"Durmuyorum ki, yürüyorum!" demeye çalışıyorum.
Özür dilemesi gerektiğini söylemeye çalışırken adamın koluna girmiş kadını fark ediyorum, boka bakar gibi bakıyor bana.
Söylenerek uzaklaşıyorlar. Arkalarından bakıyorum; sinemaya giriyorlar. Ben de o sinemaya gidecekken, onlarla aynı ortamda olmak istemediğim için vazgeçiyorum sinemaya gitmekten.
Mis Sokak'ta açık havada çay içmek sinirlerime iyi gelir diye düşünerek yürümeye başlıyorum.
Çay getiren garsona arkama baktırıyorum, ayak izi var mı sırtımda, diye, gülüyor. Halbuki sırtımda ayak izi ile çok dolaştım ben İstanbul'da.
Açık havada çay biraz yatıştırıyor ve kitabımı düşünmeye başlıyorum.
Pazar günü raflarda kitabımı, kitap imzalatmaya gelen arkadaşlarımı görünce ne kadar mutlu olduğumu düşünerek sakinleşmeye çalışıyorum.
Üstelik o adam gibi üstüme basanlar sayesinde ortaya çıktığını düşününce kitabın, sinirim geçiyor. Geçici olarak tabii...
Fuarı düşünmeye başlıyorum önce, sonra fuarları...
Hayat çok tuhaf geldi birden.
İlk fuarda kitap satıyordum, son fuarda kitap imzaladım.
23 yıl önceki ilk fuardan bu yana bir iki istisna dışında tümüne gittim TÜYAP kitap fuarının.
İlk fuar Taksim'de şimdiki The Marmara Oteli'nin alt katındaydı. O fuarı hatırlayınca aklıma gelen ilk şey merdivenler ve Türkan Şoray oldu. Şaştım. Hem de çok şaştım.
Beni en çok yoran/zarar veren şey yürümek olduğu halde, kitap sevdam yüzünden kapı kapı dolaşıp kitap sattığım yıl, kitap fuarında onca kitabı bir arada görmenin verdiği mutluluk gelmedi aklıma; kitapla hiçbir alakası olmayan şeyler geldi.
Geçmişe yaptığım her yolculukta hatırladıklarım genellikle şaşırtıyor beni zaten artık.
Aklıma ilk gelenlerden birinin nedenini bianet okurları anlar da, "Neden Türkan Şoray?" Onu ben bile anlamadım.
Benim değil kızkardeşimin yıldızıydı Türkan Şoray. Fuarın son günü yapılan ödül töreninin onur konuğuydu yanlış hatırlamıyorsam Yaşar Kemal ile birlikte.
Yalnız gördüğüm bir anda gülümseyerek yanına yaklaşıp, "Nasılsınız?" dediğimde, önceden tanıştığımızı sanmıştı sanırım. Birkaç cümleyi, yıllarca ballandırarak anlatmıştım kardeşime ve arkadaşlarıma Türkan Şoray'la "sohbetimiz" diye...
Sonraki yıllarda hep yazarların, kitapların peşine düştüğümü hatırlıyorum da, neden o ilk fuara dair hatırladıklarım arasında kitap ya da yazar yok anlayamadım.
Belki de kitap sattığım için standdan ayrılamadığımdan, hiç kitap alamayışımdan, hiç yazar göremeyişimdendir.
Sonraki fuarları düşünmeye başladığımda aklıma ilk gelen 1996 yılında tekerlekli sandalye ile gezdiğim fuarda yaşadıklarım geldi.
Tepebaşı'ndaki fuar alanına gidenler bilir; iki katlı olan fuarın alt katına inmek için asansör yoktu. Fuar yetkilisi birini bulup alt katı da gezmek istediğimi söyleyince, beni taşımışlardı.
O uzun, upuzun merdivenleri indirirken görevlilerin beli falan incinecek diye bir yandan vicdan azabı çekip, bir yandan da, "Bana ne, asansörlü bir yerde yapsalardı fuarı, benim de hakkım burayı gezmek!" diye düşündüğümü çok iyi hatırlıyorum.
Tıklım tıklım dolu fuar alanında dolaşmak herkes için işkenceyken, benim için büyük bir mutluluktu o gün.
Arada sırada sandalyemin tekerleklerine çarpanların söylenmeleri bile kızdırmamıştı. Daha sonra ayrımcılığa karşı yazılar yazan bir arkadaşıma, o gün olanları anlattığımda tepkisini ise unutamıyorum bir türlü.
Bana çarpıp sonra da kızan "kitapseverleri" anlatınca arkadaşım: "Ama haklılar, o kalabalıkta ne işin var senin fuarda?" deyince ben şaka yapıyor sanmıştım. Kızmamıştım ama çok ağlamıştım.
Fuar alanı Beylikdüzü'ne taşınınca çevremde sevinen bir tek ben vardım. Korkudan söyleyemedim yıllarca sevindiğimi; artık merdiven derdim kalmadı diye...
Üstelik Beylikdüzü'nde sakatlar için tuvalet bile var.
İlk kitabımı imzalamanın heyecanıyla ağzım kuruduğu için sürekli bir şey içiyordum rahatça, nasılsa tuvalet de var diye; gerçi kaç kez gittiysem kilitliydi o tuvaletler, anahtarın kimde olduğu da belli değildi ama, olsun var ya...
Ben nasılsa diğer tuvaleti de kullanabiliyorum diye dert etmiyorum sakat tuvaletinin kilitli olmasını ama tekerlekli sandalyeli biri için dert. Hem de çok büyük bir dert.
Felçli insanların diğer tuvaletleri kullanması imkansız. Bu tuvalet sorunu sokakta, sinemada, fuarda tekerlekli sandalyeli insanlar göremememizin en önemli nedenlerinden biri biliyor musunuz?
Üşüyünce kalktım. Mis sokakta yürüyorum. Karşıdan gelen bir adam hızla çarptı.
Gündüz.
Aydınlık.
Beni gördü.
Çarptı.
"Ne duruyorsun burda?" dedi.
"Durmuyorum ki, yürüyorum!" diyemedim;
"Özür dilerim!" dedim gülmeye çalışarak.
Aklım sıra dalga geçiyorum!
Artık içim rahat; bu olayı anlatsam arkadaşlarıma,"Ne işin vardı sokakta?" demezler.