Basın açıklamasında işkencecilerin cezalandırılması, haklarında soruşturma ve dava açılması, işkence mağdurlarına maddi ve manevi tazminat ödenmesi, tedavi ve rehabilitasyon giderlerinin devlet tarafından karşılanması, hükümetin işkenceyi önlemek kararlılıkla hareket etmesi istendi.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 5., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. ve Anayasa'nın 17. maddeleri işkenceyi yasakladığına dikkat çekilen açıklamada, Türkiye'de son dönemde işkencenin önlenmesi ve işkence yapanların cezalandırılması yönünde olumlu bazı yasal adımlar atılmasına karşın, işkence olaylarının devam ettiği, işkencecilerin korunduğu ve bu amaçla idari ve yasal her türlü olanağın işkenceciler lehine kullanıldığı ifade edildi.
Basın açıklamasında şu görüşlere yer verildi:
* İşkencenin önlenmesinde tüm dünyadaki en büyük sorun, işkence mağdurlarının adalet görme isteğinin gerçekleşmemesi ve işkencecilerin cezasız kalmasıdır. Bu durum işkencecilere cesaret vermektedir.
* Bir tek işkencecinin dahi cezalandırılmaması, sadece o kişinin cezadan kurtulmasına değil; diğer işkencecilerin de "nasıl olsa ceza görmeyecekleri" yönündeki inançlarının pekişmesine yol açmaktadır.
* İşkenceciler hakkında ya hiç dava açılmamakta, dava açılsa dahi işkence yerine, kötü muamele suçu tercih edilmekte, açılan davaların büyük bir kısmı ise beraatla sonuçlanmaktadır.
* İstisnai olarak verilen mahkumiyet kararları ise, işkence suçunun ağırlığı karşısında yetersiz kalmaktadır. İdari yönden işkencecilere disiplin işlemi yapılmamakta, aksine terfi ettirilmektedir.
* Gözaltında ölümlerin yarısından fazlası "intihar" olarak nitelendirilmekte ve böylece "intiharlar" yargılama dışı bırakılmaktadır. Gözaltında "intihar" iddiaları görevi ihmal veya görevi kötüye kullanma olarak nitelenip, işkence ve işkencenin rolü göz ardı edilmektedir.
* Hakkında altı yıldır gıyabi tutuklama kararı bulunduğu halde yakalanamayan işkence sanığı polislerin, "kuşku" ötesine geçen kaçmalarına tepkisiz kalınmaktadır.
* Ceza ehliyeti olmayan çocuklar, gözaltında tutulmakta ve insanlık dışı yöntemlere maruz bırakılmaktadır. Öyle ki, işkence davasında mağdur çocuklar, bir yetişkinin dahi kaldıramayacağı ölçüde örselenmekte ve "öğretilmiş bilgilerle işkencecileri teşhis etmekle" suçlanmaktadır.
* Hükümetler işkence mağdurlarının haklarını ve sorunlarını görmezlikten gelmektedir. İşkence mağdurlarının her şeyden önce, "adaletin yerine getirilmesini, işkencecilerin cezalandırılmasını, kendilerine maddi ve manevi tazminat ödenmesini, tedavi ve rehabilitasyon giderlerinin devlet tarafından karşılanmasını" talep etme hakları bulunmaktadır.
* Tüm aksi söylemlere karşın, işkence, yargısız infazlar ve tecavüzler devam etmektedir. Anayasal özgürlüklerin kullanılmasında polis aşırı güç kullanmakta, kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadan dövmekte, yerlerde sürüklemektedir.
* Polisin bu uygulamalarına karşı ne idari, ne de yargısal işlem yapılmaktadır. Tersine, polise mukavemet iddiasıyla karşı davalar açılmakta, hatta, işkence mağdurlarına hükmedilmeyen tazminatlar, polisler lehine hükmedilmekte ve bu davalar hızla sonuçlandırılmaktadır. Son aylarda örneğin Güneydoğu illerinde bu davaların sayılarında büyük artışlar olmuştur.
* Hükümeti işkence vakalarını kararlılıkla soruşturmaya, bu amaçla işkencecileri, amirlerini ve siyasi sorumlularını derhal görevden almaya davet ediyoruz.
* İşkencenin önlenmesi tüm insanlığın sorunudur. Bu konuda; sivil toplum örgütlerine, meslek kuruluşlarına ve tek tek bireylere önemli görevler düşmektedir.
* İşkence iddialarının ciddiye alınması, araştırılması, duyurulması, yargı kurumlarına başvurulması, işkence davalarının takip edilmesi, işkence mağdurlarına maddi ve manevi destek olunması, ülke içinde ve uluslararası alanda işbirliği içerisinde olunması akla ilk gelenlerdir. (YS/BB)
* Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 12 Aralık 1997 tarihinde, her yıl 26 Haziran gününü, "İşkence Görenlerle Dayanışma Günü" ilan etmiştir. Bugünün seçilmesinin nedeni, 26 Haziran 1987 tarihinde İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin yürürlüğe girmiş olmasıdır.