İlknur Üstün’ün “kendi içeride fikirleri dışarıda”. Pınar İlkiz’in Sevin Okyay ile yaptığı nehir söyleşi kitabı “Hakikaten” bu sözü kanıtlayan örneklerden birisi.
Hikaye 2013'te başladı. O günlerde İstanbul Büyükada'da polis hak savunucularının düzenlediği toplantıyı henüz basmamıştı. Atölye çalışması için bir otelde biraraya gelen aralarında Kadın Koalisyonu üyesi İlknur Üstün'ün de bulunduğu 10 hak savunucusu daha gözaltına alınmamıştı. Ailesi ve dostları İlknur'dan ve dokuz arkadaşından 30 saat boyunca haber alamama acısını henüz yaşamamıştı. O sırada İlknur'un üzerinde çalıştığı bir çok proje gibi Pınar İlkiz de başladığı çalışmayı yürütüyordu; yani Sevin Okyay'ı dinliyor, notlar alıyor, araştırmalar yapıyordu.
İlknur Üstün'ün hapishanede üçüncü ayının dolduğu günlerde, Ayizi Yayınları'ndan çıktı "Hakikaten". Pınar İlkiz bu projeyi nasıl gerçekleştirdiklerini kitabın önsözünde İlknur Üstün'e selamını ileterek yazdı. Bu önsözü yayınlıyoruz:
***
Birçok insanın hayatında durup “Yahu okunacak ne kadar çok kitap, izlenecek ne kadar çok film ve keşfedecek ne kadar çok müzik var” dediği bir an olmuştur. Bahsedilen 1942 doğumlu Sevin Okyay ise bu “Soracak ne kadar çok soru var” şeklinde tınlıyor. Onu keşfetmek için ne kadar sorarsam sorayım, bende daha soracak dünya kadar soru olduğu hissini uyandıran ender insanlardan.
Hazırladığım her soru listesi, kendini çizikler ve notlar içinde buluyordu. Her deşifre, yanımdaki yöremdeki bir kağıda başka bir soruyu not almamla bitiyordu. Deşifre yapmak başlı başına bir zorluk barındırır ama Sevin Hoca’nın anlattıklarının deşifresini yapmak uzun bir arama/tarama gerektirir.
Şöyle ki; bizim gazetelerde okuduğumuz isimler onun için cümle içinde geçen kişiler olabiliyor. Tam Pat Metheny ile aynı barda oturmasından bahsederken bir anda Tim Severin ile çıktığı gemi yolculuğunu dinleyebiliyorsunuz. Ya da ne bileyim, Ken Loach ile yaptığı söyleşide bozulan ses kayıt cihazından tutun da Bessemer Metodu’na kadar geniş yelpazede konulardan bahsedebiliyor.
Bir insanı yıllardır tanırken hiç tanımayan insanlarla yolunu kesiştirmek için böyle bir işe girişmek epey zormuş. Ki bu yolun başında aslında İlknur (Üstün) bulunuyor. 2013’te sevimsiz bir trafik kazası sebebiyle evde yatarken İlknur aradı. Ayizi için bir nehir söyleşi yapıp yapamayacağımı sordu ve tabii ki telefonu “Sen bir düşün,” diyerek kapattı.
Hayatımda tanıdığım eşsiz bir iyiliğe sahip kadınların başında geldiği için de İlknur’a “Hayır” demek söz konusu değil. E, bir yandan da çok heyecan verici bir fikir. İlknur da ben de birbirimize söylemeden harıl harıl nehir söyleşi örnekleri bakıyormuşuz, bunu birbirimize aradan bir yıl kadar bir süre geçince söyleyince -daha doğrusu itiraf edince- çok gülmüştük. Heyecan her bir taraftan sarmıştı bizi.
Benim düşünme payım, kendimi cesaretlendirme payım, nehir söyleşiyi kiminle yapabileceğimi düşünürken burnumun dibindeki koca çınar Sevin Hocaya fikri açmadan önce kızı Elife danışmam... Buraya geniş bir parantez açmamda yarar var. Elif ile Taraf gazetesinde birlikte çalışmıştık; o kültür sanat bölümünün başındayken ve ben dış haberlerde çalışırken iki yılımız birlikte geçti. Önce Sevin Hocayı, ardından Elif’i tanıdım. Konuyu önce tabii ki Elife açacaktım!
Sonra Sevin Hocayla konuşmalara başlamamız, onun bu süre zarfında geçirdiği dört ameliyat, gündelik rutininin yanı sıra katıldığı festivaller, benim bu konuşmalar sırasında arşivini görüp yeniden raflara girişmem... Dolayısıyla bazıları aralıksız uzun, bazıları daha kısa ve hatta bazıları geriye dönmeli birçok konuşma/görüşme oldu, ki zaten bunu da metnin akışında hissedeceksiniz. Derken, derken işte karşınızdayız!
Sevin Hoca’nın arşivi demişken, tanışmamıza vesile olan da zaten bu arşivin ta kendisidir. 2006 yılında yanılmıyorsam Janet (Barış), Sevin Hocanın arşivini düzenlemek için birine ihtiyacı olduğunu söyledi. Janet, Marmara Üniversitesi İletişim Bilimleri yüksek lisansında arkadaşımdı. O da bu arayış haberini Sevin Hoca’nın eski öğrencisi Ferhat'tan (Uludere) almıştı aslında.
Peki, Sevin Hoca’nın arşivi ne demekti? Yıllardır saklanmış gazete kupürleri, caz albümleri, polisiye kitapları, film DVD’leri ve sinema dergileri. Bütün eve yayılmış bir arşiv... Sekiz ay süren bir derleme ve sekiz ay süren bir haşır neşir olma hali. Darı ambarı rüyamda değil tam karşımdaydı.
Tabii bu arşiv düzenlemelerinin en eğlenceli kısımlarından biri de Sevin Hoca’nın kardeşi Sinan Abiydi. Sevin Hoca işte olduğu zamanlarda Sinan Abiyle bir yandan arşiv yaparken, bir yandan da muhabbet eder, televizyonda filme denk gelirsek bir göz de televizyona bakardık.
Bir keresinde Sevin Hocanın jüri olduğu festivallerde gösterilecek filmler eve gönderildiğinde gelen filmlerden birini Sevin Hoca gelmeden izlemiştik. Bunu hiç unutmuyorum çünkü izlediğimiz film daha sonra o yıl olay olan “Wristcut-ters: A Love Story” idi.
Derken arşivin sonuna geldik. Gündelik hayat gailesi içinde girdap misali kaybolduğumuz için arşiv bitince ister istemez ayağım kesilmişti Sevin Hoca’nın evinden. Hatta bu kitabın konuşma kısmı bittiğinde Sevin Hoca tarihin tekerrür etmemesi için uyardı beni. Konuşmalar sırasında onun da söylediği gibi, bir şeyler fiziksel olarak bizi bir araya getirmediği sürece uzak kalıyoruz sevdiğimiz insanlardan. Oysa ben NTV Yayınlarında çalışırken Sevin Hoca’yı her gün görüyordum...
Sevin Hoca ile konuşurken en çok keyif aldığım şeylerden biri de kullandığı deyimlerdi. Allem edip kallem edip bunları gündelik hayatıma yerleştirmeye çalışıyordum. Söyleşi sırasında “Şunun gırtlağına bir balta koysam, ensesine ne lazım gelir”i, “sade suya tirit’i, “ört ki ölem”i ve araya dereye serpilmiş diğerlerini bulacaksınız. Atasözü ve deyimlere bunca meraklı benim gibi birine Sevin Hoca farkında olmadan başka başka dünyaların kapılarını açıyordu aslında.
Kitaba adını veren de fark etmeden Sevin Hoca’nın kendisi oldu. Bu kelimeyi hem bu kadar çok hem de bu kadar hakkını vererek -hem duygu hem de vurgu olarak- kullanan başka birini tanımadım. Kitabın içinde doksan beş kere “Hakikaten” kelimesinin geçmesi de dikkate değer.
Ve bu kitap bittiğinde biliyorum ki hâlâ sorulacak çok soru vardı ama bir insanın hayatı onun anlatmak istediği kadardır...
Sevin Hocayı bire bir tanımayanlar için not; okuyacağınız bütün satırların arası kahkaha dolu. Epey sert ya da kırgınlık içerdiğini düşündüğünüz satırların arasında biz onunla kahkahalara boğuluyorduk. (HK)
Sevin OkyayYazar, çevirmen, sinema, caz, polisiye eleştirmeni, spor yazarı, radyo ve televizyon programcısı. Arnavutköy Amerikan Kız Koleji mezunu. Çeviri yapmaya 1964’te Arkın Yayınları’ndan yayınlanan “İnsan Vücudu” ile başladı. Çevirmenliğin yanı sıra gazetecilik de yaptı. Kendi deyimiyle “Herkesin karşısına her an Harry Potter çıkmaz, çıkmayınca da çeviriyle geçinemezsin. İkinci bir iş yapacaksın. Ama biz ne yapmışız, ikinci iş de basın yani… Al birini vur ötekine… Ama daha rahat ve daha iyi para getiren işleri yapmaya da benim için elvermedi. Şimdi olsa gene yapamam”. Politika muhabiri olarak başladığı gazeteciliği köşe yazarı olarak sürdürdü, aynı zamanda radyo programları yaptı. Politika, Dünya, Milliyet, Hürriyet, Radikal gibi günlük gazetelerde çalıştı; Gergedan, Yapı Kredi Yayınları, Nokta, Milliyet Sanat, Gösteri, Elele, Radikal İki gibi dergilerde yazdı. Sevin Okyay, ilk kadın sinema eleştirmenlerinden biri. İlk sinema yazısını 1984 Film Festivali’nde “Ve Gemi Gidiyor’” (Fellini) adlı bir film için yazdı. Sinema yazıları dolayısıyla “Bilge Olgaç Başarı Ödülü” aldığı Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali tarafından "1984 yılından beri sinema üzerine yazan, bu alanda pek çok kadın yazara da öncülük eden içten kalemiyle sinema yazarlığına yeni bir soluk getiren Sevin Okyay" olarak tanımlandı. Okyay ayrıca uzun bir süre TRT'de "Ve Sinema" adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Önce Açık Radyo'da, sonra da NTV Radyo'da "caz" ve "polisiye edebiyat" üzerine radyo programları hazırladı ve sundu. Tiyatroyla da ilgilendi; İstanbul Şehir Tiyatroları'nda Mehmet Atak'ın tasarlayıp yönettiği "Hamlet 2001" adlı oyununun dramaturgluğunu ve çevirmenliğini, Pınar Selek için sahnelenen "Masal Pınarı / Devlet İnsanı Sadece Canını Alarak Öldürmez" adlı oyunun dramaturgluğunu yaptı. "Bernarda Alba'nın Evi", "Üç Kişilik Gezegen", "Eski Günler" ve Kenan Işık için "Othello - Arabın İntikamı" oyunlarını çevirdi, "Seeking For Helen", "Benim Cyreno'larım" oyunlarını yazdı ve Nuri Pakdil'in "Korku" adlı oyununun İngilizce liriklerini yazdı. Çeviri dünyasına katkılarından dolayı Çeviri Derneği'nin 2014 Onur Ödülü’ne değer görüldü. Bu alanda en çok Harry Potter serisiyle tanındı. Ancak “Hayvan Çiftliği” (George Orwell), “Dokuz Öykü” (J. D. Salinger), “Okumalar Okuması” (Alberto Manguel) gibi kitapları Türkçeleştirdi. “Çiçek Dürbünü”( Yapı Kredi Yayınları, 1998), “Gol Atan Kaleye” (Phoenix Yayınevi, 2002), “İlk Romanım” (Can Çocuk Yayınları, 2014), “120 Filmde Seyrialem” (Phoenix Yayınevi, 2003) adlı kitapları var. |
İlknur ÜstünKadın Koalisyonu üyesi. Ankara Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Aynı üniversitenin kadın çalışmaları yüksek lisans bölümüne özel öğrenci olarak devam etti. Çeşitli kadın örgütlenmeleri içinde aktif yer alıyor. Ankara Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER) başkanlığını yaptı; Avrupa Kadın Lobisi Türkiye Koordinatörlüğünü ve Kadın Koalisyonu Koordinatörlüğünü yürüttü. Toplumsal cinsiyet ve yerel siyaset üzerine çalıştı. 2015'te yayın hayatına son veren Amargi Derginin editörlerinden biriydi. Halen Kadın Koalisyonu'nun yürüttüğü yerel eşitlik izleme'de çalışıyor, yerel yönetimlerin cinsiyet eşitliği açısından izlenebilmesi için özgün bir model geliştirmek için uğraşıyor. Yerel siyaset çalışmalarını ayrıca bianet’te “Yerelden Yerel Seçime, Adaletten Barışa” adlı makalesinde paylaştı. Kitapları: "Sıcak Aile Ortamı": Demokratikleşme Sürecinde Kadın ve Erkekler (Aksu Bora ile TESEV Yayınları, 2005); Bir de Buradan Bak: Cinsiyet Eşitsizliği Bir "Kadın Sorunu" Değil Toplumun Sorunudur" (S. Sancar, S. Acuner, A. Bora ile, 2006, KADER Yayınları); "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Hesaba Katabiliyor muyuz?" (2011, STGM Yayınları) "Boşuna mı Okuduk?" (Aksu Bora, Necmi Erdoğan, Tanıl Bora ile, 2011, İletişim); Trabzon'u Anlamak (Yücel Demirer ve Güven Bakırezer editörlüğünde, 2009, İletişim) |
Pınar İlkizTaraf gazetesi dış haberler servisinde muhabirlik, NTV Yayınları'nda editör ve çevirmenlik yaptı. Uluslararası Af Örgütü’nün Medya ve İletişim Koordinatörü olarak çalıştı. Halen kurucularından olduğu Pikan Ajans İletişim’in Geliştirme Direktörü. |