Uluslararası Af Örgütü açıklamasında Irak'ta ABD müdahalesi öncesi ve sonrasında kadınların durumu karşılaştırılıyor; ayrıca aile içi şiddetin yaygınlığı ve nedenleriyle bağlantılı olarak İsrail, Basra ve Vietnam'dan örnekler verilere uluslar arası kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılıyor.
Açıklama şöyle:
"Bu hafta başında Irak konseyinin tek kadın üyesi Nesrin Mustafa al-Burwari'ye yönelik suikast saldırısı Irak'ta güvenliğin derhal tesis edilmesine duyulan ihtiyacı gözler önüne seriyor.
Bu, bir kadın siyasi lidere yönelik ikinci saldırı oldu; Eylül 2003'te yaşanan ilkinde Akile al-Haşimi öldürülmüştü. Akile Irak Hükümet Konseyi'nin üç kadın üyesinden biriydi.
Irak'ta kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin bombardıman öncesine göre belirgin bir şekilde arttığı gözleniyor. Savaştan sonra asayiş tamamen çöktü. İlk aylara göre durum genel anlamda iyiye gitmiş olsa da, emniyetsizlik hala halk için ciddi bir tehdit. Birçok kadın ve kız çocuğu sürekli taciz, dayak, kaçırılma, tecavüz ve öldürülme korkusuyla yaşıyor.
Kaçırıldı ve tecavüz edildi
Esma adlı genç bir mühendis geçtiğimiz yıl Bağdat'ta kaçırıldı. Annesi, kız kardeşi ve bir erkek akrabasıyla birlikte alışveriş yaparken altı silahlı erkek Esma'yı zorla bir arabaya bindirerek şehir dışında bir çiftlik evine götürdü. Orada defalarca tecavüze uğradı. Bir gün sonra Esma yaşadığı mahalleye arabadan atıldı.
Esma'nın olayı tek değil. Savaşın sona ermesinden bugüne kaçırılan kadın sayısının çokluğu asayişin ve adaletin derhal sağlanması gerektiğini, dolayısıyla suçlulardan hesap sorulması, silahlanmadaki hızın kesilmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.
Saddam Hüseyin rejimi sırasında Iraklı kadınlar siyasi muhalefet çalışmalarında yer aldıkları şüphesi ya da eşleri ve erkek yakınları arandıkları gerekçesiyle tutuklanma, tecavüz hatta ölümle yüz yüze kaldılar.
1980'li yıllarda, binlerce kadın ve ailesi İran kökenli oldukları gerekçesiyle sınır dışı edildi. Savaş ve eski rejimin baskıcı politikaları milyonlarca Iraklı kadınının hayatını çok zorlaştırdı.
İbrahim al-Duri'nin eşi ve kızıyla ilgili bilgi yok
Şimdi, yine kadınlar sadece yetkililer eşleri veya akrabalarının peşinde olduğu için tutuklanıyor. Mesela, Irak Devrim Konseyi eski Başkan Yardımcısı İzzet İbrahim al-Duri'nin eşi ve kızı geçtiğimiz Kasım ayında tutuklandı.
Koalisyon Geçici Hükümeti (CPA) gözaltında olduklarını kabul etti ancak yasal statüleri ve gözaltında tutulma nedenleriyle ilgili hiçbir açıklama yapmadı. Uluslararası Af Örgütü bu tutuklamaların İzzet İbrahim al-Duri'yi teslim olmaya zorlamak için yapılmış olmasından kaygı duyuyor.
Iraklılar can güvenliği endişesiyle yaşıyor. Şiddet çok yaygın; hem suç çeteleri ve silahlı grupların saldırıları hem de işgal güçlerinin ihlalleri gündelik hayatın olağan bir parçasını oluşturuyor. Milyonlarca kişi tahrip edilmiş veya yağmalanmış altyapının (okul ve hastaneler dahil), ev yıkımlarının ve işsizliğin ağır sonuçları altında eziyet çekiyor.
Uluslararası Af Örgütü güvenlik sorununun giderek artması ve çatışmanın etkilerinin aile içi şiddeti artırmasından kaygılanıyor. Bu, İsrail ve İşgal Altındaki Topraklar gibi diğer çatışma bölgelerinde sıklıkla görülüyor. Son İntifadanın başlamasından bu yana Filistinli kadınlar sadece topluluklarına zarar veren İsrail güçlerinden gelen değil, aile içinde artan şiddete de maruz kaldılar.
Şiddet militarizasyonun temeli
Irak'ın giderek militarize olması silah elde etmeyi son derece yaygınlaştırdı. Bu durum kadınların güvenliğiyle ilgili ciddi kaygılar uyandırıyor.
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet de dahil şiddet militarizasyonun bir yan ürünü değil, temel özelliklerinden biridir. Savaş zamanı şiddetle barış zamanı şiddet arasında aralıksız bir devamlılık vardır. Örneğin Vietnam'da savaş deneyiminden kaynaklanan aile içi şiddet 30 yıl sonra hala çok yaygın.
Basra'daki kadınlar ve kız çocukları Uluslararası Af Örgütü'ne artık tecavüz, kaçırılma veya farklı şiddet biçimlerine uğrama korkusu nedeniyle sokağa yalnız çıkmaya cesaret edemediklerini söylüyorlar. Aileler kız çocuklarını okula ve üniversiteye göndermeye korkuyor.
Irak'ta radikal silahlı grupların sayısı arttı. Birçoğu İslami tesettüre uygun giyinmeyen veya kadınların insan haklarını savunan kadınlara tehditler savuruyor. Basra'da örtünmeyen kadınlar ve kız çocukları tehdit ediliyor. Artık neredeyse tamamı örtünmüş durumda.
Edinilen bilgilere göre; kadınların insan hakları savunucuları ve örgütleri tehdit ediliyor.
Yanar'ın güvenliği sağlansın
"Kadınlar için Kadınlar" adlı örgüte göre, tehditler ve güvenliğin olmaması nedeniyle çalışanlarının yarısı geçtiğimiz hafta iki gün evde kalmak zorunda kalmış; diğer yarısı ise Ürdün 'e geçmiş.
Irak Kadınlara Özgürlük Derneği üyesi Yanar Muhammed ölüm tehditleri alıyor. Bunlardan biri de Sahaba Ordusu adlı İslamcı bir gruptan gelen bir elektronik posta.
Yanar Muhammed CPA yetkililerinden koruma istediğinde, "ilgilenilmesi gereken daha acil konular olduğu" yanıtı aldığını ifade ediyor.
Uluslararası Af Örgütü CPA veya IHK'nin kadınlar ve kadın hakları savunucularının korunmasına yönelik bir çaba görmedi. Aralarında Uluslararası Af Örgütü'nün de bulunduğu birçok insan hakları örgütü CPA'den Yanar'ın güvenliğini sağlamasını talep etti. Af Örgütü bu talebine henüz bir yanıt almadı.
Powell'in iyimserliği
8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Colin Powell, bugünün "Irak halkı için büyük bir gün" olduğunu açıkladı. Saddam Hüseyin'in "korku cumhuriyetinin" sona erdiğini ve "işkence hücreleri ve tecavüz odalarının kapatıldığını," yerlerini "Bağdat'tan Babil'e kadar kadınların kendi kurdukları dayanışma merkezlerinin" aldığını söyledi.
İnsanların Saddam Hüseyin rejimi sırasında korkunç insan hakları ihlallerine uğradığı doğru; kadın hareketinin güçlü olduğu ve Irak'ta kadınların geleceğiyle ilgili çok önemli bir role sahip oldukları da doğru. Ancak, Powell'in iyimser görüşü hayatın gerçekleriyle çelişiyor.
Uluslararası insancıl hukuka göre koalisyon güçleri, işgal gücü olarak Irak'ta sivil halkın güvenliğini garanti altına alma sorumluluğu taşıyor. Kamu düzeni ve gıda, tıbbi bakım ve insani yardım sağlama ve sürdürme yükümlülükleri bulunuyor. Bugüne dek bu görevlerini yerine getirmeyi başaramadılar.
Kadınlara eşit rol
Bunun yanı sıra, kadınların siyasi süreçte ve ülkenin yeniden inşasında erkeklerle eşit rol üstlenme hakkına sahip olması gerekiyor. Halen IHK'nin sadece üç üyesi kadın. Siyasi karar verme sürecine şimdi dahil edilmemek, kadınların haklarını gelecekte tehlikeye atacaktır.
Güvenlik Konseyi'nin 2000 yılında çıkardığı 1325 nolu Kararı kadınların silahlı çatışmalar sırasında ve savaş sonrasında korunması gerektiğinin altını çiziyor, kadınların barışın tesisi ve çatışma çözümleme süreçlerine katılımının önemine vurgu yapıyor.
Kadınların eşit olabilmesi ve ayrımcılığa uğramaması kadına yönelik şiddetin azalması ve ortadan kaldırılmasında büyük önem taşıyor.
Esma'nın olayı güvenlik ve asayişin sağlanamamasının kadınların hayatları ve insan haklarının her alanını nasıl kısıtladığının çok canlı bir örneğini veriyor.
Koalisyon kadınlara etkin koruma sağlamalı ve tüm kadına yönelik şiddet olaylarını soruşturmalı ve suçluları cezalandırmalıdır." (NM)