Oda TV davasının sekizinci duruşmasında Coşkun Musluk ve Sait Çakır'ın ardından Ahmet Şık savunmasını yaptı. Ahmet Şık, savunmasına başlarken iddianameyi "Kitabımı yanımda getirmedim patlar, matlar" sözleriyle eleştirdi.
16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 22 Kasım 2011'de görülen ilk duruşma sonucunda sanıkları reddi hakim talebini değerlendirmek üzere bir sonraki duruşmayı 26 Aralık'a erteleyen mahkeme, ilk olarak Yalçın Küçük'ün savunmasını aldı. Ardından savunmalarını veren Soner Yalçın, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın ardından bugün Coşkun Musluk, Sait Çakır ve Ahmet Şık savunma yaptı.
İlk olarak söz alan Coşkun Musluk, dün akşam yarım kalan savunmasını tamamladı. Coşkun Musluk, mesleki faaliyetlerinden dolayı suçlandığını ifade ederek ''Gazetecilik ve sosyal hayatımla ilgili telefon görüşmelerim iddianameye konulmuş. Bu görüşmelerim nedeniyle terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyorum'' dedi.
Dava iddianamesinin kabul edilmesinin Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) karşıtı herkesi tehdit altında bıraktığının ifade eden Musluk, Oda TV davasını cemaatin dışında kimse tarafından savunulmadığını söyledi.
Musluk'un ardından söz alan Sait Çakır ise yargılanan hiç kimsenin Ergenekon örgütüne aidat ödediğine dair makbuz olmadığını, hiç kimsenin kod adı da olmadığını belirterek 134 sayfalık iddianamenin 130. sayfasına kadar isminin geçmediğini söyledi.
İddianamede var olmasının tek nedeninin Yalçın Küçük'e bulaşmak olduğunu söyleyen Çakır, Küçük'le ilişkisinin hoca-öğrenci ilişkisinden ibaret olduğunu ifade etti. Küçük'ün kitaplarını yayınlayan yayınevinin editörü olduğunu ve kitapların ilk sayfasında adının geçmesinin yasal bir şey olduğunu söyleyen Çakır, iddianameyi hazırlayan savcının çok az çalıştığını düşündüğünü sözlerine ekledi.
"Kitabı getirmedim, patlar matlar..."
Savunma yapmak için kürsüye gelen Ahmet Şık, tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen kitabı beraberinde getirmediğini söyleyerek "Patlar falan, başımıza bir iş gelmesin" dedi.
Soruşturmanın omurgasını mail ve telefon konuşmaları ile haber ve yorumların oluşturduğunu söyleyen Şık, iddianamede suç delili kabul edilen 251 haberden 84 tanesinin başka yerlerde yayınlanmış alıntılar olduğuna dikkat çekti.
"Tahliye talep etmiyorum"
İddianameye delil olarak konulan belgelerin çoğunun günlük gazetelerde yer alan haberler olduğuna dikkat çeken Ahmet Şık içeri alınma nedenlerinin gazetecilik faaliyetleri olmadığının söylendiğini hatırlatarak "Peki bunlar ne?" diye sordu.
"Bu kadar ciddiyetten uzak bir iddianame görmedim" diyen Şık savunmasına şöyle devam etti:
* 11 kişi 11. ayımıza girdik ve ben hala neyle suçlandığımızı bilmiyorum. Ortada suç sayılabilecek bir durum yok.
* Deniz feneri davasındaki insanlar, tutukluluk ceza halini alacak denilerek iki ay sonra tahliye edildiklerinde ben tahliyeler için bravo dedim.
* Ankara'da faili meçhullerle ilgili bir soruşturma yürüyor. Bir katil kimi nasıl öldürdüğünü anlatıyor. Konuşan kişi bir katil değil, o kanlı canlı bir katil. Katil anlatıyor, gözaltına alınanlar soruşturuluyor, sonra bırakılıyor, soruşturma savsaklanıyor. Ben burada böylesi bir iddianameyle 11 aydır tutuklu tutuluyorum.
* Ben cani, katil veya Deniz Feneri sanığı değilim bu sebeple 11 aydır tutukluyum. Durum ortadadır ve ben sizden tahliye de talep etmiyorum. Gazetecilik yaptığım için buradayım.
* Gazeteci görmeyeni gözü duymayanın kulağı konuşamayanın sesidir. Bu düsturdan hiç şaşmadım. Bu yüzden 11 aydır içerdeyim.
"Kitabı herkes biliyordu. Başka isimle nasıl yazayım?"
Kendisine yöneltilen iddiaları ciddiye almadığını, ancak susmak değil söylemek mecburiyetinde olunan günlerden geçildiğini söyleyen Ahmet Şık, iddianameye göre kendisinin Ergenekon üyesi olmamakla birlikte örgütün talimatıyla kitap yazdığının ileri sürüldüğünü söyledi.
Malum medyaya servis edilen delillerin polis andıçlarından ibaret olduğunu ifade eden Şık, delillerin tamamının düzmece olduğunu belirtti ve ekledi:
* Bugüne kadar yazdıklarımın içeriğine ve sosyalist kimliğime bakılırsa bu iddiaların düzmece olduğu anlaşılır. Benim bu kapsamda bir kitap yazdığımı söylemek için akıl körü olmak lazım.
* Hakkımda hiçbir şey bilinmiyorsa bile Google var. Ona bakılır. Bu nasıl bir mantıktır?
* Polis teşkilatında yaşananların bu tür davalarla ilişkisini anlatmaya çalıştım, bu nedenle bu davadayım.
* Nedim veya Soner Yalçın'ın bana talimat verdiğine dair belge var mı? Yok. Kırıntısı yok.
* Derin devlet örgütü vardır ve adı kontrgerilladır, Ergenekon değildir. Bu örgüt Türkiye'nin kanlı tarihini yazmıştır. 1950'lerden beri karda yürüyüp izini belli etmeyen, devletin tüm kurumlarıyla izlerini sildiği örgüt, iddianamedeki gibi çalışabilir mi?
* Herkesi bu Ergenekon torbasına doldurdular. Ne olduğunu bilmediğim nihai hedefleri için dikensiz gül bahçesi yarattılar.
* Bütün arkadaşlarım, avukatlar eş dostun bildiği bir kitap nasıl örgüt dokumanı olur. Burada gazeteci değil gazetecilik yargılanıyor. Bu dava salt ifade özgürlüğü davası değil, toplumun bilgiye ulaşmasının engellenmesi davasıdır da... Bize "Bizim istemediğimiz konularda yazamazsınız" diyorlar. Bu rejimin adı demokrasi mi, yoksa korku diktatörlüğü mü?
* Kitap şekillenince editörler, arkadaşlarım ve avukatlarla bu kadar paylaştığım kitabı nasıl başka isimle çıkartayım? Bu nasıl iddia? Ama bu iddia nedeniyle 11 aydır tutukluyum.
"Bilirkişi 'İmamın Ordusu'"
* Kitapları bombaya benzetenler, davaları Türkiye'nin tanıtım malzemesi görenler bile sustu artık. Umarım bu suskunluk hicap duygusundandır.
* Türkiye yargısı her dönem müesses düzenin emrindedir. Ortada bir hukuk katliamı vardır. Bir çok benzemez bir araya getirilmiştir bu iddianamede.
* İddianamenin cezalandırılmam istenen kısmında 74 cümle kullanılmış ve içinde 10 kere "iddia edilen" denmiştir.
* Kitabın konusuna dahil olduğu çok açık olan polisler, kitabımla ilgili bilirkişilik yapmışlardır. Yani "imamın ordusu" bilirkişi olmuştur.
* Polis inceleme tutanağının kendisi bir örgüt dokumanıdır. Yapmanız gereken beni yargılamak değil, bu komployu ortaya koymaktır. Bu tur hukuksuzluklar, demokratik ülkelerde değil, faşist diktatörlüklerde olur. Benim suçsuz olduğumu siz dahil herkes biliyor.
* Derin devlet yöntemleri halen iktidarda. Sadece sahipleri değişti. Bu yeni Ergenekon'la da mücadele edeceğim. Tarihte hesabı sorulmamış hiçbir suç kalmamıştır. Bunun da hesabı sorulacak. (EKN)
* Bu haber duruşma salonundan geçilen tweet'lerden derlenmiştir.
** Ahmet Şık'ın savunmasının tamamını okumak için tıklayınız