Yas üzerine konuşması zor, hepimizde farklı duyguları ve deneyimleri uyandıran bir konu. Oysa hayatımıza baktığımızda onu adeta kayıplarımız ile birlikte inşa ettiğimizi, bu kayıpların bıraktığı yaslarla büyüdüğümüzü görebiliyoruz. Kayıplarımız bazen seçmediğimiz bir ihtimalden bazen de sevdiğimiz birinin ani gidişinden oluşabiliyor. Kaybımız ne olursa olsun ona sırtımızı dönmek yerine içimizde oluşan boşluğa bakabildiğimizde yas tutmayı da öğreniyoruz. Ancak bu şekilde boşluğun bizi yutmasını engelleyerek onun çevresinde büyüyebiliyoruz.
Yas dediğimizde akla ilk olarak ölüm gelse de birçok kaybın ardından yas tutuyoruz. Bunların başında işten ayrılmak, romantik ya da arkadaşlık ilişkimizi kaybetmek, finansal durumumuzda ya da yaşam tarzımızda ani bir değişim yaşamak, düşük yapmak, ciddi bir hastalığa sahip olduğumuzu öğrenmek ya da travmatik bir deneyim yaşamak gelebiliyor. İşimizden ayrıldığımızda artık rutinimiz haline gelen, hayatımızın büyük bir bölümünü kaplayan, kimi zaman sevdiğimiz kimi zaman bitse de gitsek dediğimiz, hem arkadaşlarımızla hem yaptıklarımızla ilişki kurduğumuz yer hayatımızdan çıkıyor. Romantik bir ilişkinin ardından birlikte belki en zor anları omuzladığımız, sayısız hayal kurduğumuz kişinin yokluğuyla baş başa kalıyoruz. Finansal statümüzü kaybettiğimizde kendimizi koyduğumuz konum, yapabileceğimize inandığımız birçok şey değişiyor. Travmatik bir deneyim hayata bakışımızı şekillendirebiliyor, hem güven duygumuzun kaybının hem eskiden olduğumuz kişinin değişmesinin yasını tutuyoruz.
Tüm bu kayıplar aslında hem geçmişte yaşadıklarımızdan hem de gelecekte yaşayamayacak olduğumuz birçok ihtimalden oluşuyor. Yani kaybımız sadece bir olaydan ya da kişiden oluşmuyor, kaybolan duygular ve inançlar bizi kimi zaman en çok yaralayan noktaları oluşturuyor. Örneğin, partnerimizin bizi aldattığını öğrenmemiz ya da ansızın yaşanan bir depremde adeta altımızdaki zeminin yok olması güven duygumuzu şiddetli bir şekilde sarsan deneyimler. Böyle anların ardından kaybettiğimiz güvenimizi yeniden inşa etmek için ilk olarak yasımızı tutmamız gerekebiliyor. “Bu kayıplar bize ne hissettirdi?”, “Şu anda nelerin kaybını yaşıyorum?”, “Bu kayıplar bana ne düşündürüyor?” gibi sorularla yasımıza kapı açabiliyoruz.
Yas dediğimizde sadece tek bir duygudan bahsetmiyoruz. Yas fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak deneyimlediğimiz, içinde birçok farklı boyutu barındıran bir süreç. Herkes bu süreci kendisine uygun şekilde yaşıyor, aynı kaybı yaşasa bile herkesin yolu kendine özgü oluyor. Çünkü her ne kadar dış dünyada yaşanan kayıp herkes için aynı gibi görünse de iç dünyamızda farklı yerler sarsılıyor, kaybettiğimizi düşündüğümüz şeyler değişim gösterebiliyor. Bu sebeple bize iyi gelen bir şey diğeri için bir anlam ifade etmeyebiliyor. Böyle anlarda kendi yolumuzdan gitme cesareti göstermemiz, yasımızı kendimize iyi gelecek şekilde yaşamamız için çok kıymetli.
Bazen farklı olduğumuz ya da farklı davrandığımız için kendimizi suçlu ya da yetersiz hissedebiliyoruz. “O şimdiden iyileşmiş duruyor, ben neden hala bu haldeyim?” diyebiliyoruz, böyle anlarda kendi ritmimizde ilerlemenin normal olduğunu kendimize hatırlatabiliriz. Kimi zaman da zorlayıcı duyguların içinde kalmak istemeyebiliyoruz. Yaşadığımız üzüntü hemen geçsin ve bitsin isteyebiliyoruz ya da hiçbir şey hissetmiyor gibi davranabiliyoruz. Her iki durum da acı çekmekten kendimizi nasıl geri tuttuğumuzu, olumsuz duygulardan nasıl kaçmak istediğimizi gösteriyor. Halbuki ortada bir kayıp varsa onun bıraktığı bir boşluk ve boşluğun getirdiği birçok duygu da var. Bunlardan kaçmak yerine kendi bildiğimiz şekilde ona kucak açtığımızda kendi deneyimlerimizle ve iç dünyamızla da daha yakın bir ilişki kuruyoruz ve bu da bizi yasımızla birlikte büyüyebildiğimiz bir hayata götürüyor.
Kaybın ardından genellikle gösterdiğimiz belli davranışlar bulunuyor. Bunlar arasında ağlamak, bağırmak, çok uyumak ya da hiç uyuyamamak, kayba dair tekrarlayan rüyalar görmek, kendimizi motivasyonsuz ve enerjisiz hissetmek, çok fazla yemek ya da hiç yiyememek, sosyal ilişkilerimizle aramıza mesafe koymak, konsantre olmakta zorlanmak ve hayata dair genel olarak sorgulamalara girmek yer alıyor. Özellikle öfke, suçluluk, yalnızlık, boşluk ve hüzün yaygın olarak tecrübe edilen duygular olarak geçiyor. İlk etapta kaybın etkileri çok daha şiddetli olsa da yasın belli bir zaman çizelgesi bulunmuyor. Bir şekilde hayatımızda tekrar anlam buluyor, yolumuza devam edebiliyoruz ancak yasın bittiğini hiçbir zaman söyleyemiyoruz. Belki yıllar sonra anımsadığımızda hala gözümüzden yaşlar akmaya, zaman zaman aklımızdan belli belirsiz “Burada olsa nasıl olurdu acaba?” sorusu geçmeye devam ediyor. Ancak zamanla artık onunla nasıl baş edebileceğimizi öğrenmiş oluyoruz. Yasımız bizi yıkıp geçen bir şey olmaktan çıkıyor, içimizde buruk bir yara olarak kalabiliyor.
Kültürümüzde belki de en yaygın olan durumlardan birisi ise ertelenmiş yaslar. Ertelenmiş yas, kaybın ardından bununla yüzleşmediğimizde, onun üzerimizdeki etkilerine alan açmadığımızda yaşanıyor. Bir kayıp olduğunu bildiğimiz ancak bu kaybın duygusal boyutunu tecrübe etmediğimizde yasımıza kapı açmamış oluyoruz. Örneğin, partnerimizle ayrıldığımız ya da bir şehir değiştirdiğimiz halde sanki bunlar bizi hiç etkilememiş gibi hayatımıza devam edebiliyoruz. Bunu kimi zaman bir ölümün ardından dahi yapabiliyoruz. O an bununla yüzleşmek bize çok zor gelebiliyor, eğer bir kere yüzleşirsek sanki içinden çıkamayacakmışız gibi hissettirebiliyor. Yaslarımızı ertelediğimizde ise içimizde patlamaya hazır bir şey tutuyor gibi olabiliyoruz. Yıllar içinde daha agresif, enerjisiz, depresif ya da bağımlılığa yatkın birisine dönüşebiliyoruz. Çünkü içimizde bizi yiyip bitiren, adeta hiç sönmeyen bir ateş bulunuyor. Yasımıza alan açmak ise bizi psikolojik olarak çok daha güçlü kılıyor. Acımız hakkında konuşmak, duygularımızla temas etmek ve bize doğru geldiğine inandığımız eylemlerde bulunmak kaybın psikolojik dayanıklılığımızı bozmasına engel olabiliyor.
Sessiz yas da yaygın olarak deneyimlenen bir durum olabiliyor. Sessiz yas, birtakım baskılardan dolayı kendi yasımızı dilediğimiz gibi tutamamak anlamına geliyor. Bu baskı ailemizden, arkadaşlarımızdan ya da toplumsal kurallardan kaynaklanabiliyor. Ancak her halükarda omuzlarımızda bir yük oluşturuyor ve belli duygularımızı bastırmamız için bizi zorlayabiliyor. Örneğin, kendimizi mutsuz ve bitkin hissederken çevremizden birisinin “Güçlü durmalısın!” demesi üzerimizde bir baskı oluşturabiliyor.
Buna ek olarak, birisini çok ani ve beklenmedik bir şekilde kaybettiğimizde de travmatik yası deneyimleyebiliyoruz. Ölüme dair her kayıp elbette ki erkendir ancak bazı kayıplar çok ani olabiliyor. Vaktinden önce yaşanan kayıplar, mesela bir çocuğun ölümü gibi, trafik kazası veya doğal afet gibi beklenmedik yollarla kaybettiğimiz kişiler üzerimizde travmatik bir etki bırakabiliyor. Bu da duyguların çok yoğun yaşanmasında etkili oluyor.
Bu dönemde yasımızı yaşayabilmek için yapabileceğimiz bazı şeyler bulunuyor. Zorlayıcı duyguların içinden geçerken kendimize anlayışla yaklaşmak en önemli nokta oluyor. Bu şekilde hissetmenin çok normal olduğunu kendimize söyleyerek acımızı sahiplenebiliyoruz. Birçok kişi kayıp yaşadığında bunun hakkında konuşmaktan kendisini geri tutabiliyor. Oysa en çok ihtiyacımız olan şey bunun hakkında konuşmak. Yakınlarımızla duygularımızı, düşüncelerimizi, kaybımızla ilgili anılarımızı, hayallerimizi konuşmak bir yandan acı verse de bize iyi de geliyor. Arkadaşlarımızdan, ailemizden veya diğer yakınlarımızdan destek almak bu süreçte yalnız olmadığımızı hissettirerek bize güç verebiliyor. Her şeye rağmen kendi temel ihtiyaçlarımıza özen göstermek psikolojik dayanıklılığımızı artırıyor. Bunun içine sağlıklı beslenmek, uyumaya çalışmak ve fiziksel olarak kendimizi aktif tutmak gibi şeyler giriyor.
Nasıl yas tutacağımızı birçok faktör etkiliyor. Sosyal destek kanallarına erişimimiz, geçmiş kayıplarımız, kaybımızın hayatımızda tuttuğu alan, yetiştirilme tarzımız, duygularımızla olan ilişkimiz gibi birçok faktörü bu noktada sayabiliyoruz. Bunların birbiriyle olan kombinasyonlarıyla kendimize uygun olan, ihtiyacımıza en yakın yolu bulabiliyoruz. Yeter ki kaybımızla yüzleşebilelim.
Kaynaklar
Hamilton, I.J. (2016). Understanding grief and bereavement. British Journal of General Practice.66(651), 523. Doi: 10.3399/bjgp16X687325
Corr, C.A. (2018).The “five stages” in coping with dying and bereavement: strengths, weaknesses and some alternatives.Mortality. 24(4). Doi: 10.1080/13576275.2018.1527826
Morrow, A. (2023, April 2). Differences between normal and complicated grief. Very Well Health.
Cherry, K. (2022, May 12). What is breavement? Very Well Mind.
Yazı ilk olarak, Yakın İlişkiler sitesinde, “İnsan Olmanın Kaçınılmaz Parçası: Yas” başlığıyla, İdil Salih imzasıyla, Gizem Sürenkök editörlüğünde yayınlandı.
(İS/AS)