TECRİT ya da F Tipi İnfaz Sistemi
19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevinde gerçekleştirilen katliamdan çok önce insan hakları savunucuları inşaatları sürmekte olan hücre sistemi cezaevlerinin başta tecrit olmak üzere insanlıkdışı yönlerini gözler önüne sermek için yoğun bir çalışma içine girdiler.
Türkiye ve dünyada daha önce yaşanan ve halihazırda uygulamada olan örnekler ortaya konularak hücrelerle devletin neyi amaçladığı, muhalif mahpuslarına nasıl yaklaştığı anlatılmaya çalışıldı.
Sistem de kendi cephesinden propaganda çalışmaları yürüttü. Gazeteciler, köşe yazarları, çeşitli meslek kuruluşlarının üyeleri, mahpus yakınları ve ilgili kişilere F tipi cezaevleri gezdirilerek buraların ne kadar konforlu, lüks, insancıl ve rahat yerler oldukları anlatıldı.
Çiçekleri ve masa örtüleriyle birlikte tanıtılan hücreler mahpusların tüm ihtiyaçlarını karşılayacaktı. Gösteri bittikten sonra hücrelere bir daha asla çiçek girmedi.
Bugün hücrelere giremeyen sadece çiçekler değil.
Hücreler bugün kitapsız, türküsüz, dostsuz, sohbetsiz ve yalnız.
F tipi cezaevleri ortaçağdan kalma kapatılma mantığıyla insanın insana uyguladığı en yoğun şiddet araçlarından biri durumunda.
Şehirlerden, yerleşim yerlerinden, yüreklerden ve bilinçlerden uzak mekanlarda buz gibi bir sessizlikle beraber açlık, ölüm ve yalnızlık hüküm sürüyor. Renkler sadece mahpusların yalnızlıklarında büyüttükleri umutlarında boyveriyor. Açlık ve ölüm pahasına.
Bu çalışmamız dayatılan sessiz şiddeti, yani F tipi infaz sistemini ve buna karşı geliştirilen direnişi 2 yıllık uygulama ertesinde bir kez daha ortaya koymayı amaçlamaktadır.
Uluslararası standartlar - Evrensel ilkeler
Raporumuzun girişinde öncelikle cezaevleriyle ilgili uluslararası standartlardan, genel kabul gören ilkelerden bahsetmek istiyoruz.
Cezaevi yönetimine yön veren uluslararası belgeler daha çok Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Konseyi'ne ait olanlardır. Bunlardan öne çıkanları şunlardır:
1- BM Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar (1955),
2- BM Mahpusların Islahı İçin Temel Prensipler (14 Aralık 1990),
3- BM Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin Prensipler Bütünü (9 Aralık 1988),
4- BM Hapsedilenlerin ve Tutulanların İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Korunmasında Sağlık Personelinin ve Özellikle Doktorların Görevine Dair Tıbbi Ahlak Prensipleri (18 Aralık 1982),
5- Özgürlüğünden Yoksun Bırakılan Küçüklerin Korunması İçin BM Kuralları (14 Aralık 1990),
6- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nce yayınlanan Avrupa Cezaevi Kuralları
Doğrudan cezaevlerine ilişkin olanlar dışında İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi gibi genel kapsamdaki insan hakları metinleri de cezaevi rejimine yönelik ön açıcı ilkeler barındırmaktadır.
Türkiye'nin de imza attığı ama henüz onay işlemlerinin tamamlanmadığı Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi madde 10/1 "Özgürlüklerinden yoksun bırakılan herkese insanca ve kişinin doğuştan sahip olduğu onuruna saygı gösterilerek işlem yapılacaktır" diyerek mahpusların kapatılmış olmalarından dolayı insan haklarından faydalanamayacakları yönündeki görüşlere karşı bir set oluşturmaktadır.
Birleşmiş Milletler Mahpuslara Karşı Davranışta Asgari Standart Kurallar madde 60/1 "Kurum rejimi, tutukluların sorumluluğunu ya da insan olarak onurlarına bağlı saygınlığını azaltıcı cezaevi yaşamıyla özgür yaşam arasındaki ayrımı en aza indirmeye çalışmalıdır" demekle bu yönde daha somut ve açık bir anlayışı ortaya koymaktadır.
Yine bu anlayışla bağlantılı olarak madde 57 "Bir suçluyu dış dünyadan ayıran hapis cezası ve öteki önlemler, bu kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılarak kendi adına karar verme hakkının elinden alınmasından ötürü acı verici bir olaydır. Bu nedenle cezaevi sistemi, haklı gerekçelere dayanan bir sınırlama ya da disiplinin korunması gibi özel durumlar dışında böyle bir durumda bulunmaktan doğan sıkıntıyı daha da artırmamalıdır" hükmünü barındırmaktadır.
Bugün F tipi cezaevleri gerek uluslararası metinlere yansıyan gerekse de konuyla ilgili çevreler tarafından genel kabul gören evrensel ilkelerin tamamen çiğnendiği, insan haklarının dikkate alınmadığı mekanlar durumundadır.
Herhangi bir sübjektifliğe düşme kaygısı olmadan rahatlıkla söylenebilir ki, F tipi cezaevleri, iktidar sahibi çevrelerin kendi güvenlikleri adına mahpusların en temel insani haklarını ellerinden aldıkları, basitçe ve temel olarak yasakların egemen haline getirildiği tecrit ve kapatılma birimleridir.
Sözü daha fazla uzatmadan pratik olarak F tipi Cezaevlerinin nasıl yönetildiğine geçmek istiyoruz.
Yasa Dışı Mevzuat "Master Plan"
F tipi cezaevlerindeki en büyük hukuksuzluk bu cezaevlerinin, hukuka uygun yasa ve diğer mevzuatlar yerine, illegal olarak hazırlanmış ve geçerli onay mekanizmalarından geçmemiş bir "Master Plan"a göre yönetiliyor olmasıdır.
Bugün avukatlar, mahpuslar, mahpus yakınları F tipi cezaevlerindeki uygulamaların yasal dayanağını sorguladıklarında karşılarına sürekli olarak "Master Plan" çıkarılmaktadır. Bir hayalet gibi ortalıkta dolanan, cismi görülmeyen ama infazın kendisine göre gerçekleştirildiği, bazen bir iki maddesi gösterilmek için ortaya çıkarılan bu plan ülkedeki hukuksuzluğun en ciddi örneklerindendir. F tipi cezaevleri çok açıktır ki yasaların, yasalara dayanan tüzük ve genelgelerin geçerli olduğu mekanlar değil, tersine yasal hiçbir geçerliliği bulunmayan master planına göre yönetilen yerler durumundadır. Bu plan bu cezaevlerinde her türlü yasa ve hukuk kuralının üstündedir.
Başta Adalet Bakanlığı yetkilileri, cezaevi savcıları ve yöneticileri olmak üzere tüm yetkililer "Ceza İnfaz Yasası", infaz tüzüğü ve geçerli genelgeler yerine, kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan, kimseye gösterilmeyen, fakat sürekli olarak atıfta bulunulan master planı uygulayarak Anayasa suçu işlemektedirler. Yasaların ve hukukun uygulayıcısı, koruyucusu olması gereken, yasa ve hukuka karşı geldikleri için başkalarının cezalarını infaz eden görevlilerin kendileri ne yazık ki en büyük ihlalci durumundadırlar. Bu durum cezaevi görevlilerine başta avukatlar olmak üzere mahpuslar ve yakınları tarafından sürekli hatırlatılmasına rağmen hiçbir sonuç alınamamaktadır.
Anayasanın 137. maddesi "Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz" demektedir. Bu hüküm hatırlatılmasına, bu şekilde verilmiş emirlerle hareket etmenin hem uygulayanı hem de uygulatanı yasalar önünde sorumlu kılacağı defalarca görevlilere belirtilmesine rağmen, yine avukatların üzerleri yasadışı biçimde aranmakta, savunma evraklarının gizliliği ihlal edilmekte, mahpusların temel hakları yasadışı biçimde, keyfi olarak gasp edilmektedir.
F tipi görevlileri her gün, her dakika görevi kötüye kullanma suçunu işledikleri halde haklarında hiçbir işlem yapılmamaktadır. Bunda en büyük etken Bakanlık yetkililerinin bu yöndeki davranışları cesaretlendirmesi, bizzat yasadışı yönergeler hazırlaması olduğu gibi, Adaleti sağlamakla yükümlü kurumların sorumluları cezalandırmaması, yasa ihlallerini denetlememesidir. Aşağıda bu gerçekliğin ayrıntıları sunulmaktadır.
F Tipi Yasaklar:
Dostluk yasak
Bugün F tipi cezaevlerinde adli ya da siyasi mahpuslar bir ve üç kişilik odalarda tecrit altında tutulmaktadır.
Mahpuslar kendileri dışında en çok iki kişiyle birlikte olabilmekte, bundan başka kimseyle iletişim kurmalarına izin verilmemektedir.
Öyle ki düzenlemeler avukata, görüşe, mahkemeye, doktora ya da başka bir yere götürülürken aynı gerekçelerle hücre dışına çıkartılan mahpuslarla karşılaşmayacakları şekilde yapılmaktadır. İstenmeyen bir tesadüf sonucu bu tür karşılaşmalar gerçekleşirse, mahpuslardan selamlaşmamaları, konuşmamaları, başlarını farklı yöne çevirmeleri istenmekte, bu gerçekleşmezse de zorla yaptırılmaya çalışılmaktadır.
Yani F tiplerinde dostluğun dışında "Merhaba" "Nasılsın" da yasaktır.
Birbirleriyle anlaşamayan mahpuslar 3 kişilik hücrelerde beraber tutulabilmektedir. Yer değiştirme talepleri bazen dikkate alınsa da ısrarlı taleplerin yerine getirilmediği ya da gecikmeli olarak yerine getirildiği sıkça görülmektedir.
Cezaevlerinde yaşam olumlu ya da olumsuz bütünlüklü bir standarda bağlanmış değildir. Yasalar işlevsiz olup bütün yönetim keyfi genelgelerle, idari uygulamalarla sağlanmaya çalışılmaktadır. Çoğu kez genelgeler de dikkate alınmamakta, bütün mevzuatın ardında duran, hiçbir gizlisi saklısı olmayan niyetler fiilen uygulamaya sokulmaktadır.
Yine Adalet Bakanlığı'nın genelgesine göre F tiplerindeki mahpuslar idare tarafından belirlenecek sayılarla spor, atölye, kütüphane faaliyetlerine katılmak hakkına sahiptir. Sol görüşteki siyasi mahpuslar söz konusu hakkı, şarta bağlanmasına, yetersiz olmasına tepki olarak kullanmamaktadırlar. Bolu ve Kandıra F tipindeki İBDA-C mahpusları bakanlığın tanımış olduğu hakları kullanmak istediklerinde de engellerle karşılaşmışlar, sonunda bu hakları kullanmaktan vazgeçmek zorunda bırakılmışlardır.
İBDA-C davasından sanık mahpusların avukatı Ahmet Arslan 30.10.2002 tarihinde derneğimizde yaptığı basın açıklamasında bu konuda şunları ifade etmiştir:
"Bolu ve Kandıra F tipi cezaevlerinde siyasi suçlardan tutuklu bulunan müvekkillerimiz ilk günden bu yana bir direniş göstermemesine, bilakis ortak alanlara ve sosyal faaliyetlere katılma amacıyla uzun süredir ısrarla talepte bulunmalarına ve hatta suç duyurusunda bulunmalarına rağmen bu haklardan yararlanamamışlardır.
Kandıra F tipi cezaevinde tutuklu bulunan müvekkillerimiz yaklaşık 6 aydır bu cezaevinde bulunmaktadır ve geldikleri ilk günden bu yana ısrarla ortak alana çıkmak için talepte bulunmuşlar fakat başarılı olamamışlardır. Hatta keyfi olarak bu haklardan yararlandırılmadıkları için avukatlar vasıtası ile cezaevi müdür hakkında 12.08.2002 tarihinde 2002/8331 Hz. No'lu dosya ile Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuşlardır. Ancak 1 ay kadar önce ortak alana çıkabilmişler ve ne yazık ki aynı davada yargılandıkları arkadaşlarıyla dahi çıkmalarına müsaade edilmemiş, 5'er kişilik (10 değil) gruplar halinde ve kendilerinden farklı siyasi düşüncelere sahip kişilerle çıkmaya zorlanmışlardır. Bu uygulamadan sonra da müvekkillerimiz haklı olarak ortak alana çıkmak istememiştir.
Bolu F tipi Cezaevi'nde 23 Ocak 2002 tarihinden itibaren bu yana müvekkillerimiz bulunmaktadır. Ve o tarihten bu yana ısrarla talepte bulunmalarına rağmen ancak 3-4 ay kadar önce (fakat 10 kişilik gruplar halinde ve her hafta değil) ara sıra ortak alana çıkabilmişlerdir.
Fakat 16.10.2002 tarihinde kendilerine Adalet Bakanlığı ve Cumhuriyet Savcılığı'nın ortak talimatıyla alındığı ifade edilen ve 3'er kişi kalan müvekkillerimin ancak 7 kişilik adli mahkumlarla ortak alana çıkabileceği şeklindeki kararı tebliğ edilmiştir. Ve bu tarihten sonra Bolu Cezaevi'nde tutuklu bulunan müvekkillerimiz de ortak alana çıkmama kararı almışlardır.
Adalet Bakanı'nın 'şartsız, haftada 5 saat ve 10 kişilik gruplarla' diye ifade ettiği ortak alan hakkı bu mudur? Ortak alanlarda sohbet etme hakkından söz edebilmek için ortak alana çıkan kişilerin sosyolojik ve psikolojik bir bağının olması gerekli değil midir? Maksat surat görmekse tutuklular zaten gardiyanların suratını her gün görmektedir!"
Bu ifadeden anlaşıldığı gibi mahpuslar sosyal ve psikolojik bir bağı bulunmayan diğer mahpuslarla ortak alana çıkmaya zorlanmaktadır. Tutuklulara hakları veriliyor, tecrit kaldırılıyor görüntüsü altında tecridin yoğunlaştırılarak uygulanması söz konusudur.
Bolu ve Kandıra F tiplerindeki İBDA-C davasından yargılananlar dışında diğer F tiplerindeki adli mahpuslar da ortak alanlara çıkmak için başvurduklarında aynı uygulamayla karşılaşmışlar ve sadece aynı hücrede bulunan arkadaşları ile alanlara çıkarılmak istenmişlerdir.
Bu nedenle şarta bağlı ortak alanlara çıkma sadece sol ve sağ görüşlü siyasi mahpuslar tarafından değil adli-siyasi tüm mahpuslar tarafından kabul edilmemektedir.
BM Asgari Standart Kurallar değişik maddelerinde mahpusların cezaevi içindeki sosyal yaşamını düzenlemektedir. Madde 27 disiplin kurallarının düzenli toplu yaşam için gerekli olandan fazla olamayacağını belirmektedir, madde 35 grup yaşamını öngörmektedir, madde 78 eğlenme ve kültür etkinliklerine katılma hakkını düzenler.
Gerçekleştirilen bilimsel araştırmalara göre izolasyon kişilerde bir çok tahribatlara yol açmaktadır. Uzmanların görüşlerine göre;
Ruhbilim alanında yapılan araştırmalar, insanların ruh sağlığını koruyabilmesi için uyarana ihtiyaçları olduğunu gösteriyor. Kişi uyarıdan yoksun bırakıldığında, iç dünyasına ait uyaranları (hayaller, rüyalar vb.) dış uyaranlardan yani gerçeklikten ayırt edememekte ve gerçeklik duygusunu yitirebilmektedir. Her insan, kendinden haberdar olan, onu fark eden, etkileşebileceği diğer insan veya insanlara ihtiyaç duyar. Çünkü ancak onların bakışları, sesleri, dokunmaları ile benlik sınırları çizilir. Uzun süre insansız kalmak ben ile ben olmayan arasındaki sınırı bulanıklaştırır, benlik parçalanmasına yol açabilir. Bu parçalanmanın nasıl bir ruhsal acı verdiğinin en çarpıcı kanıtı, tecrit hücrelerindeki bazı mahkumların, işkenceyi hücrede insansız, uyaransız kalmaya tercih etmeleridir.
Sonuç olarak uyarandan yalıtılmış ortamların kişinin ruh sağlığını bozduğunu, çöküntü, saldırganlık, algı sapması, düşünce bozukluğu gibi belirtilere yol açtığı bilinmelidir.
Gelinen noktada yapılması gereken, mahpuslarda bu türlü tahribatlara yol açmamak için Dünya Demokrat Hekimler Birliği'nin de öngördüğü gibi, asgari 15 kişinin (en azından) gece yatma saatleri hariç bir araya gelip sohbet edebilecekleri, yaşamlarını paylaşabilecekleri ortamların yaratılmasıdır.
Ölümlerin engellenmesi amacıyla 4 büyük ilin barosu tarafından öne sürülen ve mahpuslar tarafından da kabul edilen 3 kapı 3 kilidin açılması önerisi gerçekte uluslararası standartları ve insan hakları normlarını karşılayabilecek düzeyde değildir. Ancak bu bile Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilmemekte ve şiddetli izolasyonda direnilmektedir.
Kitap yasak
Kitap insanoğlunun yarattığı kültür hazinesinin en değerli fakat en şanssız araçlarından biridir.
Kitap ortaçağ karanlığına ancak yakılırken ışık saçabilmiştir. İskenderiye'de, Babil'de, Hitler Almanya'sında, Mussolini faşizminde ayinlerle yakılan yine odur.
12 Eylül'ün ilk yasakları kitaplar üzerinedir. Kitap bu dönemde bir suç ve cezalandırma aracı haline gelmiş, sahiplerine zarar vermemek için sobalarda küller, dumanlar dolusu yakılmayı sinesine çekmiştir.
F tiplerindeki sessiz ölümden kitaplar da payını almış durumdadır. Bu cezaevlerinde kitap ve dergiler sayı ve içerik yasaklarıyla karşı karşıyadır.
Mahpuslar yanlarında üç kitaptan fazlasını bulunduramamaktadırlar. Araştırma yapmak, gerektiğinde tekrar karıştırmak, not almak, dönüp tekrar okumak vb. için kitapların hücrede tutulmasına izin verilmemektedir. Aynı uygulama dergiler için de geçerlidir.
Kitapla kendilerini yakabilirler
Radikal Gazetesi 4 Ocak 2002 tarihinde bu uygulamanın gerekçesini şöyle açıklamaktadır:
"ANKARA - Bir süre önce yayımladığı genelgede, cezaevi kütüphanelerinden nasıl yararlanılacağını belirtirken tutuklu ve hükümlülerin odalarında aynı anda en fazla üç kitap bulundurulmasına izin veren Adalet Bakanlığı, eleştiriler üzerine bu kararının gerekçesini açıkladı. Bazı mahkûmların geçmişte kitapları kendilerini yakmak için kullandıklarını ileri süren Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, bu nedenle odalarda bulundurulan kitap sayısının üçle sınırlı tutulduğunu söyledi. Türk, 'Ama kitap sınırlaması aslında yok. Bu üç kitabı aynı günde bile olsa okuyan tutuklu-hükümlü bunları istediği üç yeni kitapla değiştirebilir' dedi."
Bolu F Tipi Cezaevi'nde yakını bulunan Nuray Zor, Kuran-ı Kerim'in de 3 kitap sayısına dahil edildiğini, bunun dışında mahpusların iki kitap hakkı kaldığını belirtmektedir.
Cezaevinden cezaevine, dönemden döneme değişmek üzere yasak yayın statüsü F tipi cezaevlerinde geçerli durumdadır. İlk dönemlerde kesinlikle izin verilmeyen sol içerikli yayınlar üzerindeki yasaklamalar hafifletilmiş durumdadır. Ancak yine de keyfi biçimde, haklarında toplatılma kararı olmayan kitaplar yasak gerekçesiyle cezaevlerine alınmayabilmektedir.
Yakınları tarafından postayla gönderilen yayınlar haftalarca hatta aylarca mahpusa bildirilmemekte, mahpus adına geldiğinden haberi olmadığı kitap ya da dergiyi idareden talep edememektedir.
Mahpusların yazı yazmak, araştırma yapmak için daktilo edinmesine izin verilmemektedir.
F tipi cezaevlerinde uzun süre radyoya izin verilmemiştir. Sadece idarenin merkezi kanalından müzik yayını yapılmıştır. Daha sonra parası ödenmek ve idare tarafından alınmak şartıyla mahpuslara iki kanallı küçük bir el radyosu verilmiştir.
Parası olan mahpuslar hücrelerine televizyon satın alabilmektedir. Ancak ailelerin getirdikleri televizyonlar kendilerine verilmemektedir. Parası olmayan mahpuslara idare televizyon vermediği gibi, ortak alanlarda izlemeleri koşulu da bulunmamaktadır. Mahpuslar ancak idarenin seçtiği kanalları izleyebilmektedir. Dönem dönem kanal çeşidi iyice sınırlanmakta, sadece birkaç kanal izlenebilmektedir. Bir çok F tipinde CNN, NTV gibi kanallar yayınlanmamaktadır.
Müzik yasak
F tiplerinde mahpusların müzik dinlemek üzere teyp, walkman vb. araçları edinmesine izin verilmemektedir. Adli ve siyasi mahpuslar bugün izolasyon hücrelerinde insanlığın en değerli birikimlerinden biri olan müzik hazinesine ulaşamamaktadır.
Yani daha da somutlaştırmak gerekirse, F tiplerinde Mozart, Beethoven, Bach, Zülfü Livaneli, Sezen Aksu, Dede Efendi, Münir Nurettin Selçuk, türküler vd. yasaktır.
Ancak müziğin bir işkence, psikolojik yıpratma aracı olarak kullanılması serbesttir. Tekli hücrelerde kalanlar kapatma ya da sesini kısma imkanına sahip olmadıkları hoparlörler aracılığıyla yüksek sesli arabesk ya da benimsemedikleri ideolojik anlayışa uygun parçaları, marşları dinlemek zorunda bırakılmaktadırlar. Aynı şekilde ana koridora bakan hücrelerde bulunan mahpuslar da sık sık yüksek sesle ideolojik marşlar ya da diğer müzik parçaları dinlemekten şikayetçidirler.
Yakın zamana kadar bu cezaevlerinde müzik enstrümanlarının girmesine izin verilmemekteydi. Şimdi her hücrede bir tane olmak kaydıyla müzik aleti edinmek serbest bırakılmıştır. Ancak küçük grup izolasyonu nedeniyle en fazla 3 kişiden oluşabilecek orkestraya yol açmamak için bir hücrede birden fazla müzik aletinin bulunması yasaktır. Farklı müzik aletleri kullanan mahpuslardan biri ya da ikisi diğer hücre arkadaşı için fedakarlık yapmak zorundadır.
Savunma yasak
F tipi cezaevlerinde en büyük yasaklar zinciri savunma üzerinedir. Bir çok yasa ve hukuk dışı uygulama ile tutuklu ve hükümlülerin en temel savunma hakları hiçe sayılmakta, tüm itiraz ve taleplere rağmen normal, yasal uygulamaya geçilememektedir.
- Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) madde 144'teki "Yakalanan veya tutuklu bulunan kişi vekaletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir" açık hükmüne rağmen F tipi cezaevlerindeki tutuklu mahpuslar avukatlarıyla ilk görüşme dışında vekaletsiz görüştürülmemektedirler.
- Avukatların tutuklulardan vekaletname almaları , bu cezaevleri yerleşim yerlerinin oldukça uzağına kurulduğu için son derece güç ve masraflıdır. Bir çok noter F tipi cezaevlerine gitmek istememekte, yüksek ücretler talep etmektedir.
- Yine CMUK 144 maddede "Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz" denmesine rağmen sanıklar ya da avukatları cezaevi görevlilerinin denetimi dışında birbirlerine dava ile ilgili evraklarını verememektedirler. Mahpusların avukatlarına götürmek için yanlarında getirdikleri ya da avukatlarından aldıkları dava evrakları ya da dilekçeler görevliler tarafından incelenmekte, keyfi biçimde bu alışverişe izin verilmeyebilmektedir. Aynı şekilde avukatların yanlarında getirdikleri evraklar görevlilerce incelenmek istenmekte, bununla ilgili olarak sürekli tartışmalar yaşanmaktadır.
- Avukatla görüş süreleri oldukça kısa tutulmaktadır. Bir avukat müvekkilini çağırdıktan sonra 15-20 dakika gelmesini beklemektedir. Üç kişiyle görüşecek bir avukat bu durumda yaklaşık bir saat boşuna beklemektedir. 368 kişilik cezaevlerinde sadece 9 avukat görüş odası bulunmaktadır. Bu sayı kimi zaman yetersiz kalmakta, sıra beklenmektedir. Ortalama görüşler en fazla yarım saat olmaktadır. Çoğu kez 5-10 dakikalık görüşlerle yetinilmektedir.
- Aynı davadan yargılananlar tecrit uygulaması nedeniyle avukata beraber çıkarılmamaktadır. Bu durum savunma hakkının önemli bir derecede ihlalidir. Bazı F tiplerinde birden fazla avukat müvekkilleri ile aynı anda görüşebilirken bazılarında buna izin verilmemektedir.
- Mahpuslara ana davaları dışındaki davalarının günleri ve davaların neye ilişkin olduğu bildirilmemektedir. Günün beklenmedik anlarında mahpuslar "Mahkemeniz var" denilerek hücrelerinden alınmakta ve hiç hazırlık yapma olanağına sahip olmadan, davacı ya da davalı oldukları duruşmalara götürülmekte ya da ifadelerine başvurulmak istenmektedir.
- Avukatlık Kanunu madde 58 "Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında avukatın üzeri aranamaz" demesine rağmen F tipi cezaevlerinde avukatların üzerleri cezaevi girişinde aranmaktadır. Bu konuda bugüne kadar yapılan idari itirazlar, bakanlık nezrindeki girişimler ve suç duyuruları bir sonuca ulaşmamıştır.
Örnek olaylar:
1) Avukatların üzerini arayan kamu görevlileri açık suç işlemesine rağmen bugüne kadar bu suçtan dolayı yargılananlar, haklarında soruşturma açılanlar olmamıştır. Tersine Avukatlar Mihriban Kırdök, Gül Altay, Fatma Gül Yolcu ve Sevim Akat Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2001/171 esas, 2002/140 karar sayılı dosyasında aramaya karşı çıktıkları görevli memura hakaret iddiası ile yargılanmışlar, yargılama sonucunda beraat etmişlerdir.
Bu yargılama yasadışı olan avukat aramasının mahkeme kararlarına geçmesi ve yapılan aramaların insan onuruna aykırı niteliğinin gözler önüne serilmesi için önemlidir.
Örneğimizdeki yargılamada avukatlardan şikayetçi olan infaz memuru Gülcan Kiraz mahkeme tutanaklarına da geçen ifadesinde "müvekkilleri ile görüşen avukatları da aradıklarını, elle aradığı kişilerin vücudunun tamamını arayarak aranan kişinin tamamında dolaştığını, ... cinsel organları da elle aradıklarını, aramayı üstten yaptıklarını, bayanların pedi olup olmadığı dışarıdan belli olduğundan bayanlardan pedini kendisine göstermesini istediğini,ancak pedin belli olmaması halinde ped mi yoksa başka bir şey bulunup bulunmadığını kontrol ettiğini" kabul etmektedir.
Yine aynı dosyada tanık olan Nazife Paşalıoğlu da ifadesinde avukatların cezaevine girişte üzerlerinin arandığını bu aramanın "önce vücudun her tarafının elle yoklaması sureti ile yapıldığını, elle yoklamadan bayanın iç çamaşırı içinde pet olduğu anlaşılması halinde arkası döndürülerek iç çamaşırı bir miktar aşağı indirilip pedine bakıldığını" kabul etmekte, açık yasa hükmüne rağmen bu arama biçimini savunmaktadır.
2) İstanbul 3 no'lu DGM'de görülen 1995/301 esas sayılı davada sanıklardan Hüseyin Tut vekili avukat Gülizar Tuncer müvekkiline vermek üzere yanında getirdiği evrakların yasadışı denetime tutulduğunu, okunduğunu, müvekkilinin yanında kalem ve kağıt bulundurmasına izin verilmediğini belirterek İnfaz Yargıçlığından bu uygulamanın kaldırılmasını ve hukuka uygun hale getirilmesini, Cumhuriyet Savcılığından da sorumlular hakkında gerekli işlemlerin yapılmasını talep etmiş ancak bir sonuç alamamıştır.
Aynı davada sanık Hüseyin Tut 4 Ekim 2002 tarihli duruşmada cezaevinde avukatlarına savunma ile ilgili evraklarını veremediğinden dolayı bunları yanında getirdiğini ve gizli olması gereken bu evrakların mahkeme huzurunda avukatına verilmesini istemiş, ancak bu talep mahkeme heyetince "sanığın mahkeme heyetine yazdığı, avukatının dosyaya konulmaksızın huzurda tarafına verilmesini talep ettiği, fotokopisini istemediği yazılı belgenin cezaevi yönetiminin getirdiği tedbirlerin denetlenmeksizin mahkemece izole edilmesi, ortadan kaldırılması anlamını taşıyacağı, mahkemenin aracı olduğu belgenin içerik ve niteliğinin denetlenmeksizin sanık vekiline ulaştırılmasının görevi olmadığı gibi istemin hukuka da uygun bulunmaması" gerekçesiyle kabul edilmeyerek evraklar mahkeme dosyasına konulmuş, böylece mahkeme de F tiplerinde yaşanan suça ortak olmuştur.
3) Tekirdağ Cezaevi'nde tutuklu Ercan Tilmaş'ın Avukatı İbrahim Ergün'e gönderdiği 02.01.2002 tarihli mektup avukatlara gönderilen diğer yüzlerce mektup gibi kanunen yasak olduğu halde "Görüldü" ibaresi ile damgalanarak incelenmiş, mektuptaki kimi bölümler cezaevi idaresi tarafından karalanmıştır.
4) Bolu F tipi cezaevinde 09.08.2002 tarihinde avukatı Ahmet Arslan ile görüşen İBDA-C davası sanığı M. Akif Turan dava dosyasını avukatına vermek istemiş ancak görevliler buna izin vermemiştir. Daha sonra görüştüğü cezaevi savcısı, M. Akif Turan'a dava dosyasını ancak posta yoluyla avukatına gönderebileceğini bildirmiştir.
5) Av. Gülizar Tuncer 07.06.2002 tarihinde Bolu F Tipi Cezaevi'ndeki müvekkili Bülent Parmaksız ile görüşmeye geldiğinde dış kapıda askerler tarafından detektörle üst aramasına tabi tutulmak istenmiş ve bilgisayarla GBT kontrolü yapılmıştır. Bu uygulamaların yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, ayrıca kadınlar için aramanın kadın infaz memurları tarafından yapılabileceğini buradaki askerlere ve yetkili komutana bildirmesine rağmen Av. Tuncer'in yasalara uygun bir tarzda içeri girmesi ve müvekkili ile görüşmesi engellenmiştir. Gülizar Tuncer'in görevli askerler hakkında yaptığı suç duyurusu 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereğince soruşturma izni alabilmek için savcılık tarafından Bolu Valiliğine gönderilmiş Valilik, 27.08.2002 tarih ve 52 no'lu kararıyla soruşturma izni vermemiştir.
6) Tekirdağ F tipi cezaevinde tutuklu müvekkili Ercan Tilmaç ile 03.08.2001 tarihinde görüşen Avukat İbrahim Ergün'den cezaevi idaresinin, ikinci görüşmede vekaletname getirmesi istenmesi üzerine Av. Ergün CMUK 144. maddedeki "yakalanan ve tutuklu bulunan kişi vekaletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duymayacağı bir ortamda görüşebilir" hükmünü hatırlatmış ancak itirazı reddedilmiştir. İbrahim Ergün bunun üzerine aynı gün Tekirdağ İnfaz Hakimliği'ne başvuruda bulunarak "açıkça yasaya ve hukuka aykırı olan bu uygulamanın 4675 sayılı yasa hükümlerine göre DURDURULMASINA, karar verilmesini talep" etmiştir. Bunun üzerine Tekirdağ İnfaz Hakimliği 14.08.2001 tarih ve 2001/44 müt. Sayılı lehe olan kararı ile cezaevi idaresinin avukatlardan vekaletname aranması yönündeki kararını iptal etmiştir.
Bu karar savcılığın 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu'nun 6. maddesindeki hak düşürücü süre olan 7 gün içinde görevli Ağır Ceza mahkemesine itiraz etmemesi üzerine kesinleşmiş, ancak uygulama cezaevinde yasalara ve mahkemenin açık hükmüne rağmen aynı şekilde devam ede gelmiştir.
Durumu araştıran Av. Ergün savcılığın usulsüz bir şekilde hak düşürücü süreden çok sonra 10.10.2001 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz ettiğini ve bu mahkemenin, sürenin geçmiş olmasına, yasadaki açık hükme rağmen aynı gün 2001/ 481 müt. Sayılı karar ile itirazı kabul ettiğini öğrenmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi hukuka açıkça aykırı kararında uygulamanın "hakkın suiistimaline meydan verebileceği" gibi hakkı tamamen ortadan kaldırıcı bir yorumda bulunmuş ve kendisini yasa koyucu yerine koyarak CMUK'u tamamen çiğneyerek "cezaevlerindeki tutukluların avukatlarıyla görüşmelerinde ilk görüşmede vekaletname sorulmamasına, daha sonraki görüşmelerde avukatlarca vekaletname ibraz edildiğinde görüşme yaptırılmasına" şeklinde ibarede bulunmuştur. Olay F tiplerindeki hukuksuzluğun en çarpıcı göstergelerindendir.
Cezaevi idaresi açıkça yasaya aykırı uygulama yapmakta, bunu ortaya koyan infaz hakimliğinin kararını uygulamamakta, savcılık infaz hakimliğinin kararının takipçisi olmadığı gibi, bu karara karşı süresi geçtikten sonra itiraz etmekte, Ağır Ceza Mahkemesi de süre yönünde başvuruyu reddetmediği gibi yasalara tamamen aykırı bir kararla yetkisi olmadığı halde cezaevi idaresine yasadışı uygulamayı uygulama yetkisi vermiştir.
Av. İbrahim Ergün son yol olarak 13.02.2002 tarihinde Adalet Bakanlığı'na başvurarak Tekirdağ Ağır Ceza Mahkemesi'nin yasalara aykırı kararının yazılı emir yoluyla bozulmasını talep etmiştir. Başvurusunu İstanbul Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi eliyle Tekirdağ Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderen Av. Ergün'ün bu kararı doğrudan Adalet Bakanlığı'na iletilmesi gerekirken Tekirdağ Ağır Ceza Mahkemesi bu dilekçeyi Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı'na göndermiş, dilekçe de savcılıkta kaybolmuştur. Av. Ergün raporumuz hazırlandığı sırada girişimlerine devam etmekteydi.
7) Kandıra F tipi Cezaevinden derneğimize 07.11.2002 tarihinde mektupla başvuruda bulunan İsmail Yılmaz "avukat ve aile görüşlerine çıkışta kağıt kalem yanımıza alınmasına izin verilmemektedir, bunun hiçbir makul gerekçesi olamaz. Bu nedenle not alamıyoruz ve dolayısıyla sağlıklı bir savunma yapamıyoruz, bu savunma hakkımızın engellenmesi demektir. Avukat görüşü hastane ve mahkeme gidişlerinde saatimizi bile yanımıza almamızın engellenmesi tamamen traji komik bir uygulamadır" demektedir.
8) "F tipi cezaevinde mektuplar karıştırıldı
Edirne F tipi Cezaevi'nde yaşanan son olay, tutuklu ve hükümlülerin haberleşme ve savunma hakkının ne derece ihlal edildiğini açıkça ortaya koyuyor. Verilen bilgiye göre, Avukat Gülendam Şan, Edirne F tipi Cezaevi'ndeki Müvekkili Hasan Hüseyin Mert'ten gelen mektup zarfını açınca başka tutukluya ait bir mektupla karşılaştı. Çünkü, idare tarafından okunup denetlenmesinin ardından Gülhane Postanesi'nden 27 Haziran 2001 tarihinde postaya verilen Hasan Hüseyin Mert'in mektubu başka bir siyasi hükümlü olan Hasan Koçoturan'ın mektubuyla karışmıştı. Avukat Gülendam Şan, gazetemize yaptığı değerlendirmede, avukatla müvekkili arasındaki yazışma hakkının engellenmesinin yasalara aykırı olduğuna dikkat çekerek, savunmaya yönelik saldırıların sıklıkla yaşandığını anlattı." (Evrensel Gazetesi 01.07.2001)
Görüş yasak
F tipi cezaevlerinde görüşler önemli kısıtlılıklar ve yasaklarla gerçekleşebilmektedir. Yakın akrabalar dışında görüşlere izin verilmemektedir. Anne, baba, kardeş, kardeş çocukları, eş, çocuk, büyükanne ve babalar, teyze-dayı-hala-amcalar, 1. derece sıhri hısımlar (kayınbaba, kayınbirader, baldız vb.) dışında akrabalarla görüş yasaktır. Türkiye'de akrabalık ilişkilerinin yoğunluğu dikkate alındığında bu çerçeve oldukça dardır.
Arkadaşlarla görüş de doğal olarak yasak kapsamındadır. Bireylerin kimi kez en yakın akrabalarından bile kendilerine yakın olan arkadaşları F tipi cezaevlerine girememektedir.
Aynı şekilde resmi evlilikleri olmayan eşler, nişanlılar, sözlüler de görüşe alınmamaktadır.
Mahpusların haklarıyla ilgilenen toplumsal kuruluşların mahpuslarla görüşme hakkı bulunmamaktadır.
Dış dünyayla ilişki Adalet Bakanlığı yetkililerinin sıkça atıf yaptığı BM Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar'da ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş ve mahpuslara bu temel hak tartışmasız tanınmıştır.
Madde 37 "Tutukluların gerekli gözetim altında, aileleri ve yakınları ile haberleşme ve görüşme yoluyla ilişki kurmalarına izin verilir" demektedir.
Madde 61'de "Tutuklulara, onları toplumdan dışlayacak biçimde değil, toplum içinde yer almaya devam edecekleri biçimde davranılırı. Bu nedenle toplumsal kuruluşların, olabildiği durumlarda, tutukluların topluma yeniden kazandırılmaları işinde kurum görevlilerine yardımcı olmaları sağlanmalıdır. Her kurumun, tutuklunun ailesi ve yararla toplumsal kuruluşlarla tüm olumlu ilişkilerini koruyup gelişritme işini üstlenmiş sosyal hizmet uzmanlarıyla ilişkisi bulunmalıdır" hükmü yer almaktadır.
Madde 79 "Tutukluyla ailesi arasında her ikisinin de yararına olacak ilişkilerin korunup geliştirilmesine özen gösterilir" derken,
Madde 80 daha net biçimde " Bir tutuklunun hüküm giymesinden başlayarak salıverilmesinden sonraki geleceği gözönüne alınmalı ve kurum dışındaki kişiler ve kuruluşlarla ailesine ve kendisinin topluma yeniden uyarlanmasına yararlı olabilecek ilişkileri koruması ya da kurması özendirilip desteklenmelidir" ilkesini savunmaktadır.
Bizde ise uygulama tersine işlemekte, bırakalım ilişkilerin korunması ya da kurulmasının özendirilmesi mahpusların dış dünyayla temasının engellenmesi için elden ne geliyorsa yapılmaktadır.
Görüşteki yasakların yanısıra önemli kısıtlamalar ve engeller de sağlıklı görüşü engellemektedir.
- Görüş süreleri oldukça kısıtlıdır. İlk dönemlerde uzun bir süre bir çok F tipinde yarım saat olan görüş hakkı daha sonra 1 saate çıkarılmış olsa da bu zaman, mahpusların ya da görüşçülerin kabinlere geç getirilmeleri nedeniyle 10-15 dakika, bazen daha çok kısalabilmektedir.
- Görüş yerlerinde mahpuslar için sandalye bulunmamaktadır. Hasta ve sakat olanlar görüş boyunca ayakta durmaktadır. Mahpuslar ve yakınları görüş yerlerine kalem kağıt, sigara, çakmak, su yiyecek eşya vb. şeyleri götürememektedir.
- Görüşler telefon aracılığıyla yapılmaktadır. Birden çok görüşçünün varlığı durumunda mahpus sadece biriyle konuşabilmektedir. Görüşme dinleyen görevliler tarafından keyfi biçimde kesilebilmektedir. Kürtçe yapılan konuşmalara izin verilmemekte, bu durumlarda telefon derhal kesilmektedir.
- Görüşçülerin ve mahpusların aranmaları eziyet haline getirilmiştir. Arada çıplak teması engelleyecek bölmeler olmasına rağmen geliş ve gidişlerde üst ve ayakkabılar aranmakta, taraflar taciz edilmektedir. Uygulamalar görüşleri eziyet haline getirmiştir. Bolu F tipindeki mahpuslar aylarca görüş sırasındaki taciz ve eziyetler nedeniyle görüşe çıkmamışlar ya da yakınlarına görüşe gelmemelerini söylemişlerdir.
- Ailelerin görüş için geldikleri F tiplerinde bekleyebilecekleri bir salon ya da kapalı alan bulunmamaktadır. Görüşçüler yazın sıcağında, kışın yağmurunda ve soğuğunda dışarıda beklemek zorunda kalmaktadırlar. Görüşe uzun beklemelerin ardından yorgun argın girilmekte ve aynı olumsuz şartlarda dönülmektedir.
- F tipi cezaevleri yerleşim alanlarına oldukça uzak, ulaşım imkanları zor ve pahalı yerlere inşa edilmiştir. Ziyaretler bu nedenlerle oldukça pahalıdır ve yeteri kadar yapılamamaktadır. Bakanlığın ziyaret günleri bu cezaevlerine servis koyması sorumluluk ve görevi baskıcı ve yasakçı tutumlar nedeniyle kimsenin aklına gelmediği gibi gelse de olumlu karşılanacağını düşünebilmek mümkün görülmemektedir.
Örnek Olaylar:
1) Derneğimize 14.02.2002 tarihinde başvuruda bulunan Elif Doğan'ın anlatımlarına göre Bolu F Tipi Cezaevi'nde ziyaretçilere yönelik aramalar taciz boyutlarındadır. Başvurucunun beyanına göre manto, yelek çıkartılıyor, kafadan başlanarak vücudun her tarafı taciz edilerek aranıyor. Sutyen içine bakılıyor, pantolon içine el sokmak suretiyle arama yapılıyor.
2) Mektup yoluyla Kandıra F tipi cezaevinden başvuruda bulunan İsmail Yılmaz "Haftada bir gün olan ve telefonla yapılan görüşme sırasında görüşme yerinde oturacak sandalye bile yok.Biz ve ailelerimiz bir saat boyunca ayaktayız.Bu da tam bir işkenceye dönüşmektedir.Birinci derece görüşçülerimiz dışında ikinci derece de olan görüşçülerimiz içeriye alınmamaktadır. Aile ve avukatlarımız X-ray cihazından geçtiği halda elle ayrıca onur kırıcı aramaya maruz kalmaktadır."demektedir.
Kısıtlılıklar
F tipi cezaevlerinde kimi temel haklar yok sayılırken kimileri de önemli kısıtlılıklarla karşı karşıya bulunmaktadır.
Haberleşme
Mahkum olsun özgür olsun bir bireyin en temel haklarından biri de diğer insanlarla haberleşebilmektir. Yukarıda belirttiğimiz gibi BM Asgari Standartlar madde 80'de "Bir tutuklunun hüküm giymesinden başlayarak salıverilmesinden sonraki geleceği gözönüne alınmalı ve kurum dışındaki kişiler ve kuruluşlarla ailesine ve kendisinin topluma yeniden uyarlanmasına yararlı olabilecek ilişkileri koruması ya da kurması özendirilip desteklenmelidir" demektedir.
Ancak bugün F tiplerindeki uygulama çok farklı yöndedir.
Mahpusların gönderdikleri ya da kendilerine gelen mektuplar keyfi biçimde karalanmakta, sansür edilmekte, bazen tamamen imha edilmektedir.
Özellikle gazetecilere, köşe yazarlarına yazılan mektuplar imha edilmekte ya da anlam ve konu bütünlüğü kaybolacak denli karalanmaktadır.
En çok karalanan bölümlerden biri de şiirlerdir.
Yaşanan ihlallere ait aktarımlar, "hücre", "işkence" vb. gibi sözcükler ve daha bir çok konuyla ilgili yazılar denetimden geçememektedir.
Avukatlarla yazışmalar yasa gereği denetime tabi olmaması gerekirken denetlenmekte yine aynı sansür akıbetine uğramaktadır.
Mektuplara iliştirilen kurumuş çiçekler de denetime takılmakta, F tiplerine kuru, kağıda yapıştırılmış da olsa çiçeklerin girmesine izin verilmemektedir. Bu cezaevleri açılmadan önce basına gezdirilirken hücrelerdeki masaların üzerine konulan vazo içindeki çiçekler bu mekanlara giren ilk ve son çiçekler durumundadır.
Aynı cezaevinde bulunan mahpusların birbirleriyle yazışmaları da ancak posta yoluyla olmaktadır. Bir mahpus yan hücresindeki birine idare eliyle bir mektup ulaştırmak istediğinde mektubunu normal olarak postaya vermek ve ulaşması için en az 3-4 gün beklemek durumundadır.
İdare denetiminden geçmiş mahpuslara gelen mektuplara, aramalarda, asker ya da infaz memurları tarafından el konulabilmektedir. Mahpuslar için manevi değeri büyük olan bu mektuplar görevliler tarafından yok edilmektedir.
Örnek olaylar:
1) "Sincan F Tipi Cezaevi'nde bir tutuklunun mektubunda yer alan Başbakan Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Ecevit'in karikatürleri, 'nezaket kurallarını aşıyor' denilerek yasaklandı.
Hükümlü Bülent Han, 24 Temmuz günü bir yakınına yazdığı mektubu, gönderilmesi için cezaevi idaresine teslim etti. Han'ın mektubu, Mektup Okuma Komisyonu tarafından incelendi. Komisyonun Disiplin Kurulu'na sevk ettiği mektup, içerik olarak sakıncalı bulunmadı. Ancak, Başbakan Ecevit ve eşi Rahşan Ecevit'le ilgili karikatür ve altyazısı "uygun" bulunmayarak, tutukluya iade edildi. Karikatür hakkında, Disiplin Kurulu Başkanlığı'nca 25 Temmuz 2002'de verilen kararda şöyle denildi,
"Başbakanımız Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Ecevit ile ilgili karikatür ve yazılan yazı nezaket kurallarını aşacak nitelikte olduğundan, tüzüğün 147. maddesine göre karikatürün kendisine iadesine, kararın hükümlüye tebliğine, bir suretinin hükümlünün dosyasına, bir suretinin açılan özel kartona konulmasına oy birliği ile karar verildi."
"Bunun karikatürü yapılır"
... konu hakkında görüşlerini açıklayan Karikatürcüler Derneği Başkanı Metin Peker, 'AB'ye girmek için çaba gösteren bir ülkede böyle bir olayın yaşanmış olmasının anlaşılmaz olduğunu' söyleyerek, karikatür sanatının özgürlüğü temsil ettiğini ifade etti. Peker, 'Bir ülkede bu kadar tutarsızlık, çelişki varken karikatür ölmez. Ancak kimse karikatüre elini sürmesin, eli yanar. Bu olayın kendisi de karikatür konusu zaten' diye konuştu.
Bülent Han'ın avukatı Kazım Bayraktar, bir karikatürün suç olup olmadığını yalnızca mahkemelerin değerlendirebileceğinin altını çizerek, "Türkiye'nin imzaladığı İnsan Hakları Sözleşmesi'nde güvenlik dışında insanların mektuplaşması ve haberleşmesi engellenemez. Cezaevi idaresinin güvenliği için ancak engellenebilir birtakım denetimler söz konusu olabilir. Bunun dışında mahkûmlar politik, kültürel, ideolojik sorunları açıklama haklarına sahiptir" diye konuştu.
Kazım Bayraktar, bir hakaret davasının oluşabilmesi için de söz konusu hakareti ikiden fazla kişinin duyması koşulu bulunduğunu vurgulayarak, 'Ortada bir hakaret varsa bile konu ile mahkemeler ilgilenir. Dışarıdaki insanlar bir hakaretten nasıl yargılanıyorsa, cezaevindeki insan da yargılanabilir. Ancak, nasıl ki iki kişi arasında yapılan konuşmalar hakaret davalarının konusu olamıyorsa, iki kişi arasındaki mektuplaşma da özel bir konudur. Dava konusu bile olmaz' dedi." (Evrensel Gazetesi 15.09.2002)
2) Tekirdağ Cezaevi'nde tutuklu bulunan Kazım Gündoğan'a derneğimizin düzenlediği Kardeş Mahpus Kampanyası çerçevesinde mektup gönderen Figen Oyan 7 ya da 8 mektubundan sadece üçünün Gündoğan'a verildiğini, diğer mektupların akıbetini cezaevi idaresine sorduğunda bunların imha edilmiş olduğunu öğrendiğini ifade etmiştir. Gündoğan'ın eline geçen mektupların önemli bir kısmında da karalamalar bulunuyormuş.
3) "F tipinden gönderilen mektup imha edildi
Edirne F tipi Cezaevi Disiplin Kurulu, TKP(ML)-TİKKO örgütüne üye olduğu iddiasıyla hüküm giyen Özgür Çelik'in gazetemiz Günlük Evrensel'in Haber Müdürü Serpil Kurtay'a gönderdiği mektubu imha etti. F tipi cezaevlerine karşı ölüm orucunda bulunurken, CMUK'un 399. maddesi uyarınca infazı 6 aylığına ertelenerek tahliye edilen Özgür Çelik'in, Edirne F tipi Cezaevi'ndeyken gazetemize gönderdiği mektup; "Basın yoluyla F tipi cezaevleri ve Adalet Bakanlığı aleyhinde propaganda yapılmak istendiği" iddiasıyla imha edildi." (Evrensel Gazetesi 25.03.2002)
4) Sincan Cezaevi'nde intihar eden adli tutuklu Halit Koçyiğit'le ilgili İHD ve Ankara Tabip Odası'na gönderilen mektuplar imha edildi. (03.07.2002 tarihli Ankara İHD raporu)
5) Kandıra Cezaevi'nden İsmail Yılmaz gönderecekleri mektupların haftada bir gün toplanılmasının ve gelenlerin de haftada bir gün dağıtılmasının haberleşme özgürlüğünün önünde engel olduğunu belirtmektedir.
Dilekçe ve hukuksal başvuru hakkı
Anayasa'nın 74. Maddesi "Vatandaşlar, kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvuruların sonucu dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir" demektedir.
Ancak F tipi cezaevlerinde mahpusların idareye yazdıkları dilekçelerin büyük bölümü yanıtsız kalmakta; diğer kurumlara gönderdikleri dilekçelerin yerine iletilip iletilmediği, gönderildiyse hangi tarih ve numarayla gönderildiği bildirilmemektedir. Mahpuslar gönderdikleri dilekçelerin yanıtını çok büyük oranda alamamakta, yaşanan ihlallere karşı hukuki yolları işletememektedirler.
Dilekçe Kanunu madde 4 "Türk vatandaşlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine veya yetkili makamlara verdikleri veya gönderdikleri dilekçelerde, dilekçe sahibinin adı soyadı ve imzası ile iş veya ikametgah adresinin bulunması gerekir" diyerek dilekçenin şekil şartları sayılmıştır. Bu şekil şartlarına uyan her dilekçe kabul edilmek, yerine ulaştırılmak ve yanıtlanmak zorundadır. Ancak F tipi cezaevi idarecileri "arz ederim" "saygılarımla" vb. terimlerin yer almadığı dilekçeleri kabul etmeme davranışı içine girebilmekte, insanlığın yüzyıllar öncesinden kavgasını verdiği temel bir hakkı yasa ve hukuk dışı biçimde hiçe sayabilmektedirler.
Öz olarak F tipi cezaevlerinde kalan mahpusların devlet mekanizmalarıyla iletişimi büyük oranda kapalı tutulmakta, hak aramalarının önündeki ilk hukuksal adım işletilmemektedir. Görevliler hukuksal hak arama yollarını kapatarak açıkça açlık grevi vb. protesto yöntemlerini teşvik eder konuma düşmektedirler.
Örnek olaylar:
1) Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde hükümlü olarak bulunan Kazım Gündoğan 8 Nisan 2002 tarihinde idareye verdiği dilekçenin akıbetini sorması üzerine kendisine, böyle bir dilekçenin idare elinde bulunmadığı yanıtı verilmiş, mahpusun daha sonra Cumhuriyet Savcılığı'na yaptığı başvuru takipsizlikle sonuçlanmıştır.
2) İBDA-C davası sanıklarından M. Akif Turan ve Gürsel Avcı Adalet Bakanlığı'na hitaben yazdıkları dilekçeleri 09.09.2002 tarihinde görüşlerine gelen avukatları Ahmet Arslan'a vermek istemiş ancak idare buna izin vermemiştir. Avukatla görüşen cezaevi müdürü dilekçelerin ilgili yerle ulaştırıldığını ve kendisine verilmesinin mümkün olmadığını bildirmiştir.
3) Evrensel Gazetesi'ne yansıyan habere göre Sincan F Tipi Cezaevi'nde maruz kaldığı kötü muameleyi şikâyet dilekçesi ile İnfaz Hakimliği'ne bildirmek isteyen Necati Gönenç isimli tutuklu, gardiyanların saldırısına uğramıştır. Gardiyanlar Gönenç'in şikayet dilekçesini saldırı ardından kabul etmeyerek hücreden ayrılmış, daha sonraki bir günde Necati Gönenç yaşadığı olayları ve dilekçesini görüş yerinde kaleme alarak avukatı Kazım Bayraktar'a vermek isteyince bu kez de belgeler görevli memurlar tarafından Kazım Bayraktar'ın elinden zorla alınmak istenmiştir. Bayraktar'ın direnmesi üzerine görevliler amaçlarına ulaşamamışlar, Avukat Bayraktar da olay ardından savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur.
Avukat Kazım Bayraktar, müvekkilinin uğradığı kötü muamele ve işkenceyle ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikâyet dilekçesi vermiştir. Bayraktar, şikâyet dilekçesinde, "22.06.2001 günü müvekkilimi yeniden ziyaret ettiğimde, görüşme sırasında infaz koruma memurları tarafından dilekçenin kendisine iade edildiğini, almak istememesi üzerine, adını bilmediği infaz koruma memurlarının saldırısına uğradığını, ölüm orucunda olduğunu bilmelerine rağmen yumruklarla yüzüne, karnına, midesine, göğsüne vurulduğunu, yere düştükten sonra da tekmelendiğini, bunun üzerine savcılığa şikâyet dilekçesi, tarafıma da mektup yazdığını, hem şikâyet dilekçesinin hem de mektubun iade edildiğini bildirmiştir" ifadesini kullanmaktadır. Bayraktar, Gönenç'e fiili saldırıda bulunarak savunma hakkını engelleyen görevliler hakkında gerekli soruşturmanın açılmasını talep etmiştir.
Diğer müvekkillerinin mektuplarının da kendisine ulaştırılmadığını bildiren Bayraktar, infaz koruma memurlarının isimleri, sicil ya da yaka numaralarının açıklanmadığını ifade etmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin mektuplarına kayıt numaraları verilmediğini dile getiren Bayraktar, "Mektup ve dilekçelerin alınmaması, ulaştırılmaması, dayak ve işkence uygulamaları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne tarafımızdan başvuru yapılmaktadır" diye konuşmuştur. (Evrensel Gazetesi 28.06.2001)
4) Sincan F Tipi Cezaevi'nde yaşadıklarını 09.01.2002 tarihli mektupla derneğimize bildiren Murat Yücesu, Yusuf Demir ve Ahmet Karaçöl bir yılı aşkın süredir tecrit, keyfi uygulamalar ile karşı karşıya kaldıklarını, buna karşılık gerek cezaevi savcılığına gerekse de infaz kurumlarına verdikleri çok sayıda dilekçenin herhangi bir araştırma yapılmadan reddedildiğini belirtmişlerdir. Her suç duyurusunda kötü muamele, işkence ve keyfi uygulamaların tarih, saat, kişi belirterek anlatıldığını ifade eden mahpuslar, olayların "kimler tarafından yapıldığı tespit edilememiştir" gerekçesiyle dilekçelerin reddedildiğini mektuplarında anlatmışlardır.
5) Sincan Cezaevi'nde, 20 Temmuz 2001'de 154 tutuklunun Cumhuriyet Savcılığı'na cezaevi idaresinin kötü muamelesi ile ilgili başvurusu değerlendirilmedi. 154 tutuklu, cezaevi idaresine karşı tutum almaktan soruşturuldu. Sincan Cezaevi'nde bulunan 40 tutuklu ve hükümlünün 3 Nisan 2001 tarihinde keyfi muamele iddiası ile savcılığa verdikleri dilekçeye takipsizlik verildi. (03.07.2002 tarihli Ankara İHD raporu)
Tutuklu ve hükümlü ayrımı
F tipi cezaevlerinde tutuklu hükümlü ayrımı yapılmaksızın bütün mahpuslar aynı koşullarda tutulmaktadır.
Cezaevlerine ilişkin evrensel ilkeler tutuklu hükümlü ayrımı yapmaksızın cezaevindeki mahpuslara insan olmalarından kaynaklı temel hakları tanımakla beraber hüküm giyene kadar suçsuz sayılan tutukluların mümkün olan en geniş haklara sahip olması gerektiği açıktır. BM Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar madde 84/2'ye göre "Hükümlü olmayan mahpusların masum oldukları varsayılır ve kendilerine buna göre muamele yapılır" demektedir. Bu ilkeye göre tutuklu mahpuslara masumluk karinesi ihlal edilmeden muamele uygulanması gerekirken F tipi cezaevlerinde bu durum kesinlikle gözetilmemektedir.
Sağlık hizmetleri
F tipi cezaevlerinde yeteri sayıda doktor bulunmaktadır.
Mahpuslar kimi doktorların tıp etiğine uygun davrandığını belirtirken, kimi doktorların da ideolojik yaklaştığını, kasıtlı olarak tedavilerini yapmadıklarını, dış hastanelere gerekli sevkleri gerçekleştirmediklerini ifade etmektedirler. Bir çok F tipinde hasta mahpuslarla doktorlar arasındaki olması gereken güven ilişkisi zedelenmiş, ortadan kalkmış durumdadır. Mahpus güven duymadığı doktorunu değiştirmek hakkına sahip değildir. İdare nezrinde yapılan şikayetler amacına ulaşmamakta, meslek örgütleri ya yetersiz kalmakta ya da mahpusların buralara başvuru olanakları kısıtlanmaktadır.
Bazı F tipi cezaevindeki psikolog ve sosyologların meslek etiğine uygun davrandığı, gerçekten yardımcı olmaya çalıştıkları bildirilmekle beraber, bazı yerlerde bu görevlilerin mesleki konumlarını kötüye kullandıkları, mahpusların zayıf yanlarını ortaya çıkararak dayatılmaya çalışılan ıslah anlayışını yaşama geçirmeye çalıştığı belirtilmektedir. Bu yönde yapılan şikayetler diğer konularda olduğu gibi sonuçsuz kalmaktadır.
Cezaevlerinde yeterli sağlık araçları bulunmamakta, sadece genel muayeneler yapılabilmektedir. Dış hastanelere sevk uzun zaman almakta, bazen de yapılmamakta ve bu da şikayetlere neden olmaktadır. Hastanelere sevklerin kimi durumlarda paralı yapıldığı da gelen şikayetler arasındadır.
Revirdeki muayene odalarına infaz memurları girmekte ya da muayenin gizliliği ilkesini zedeleyecek yakınlıkta bulunmaktadır.
Aynı şekilde hastanelerdeki muayeneler de hasta doktor ilişkisindeki gizliliği zedeler biçimde gerçekleşmekte, odalara asker ve infaz memurları girmektedir.
İlaç paraları mahpusların cezaevi idaresinde paraları mevcutsa buradan kesilmektedir. Ailelerin binbir güçlükle temin edebildiği ve mahpusların temel ihtiyaçlarının ancak çok az bir kısmına yetebilen paralar böylece ilaca gitmekte, mahpuslar zor durumda kalmaktadır. Ayrıca para karşılığı alınan ilaçlar idarede tutulmakta, mahpuslara tek tek verilmekte, bazen de el koyulabilmektedir.
Hasta mahpuslar tek kişilik hücrelerde tutulabilmekte, gereksinim duydukları diğer mahpusların bakımından yoksun kalabilmektedirler. Bazen 3 kişilik hücreye 3 hasta ve bakıma muhtaç kişi yerleştirilmekte, yer değiştirme talepleri dikkate alınmamaktadır.
Hücrelerde kolonya, alkol, tentürdiyot, yara bandı gibi temel sağlık araçlarının, aspirin vb. gibi basit ilaçların bulunmasına izin verilmemektedir. Basit yaralanmalar, rahatsızlıklara bu nedenle müdahale edilememekte, daha ciddi sorunların doğması olasılığı bulunmaktadır.
Diyet yiyecek alması gereken hastaların bu ihtiyaçlarının karşılanmasında büyük sorunlar bulunmaktadır. Uzun süreli açlık grevi ya da ölüm orucu yapanlara özel diyet verilmesi gerekirken buna gereği gibi uyulmamakta ve kısa bir süre sonra da normal yiyecekler verilmeye başlanmaktadır. Başta şeker hastaları, tuzsuz rejim yapanlar olmak üzere bir çok mahpus büyük sorunlar yaşamaktadır.
Diş bakımı son derece yetersizdir. Cezaevlerinde sadece dolgu ve çekim yapılmakta, kanal tedavisi, protez ve diğer diş tedavileri gerçekleştirilmemektedir. Diş için dış hastanelere sevkler uzun zaman almakta, tedaviler bir günde bitmediğinden tekrar hastaneye götürmek büyük sorun teşkil etmektedir.
Aslında F tipleri bütün olarak infaz anlayışı, mimari yapısı, fiziki şartları ile sağlığa aykırı yerler durumundadır. Bu cezaevlerinde mahpusların fiziksel ve psikolojik sağlıklarını koruyabilmeleri mümkün değildir. Bu cezaevleri sürekli hastalık üretmektedir.
Diğer önemli bir konu da F tipi cezaevlerindeki sağlık hizmetlerinin Tabip Odaları gibi meslek kuruluşlarının, demokratik kitle örgütlerinin denetimine açılmamasıdır. İnsan yaşamının en önemli alanlarından biri olan sağlık konusu bu nedenle cezaevlerinde sürekli bir sorun kaynağı olmaktadır.
Yemek, temizlik, su, elektrik, kantin
F tipi cezaevlerinde yemekler kalite ve miktar açısından oldukça yetersizdir. Bugün cezaevlerinde iaşe miktarı kişi başına günlük 1 milyon 800 bin TL'dir. Bu miktar sağlıklı beslenme için yeterli değildir. Haber alınabilen tüm mahpuslar yemeklerin azlığından, çeşitlerin eksikliğinden yakınmaktadır. Yemekler ayrıca yağlı ve ağırdır. Sağlıklı ve temiz koşullarda hazırlanılmadığı yönünde ciddi kuşkular bulunmaktadır. 27 Haziran 2002 tarihinde Sincan cezaevinde çok sayıda mahpusun öğlen yemeğinden sonra zehirlenme belirtisi göstermesi ve uzun uğraşlar sonucunda serum bağlanması gibi kimi önlemlerin alınması örneklerden biridir.
Kantin fiyatlarının aşırılığına ilişkin büyük bir şikayet olmamasına rağmen yaşam pahalılığı ve düşür gelir nedeniyle mahpuslar ihtiyaçlarını kantinden karşılayamamaktadırlar. Ayrıca kantinlerde gıda ihtiyacını karşılayacak çeşitlilikte malzeme bulunmamaktadır. Mahpuslar arası dayanışmanın engellenmesi nedeniyle ekonomik durumu iyi olanlar olmayanlara yardımda bulunamamaktadır.
Dışarıdan yiyecek alımı yasaktır. Bu nedenle iaşenin yetersizliğine kısmi bir çözüm getirebilmek mümkün olamamaktadır.
Hücrelerde buzdolabı bulunmamaktadır. Bu nedenle kantinden alınan yiyecekler uzun süre saklanamamakta, bozulmaktadır.
Mevzuat gereği mahkeme ve hastane sevklerinde mahpusların yiyeceği idare tarafından iaşe bedeli tutarında karşılanması gerekirken bu yapılmamaktadır.
Bir çok tutukluda psikolojik nedenlerin yanısıra eksik beslenmeden dolayı kilo kaybı, renksizlik, dikkat toplayamama vb. sorunlar bulunmaktadır.
Bir F tipinde görevli psikolog, avukatlar Gülizar Tuncer ve Mihriban Kırdök'e mahpusların önemli sorunlarından birinin açlık olduğunu belirterek, Sosyal Hizmetler Fonu'ndan destek talep edilmesini önermiştir.
Temizlik koşulları da F tiplerinde problemlidir. Bir çok F tipinde su problemi bulunmaktadır. Bu cezaevleri şebeke suyunun ulaşmadığı şehir merkezlerine uzak alanlara yapılmıştır. Kuyu suları yetersiz, kirli ve sağlıksızdır. Bu nedenle mahpuslar içme sularını kantinden satın almakta, ekonomik açıdan yük altına girmektedir. Tekirdağ F tipi cezaevinde soğuk sular günde 1 saat kadar akmaktadır. Bu su içilebilir nitelikte değildir. Sıcak su bu cezaevinde 2 haftada bir yine yarım saat bir saat süreyle verilmektedir.
Mahpuslar tüm F tiplerinde kantinden aldıkları şişe sularını içmektedir.
Suların azlığı vücut ve çevre temizliğini olumsuz bir biçimde etkilemektedir.
Temizlik malzemeleri mahpuslara ücretsiz sağlanmamaktadır. Hücre, oda, çamaşır ve vücut temizliği için gerekli olan maddeler kantinde ücret karşılığı verilmektedir. Ekonomik durumu iyi olmayanlar bu temel kullanım maddelerini edinmede büyük güçlüklerle karşılaşmaktadır.
F tipi cezaevlerinde aydınlatma dışındaki elektrik sarfiyatı ücretlidir. Mahpuslar izledikleri TV'nin, kullandıkları su ısıtıcısının parasını ödemek zorundadır. Elektrik faturalarını ödeyemediklerinde anında elektrikler kesilmektedir. Bu da ekonomik durumu müsait olmayanlar arasında ayrımcılık yaratmakta, mahpusların temel haklarını ortadan kaldırıcı bir sonuç yaratmaktadır.
Örnek Olaylar:
1) Sincan F Tipi Cezaevi'nden Murat Yücesu, Yusuf Demir ve Ahmet Karaçöl derneğimize şöyle yazmaktadır:
"Çoğu kez yazdıklarımızın (kantin siparişleri kastediliyor) yarısı gelmiyor. Ya yoktur, ya da satılmıyor denilmektedir. Haftada bir gün Cuma, sebze, meyve getirilecek deniliyor, ama ayda bir defa bile almıyorlar. Getirilmiyor. Getirildiğinde de adeta tüccar zihniyetiyle çok pahalıya verilmektedir. Yemek miktarı oldukça azaldığı gibi su ve salça karışımından ibaret yemekler iaşe bedeli karşılığı olarak tutuklulara verilmektedir."
2)Derneğimize 07.11.2002 tarihinde mektupla başvuruda bulunan Kandıra F tipi cezaevinden İsmail Yılmaz "Musluklardan akan su kuyu suyu ve temiz olmayan sudur.İdare tarafından suyun içilebilir hale getirilmesi gerekirken bu yapılmamaktadır. Ve sonuçta paramızla kantinden satın almak zorunda bırakılmışız. Bilindiği gibi yetkililer tarafından 24 saat sıcak su akacak şeklinde kamuoyuna açıklama yapılmıştı. Oysa haftada bir gün bir saat verilmektedir. Hatta bazen bir ay sıcak su akmadığı oluyor. Bir saat verilen sıcak su ne çamaşır yıkama ihtiyacımızı ne de banyo ihtiyacımızı karşılamaktadır. ... Elektrik parası bizden kesilmektedir. Kantin tam bir ticarethane mantığıyla işletilmekte fiyatlar piyasanın çok üzerinde ve üstelik kalitesiz ürünler satılmaktadır. İç çamaşırı, spor ayakkabısı gibi temel ihtiyaçlarımız bakanlığın çıkardığı genelgeyle bize verilmesi gerekirken kantinde satıldığı gerekçesiyle alınmamaktadır " demektedir.
Giyecek ihtiyacı
Mahpuslara giyim eşyaları kısıtlı olarak verilmektedir.
Banyo ve dolaşmak için sadece 1 terliğe izin vardır. Bir spor ayakkabısı, 1 kışlık ayakkabı, 1 de yazlık ayakkabı alınabilmektedir.
Zarar görenleri tamir imkanı yoktur. Eskiyeni yedek bekletip yenisini alma hakkı tanınmamaktadır. Aynı şey eskiyen gömlek, kazak vb. için de geçerlidir.
Dışarıdan iç çamaşırı, çorap, havlu, lif, elbezi alımı yasaktır. Bunların ücret karşılığı kantinden alınması istenmektedir. Böylece mahpuslara ve yakınlarına bir ekonomik yük daha eklenmektedir.
Gömlek, pantolon, tişört vd. ütüleme olanağı yoktur.
Keyfi renk yasakları vardır. Cezaevine göre lacivert, yeşil, kırmızı vb. renkler yasaklanabilmektedir.
Ziyaretçisi gelmeyenlere başka ziyaretçiler aracılığıyla giyim eşyası ulaştırmak ya hiç mümkün olmamakta ya da uzun uğraşlar sonucu olabilmektedir.
Posta kolisiyle eşya alımı yasaktır. Yakınları uzak yerlerde oturanlar ve bu nedenle ziyaret olanağından yararlanamayanlar posta kolileri aracılığıyla ihtiyaçlarını karşılayamamaktadırlar.
Örnek Olaylar:
"...Kandıra F Tipi Cezaevi'nde tutulan Mehmet Zengül'ü zi