Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Öğrencileri gazetecilere yönelik baskılara karşı yaptıkları basın açıklamasında Can Dündar başta olmak üzere tüm basın emekçilerinin hedef haline getirilmesini kınadı.
Öğrenciler, MİT tırlarında bulunan silahların fotoğraflarını yayımlayan Cumhuriyet Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın hedef alınmasına, sadece Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi akademisyenlerinin tepki gösterdiğini hatırlattı.
“Okulumuz akademisyenlerinin böylesine mühim bir konuda sessiz kalmaları bizleri açıklama yapmak zorunda bırakmıştır” diyen öğrenciler tüm kamuoyunu, gerçeğin takipçisi olmaya, akademisyenleri de duyarlı olmaya ve “geleceğin gazeteci ve akademisyen adaylarına ilkeli bir duruşla örnek olmaya” davet etti.
Gazeteci adayları olarak endişeliyiz
Açıklamada şu ifadeler öne çıktı:
“Türkiye'de sadece hükümeti destekleyen gazetecilerin rahatça konuşabilmesi ve akredite çılgınlığı, bütün basın camiasını, dolayısıyla bilgi edinme hakkına sahip tüm vatandaşları ilgilendirdiği gibi biz gazeteci adaylarını da geleceğe yönelik endişelendirmektedir.
“Tüm halkı ilgilendiren gerçeklerin devlet sırrı adı altında gizlenmeye çalışılması ve işini yapan gazetecilere tehditler savrulması, akabinde susturulmaları tarihte ilk kez rastladığımız bir şey değildir. Gazeteciliği öğrendiğimiz derslerde de sıkça karşımıza çıkan baskı ve sansüre artık yeter demenin vakti geldi de geçiyor. Bu tür baskı ve sansür mekanizmalarına karşı isyankâr bir tutum sergilemek ve gerçeklerin peşine düşmek biz iletişimcilerin başlıca görevidir.
“Kurulduğu günden beri birçok önemli projeye imza atmış ve medya sektörü içine birçok önemli ismi kazandırmış Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin akademisyenlerinin de aynı hassasiyeti göstererek sadece Can Dündar’a değil, derslerde öğrettikleri ‘Gazetecilik Anlayışına’ da sahip çıkmaları en büyük temennimizdir. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ anlayışının yıkılıp, yerini gerçek gazetecilik anlayışına devretmesini, patron – işçi ilişkisi değil bilim üreten insanlar olarak özgür ve eşitlikçi bir dille haksızlığın karşısında durmayı esas alan bir ilişkiyle karşılaşmayı hak ediyoruz." (BK)