HEPİMİZ İÇİN
ÖZEL SAYI 1 EYLÜL 2002
Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü
İnsan hakları ve özgürlükleri için mücadele veren biz insan hakları savunucuları, ne kendi ülkemizde ne de dünyada barış olmadan haklarımız ve özgürlüklerimize tam olarak sahip olamayacağımızın bilincindeyiz.
Barış, birbirinden farklı kimliklerin, grupların, toplumsal birimlerin ve ulusların en uyumlu biçimde birarada yaşamalarının, insan hak ve özgürlüklerine dayalı ortak değerler üzerinde farklılıklarını koruyarak ve zenginleştirerek gelişmelerinin, yoksulluk ve sefaletin giderilerek eşitliğe yol almanın adıdır.
Barış savaş sonrasında elde edilecek bir kazanım olarak görülmemelidir
Aksine barış;
Çatışmacı, ayrımcı ve düşmanlığı temel alan söylemlerin ve militarizmin etkin bir şekilde önlendiği ve koşullarının ortadan kaldırıldığı; temel insan hakları ve özgürlüklerin tesis edildiği, siyasal ve hukuksal düzenlemelerin insanın ve hayatın değeri temelinde kurulduğu bir toplumsal yaşam biçimidir.
İnsanın insan olma değerlerini ve bütünlüğünü yok eden fiziksel, sosyal, psikolojik ve yapısal şiddetin en vahşi, en kanlı, en acılı biçimidir savaş. Savaşın önlenmesi barış için ilk adımdır. Barış, "düşman" kavramının ortadan kalktığı andır. Barış, kazananların ve kaybedenlerin olmadığı, herkesin kazandığı bir durumdur. Barış, ayrımsız bütün insanların tamamiyle ve tatmin edici bir yaşama sahip olma hakkının farkında olunduğu durumdur.
Biz barışı arıyor, barışı istiyoruz.
İnsanlığın yaşadığı en büyük yıkımlardan birisi olan 2. Dünya Savaşının başladığı 1939 yılından bu yana tam 63 yıl geçti. Bugün dünyanın 30'a yakın yerinde şiddetli savaşlar ve silahlı çatışmalar yaşanıyor. Milyonlarca insan ırk, etnik ve dinsel düşmanlıklar nedeniyle evlerinden, yaşam ortamlarından koparılıyor. Dünyanın dört bir yanında insanlar sadece savaşlarda değil, savaş ve çatışmaların neden olduğu açlık, yoksulluk, tedavi edilemeyen hastalık ve şiddet nedeniyle yaşamlarını yitiriyorlar.
Süregelmekte olan savaşlar, yeni savaş tehditleri, yoksulluk şiddetlenirken giderek artan askeri harcamalar, insan hakları ve özgürlüklerini kısıtlayan küresel eğilimler, ırkçılık ve dışlama bizi daha zor bir barış mücadelesine zorluyor. Geleceğimize, özgürlüklerimize, haklarımıza, insan olmamızı sağlayan değerlere sahip çıkmak için barış kültürünün geliştirilmesinde birlikte çaba harcayalım.
Dünya halkları, yeni kirli savaşlara karşı koymalıdır
ABD'nin Afganistan'ın ardından Irak'a yönelik savaş planlarına karşı çıkalım. Uluslararası alanda petrol üzerinden yeni nüfuz alanları yaratma amacına hizmet edecek yeni bir savaşı önlemek için her türlü çabayı gösterelim. Körfez savaşını, Bosna-Hersek'i, İsrail-Filistin savaşını, kendi ülkemezde yaşadığımız 15 yıllık savaşı ve yaşanan, yaşadığımız acıları hatırlayalım.
"İnsana ve insan hayatına dair mutlak değerlerle çatışan hiçbir değer dayatmasını kabul etmeyen, savaşçı, çatışmacı, militarist söylemleri, hangi çıkar ya da kaygıya dayanılarak savunulursa savunulsun reddeden"
İnsan Hakları Derneği olarak
SAVAŞA "HAYIR" DİYORUZ HERKESİ BARIŞ İÇİN ÇABA GÖSTERMEYE DAVET EDİYORUZ
Savaşın Kirli Yüzü
Körfez Savaşı sırasında, savaş tarihinde ilk kez atık uranyum kullanıldı.
94,000 den fazla 30 milimetrelik atık uranyumlu mermi ve 14,0000 den fazla büyük kalibreli atık uranyumlu toplar Çöl Fırtınası operasyonu sırasında kullanıldı.
Halen, 300 ile 800 ton arasında atık uranyum, Irak ve Kuveyt topraklarına yayılmış duruyor.
Pentagon, Bosna'da 18,000, Kosovada 31,000 atık uranyumlu mermi atıldığını kabul ediyor.
Silahlardaki uranyumun %70'i radyoaktif toz olarak insan vücuduna girmektedir. Sonuç olarak, hem savaşın mağdurları hem de savaşa katılan askerler olarak yüzbinlerce insan, zehirli radyoaktif silahların etkilerine maruz kaldı.
1991 yılında başlayan Körfez Savaşında atılan 85,000 ton bomba, 200,000'e yakın Iraklı'nın hayatını kaybetmesine yol açtı.
Savaş ardından uygulanan yaptırımlar ve ekonomik ambargo sonucunda, bugüne kadar kötü beslenme, sağlık hizmetlerinin yokluğu gibi kötü koşullar nedeniyle 1,5 milyona yakın İraklı öldü.
Askeri Harcamalar Azaltılmalı
Kaynaklar, Yoksullukla Mücadele İçin Kullanılmalıdır ...
Dünya ekonomik kaynakları içinde önemli bir yer tutan askeri harcamaların hacmi 2001 yılında 839 milyar dolara ulaştı. Kişi başına yapılan askeri harcama tutarı ise 137 dolar. Türkiye'nin içinde yer aldığı 15 ülke, dünya çapında yapılan askeri harcamaların dörtte üçünü gerçekleştiriyor. Listenin başını çeken ABD'nin tek başına yaptığı askeri harcama, dünya toplamının %36'sını oluşturuyor.
ABD'nin New York kentine yapılan 11 Eylül saldırısının ardından "terörle mücadele" adı altında oluşturulan savaş ortamı, gelecekte dünya askeri harcamalarının daha da artacağı sinyalini veriyor.
Askeri harcamalar artarken, dünyada açlık sınırında ve altında yaşayan nüfus da bir yandan artıyor. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu istatistiklerine göre 2 ABD dolarının altında harcama yapan insan sayısı 3 milyara ulaştı. Bir milyar insan temiz su olanaklarına, iki milyar insan ise hijyen koşullara sahip değil. 800 milyon insan kronik kötü beslenme koşulları altında yaşıyor.,
En fazla askeri harcama yapan ülkeler sıralamasında 14. olan ve ekonomik krize rağmen AWACS'lara para harcayan Türkiye'de, DİE verilerine göre nüfusun üçte biri temel gereksinimlerini karşılamak için günde 1,5 ABD doları harcıyamıyor. Nüfusun %38'i yoksulluk sınırında yaşıyor.
Kara Mayınlarının Üretimi ve Kullanımı Durdurulmalı, Stoklar İmha Edilmelidir
Ottowa Anlaşması olarak bilinen ve 140 devletin imzaladığı "Mayın Yasaklama Anlaşması"nı imzalamayanlar, askeri harcamalara en büyük pay ayıran devletler. İnsan hakları ihlalleri açısından kötü kayıtlara sahip ABD, Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan ve Türkiye olmak üzere 53 ülke anlaşmaya taraf değiller.
Karamayınları İzleme Komitesinin tahminlerine göre, yaklaşık 100 ülkede 245 milyon mayın saklanıyor. Mayın Yasaklama Anlaşması'nı imzalayan devletlerin elinde bulunan mayın sayısı 9 milyon iken, Anlaşmayı imzalamayan devletlerin elindeki mayın sayısı 225 milyona ulaşıyor. Savaş sırasında ve savaş sonrasında yaşam hakkının kullanılmasının önündeki en büyük tehditlerden biri olan kara mayınları nedeniyle yılda yaklaşık 20,000 kişi hayatını kaybediyor.
Türkiye'de sınırlarda ve sınır içlerinde toprağa gömülü kara mayınlarının patlaması sonucu başta çocuklar olmak üzere hayatını yitiren sivillerin sayısı son 9 yılda 500'ü aşmış durumda.
Türkiye, Mayın Yasaklama Anlaşması'nı bir an önce imzalamalı ve mayınlı bölgeleri temizlemelidir. Mayın patlamalarında meydana gelen ölüm ve yaralanmalar, varoluş nedeni yurttaşlarının yaşam hakkını garanti altına almak olan Devletin sorumluluğu altındadır.
Mayınsız bir Türkiye ve Dünya istiyoruz!
En Çok da Kadınlar ve Çocuklar
Savaş, ister devletler arası ister bir devletin kendi iç sınırlarında olsun insan tahayyülünün ötesine geçen bir acı yaratır. Kadınlar bu derin ve kalıcı acıyı çeşitli biçimlerde yaşarlar. Kadınlar ve kız çocukları sivil nüfusun diğer erkekleri ve erkek çocukları gibi silahlı çatışmalar sırasında sayısız şiddet eylemlerine maruz kalırlar. Ayrım yapılmaksızın yağdırılan bombalar, beslenme ve sağlıklı bir yaşantı sürdürmek için gerekli olan herşeyden yoksunluk savaşın doğrudan ve dolaylı etkileri olarak sivil hayatı derinden etkiler.
Yerinden yurdundan edilmiş ya da terketmiş olan kadın ve kız çocuklarının yalnızca dörtte biri görece güvenli bir ortamda yeni yaşamlarını sürdürme şansına sahip olabiliyor....
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin (BMMYK) verilerine gore dünyada yaklaşık 50 milyon yerinden yurdundan edilmiş insan bulunmaktadır. Bu nüfusun %75-80 arasını kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. BMMYKnın koruması altına girebilmiş 21.8 milyon kişinin ise ancak yarısını kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor.
Sivil nüfusun bir üyesi olarak kadın savaşan tarafların çoğunlukla hedefini oluştururlar. Maruz kalınan, evinden yaşam orta-mından ayrılma, ailenin parçalanması, yoksullaşma ve yoksunlaşmanın yanısıra, tecavüzdür de aynı zamanda.
Çoğu çatışmalarda kadınlar sistematik olarak cinsel şiddete tabi kılınırlar. Bu zaman zaman etnik temizliğin bir alanı ya da insanları yok etmeye yönelik bir siyasi amaçla da yapılır. Bangladeş'ten eski Yugoslavya'ya, İkinci Dünya Savaşında Berlin'den Japon istilası altındaki Nanking'e kadar her yerde kadınlar ve kız çocukları cinsel şiddetin mağdurları olmuşlardır.
Bosna -Hersekte yaşanan çatışma, kadına tecavüzün ve hamile bırakmanın bir savaşma aracı olarak nasıl kullanıldığını göstermesi açısından ibret vericidir. Tecavüz, zorla fahişelik, cinsel kölelik ve zorla hamile bırakma, uluslararası insancıl hukukun tartışılmaz bir parçasıdır.
Son 10 yılda meydana gelen savaşlarda:
2 milyon çocuk hayatını kaybetti...
4-5 milyon çocuk sakatlandı...
12 milyon çocuk evsiz kaldı...
1 milyondan fazla çocuk ailesini kaybetti...
10 milyon çocuk psikolojik travmaya maruz kaldı...
Yaklaşık 300,000 çocuk dünyanın çeşitli yerlerinde savaşa katılıyor....
Uganda ordusundan kaçan kız çocuklarının hemen hemen tamamı cinsel yolla bulaşan hastalıklara sahiptiler....
Kamboçya'da yaralı askerlerin %20si 10-14 yaş grubundaki çocuklardı....
ÇOCUKLARIN
BARIŞA, ÖZGÜRLÜĞE, EŞİTLİĞE İHTİYACI VAR
DÜNYA NÜFUSUNUN ÜÇTE BİRİNİ OLUŞTURAN ÇOCUKLARIMIZIN SESİNİ DUYALIM
SAVAŞA DEĞİL
BARIŞA,
YATIRIM YAPALIM
Daha Çok Silaha Değil,
Toplumsal Barışa İhtiyacımız Var
Türkiye toplumunun çoğulcu etnik ve kültürel yapısını kucaklayacak herkesin kendisini ifade edebileceği demokratik hukuk devleti için anayasa ve yasalardaki insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayan maddeler özgürlükçü bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir.
Köylerinden ve topraklarından zorla göç ettirilen insanların koşulsuz olarak yaşam alanlarına dönmeleri sağlanmalıdır. Savaştan zarar gören insanların zararları tanzim edilmelidir.
Olağanüstü hal ve koruculuk uygulamasına son verilmelidir. Olağanüstü rejimlerin uygulanmasına olanak tanıyan yasal düzenlemeler kaldırılmalıdır.
Kürt sorununun barışçıl, eşitlikçi ve demokratik çözümü için gerçekçi adımlar atılmalıdır.
Kültürel hakların kullanılmasının önündeki bütün Anayasal, yasal engeller kaldırılmalı, anadilde eğitim-öğretim ve yayın yapılması yaşam bulmalıdır.
Cezaevlerinde tecrit kaldırılmalı, ölümler durdurulmalıdır.
Ülkede kalıcı barışın sağlanması için ayrımsız bir genel af çıkarılmalıdır.
Ülke hızla ve istisna bölgeler bırakılmadan kara mayınlarından temizlenmelidir.
Faili meçhuller aydınlatılmalı ve sorumluları yargılanmalıdır
BİZ BARIŞ İÇİNDE YAŞAMAK İSTİYORUZ
BARIŞ İSTİYORSAN
BARIŞIN YANINDA OL
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ
Başlangıç Bölümü
"İnsanlık ailesinin bütün üyelerinin doğuştan sahip oldukları insanlık onurunu ve vazgeçilmez haklarını tanımak, yeryüzündeki özgürlük, adalet ve BARIŞIN temeli olduğundan.
(...)
İnsanların zulüm ve baskı yöntemlerine karşı son bir çare olarak isyana başvurmaya zorlanmamaları için insan haklarının hukuk devletiyle koruması gerektiğinden,
(...)
Genel Kurul
Bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni,... bütün halklar ve uluslar için başarılması gereken ortak bir standart olarak ilan eder..."
Türkiye UCM'ye Taraf Olmalıdır
1 Temmuz 2002 tarihinde 74 devletin taraf olmasıyla yürürlüğe giren Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Anlaşmasını imzalayan ülke sayısı 139'a ulaştı. ABD'nin imzaladığı ancak taraf olmamakta direndiği UCM, Türkiye tarafından da imzalanmadı.
Soykırım, insanlığa karşı işlenmiş suç ve savaş suçlarına bakacak olan UCM'de bir suçun işlenmesi için talimat veren, suçu bilen ya da suça göz yuman devlet başkanlarından, tanımlanan suçları işlemiş sıradan kişilere kadar herkes yargılanabilecek.
Barış kültürünün yerleşmesinin önündeki en önemli engellerden birisi olan suç işleyenin dokunulmazlığını ortadan kaldıracak bu sisteme, Türkiye de taraf olmalıdır.
HALKLARIN BARIŞ HAKKINA DAİR BİLDİRİ
(Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 12 Kasım 1984 tarih ve 39/41 sayılı kararıyla onaylanmıştır.)
"Genel Kurul,
Birleşmiş Milletlerin asıl amacının uluslararası barışı ve güvenliği sürdürmek olduğunu yeniden teyit ederek,
Birleşmiş Milletler Şartı'nda belirtilen temel hukuk prensiplerini akılda tutarak, Savaş insanoğlunun yaşamından silinmesi ve her şeyden önce dünya çapında bir nükleer maceranın önlenmesi konusunda bütün halkların iradesini ve bilincini ifade ederek, Savaşsız bir dünyanın, ülkelerin maddi anlamda ilerlemeleri ve gelişmeleri ile Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen insan haklarının ve temel özgürlüklerin uygulanması için öncelikle bir uluslararası ön koşul olduğuna kanaat getirerek,
Nükleer çağda, insan uygarlığının korunması ve insanlığın idame ettirilmesi için öncelikli şartın dünyada devamlı bir BARIŞIN kurulması olduğunun farkında olarak, Halkların BARIŞÇIL bir yaşam sürdürmelerini sağlamanın her devletin kutsal bir görevi olduğunu kabul ederek,
1-Gezegenimizde yaşayan HALKLARIN KUTSAL BARIŞ HAKLARI BULUNDUĞUNU ilan eder.
2-HALKLARIN BARIŞ HAKKINI KORUMANIN ve bu hakkın uygulanmasını sağlamanın her DEVLET İÇİN TEMEL BİR YÜKÜMLÜLÜK OLUŞTURDUĞUNU beyan eder.
3-HALKLARIN BARIŞ HAKLARINI kullanmalarını sağlamanın, Devletlerin politikalarını her türlü savaş tehdidinin, özellikle nükleer savaş tehdidinin tasfiye edilmesine uluslararası anlaşmazlıkları Birleşmiş Milletler Şartı'na dayanarak barışçıl vasıtalarla çözmeye doğru yöneltmelerini gerektirdiğini vurgular.
4-Bütün devletleri ve uluslararası örgütleri, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde gerekli tedbirleri alarak, HALKLARIN BARIŞ HAKKINI uygulamaya yardım etmek için uğraş vermeye çağırır.