IPS İletişim Vakfı/bianet, Almanya İstanbul Başkonsolosluğu tarafından desteklenen “Haklar için Habercilik, Gazeteciler İçin Özgürlük” projesi kapsamında, bugün Bilgi Üniversitesi’nin santralistanbul kampüsünde bir konferans düzenledi.
"Gazeteciler Haklarıyla Vardır" başlıklı konferansta, Türkiye’de haberciliğin mevcut durumu, gazetecilerin karşılaştığı çok boyutlu tehditler ve bu tehditlerle başa çıkma yolları konuşuldu.
Programın açılışını IPS İletişim Vakfı Başkanı Nadire Mater ve Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Aslı Tunç yaptı. Gazeteci Nevin Sungur bir sunum yaparak gazetecilik etiği üzerine bir perspektif çizdi.
Ardından bianet ifade özgürlüğü editörü Hikmet Adal ve avukat Deniz Yazgan Şenay, Hatay ve Malatya’da depremden etkilenen gazetecilere yönelik gerçekleştirdikleri atölye deneyimlerini paylaştı.
Gazeteciler Burcu Karakaş, Diren Yurtsever ve akademisyen Suncem Koçer, Hilmi Hacaloğlu moderasyonluğunda “Türkiye’de ifade özgürlüğü ve gazetecilik” tartıştı.
SpoD’tan Oğulcan Yediveren, fotoğraf sanatçısı Üzüm Derin Solak ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’ndan Selime Büyükgöze Açık Radyo’dan Didem Gençtürk moderatörlüğünde “Kadın ve LGBTİ+’lar gazeteciliğe bakıyor” başlığında konuştu.
Son olarak da Yetvart Danzikyan konferansın kapanış konuşmasını yaptı.
Mater: Türkiye ihlallerin yaşandığı ama mücadelenin de olduğu bir ülke
Programın açılışı yapan Nadire Mater, bugün Türkiye yasalarında basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili en az 20 düzenleme olduğunu söyledi.
Bu düzenlemelere karşılık, hakların ne gibi durumlarda kullanılmayacağına ilişkin daha fazla yaptırım hükmü olduğundan bahsetti.
“Gazetecilik kuşatma altında. Bizi kuşatan iktidarların yarattığı her özgürlüğün ardından koyduğu özgürlüksüz bölüm. Anayasada iki satır özgürlük bölümü varsa 12 satır bunların nasıl kullanamayacağız anlatılıyor” dedi.
Türkiye’de 100 bin gazeteci olduğundan, bunlardan sadece 12 bininin basın kartı sahibi olduğundan bahseden Mater, ayrıca gazetecilerden sadece yüzde 12’sinin sendikalı olduğunu söyledi.
“Türkiye ihlallerin yaşandığı bir ülke ama mücadelenin de olduğu bir ülke. Sokaklarda, adliye koridorlarında, toplantı salonlarında, haber odalarında bu ihlallerle mücadele etmeye çalışıyoruz” diyerek konferansın amacından bahsederek bitirdi.
Tunç: Üniversiteler tek başına mücadele etmekte zorlanıyor
Aslı Tunç ise basın özgürlüğü ile ilgili bir konferansa ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyduklarını belirtti.
Tunç “Haklar bağlamında yaslanabileceğimiz kurum ve kuruluşlara ihtiyacımız var. Bu noktada bianet ile yol arkadaşlığımız çok uzun. bianet yıllarca hak haberciliği üzerine araştırmalar yapmış bir kurum. Hak haberciliğinin ötesinde özgürlüklere önem veriyoruz. Gerek LGBTİ+, gerek ifade özgürlüğüne ilişkin bilgilere derslerimizde yer veriyoruz. Bu aslında bizim mücadele alanımız. Bugün üniversiteler tek başına mücadele etmekte zorlanıyor. Ama bianet gibi kurumlarla ilerlemeye çalışıyoruz. O nedenle bugün iyi gazetecilerle birlikte olacağız” diye konuştu. Ardından da sözü Nevin Sungur’a bıraktı.
Sungur: Türkiye’de gazeteciliğin yapısal sorunları var
Sungur gazetecilik etiği üzerine bir konuşma yaptı. İfade ve basın özgürlüğüne yönelik ihlallerden bahsetti.
“Türkiye’de etik gazetecilik mümkün mü?” diye soran Sungur iktidarın medyayı kendi bakış açısı ve olmasını istediği biçimiyle yönlendirdiğini söyledi.
Sungur, gazeteci Hilal Köylü’nün ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüş ayrılığınız var mı’ sorusuna MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin verdiği cevabı örnek gösterdi. “Aslında iktidarın bizden beklediği konum bu. Kendi istediği gibi hareket etmemiz. Sus deyince susmasını istiyor. Medyanın kendi basın sözcülüğünü yapmasını istiyor. Eleştirmek yasak. Bu belli gazeteler için norm haline gelmiş durumda” diye konuştu.
“Bu ülkede siyasetçilerin basına müdahale etme hakkını kendilerinde görmeleri, adeta hepsinin kodlarına işlemiş durumda. Ve bu durumun ortadan kalkması da o kadar kolay bir mesele değil. Türkiye’de gazeteciliğin yapısal sorunları var” diye ekledi.
Ardından “Gazetecilik etiğini içselleştirmek ve farklı seslere kulak vermemiz gerek” dedi.
Yazgan-Şenay: Gazetecilik bir özgürlük mesleği
Ardından sözü Deniz Yazgan Şenay aldı. Hatay ve Malatya’daki atölyelerdeki deneyiminden bahsetti. Gazeteciliğin bir özgürlük mesleği olduğunu söyledi.
Gazetecilerin depremin etkilerini haberleştirildiği dönemde basın ve kitle iletişim araçlarından yararlanma hakkından faydalanamadıklarını söyleyen Yazgan-Şenay “Anayasa ‘basın hürdür’ diye başlar ama sonraki yedi paragraf ‘ama’ diye devam eder. Bu ‘ama’ların içerisinde bulunmayan bir iletişim aracı kullanma imkanı varken, kullanılmamasının büyük sorunlar yarattığının farkındayız” diye konuştu.
Adal: Deprem bölgesindeki ihlaller haber olmuyor
Hikmet Adal da ifade özgürlüğü ihlallerinin hukuki değil siyasi olduğunu söyledi.
Gazetecilerin 100 yıl önceki hayat standartlarında yaşadığından bahseden Adal “Türkiye’de gazeteciler bugün de öldürülebilir, hapsedilebilir, gözaltına alınabilir, yargılanabilir hatta işsiz bırakılabilir” dedi.
Birtakım veriler paylaşan Adal bugün Türkiye’de 13 gazetecinin hapis olduğunu, 2023’te 233 davada 314 gazetecinin yargılandığını, 69 gazetecinin gözaltına alındığını, günde ortalama 118 haberin sansürlendiğini söyledi.
“Bunlar Türkiye’de yaşayan gazetecilerin normali. Ancak deprem bölgesinde yaşayan ve haber yapmaya çalışan gazeteciler, ihlallerden daha çok etkileniyor ve bu ihlaller haber olmuyor” dedi.
Gazetecilerin aktardıkları sorunları; Mücbir sebebin kalkması, gazetecilerin haber yaparken veriye ulaşmada zorlanmaları, resmi kurum ve yetkililere sordukları soruların cevapsız kalması, kurumların gazeteci kayırması, polisler tarafından engellenmeleri, zaman zaman şiddet görmeleri, halen konteynerlerde gazete çıkarmaları ve yapmak istedikleri haberlere izin verilmemesi olarak sıraladı.
Hacaloğlu: Toplumun başının üstünde bir demokrasi kılıcı sallandırılıyor
Ardından konferansın “Türkiye’de ifade özgürlüğü ve gazetecilik” oturumu başladı. Hilmi Hacaloğlu ifade özgürlüğünün sadece Türkiye’de değil tüm dünyada gerilediğinden bahsetti.
Furkan Karabay’ın tutuklanmasını örnek gösteren Hacaloğlu “Tekil bir örnek değil. Sonrasında Nasuh Mahruki yaptığı bir paylaşım nedeniyle tutukladı. Yazdığı şey seçimlerde elektronik oya geçişin denetlenmesiyle ilgiliydi. Merdan yanardağ 100 gün tutuklu kaldı. Söylediği Kürt sorunu çerçevesinde bir şeydi. Aynı şekilde Sedef Kabaş Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle hapis yattı. Bu artık iktidarın kurumsallaşmış politikası. Tüm toplumun başının üstünde bir demokrasi kılıcı sallandırılıyor” dedi.
Eski gazeteci dayanışması olmadığını da ekledi. “Gazetecilerde bir tükenmişlik hali var. Bu da seslerin duyulmasını zorlaştırıyor” ifadelerini kullandı.
Karakaş: Haber algısı değişti
Burcu Karakaş gazetecilik ve sosyal medya üzerine bir konuşma yaptı.
Türkiye’nin kendine has sorunları varken dünyada da ifade özgürlüğüne yönelik ihlallerin arttığını söyledi. “Eskiden öldürülüyorduk şimdi içeri tıkılıyoruz” diye konuştu.
Karakaş, “15 yılın sonunda neden bu işi yaptığımı bilmiyorum. İlk zamanlardaki heyecanım, hevesim yok. Eskiden haberlerimizin kamuoyundaki etkisini görüyorduk. Şimdi sosyal medya her şeyi görünmez yaptı. Haber tüketimi ve haberin ne olduğuna dair algı da değişti. Artık insanlar haber okumuyor. Ben de 15 sene önce okuduğum kadar haber, söyleşi, makale okumuyorum artık. Mesleğe ilk başladığımız yıllarda sabah gazeteye gider tüm gazeteleri önümüze açardık. Artık tartışmıyoruz bile” dedi.
Yurtsever: Savaşlar artık medya üzerinden yürütülüyor
Diren Yurtsever ise ifade özgürlüğü konusunda sonuçların değil nedenlerin konuşulması gerektiğini anlattı.
Medyanın önemine işaret ederek 6-7 Eylül pogromunun bir gazetenin attığı manşetle yaşandığını söyledi ve ekledi:
“Türkiye'deki kitleler bütün katliamlar gazetelerin attığı manşetler üzerinden örgütlendirildi. O gün de bugün de kitleler üzerinde belirleyici olan medyayı kim kullanıyorsa rolünü de o çiziyor. Savaşlar artık medya üzerinden yürütülüyor. İktidarlar topluma bir saldırı başlatmadan önce bir meşruluk arar. AKP’nin de bugün medyayı bu noktada çok iyi kullandığını görüyoruz. Toplumu yönetme biçimi olarak kullandığını görüyoruz.”
Yurtsever, ifade özgürlüğünü sağlamanın mümkün olup olmadığı tartışmalarına da değinerek, “Bence bu bizim önümüzde duran temel bir sorun. Bunu sağlamanın amacı ne? İlke dediğim şey de gerçekten gazeteciliğin, medyanın ahlaki, politik bir ilkesi olmalı mı? Bu düzende baktığınızda bu çok zormuş gibi geliyor. Ama bu mümkün” diye konuştu.
Koçer: 10 kişiden 4’ü ben haber takip etmiyor
Hemen ardından Suncem Koçer “Haber, güven, yılmazlık: Gazeteciliğe kullanıcı merkezli bir yaklaşım” başlıklı sunum yaptı.
Sosyal medyadan haber alma oranının Türkiye’de yüzde 45 olduğunu, dünyada ise haberden kaçınma oranının yüzde 39 olduğunu söyledi. “Her 10 kişiden 4’ü ben haber takip etmiyorum diyor. 2017’de bu yüzde 29’du” diye konuştu.
Koçer “Yarın çok demokratik ve basın özgürlüğünün sınırsız olduğu bir Türkiye'ye uyansak, haber kullanıcılarıyla gazeteciler arasındaki ilişkisizlenme sorunu çözülecek mi?” diye sordu.
Gençtürk: Gazeteciler hak temelli yaklaşımlarıyla da vardır
İkinci oturumun konusu ise “Kadın ve LGBTİ+’lar gazeteciliğe bakıyor” idi. Didem Gençtürk açılış konuşmasına “Bugün gazeteciler haklarıyla vardır diyoruz ama son söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Gazeteciler hak temelli yaklaşımlarıyla da vardır. Çünkü konu LGBTİ+ ve kadın haklarıysa gazetecilere çok fazla iş düşüyor” ifadeleriyle başladı.
Daha sonra söz alan Oğulcan Yediveren, “LGBTİ+ topluluğu tehlikeli görülüyor. Çünkü cinsel özgürleşmeden yanalar. Ya da bedenimiz üzerinde tam bir otonomi gibi talepleri var toplumun yerleşik güç yapılarına tehdit unsuru olan. LGBTİ+’ları kriminalize edecek şekilde haber yapmamalıyız ama bir yandan da LGBTİ+’ların alt kültürünü, kendi kimliğinden doğru gelen ya da politik olarak toplumda ifade ettikleri şeyleri de asimile etmemeliyiz” dedi.
Üzüm Derin Solak “Tarihi süreç içerisinde LGBTİ+'lar Türkiye medyasında çok iyi ifade edilemediler. Bu nedenle LGBTİ+'ların eksik bir tarihi var, eksik bir hafızası var. Türkiye gibi ataerkil toplumlarda, patriyarkanın tabularının olduğu bir ülkede öteki olmak bir hali zor” dedi. Erkek egemen medya yapısını eleştirdi.
Selime Büyükgöze ise “Bir konu üzerine düşünüp size soru soran gazeteciyle karşılaşma ihtimalimiz oldukça düştü. Haberciliğin kadınların gerçekliğini, farklılıklarını yansıtmadaki temel sorumluluğunu düşündüğümde gazeteciler soru sormadan, konu üzerine düşünmeden bir bağlamı nasıl kuracak ve daha sonra o bağlamdan nasıl eşit ve adil bir temsil alanı oluşturacak? Medya genel bir temsil alanına sıkışmış durumda” diye konuştu.
Danzikyan: Gazeteciler temsiliyetleri ve sorumluluklarıyla vardır
Konferansın kapanış konuşmasını ise Yetvart Danzikyan yaptı. Danzikyan konuşmasına bu hafta hayatlarını kaybeden Nazar Büyüm ve Bekçiyan Sırpazan’ı anarak başladı.
Açık Radyo’nun lisansının iptali, Agos’un kuruluşu, azınlık gazetelerinin durumu ve Ermenistan-Azerbaycan savaşında gazetecilik gibi geniş bir yelpazede konuştu. “Gazeteciler haklarıyla vardır diyoruz ama aslında gazeteciler temsiliyetleri ve sorumluluklarıyla vardır” dedi.
(HA)