Pek çok Iraklı kadın, haklarını ve yaşam tarzlarını zora sokan işgal belasının ve giderek artan gericiliğin farkında ve ve bunlarla duyarlı bir biçimde baş etmeye çalışıyor. Bu durum, laik solculardan, ılımlı İslamcılara ve milliyetçilere kadar, siyasal ve sınıfsal yelpazede yer alan çoğu insan için geçerli.
Iraklı kadınlar anayasa gibi kritik bir belgenin yazımında, bu belgenin ilgilendirdiği kişilerin berrak düşünmeleri ve geleceği hesaba katmaları gerektiğini düşünüyorlar. Ancak bunun için Iraklı kadınların korkularından kurtarılması gerek; sokakta güven içinde yürüyebilmek gibi temel insan haklarından yararlanabilmeliler. Oysa bugün kadınlar, bu ve benzeri pek çok haktan yoksun.
"Yeni bir demokrasi inşası" söylemine rağmen, Iraklılar, ABD önderliğindeki işgal gücü ve onun Iraklı taşeronlarının taciz ve yağmaları altında eziliyor. Çoğu Iraklı için gündelik hayat, boğucu trajediler ve zulüm içinde geçen bir yaşam mücadelesi demek.
İşgal altında insan hakları, tıpkı kitle imha silahları gibi bir serap. Silahlı ve politik grupların üyelerine işkence ve kötü muamele vakaları yaygın; çocuklar bile işkence görüyor.
Iraklı kadınlar çok uzun bir süre boyunca Orta Doğu'nun en kurtulmuş kadınlarıydı. İşgal onları evlerine kapattı. Iraklı bir kadın için olağan bir gün en temel ihtiyaçlarını -elektrik, benzin ya da bir miktar gaz yağı, temiz su, yemek ve ilaç- karşılama mücadelesiyle başlayıp, bugünü de ölüm tehditlerinden şiddetli saldırılardan kurtulmuş olmaya şükrederek bitiyor.
Çoğu kadın için sokağa çıkmak, saldırı ya da öç veya fidye için kaçırılma riskini de göze almak demek. Küçücük kızlar seks işçisi olarak komşu ülkelere satılıyor.
Petrol zengini bir ülkede,16 milyon Iraklı, yaşamlarını sürdürmek için aylık gıda karnesine muhtaç. Mayıstan bu yana bunu da alamıyorlar. Özelleştirme bütün kamu hizmetlerini tehdit ediyor. Çocuklarda akut yetersiz beslenme iki katına çıktı. Yüzde 70 olan işsizlik oranı yoksulluğu, seks işçiliğini, arka sokaklarda yapılan kürtajları, namus cinayetlerini azdırıyor.
Geçici hükümette yolsuzluk ve adam kayırmacılık almış başını gidiyor. Yolsuzluk cinsiyet tanımıyor. Ulaştırma bakanı Layla Abdul-Latif de, ülkeden kaçan erkek meslektaşı eski elektrik bakanı Ayham al Sammarai de yolsuzluk soruşturması altında.
Geçici hükümette, Ulusal mecliste ve hatta anayasayı yazma komitesindeki kadın katılımı, Irak'ın 2003'ten bu yana fiili yöneticisi olan Paul Bremer tarafından kabul ettirilen kota sistemiyle sağlanıyor.
Sonuç olarak, Iraklı kadınların sömürgecilere karşı, ulusal birlik, sosyal adalet ve hukuki eşitlik için verdiği tarihi mücadele, bir avuç "kadın liderin" bir takım koltuklar için çekişmesine indirgendi. Kota sistemi, Iraklı kadınların çoğunluğu ile geçici hükümetteki kadın üyeler arasındaki mesafeyi açtı.
ABD korumasındaki Yeşil Bölge'ye tıkılıp kalmış, ancak gün ışığında silahlı korumalar eşliğinde sokağa çıkabilen, Iraklı kadınlar arasında herhangi bir güvenilirlikleri olmayan "liderlerin" başarısızlığı tam bir felaket. Onlar da tıpkı erkek meslektaşları gibi, insan haklarına seçmeci ve ABD yanlısı bir yaklaşımı benimsiyorlar.
ABD jetlerinin tepelerine napalm bombaları yağdırdığı kız kardeşlerinin ıstırabına, yarısı kadın ve çocuk 100 bin Iraklının ölümüne merhem diye kadınları liderlik ve demokrasi için eğitme edebiyatı sunuluyor.
7 Mart 2005'te Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği'nin açıkladığı belgeler kadın tutuklulara yönelik 13 tecavüz ve kötü muamele dosyasından bahsediyor. Ancak yine bu belgeler gösteriyor ki bu suçlara karışan asker ya da sivil hiçbir görevli ceza almadı.
Açıklanan belgeler ayrıca, ABD askerlerinin geçen yılki Abu Grayib skandalına benzer bir sorunla bir daha karşılaşmamak için işkence ve kötü muamele kanıtlarını da yok ettiğini ortaya koyuyor.
Ulusal meclisin, geçici hükümetin ve ABD Uluslararası Gelişme Ajansınca desteklenen kadın STK'ları üyelerinin bu konudaki sessizlikleri sağır edici.
Irak'ta "kadın hakları" anlamsız kelimelerin gevelendiği saçma bir söylem halini alıyor.
Ortalıkta kadın hakları ve demokrasi konusunda vaaz veren ABD destekli kadın STK'ları, bünyelerine ne kadar çok liberal ve solcu şahsiyeti alırlarsa alsınlar yabancı manipülasyonun aracı olarak kuşkuyla karşılanıyor, küçümseniyor ve boykot ediliyor.
Iraklı kadınlar düşmanın İslam olmadığını biliyor. Kadın sorunlarını, İslam dünyasına yöneltilmiş "teröre açılan savaş"la bir tutan herkese karşı şiddetli bir antipati var.
Iraklı kadınlar, zaman zaman kısıtlayıcı olsa bile, komşuluk ilişkileri ve geniş ailelerde ifadesini bulan geleneksel toplumun da düşmanları olmadığını biliyor. Aslında kıyafet ve davranışlara dair sıkı kurallar getirse de geleneksel toplum kişisel güvenlik hem de refah anlamında kadınların ve çocukların koruyucusu ve ana dayanağı olagelmiştir.
Düşman devletin ve sivil toplumun çökertilmesi ve bunun müsebbibi de yabancı askeri itila ve işgaldir.
___________________________________
Haifa Zangana - Londra'da yaşayan Iraklı bir yazar ve eski siyasi mahkumdur.
Haftalık Green Left Weekly
31 Ağustos 2005