En saygın uluslararası insan hakları savunucularından birinin enkaz içinde yatıyor haldeki görüntüsü, dünyanın, Birleşmiş Milletlerin meşruiyeti ve güvenilirliğini böylesine ölümcül bir noktaya nasıl düşürülebildiğini tartması için iyi bir neden sunuyordu.
Irak savaşında "bypass" edilen ve daha sonrasında da dışlanan; güçlü ülkelerin baskıları karşısında güçsüz gibi algılanarak itibarı sarsılan BM, devletleri uluslararası hukuka uymaya itme ve insan hakları konusundaki performansları konusunda sorumlu tutma çabalarında da tam olarak felç olmuş gibiydi.
O anda, 2003'te yaşanan olayların BM gibi küresel kurumların yaratılmasına ilham veren küresel adalet ve insan haklarının evrenselliği gibi kavramlara da ölümcül bir darbe vurup vurmadığını düşünmek kolaydı.
Eğer insan hakları, hükümetlerin siyasi beklentileri doğrultusunda takacakları ya da fırlatıp atacakları bir maskeyse, uluslararası devletler topluluğuna bu vizyonu gerçekleştirmesi konusunda güvenebilir miyiz?
Ve insan haklarını bu enkazdan kurtarabilmek için uluslararası yurttaşlar topluluğu ne yapabilir?
Küresel dayanışma ağı
Bunun cevabı BM binasının bombalandığı hafta geldi: Meksika'da bir grup kadın, öldürülen kızları için adalet taleplerinde ilk başarıyı elde etti. Toplum dışına itilmiş ve yoksul olan bu kadınlar bu noktaya ulaşabilmek için on yıl mücadele etti ama nihayet Meksika Devlet Başkanı Vicente Fox ve federal yetkilileri duruma müdahale etmeye mecbur etti.
Bu müthiş haber ulaştığında "Ciudad Juárez" anneleriyle birlikteydim. Kadınların yüzlerinde görülen mutluluk ve bu değişimin gerçekleşmesi için dünyanın dört bir yanında çaba gösteren binlerce kişiye duydukları minnettarlığı asla unutmayacağım.
Küresel bir uluslararası dayanışma ağı onların mücadelelerini küreselleştirmişti. Onları izlerken, dinamik bir küresel sivil toplumla insan hakları için ne çok şey yapılabileceğini gördüm.
Küresel insan hakları hareketinin karşı kaşıya olduğu zorluklar çok büyük. Aktivistler olarak, silahlı grup ve kişilerce gerçekleştirilen duygusuz, zalimce suç fiillerinin oluşturduğu tehditlere meydan okumalıyız. Dünyayı ikiye bölen dar kafalı küresel güvenlik doktrini arayışının insan hakları üzerindeki olumsuz etkisine karşı direnmeliyiz. Hükümetlerin ve uluslararası topluluğun gerçekleştirmeyi başaramadığı sosyal ve ekonomik adaletin sağlanması için çalışmalıyız.
Bağdat trajedisi (kesinlikle tek olmamasına rağmen), siyasi hedeflerine ulaşmak için her türlü yöntemi kullanmaya hazır olanların oluşturduğu küresel tehdidi açık bir biçimde hatırlattı.
Yaptıklarını lanetliyoruz. İnsan haklarını ve uluslararası insancıl hukuku ihlal etmekten suçlular; bu fiiller bazen insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçlarına varabilmektedir.
Güvenlik için de insan hakları
İnsan hakları en iyiler ve en kötüler içindir. Masumlar için olduğu kadar suçlu için de geçerlidir. Adil yargılama yapılmaması hak ihlalidir ve suçluları şehide dönüştürme riski barındırır. Bu yüzden Küba Guantanamo Körfezinde bulunan ABD deniz üssündeki uluslararası standartlara uygun olmayan askeri komisyonlara karşı çıkıyoruz.
Sürdürülebilir güvenliğe ulaşmanın insan haklarına saygı göstermekten başka bir yolu yoktur. ABD Yönetimi tarafından yürürlüğe konan küresel güvenlik gündemi, bu vizyonun iflası ve ilkelerin elden çıkarılmasıdır.
Ülkede güvenlik uğruna insan haklarını feda etmek, ülke dışındaki ihlallere gözlerini kapatmak ve istediği zaman ve yerde önceden tasarlanmış askeri güç kullanımı ne güvenliği arttırmış ne de özgürlükleri güvence altına almıştır.
Irak'ta giderek yükselen ayaklanmaya bakın; Afganistan'da giderek artan anarşiye bakın; Ortadoğu'da sonu gelmeyen şiddet döngüsüne, dünyanın çeşitli bölgelerindeki kalabalık şehirlerde yaşanan intihar saldırılarının çokluğuna bakın.
Çin'deki Uygurlar ve Mısır'daki İslamcılara yönelik devam eden baskıyı düşünün. Çeçenistan, Kolombiya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Nepal'deki -ağır sonuçlarına her gün katlanmak zorunda olanlar dışındaki herkes tarafından- "unutulmuş" çatışmalar sırasında insan hakları ve insancıl hukukun ağır ihlallerine damgasını vurmuş olan cezasızlığın kapsam ve boyutlarını düşünün.
"ABD insan haklarını erozyona uğrattı"
İki yüzlü konuşmalar insan haklarına gölge düşürmektedir. ABD ve müttefikleri Irak'taki savaşı insan haklarını korumak için istediklerini iddia etti - ama "terörle savaş"ı kazanmak için insan haklarını açık açık erozyona uğrattı.
Irak savaşı görünürde kitle imha silahlarının yarattığı tehdidi azaltmak için başlatıldı; ne var ki dünya yılda yarım milyondan fazla insanın ölümüne sebep olan hafif silahlar ve konvansyonel silahlarla tıka basa dolu.
Durumu daha da kötüleştirmek için, sözde "terörle savaş" uğruna, birçok ülke dehşet verici insan hakları karnesi olan Kolombiya, Endonezya, İsrail ve Pakistan gibi hükümetlere silah transferi üzerindeki denetimini gevşetti. Silahların kontrolsüz ticareti hepimizi, hem savaş hem barış zamanlarında, daha büyük riske atıyor.
Irak ve "terörle savaş" zamanımızın en büyük insan hakları sorununa yol açmıştır. Bazı kaynaklara göre, kalkınmakta olan ülkeler silaha yılda yaklaşık 22 milyar dolar harcıyor. Yılda 10 milyar dolara tüm dünyada ilköğretim olanağı sağlanabilirdi. Bu istatistikler devasa bir insan hakları skandalını gizliyor: Aşırı yoksullukla ve ağır ekonomik ve sosyal adaletsizlikle mücadele edileceği yönünde verilen sözler yerine getirilmiyor.
Bazı analistlere göre, anne ve çocuk ölümlerinde azalma, tüm çocukların ilkokula gitmesi, temiz su erişimi olmayan insan sayısının yarıya inmesi gibi BM Milenyum Hedefleri'ne ulaşmak riske girdi çünkü uluslararası kaynaklar "terörle savaş"a yöneldi.
Adalet elde edemeyenler en fazla yoksul ve toplum dışına itilmiş kişiler. Hukuk düzeninden ve insan haklarından en fazla fayda görecek kişiler de bu gruptan.
Ne var ki hakların bölünmezliğine dair söylevlerde artış olmasına rağmen gerçekte ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ihmal edilmekte. Bu da dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu için insan haklarının sadece teoride kalmasına neden oluyor. Irak savaşında petrol kuyularının korunmasına hastanelerin korunmasından daha fazla önem verilmesi basit bir tesadüf değil.
Büyük iş dünyasının istediğini yapabiliyor olması ya da yasal sorumluluk ve yükümlülüklerinin net olmadığını iddia ederek yapması gerekenleri yapmaması da hiç şaşırtıcı değil. 2003'te kabul edilen "Şirketler için BM İnsan Hakları Normları", şirketler ve hükümetlerin organize saldırısına uğruyor.
Daha iyi ve adil bir dünya için insan hakları
Tüm bu ihmal ve cezasızlık, iki yüzlülük ve çifte standartlar arasında, insan haklarının önemli olması için ne yapabiliriz?
İnsan haklarının daha iyi ve daha adil bir dünya için güçlü ve itici bir vizyon sunduğunu ve bu hedefe nasıl ulaşılabileceğine dair yapılacak somut planın temelini oluşturduğunu gösterebiliriz.
İnsan hakları, yaratılan devasa destek sonucunda ölüm cezası iptal edilen Nijeryalı Amina Lawal gibi kadınlar için umuttur; Brezilya'nın São Paulo şehrindeki varoşlarda polisin zalimliğine karşı savaşan Valdenia Paulino gibi insan hakları savunucularına mücadeleleri için gereçtir. Güçsüzün sesidir: düşünce mahkumlarının, şiddet mahkumlarının ve yoksulluk mahkumlarının...
Belirsizlik dönemlerinde dünya sadece küresel tehditlere karşı değil, küresel adalet için de savaşmalıdır. İnsan hakları, insanları küresel düzeyde adalet ve hakikat için harekete geçirmek için bir bayraktır.
Latin Amerikalı binlerce aktivist sayesinde, bölgede hava değişiyor. ABD'nin uluslararası adaletin altını oymak ve kendi vatandaşları için tüm dünyada yargı muafiyeti sağlamak için sürdürdüğü haçlı seferine rağmen Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısını atadı ve büyük bir ciddiyet ve şevkle çalışmaya başladı.
Yavaş yavaş ABD ve Britanya'daki mahkemeler, hükümetlerinin, "terörle savaş"ları uğruna insan haklarını kısıtlama girişimlerini incelemeye başladı.
İnsan hakları dünya üzerindeki milyonlarca kadın için eşitlik ve adaletin sağlanmasını vaat eder. Fas'ta kadınların statüsüyle ilgili yapılan son yasal değişiklikler, bölgede toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili yeni bir sayfa açacaktır.
Kadınların mücadelesini evrenselleştirmek için insan haklarının gücünün farkında olan Uluslararası Af Örgütü üyeleri, kadın hakları aktivistleri ve daha diğer birçoklarıyla elele vererek dünya çapında kadına yönelik şiddeti sona erdirmek için çalışıyor.
Liderlere, örgütlere ve tek tek bireylere yaptığımız çağrıda kadına yönelik şiddeti besleyen yasaları, sistemleri ve yaklaşımları yok etmek için açık taahhütte bulunmalarını istiyoruz.
İnsan hakları dünyayı daha iyi bir yer kılmakla ilgilidir. İnsan haklarının verdiği güçlü mesajı kullanarak Uluslararası Af Örgütü, Oxfam ve Uluslararası Hafif Silahlar Eylem Ağı (IANSA) biraraya gelerek hafif silahların küresel düzeyde denetlenmesi için bir kampanya başlattı.
Bu kampanyanın sonuç vermeyeceğini söyleyenlere kara mayınlarının yasaklanması ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurulması için oluşturulan koalisyonları işaret ediyoruz.
Halkın baskısı ve hükümet desteğini biraraya getirerek değişim yaratmaya kararlıyız.
"Çoğalmalıyız"
Bunları ve bu raporda yer alan diğer kazanımları kutluyoruz. Ama bu kutlamanın ısrarla sürmekte olan sorunlara karşı yürüttüğümüz mücadeleyi engellemesine izin vermiyoruz.
İnsan haklarının sürekli imtihan edildiği, aktivistlerin meşruluğunun sorgulandığı ve hükümetlerin, uluslararası kurumların, silahlı grupların ve şirketlerin "hesap verme" boşluğunun büyüdüğü tehlikeli ve bölünmüş bir dünyada yaşıyoruz. İşte tam da böyle bir dünyada "Bu sona ermelidir. Bu değişmelidir" diyecek daha çok insana ihtiyacımız var.
Küresel sivil toplumdan daha güçlü hiçbir uluslararası topluluk yoktur. Üyeleri ve insan hakları hareketindeki müttefikleriyle Uluslararası Af Örgütü, insan haklarının gerçek bir değişim için güçlü bir araç olma vizyonunu yeniden canlandırma ve hayata geçirme konusunda kararlıdır.
Milyonlarca kadın ve erkeğin sesleri ve hayalleri aracılığıyla insan hakları mesajını iletmeye devam edeceğiz. (EÜ/BB)