İstanbul'un en eski Rumca gazetesi Apoyevmatini'nin genel yayın yönetmeni Mihail Vasiliadis, 6-7 Eylül olaylarını yalnız o iki günü ele almakla anlamanın mümkün olmadığını, olayın bir zincirin halkası olduğunu söylüyor.
"6-7 Eylül azınlıkları, ulus-devlet çerçevesinde nereye konacağı bilinemediğinden asimile etmek, eritmek yoluna giden bir düşüncenin mahsulü. Müslüman olmayan azınlıkların daha kolay eritileceği düşünüldü. Dini farklılığın olduğu azınlıkları eritmek kolay olmuyor."
Vasiliadis 6-7 Eylül'ün bir halkasını oluşturduğu zincirin diğer halkalarının azınlık erkeklerinin 1941'de 22 yaşından 42 yaşına kadar Bayındırlık Bakanlığı emrine verilmesi, Varlık Vergisi, "Vatandaş Türkçe konuş" uygulaması, azınlıkların bazı işlere alınmaması olduğunu söylüyor, "Sınır dışı etmek, altın vuruş oldu" diyor.
"6-7 Eylül spontane bir olay değil. Kıbrıs sorunu fırsat bilinip ortaya konmuş ve başarıyla uygulanmış bir psikolojik harekattır. Şöyle ki yalnız o 6 Eylül'den önceki 1-2 ay döneminde değil ondan çok önce bu kamuoyu oluşturulmaya başlandı."
"Mahallemdeki Ali bana tuhaf bakmaya başlamıştı"
Bu zeminin nasıl oluştuğunu Vasiliadis şöyle anlatıyor:
"Yasalarla uygulanan tedbirler dışında çoğunluğu azınlığa düşman etme politikası güçlendirildi. Kıbrıs'ta yaşayan Yunan asıllı Kıbrıslılara Kıbrıslı yerine 'Rum' dendi. Bunu o dönemin basını da benimsedi. Türklerde infiale neden olan, Kıbrıs'ta meydana gelen olaylar insiyaki bi biçimde, Türkiye'deki Rumlara mal edilmiş oldu."
Vasiliadis 6-7 Eylül 1955'te 15 yaşındaydı. Tarlabaşında, Emniyet Müdürlüğü'nün bulunduğu binanın öbür köşesinde oturuyorlar. Babasını kaybettikten sonra çalışmaya başlıyor. O yıl eylül ayı da yaz tatiline denk geldiği için Vasiliadis bir mefruşatçıda çalışıyor.
"Mahallemde birlikte oynadığım Bülent, Ali, bana tuhaf bakmaya başladı. Yazılıp çizilenleri okurken etkilenmemelerine imkan yoktu."
"6-7 Eylül'den kısa bir süre önce, mefruşatçıların olduğu, Mısır Çarşısı'nın arkasındaki Rıza Paşa yokuşunda hiç tanımadığımız kişiler peyda oldu. Bunlar o köşeden başlayıp Eminönü'ndeki vergi dairesine kadar olan yerde inip çıkarlardı ne sağa sola ne vitrine bakarlar, bir şey bekler gibi aşağı yukarı giderler gelirlerdi."
"Türk komşular korumaya çalıştılar ama açıkça 'durum bu' demediler"
"Alka mefruşatçısında (Alesandri ve Kalipolidis diye iki ortağın dükkanı) çalışıyordum. Oranın esnafının yüzde 25'i Müslüman, yüzde 25'i Türk, yüzde 25'i Ermeni olarak tarif edilebilir. Bizim her gün beraber olduğumuz, yemek yediğimiz Müslüman Türk komşularımız bizim patrona 'Bugün durumlar tuhaf sen şu dükkanı kapat da eve git' gibi tavsiyelerde bulundular. Ama kimse açıkça ve doğrudan 'Böyle bir şey var çekin gidin' demedi."
Vasiliadis herkesin kendi dostları olan Rum, Musevi ve Ermenileri koruduğunu, ama kimsenin açıkça bir şey söylemediğini anlatıyor.
Vasiliadis o gün azınlığa mensup kişilerden bazılarının dükkanlarını kapattıklarını ama sonra o kapanan kepenklerin kağıt gibi yırtılıp, dükkanların yağmalandığını aktarıyor.
"Olay günü dükkan kapanınca eve dönmek üzere yola çıktım, ne dolmuş var, ne tramvay, ne de tren... Yürüyerek köprüyü geçtim. Yollarda olarda aynen Rıza Paşa yokuşunda inip çıkan gruplar gibi gruplar vardı."
"Bizim kapıcı Ahmet Efendi kapıda bekliyordu. 'Aman Mihail çabuk koş' dedi beni içeri aldı, apartmanın kapısını kapattı. Elinde bayrakla dışarıda kaldı, güruh geldiğinde, 'Burada gavur yoktur' dedi; onların bizim eve girmesini engelledi. Belki yanı başımızdaki karakol da ısrar etmelerini engelledi."
Vasiliadis, sonra Ahmet Efendi'nin elindeki bayrağı apartmana koyup, kazmasını alıp diğer Rum evlerini yağmalamaya gittiğini söylüyor:
"O bizleri Mihail'i, Madam Katina'yı kurtardı ama diğerleri 'Rum'du ve gazetelerde Rumlar hakkında kötü şeyler okuyordu, ama bizi fiilen tanıyordu. Yani önce komşuluk, dostluk, insanlık görevini yaptı, sonra 'vatani görev'ini yaptı. Saf halkın beynini yıkamak psikolojik harekatlarla kışkırtmak zor bir şey değil. Bu ancak vicdan aşılamakla değişir."
"O gün hiçbir Türk hiçbir Rum'u korumadı, pek çok Ahmet, Hasan, Hüseyin, Yanni'yi, Kosta'yı, Agop'u, Mişon'u kurtardı: Ermeni, Rum olduğu için değil, arkadaşı olduğu için."
"İçim tamamen boşaldı"
Vasiladis o günden sonra neler hissettiğini şöyle anlatıyor:
"Ahmet Efendi'nin gözüne bakmaktan hep çekindim. Duygularımı tarif etmem çok zor; siz Guernica tablosunda benim gördüğümü zannnettiğim şeyleri asla göremeyeceksiniz. Dünyanın her yerinde bugün ezilen kişiler vardır, milli kimlikleri bir yana çingene oldukları ya da homoseksüel oldukları, engelli oldukları için çoğunluğun baskısını üzerinde hisseden kişilere sormak lazım..."
"O an" diyor Vasiliadis "Benim içim tamamen boşaldı. İçimdeki hisler ne var idiyse boşaldı."
"Biraz etraflarına baksınlar, empati kursunlar, Rum azınlığıyla ilgili mütekabiliyetten bahsediliyor. Biraz kendilerini mütekabiliyet istedikleri diğer toplumun yerine koysunlar; bize reva görülen davranışların aynısının Batı Trakya'daki Müslümanlara yapılması durumunda nasıl hissedeceklerini görsünler."
Vasiliadis 1964'te gazetecilik yaparken, "milli birliği bozacak şekilde Rumluk propagandası" yapmakla suçlanmış, 10 sene sürmüş davası; üç kere beraat etmiş, üçüncü davası bozulmamış. 1975'te İstanbul'daki Rumların gidişi durdurulamayacak bir hale gelmişken o da gitmiş Yunanistan'a.
"28 yıl Yunanistan'da kaldım. Burada gazetenin sahibi ölünce, gazetenin kapanmaması için önerdiler, İstanbul'a dönmeyi istiyordum. Yedi yıldır başındayım."
6-7 Eylül olayları
Kıbrıs sorunu 1955'te Türkiye’nin gündemine oturmuştu. Dışişleri yetkilileri Londra'da Kıbrıs temaslarına devam ederken, Atatürk'ün Selanik'teki evinde bir bomba patlamasıyla ilgili haber, önce 6 Eylül 1955 günü Türkiye radyolarında yayınlandı.
Bunun üzerine, “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskı yapan İstanbul Ekspres gazetesini o dönemde kurulmuş olan 'Kıbrıs Türktür Cemiyeti' üyeleri bütün İstanbul'da satmaya ve halkı galeyana getirmek üzere kullanmaya başladı.
1955’in 6 Eylül'ü. Başta İstanbul olmak üzere, İzmir ve Adalar’da Rumlara ve diğer gayrimüslimlere karşı büyük bir linç ve yağma hareketi başladı.
İki gün süren olaylarda birçok gayrimüslim yaralandı, yaşamını yitirenler oldu. Maddi hasar ise çok büyük boyutlardaydı. Kalabalık güruhun önüne çıkan tüm dükkanlar, kiliseler yağmalandı. (NZ/EÜ)