"Putların soru sorarak yıkıldığına inanıyorum" sorusuyla başlıyor, tüm sorgulamalar.. Skolastik akıldan çıkışın ışığı soru... Ben de soru sorarak özgürleştiğime inanıyorum. Ve hayat her gün birbirinden farklı hikayeler soru sorarak yazdırırken aslında tek bir dünyada nasıl da aynı ama bambaşka hayatlar yaşadığımızı öğretiyor...
Yine farklı bir hayatın göç olgusuyla karşılaştığındaki hikayesini, hissettiklerini, nedenlerinin merakıyla sorularımı yöneltmeye, yeni bir göç yolculuğuna satırlarla çıkmaya başladım..
Kezban Alan, 26 yıllık bir avukat. İstanbul'da yıllarca hak ve mücadele tabanında, gönüllü kuruluşlarda avukat ve kadın kimliğiyle var olmuş. 2.5 yıldır, Londra'da eşi ve 5.5 yaşında kızıyla beraber yaşıyorlar. Kendileri ve kızları Tomris'in daha rahat, huzurlu bir ortamda büyümesini istedikleri için gelmişler Londra'ya...
Söyleşimizde Alan'nın ifade ettiği Türkiye'de sürekli kazandığın paranın değeri gösteriş ile ölçümlenmeye başladı. Cipinin olması, betonun çok olması.. Bunlara değer veren biri değilsen. bütünün de bir parçası değilsin. Öteki oluyorsun... Batıda ise değer verilen unsurlar farklı... Gelişmişlik, eğitim seviyesi, kültürleşme arttıkça sadelik, iyilik, dayanışma, hoşgörü ve açık iletişim artıyor. Unvanlara, paraya göre insani değer biçilmiyor. Bu konuşmalar yaşanırken aylar önce bir tanıdığımızın "yıllardır çalışıyorsun, bir araban bile yok, neden almıyorsun" demesi düştü, aklıma.. O zaman da gülmüştüm, yine aklıma gelince gülümsedim .
Ve başlıyoruz, bu hikaye nasıl ve neden başladı?
Türkiye'de son dönemde daralan hayat ilişkiler, siyasi durum, siyasi iktidarın sürekli bir baskı hatırlatması. Bütünün bir parçası olarak hissetmemek... Çocuğumuzun daha huzurlu, rahat bir yerde yaşamasını istedik.
O günden bugüne hayatında neler değişti? Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?
İyi ki göçmüşüz. Bu ülke bana güven ve huzurun varlığını öğretti. Türkiye'de hep yarın kötü bir şey olacak algısı var. Burada ise hayat akıp gidiyor. Huzurlu bir ortam var. Yarın maaşımı çekemeyeceğim gibi bir ortam yok. Trafikte kavga edip öldürüleceğim gibi bir his yok. Böyle bir ortamda insan kendini daha üretken hissediyor. Burada insanlar iyilikte yarışıyorlar, cipinle görünmek bir statü ifade etmiyor. Türkiye'de betonum çok, cipim var anlayışı daha da arttı. Hep birinin tanıdığı olacaksın. Genç pırıl pırıl tayfayı kaçırıp küstürüyoruz.
Dönmek senin için ne ifade ediyor?
Dönmek, kaosa dönmek gibi. Arabada kavga olabilir, tuvalet kavgasında ölebilirim, çocuğuma bir şey olabilir. Yüzde 50 sürekli yargılıyor.
En şaşırdığın olaylar?
Çocukların parktaki davranışlarına şaşırıyorum. Benim de 5.5 yaşında bir çocuğum var. İngiltere'de doğup büyümüş çocuklara bakıyorum kelebek gibi uçuşuyorlar. Bizim çocuklar ise bir yarış halinde, o gerginlik ortamı malesef çocuklara da yansımış.
Peki, özlemi nasıl tanımlayabilirsin?
Türkiye'deki dostlarımızı, hayatımızı özlüyoruz. Çoğrafyamız çok güzel. Politik ortam yüzünden kaçtık. İktidardaki insanların hiç susmadan bizi aşağılamasından bunaldık.
Arada kalmak sana ne ifade ediyor?
Arada kalmak gibi bir hisse girmedim. Bu durum kişiden kişiye göre değişiyor. Olumlu tarafına bakıyorum. Daha insanca ve rahat bir biçimde yaşamak için buraya geldik. UNESCO'ya göre İngiltere, orman olarak gözüküyor. Türkiye'de sürekli ben daha fazla para kazandım, baskısı var. Burada ise iyilikte yarışıyorlar.
Türkiye'ye gittiğinde ne hissediyorsun özellikle ilk gidişindeki his neydi, peki buraya ilk geldiğindeki his?
Özlediğini fark ediyorsun. 5 dakika sonra ise neden bu kadar beton var, diyorsun. Herkes çok gergin. Herkes yurtdışına gitmenin yollarını arıyor. İnsan kendi içinde tabii sorguluyor, burada mı kalacağım, dönecek miyim, ülkemden ayrı asimile mi olacağım ama hiç önemli değil. Önemli olan gökkubbenin altında huzurlu yaşamak.
Gitmek mi? Kalmak mı?
Kalmak.
Burada kendini 2. sınıf vatandaş olarak hissettiğin oldu mu?
Yok, hiç hissetmedim. Kendi ülkemde, Trabzonlu, Kürt, Alevi, LGBTİ yani öteki olarak tabir ettikleri sınıflardan olmadığım halde kendimi ülkemde ikinci sınıf hissediyordum. İktidar partisinden değilsen, cipinle insanların üzerine çamur fırlatmıyorsan ikinci sınıf konumlandırılıyorsun.
Türkçe konuşma, yeme-içme ihtiyacı duyuyor musun?
Çok güzel Türk komşuluklarımız var. Türk mutfağını İngilizler de çok seviyor. Türkiye'deki politik problemleri biliyorlar; ama Türkiye'deki büyük hazineden haberleri yok.
Kendini buraya ait hissediyor musun?
Ait hissediyorum. Iyi insanlar var, kötü insanlar var, sömürenler var, sömürmeyenler var.
Yabancı arkadaşların ve Türkiyeli arkadaşlarınla geçirdiğin vakitlerde farklılıklar var mı? Ya da aynılıklar?
Ben de 2,5 senedir onu düşünüyorum. Yurtdışında arkadaşlık yok derlerdi buraya gelince anladım ki biz buranın zengin bölgesinde yaşıyoruz. Göçmenlik insanları korkuttuğu için herkes biraz tedirgin acaba bu kim diye düşünüyor. Biraz dostluktan imtina var burada onu fark ettim, İngilizcem ideal olmadığı halde İngilizlerle daha rahatım. Türkiye'de o kadar gerilmişiz ki rüzgarın sesini dinleyerek Aşık Veysel'den türkü dinleyelim diyemiyoruz, Ortadoğu coğrafyasının gerginliğini yaşıyoruz.
Buradaki yaşam koşullarını nasıl görüyorsun?
Çalışmak istiyorsan önün açık, eğitim şartlarını Türkiye'de bulamadıysan burada o açığı kapatabilirsin. Burada yeter ki sen bir şey yapmak iste. Türkiye'de hep birilerinin yakını olman gerekiyor.
Burada insana verilen değeri öğrendim. İnsan kalitesi olamayan kurumların kağıtların hiçbir önemi yok. Burada çocuklar çok kıymetli, çocuğum burada devlet okuluna gidiyor ve çok güzel bir eğitim var. Kendini bir bütünün parçası olarak görebiliyorsun. İlkokul 1. Sınıf öğrencilerine eşcinselliğin nasıl normal olduğu anlatıldı.
Son olarak eklemek istediklerin nelerdir diye sorduğumda ise şunu ifade ediyor, Alan:
"İnsan kendi kalbini ferah tutup, başkalarına destek oldukça kalbi genişliyor. Kalbi genişledikçe tırnağının kırılmasını dert etmiyor. Hayata gerçekten bakmak lazım, gerçekte nedir doğa, kadınlar, çocuklar..."
(RYÇ/AÖ)