İHD'nin tasarıya ilişkin olarak yaptığı açıklama şöyle:
* 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen katliamla beraber cezaevlerinde inanılmaz boyutlara tırmandırılan mahpuslar üzerindeki terör meclise sunulan yeni yasa tasarısıyla daha da artırılmak istenmektedir.
"Türk Ceza Kanunu ile Hapishane ve Tevkifhanelerin İdaresi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"yla mahpusların cezaevlerindeki hak gasplarına ve insanlık dışı baskılara yönelik direnme haklarının engellenmesi, gayrımeşru gösterilmesi hedeflenmektedir.
Amaç mahpusları cezalandırmak
* Tasarı,cezaevlerindeki insanlık dışı koşulların sona erdirilmesini değil, buna karşı yapılan açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerinin engellenmesini, cezaevlerinde sürdürülen tecrit politikasını kabullenmeyen, bir lütuf değil hak olması gereken sosyal iletişimin koşullara, rehabilitasyona, tretmana bağlanmasını reddeden mahpusları ve demokratik kamuoyunu cezalandırma amacını da içinde barındırmaktadır.
* Tasarının 5. Maddesinde; Tedaviyi kabul etmeyen açlık grevcilerine cezaevinde doktor gözetiminde ve cezaevinde olanak bulunmadığı halde de hastanede zorla müdahale yapılması öngörülmektedir.
* Hatta maddenin 5. Fıkrasında "kurum tabibinin zamanında müdahale edememesi veya gecikmesi hükümlü ve tutuklu için hayati tehlike doğurabilecek ise, bu tedbirlere ikinci fıkrada belirtilen şartlar aranmaksızın başvurulabilir" denilerek açlık grevcilerine her zaman ve cezaevinde çalışan herkes tarafından müdahale imkanı yaratılmaktadır.
* Bu düzenleme de tasarının genel gerekçesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. ve Anayasanın da 17. Maddesinde belirtilen yaşam hakkının korunması ilkesine dayandırılmaktadır.
* En başta söylemek gerekirse son on yılda cezaevlerinde onlarca mahpusu döverek, işkence ederek katleden ve bunu her fırsatta savunan, çözüm için başvuran aileleri "gebersinler" diye kovan bir anlayışın yaşam hakkı ilkesini gerekçe göstererek düzenlemelere gitmek istemesi samimi bir davranış olamaz.
Nitekim tasarının hedefledikleri görüldüğünde de niyetin yaşam hakkını savunmak olmadığı, mahpusların zulme karşı direnme hakkının engellenmek istendiği görülecektir.
Tasarı hak eylemlerine karşı
* Çünkü tasarı, bugün Türkiye cezaevlerinde mahpusların karşı karşıya oldukları sosyal tecrit, avukatlarla ve yakınlarla görüşlerin engellenmesi, savunma hakkının kısıtlanması, sağlık-beslenme hizmetlerinin yetersizliği, eğitim hakkının kısıtlanması gibi olumsuzlukları düzeltmeyi değil, mahpusların bu hak gasplarına yönelik bedenleri, canları pahasına giriştikleri açlık grevleri ve ölüm orucu eylemlerini sona erdirmeyi amaçlamaktadır.
* Ancak bilindiği gibi çağdaş hukuk, devletten kaynaklı teröre ve baskılara karşı bireylerin, toplumların direnmesini hak olarak görmekte, meşru kabul etmektedir.
* Bu anlayışa göre hukuk, evrensel insan haklarını içermeli ve korumalıdır. Hukuk zulmü savunuyorsa ya da ortada bir hukuk devletinden bahsetmek mümkün değilse isyan haktır.
* Bu genel kabulü en somut bir şekilde ifade eden metinlerden biri olan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin önsözünde de, "İnsanların zulüm ve baskı yöntemlerine karşı son bir çare olarak isyana başvurmamaları için insan haklarının hukuk devletiyle korunması" ilkesinden bahsedilmektedir.
* Bugünkü hücre sisteminde mahpusların hak gasplarına, insan hakları ihlallerine karşı direnme olanakları son derecede sınırlanmış bir durumdadır. Mevcut hukuk düzeni ve yeni uygulamaya sokulan infaz yargıçlığı, denetleme kurulları kesinlikle bir güvence olamamaktadır. Dilekçeler hiçbir işe yaramamakta, kamuoyu yaşanan sorunlara duyarsız kalmaktadır. Bu durumda mahpuslar son çare olarak ölüm orucu, açlık grevi eylemlerine yönelmektedir. Kabul edelim etmeyelim direnme haklarını kendi bedenlerine zarar vererek yerine getirmektedirler.
İnsan onuruna saygı
* Tasarıyla yaşam hakkı savunulmamaktadır. Çünkü yaşamak sadece nefes almak değil aynı zamanda insan onuruna saygılı bir tarzda evrensellik kazanmış hakları kullanabilmektir de... Yasa koyucu dolayısıyla bu faaliyetiyle yaşam hakkını güvence altına almamakta yalnızca ölüme izin vermemek istemektedir.
* Tasarının yasalaşması yüzyılların birikimiyle oluşan direnme hakkını ortadan kaldırma, mahkum etme sonucunu doğuramayacak olsa da yeni baskıların ve ihlallerin yaşanacağı da açıktır.
* Tasarının gerekçesinde açlık grevlerine müdahale için Tokyo ve Malta bildirgelerine de atıfta bulunulmaktadır. Ancak çok açıktır ki, bu bildirgelerde doktorların ya da sağlık görevlilerinin açlık grevlerine müdahaleye zorlanamayacağı hükümleri yer almaktadır. İnisiyatif her halükarda doktora aittir ve hiçbir görevlinin bu konuda emir verme, zor kullanma yetkisi bulunmamaktadır.
Batıda zorla müdahale
* Tasarı aynı şekilde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kararlarına da göndermelerde bulunmaktadır.
Tasarı gerekçesinde Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, İspanya, İsviçre ve Portekiz gibi ülkelerin hukuklarında açlık grevinde bulunanlara doktor kararıyla zorla müdahale yapılacağı hükümlerinin bulunduğu da iddia edilmektedir.
* Ayrıca zorla müdahale ile ilgili olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kararları dayanak olarak gösterilmektedir.
Bilindiği gibi devlet ne zaman gerici düzenlemeleri yaşama geçirmek istese Avrupa ve Amerika hukukunda bulunan çağdışı, insan haklarına aykırı hükümleri örnek göstermektedir.
* Bu gerçeğin dışında ifade edilmesi gereken diğer bir nokta da Avrupa ya da Amerika'nın insan hakları alanında standartları temsil edemeyeceğidir. Avrupa Konseyi ya da Birliği'nin, ABD'nin insan hakları alanında tartışılan, reddedilen bir çok uygulamaları mevcuttur. Her zaman çifte standartlı davranabilen bu çevreler değil bağımsız, demokratik kurum ve kişiler, çevreler referans olarak alınmalıdır.
Hapisle cezalandırma
* Tasarının 2.Maddesinde; "ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunan hükümlü ve tutukluların haberleşmelerini, ziyaretçileriyle görüşmelerini, iyileştirme ve eğitim programları çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve iş yurdu çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalarını, kurum tabibince muayene ve tedavi edilmelerini, müdafi veya avukat tayin etmelerini, bunlarla görüşmelerini, salıverilenlerin kurum dışına çıkmalarını her ne suretle olursa olsun engelleyenler, hükümlü ve tutukluları bu fiillere teşvik edenler, bu yolda talimat verenler, mevzuatın hükümlü ve tutuklulara tanıdığı sair her türlü görüşme ve temas olanaklarını engelleyenler"in hapisle cezalandırılacağı öngörülmektedir.
* Tasarı,haklarını savunan mahpusların serbest iradelerini kullanamadıklarını varsayarak lider olarak görülen belli sayıdaki mahpusları ve ayrıca insan hakları ve özgürlükleri noktasında düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan demokratik kamuoyunu cezalandırmayı amaçlamaktadır. Böylelikle de tasarının asıl hedeflerinden biri izolasyonun dışarıya da taşınmasının yasal güvencesinin sağlanmasıdır. Bunun için bugüne kadar uygulanan şiddete dayalı terör ortamının hukuki belgesi oluşturulacaktır.
* Ancak bilindiği gibi mahpusların cezaevlerinde haberleşmelerinin, ziyaretçi ve avukatlarıyla görüşmelerinin, sosyal ve kültürel faaliyetlere katılmalarının vb. önündeki en büyük engel mevzuat ve cezaevi görevlilerinin tutumlarıdır.
Bakanlık cezalandırılmalı
* O yüzden tasarının yasalaşmasıyla yasanın metnine ve ruhuna uyulacak olursa ilk cezalandırılacak olan bakanlık ve cezaevi görevlileri olmalıdır.
* Tasarının 4. Maddesinde; mahpuslara sağlıklı, yeterli kaloride ve makul çeşitlilikte besin verileceği, içme suyu sağlanacağı belirtilmektedir. Mevcut yasa ve hukuki belgeler de zaten böyle bir düzenlemeyi gerekli kılmaktadır. Ancak bugüne değin cezaevlerinde yeterli beslenme hiçbir şekilde sağlanabilmiş değildir.
* Bakanlık İnternet sitesinde F tiplerindeki günlük menü hakkında açıklamalar yapsa da gerçek besin miktarı açıklananın ancak yarısı durumundadır ve gıdalarda çeşitlilik de bulunmamaktadır. Bir çok cezaevinde sular çok kısıtlı ve pis akmaktadır. Örneğin Tekirdağ F tipi cezaevinde soğuk su günde yarım ya da bir saat akmakta, sıcak su haftada bir gün bir saat verilmektedir.
Kantinler yetersiz ve pahalıdır. Mahpuslara dışarıdan alış veriş imkanı tanınmamaktadır, ailelerin getirdikleri yiyecek ve giyecekler içeri alınmamakta, tutuklu ve hükümlüler bir kez de yokluğa, açlığa mahkum edilmektedir.
Herkes aranacak
* Tasarının 6. Maddesi; sıfatları ne olursa olsun ceza infaz kurumları ve tutukevlerine giren herkesin aranacağını hüküm altına almaktadır.
Müdafi ve avukatların savunmaya ilişkin olduğu yazılı olarak beyan edilen belge ve dosyalarının aranamayacağı, ancak şüphe halinde hakimin, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de cumhuriyet savcısının kararı ile arama yapılacağı belirtilmektedir.
* Savunmaya ilişkin belgelerin savcılarca incelenmesi silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Savunmanın karşısında olan bir tarafa savunmadan üstün yetkiler tanımak hukukun ilkelerine aykırı bir düzenlemedir.
* Ayrıca olağan bir düzenleme olarak savunmaya ilişkin belgelerin aranamayacağı ilkesinin yasalaştırılıyor olmasının da çok fazla bir anlamı bulunmamaktadır. Bu hak cezaevlerinde her zaman için ihlal edilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Zira mevcut Avukatlık Yasası'na göre avukatların üzerinin, evraklarının hiçbir şekilde aranamayacağı belirtilmesine rağmen özellikle F tiplerinde bu açık yasa, hükmü bugüne değin uygulanamamıştır. Avukatların üzeri ve evrakları aranmaktadır. Türkiye'nin bırakalım hukuk devleti olmamasını bir yasa devleti dahi olmaması bu tür yasal düzenlemelere güven duyulmasını mümkün kılmamaktadır.
Zorla rehabilitasyon ve ıslah
* Tasarının genel gerekçesinde infaza ilişkin yapılan bu değişikliklerin amacının "işledikleri suçla toplumsal yaşama uyumsuzluk göstermiş ve yargı organlarınca suçluluğu tespit edilmiş olan hükümlüleri uygun bir iyileştirme ve eğitim süreci içinde toplumsal yaşama hazırlamak ve toplumla bütünleşip bir daha suç işlemelerinin önüne geçmek ve uyumlu bir kişi haline gelmelerini sağlamak" olduğu belirtilmektedir. Bu amaç savunulurken de Birleşmiş Milletler ve Avrupa belgelerine atıfta bulunulmaktadır.
* Yani mahpusların rehabilitasyonunun, ıslahının sağlanmasının hedeflendiği anlatılmak istenmektedir.
* Ancak hükümlü de olsa bir kişinin zorla ıslahı, rehabilitasyonu, eğitilmesi kabul edilebilecek bir durum değildir. Bireyler düşünce ve inançlarını serbest iradeleriyle, kendilerine sunulan zengin, çeşitli seçenekler arasından tercihler, yorumlar yaparak oluşturmalıdır.
Türkiye'nin imzaladığı sözleşmeler
* Türkiye'nin de imzaladığı Kişi Hakları ve Siyasal Haklar Sözleşmesi'nin 18. Maddesinde zorla eğitimin olamayacağı şöyle açıklanmaktadır:
* "Hiç kimseye bir din ya da inanca sahip olma ya da seçtiği bir ya da inancının benimseme özgürlüğünü zedeleyici baskıda bulunulamaz".
* Üstelik yasa koyucunun siyasi mahpusları toplumla uyumsuz ilan etme, onları iyileştirme, eğitme, toplumsal yaşama hazırlama söylemi oldukça iddialı görünmektedir. Topluma maddi manevi hiçbir olumlu yaşam alanı sunamayan, iyi örnek olamayan bir rejimin kendini normal, uyumlu kabul etmesi ve olumsuzluklara karşı çıkanları iyileştireceğini, eğiteceğini söylemesi inandırıcı olamaz.
Ayrıca sürekli atıfta bulunulan BM ve Avrupa kaynakları gerçekte mahpusun dört duvar arasına konulmuş olmasını yeterli bir ceza olarak görmekte, daha ağırlaştırıcı yaptırımları kabul etmemektedir.
Hapishaneler olacak
* Birleşmiş Milletler Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar madde 57: "... cezaevi sistemi, geçici olarak haklı görülebilecek ayırmalar ve disiplinin sağlanması dışında, durumun doğasında varolan sıkıntıyı ağırlaştıramaz" derken madde 60'ta ise "Kurumun uyguladığı rejim, mahpusların sorumluluğunu azaltmadan veya insan onuruna gösterilen saygıyı düşürmeden, hapishane yaşamı ile özgür yaşam arasındaki farkı asgariye indirmeye çalışır" hükmü yer almaktadır.
* Sonuç olarak hapishanesiz, kapatılmasız bir dünyayı savunuyor olsak da hapishane olgusunun daha uzun bir süre varlığını sürdüreceği gerçeğinden hareketle kapatılma sisteminin dört duvar dışında ek bir ceza getirmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
* Bu genel ilkenin çiğnenmesi, ihlallerin varlığı durumunda da insanlık tarihinin gelmiş olduğu düzey, evrensel hukuk ve insan hakları ilkeleri mahpuslara hiç kuşkusuz direnme hakkını tanımaktadır. Hiçbir gücün bunu engelleyebileceğine inanmıyoruz.(NA)