Bir gün gazetede bir makale ilişiyor gözüne Cafer Penahi'nin. "Bir kadın iki çocuğunu öldürdükten sonra intihar etti." İsim? Yok. Olay yerine ilişkin bilgi? Ara ki bulasın. Kadın olması, makaledeki bahsi geçen kişiyi kimliksiz kılıyor. Suçun ne olduğunu da önemsiz.
İşte Daire filmi de böyle ortaya çıkıyor.
Yaşayabilmek için erkek doğmak gerekiyor
Siyahla başlıyor film. Bir kadının çığlıklarıyla. Bir kız çocuğu doğuyor siyaha... Erkek olması gerekiyordu oysa ki. Yaşayabilmek, varolabilmek için erkek doğması gerekiyordu. Cafer Penahi'nin İran'da kadın olmayı, kadın doğmayı, 'sahibi' olmadan kimliksiz ve hiçbir şeysiz olma halini anlattığı filmi Daire.
Aynı dairenin içinde
Film tüm daireleri kapatıyor gerçekten. Hapisten kaçan üç kadının yeniden döneceği yer yine hapis oluyor. Kadınlardan biri evine gitmek istiyor ama yanında bir erkek yoksa bilet alması ancak yalan dolanla mümkün. Nereden çıkacağı belli olmayan polisleri atlatması ise imkansız. Kadın olmak zaten başlı başına bir sorunken, hapishaneden kaçmış kadın olmak İran'da hayatın dönüp dolaşıp bir çemberin içinde, bir hücrenin kapısının ardında mümkün ancak.
Hapishanede hamile kalmış kadın, eşi idam edilmiş, kaçmış, evden kovulmuş, kürtaj olması gerekiyor. Mümkün değil.
Neden hapse girdiklerini bilmeyiz kadınların ama zaten bu koşullar altında önemi de yoktur. Suç tanımının böylesi belirsiz ve geniş alanları kapladığı bir coğrafyada....
Filmde her bir kadının öyküsü bir diğerine eklemlenmiş. Bir dairenin içindeler, bir dairenin izindeler ve bu daire, onları aynı kılıyor.
Sigara içemeyen kadın
Kadın olduğu için hapiste kalsa her şeyin daha iyi olacağı söylenen kadın... Gece yarısı çocuğunu bir gazete bayiinin önüne bırakıp iyi bir aile tarafından alınmasını bekleyen kadın. Sigara içemeyen kadın, bilet alamayan, erkeğin hızla sürdüğü motorlardan kendini sakınarak yürüyen kadın.
Kadınlar korku içinde, kadınlar ürkek, kadınlar terkedilmiş. Bu sadece İran'da kadına özgü bir durum değil. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, İstanbul Bayrampaşa'ya gitseniz ya da Sultanbeyli'ye, birbirinin aynı kılınmış kadınlar çarpar gözünüze.
Penahi, kimliksizleştirilen kadını anlatıyor. İster İran'da olsun, ister dünyanın bir başka yerinde...
Cafer Penahi bu filmiyle 2000 yılında Venedik Altın Aslan Ödülü, Film eleştirmenleri ve Unicef ödülü, 2001'de San Sebastian Film Eleştirmenleri Ödülü ve yine aynı yıl Uruguay 'da En İyi Film, İzleyici, Eleştirmenler Ödülleri 'ne layık görülmüştü.
Yönetmen, Amerikan Ulusal Eleştirmenler Birliği tarafından verilen 'İfade Özgürlüğü' ödülünü ise JFK havaalanında sadece İranlı olduğu için 10 saat ayağında kelepçelerle bekletildikten sonra kabul etmeyeceğini açıklamış, Amerikan polis ve göçmen bürosunun yaptığı ayrımcılığa dikkatleri çekmişti.