'de geçer. Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi 13.12.1999 gün ve 335-368 sayılı kararı ile; suçunu söyletmek için işkence yapmaktan haklarında dava açılan polis memurlarından S.D hakkında işkenceden değil ama efrada kötü muameleden (TCK'nun 245. maddesi) 1.050.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ve 3 ay 15 gün süreyle memuriyetten yasaklanmasına, diğer sanık İ.A hakkında da 900.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ve 3 ay süreyle memuriyetten yasaklanmasına, sanık S.T.T'nin ise görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan beraatine karar verir. Hüküm sanıklar vekilleri ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi 31.1.2001 gün ve 25909/3067 sayılı kararı ile; oto hırsızlığı yaptıklarına ilişkin bir telefon ihbarı üzerine gözaltına alınan müdahillere, suçlarını söyletmek amacıyla çırılçıplak soyup elektrik verip, haya sıkmak ve dayak atmak suretiyle işkence yaptıkları anlaşılan polis memuru sanıklara; eylemleri TCK.nun 243/1 madde ve fıkrasında düzenlenen işkence suçunu oluşturduğu gözetilmeden, oluşa ve dosya içeriğine uymayan bir gerekçe ile TCK'nun 245. maddesine göre efrada kötü muameleden mahkumiyet kararı verilmesini yasaya aykırı görmüştür. Karar bozulmuştur. Yargıtay 8. Ceza Dairesi suçun işkence suçu olduğunu ve polis memurlarının bu suçtan mahkum edilmeleri gerektiğinin altını çizmiştir.
Dosya yeniden Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesine döner. Mahkeme önceki kararında direnir. "Yargıtay 8. Ceza Dairesi kararı değil, benim önceki kararım doğrudur" der... Gerekçesine göre; TCK.nun 243. maddesindeki işkence suçunun oluşabilmesi için suç failinin yetkili memur olması, mağdurun "sanık durumunda bulunan bir kimse" olması, sanığın suçunu söyletmek kastıyla hareket etmesi, sanığın işkence ve kötü muamelelerde bulunması gerekir. Mahkeme "bu unsurlardan birisi bulunmadığı takdirde işkence suçundan bahsedilemez" diyerek "bir cürüm işlendiğinden dolayı şüphe edilen bir kimse sanık değildir. Basit bir şüphe ile bir kimseye "sanık" sıfatı da verilemez. Sanık kendisine karşı ceza davası açılmış veya adli bir işlem yapılmış olan kimsedir."
Olayı böyle değerlendiren mahkeme sonuç olarak işkenceden şikayetçi olan mağdurların telefon ihbarı üzerine yakalandıklarını, beyanlarına "ifade sahibi" olarak başvurularak daha sonra serbest bırakıldıklarını söyleyerek; "O halde bu kişiler sanık sıfatını almamışlardır. Diğer taraftan basit bir müessir fiil işkence olarak değerlendirilemez." sonucuna varmıştır. Bu yüzden de işkence yaptıkları iddiasıyla yargılanan polis memurlarının eylemleri TCK.nun 243/1. maddesindeki işkence suçunu değil, 245. maddesindeki efrada suimuamele suçunu oluşturduğu gerekçeleri ile Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi ilk hükümde direnmiştir.
Mahkemenin "direnme" kararını katılanlar vekili temyiz etmiştir. Dosya bunun üzerine Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gelmiştir. Acaba hangi karar doğrudur? Mersin Ağır Ceza mahkemesi mi yoksa Yargıtay 8. Ceza dairesi kararı mı hukuka ve yasaya uygundur? Bu yüzden de yapılan inceleme ile verilen YCGK kararında "işkence" nedir veya "efrada sui muamele"den nasıl ayrılır veya "sanık" kimdir gibi soruların tartışması yapılmıştır. Sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşabilmek için Ceza Genel Kurulu konuya ilişkin evrensel ve ulusal düzenlemeleri incelemiştir. Daha sonra da yargısal kararlar ile öğretideki görüşlerde "işkence" kavramının ne olduğuna değinilmiştir.
Ceza Genel Kurulu Kararındaki ilk saptama şudur : "Yüzyılımızın en önemli konularından birini "İnsan Haklarının" oluşturduğunda kuşku yoktur. Zira insan, en gelişmiş varlık olarak içindeki bazı dürtülerin ağır basması ya da dışa yansıyan davranışlarını denetleyememesi sonucu şiddete başvurabilir. Ancak uygarlığın gelişmesi ile insanlık bir takım manevi değerlere ulaşmış, insan ve onurlu kutsal bir varlık olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle insan haklarının en üst düzeyde korunması, insan onuruna gereken değerin verilmesi büyük önem göstermekte olup, bu husus ancak adaletin herkesin güven duyabileceği bir şekilde gerçekleştirilmesi ile mümkün olabilir. İnsan hakları, ayrım gözetilmeksizin sahip olunan hakların tümünü kapsar, bu nedenle ve tek cümle ile işkence suçu insanlığa karşı işlenen bir "insanlık suçu"dur Anılan suç bu niteliği itibariyle de evrensel bir çok sözleşmeye konu oluşturmuştur. Nitekim Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen ve 7212 sayılı Yasa ile onaylanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 5 inci maddesine göre "hiç kimseye işkence ya da zalimce insanlık dışı ya da onur kırıcı davranış ya da ceza uygulanamaz." (Devam edecek) (EÖ/NK/BB)