“İnsan hakları savunucularının İHD çatısı altındaki 38 yıllık mücadelesi insan onuruna dayanan özgürlük, eşitlik, adalet ve barış talebi ile artarak devam edecek ve Türkiye’nin insan haklarına dayalı demokratik bir rejime kavuşması mücadelesi ısrarla sürdürülecek.”
İnsan Hakları Derneği, 38 yıl önce bugün, 17 Temmuz 1986’da 98 insan hakları savunucusunun imzasıyla kuruldu.
Derneğin kuruluş amacı “İnsan hak ve özgürlükleri konusunda çalışmalar yapmak” şeklinde formüle edildi ve bu ifade İHD Tüzüğünde de yer aldı.
Kurucular arasında mahpus anneleri ve yakınları, aydınlar, yazarlar, gazeteciler, yayıncılar, akademisyenler, avukatlar, hekimler, mimar ve mühendisler, öğretmenler vardı.
Kuruluşundan bu yana 23 İHD üye ve yöneticisi faili meçhul cinayetler sonucu yaşamını yitirirken, yüzlercesi fiili saldırılar sonucu yaralandı. 1998 ve 2002 yıllarında, dönemin İHD Genel Başkanları, derneğin genel merkezinde, silahlı ve fiziksel saldırılara maruz kaldı. Derneğin yüzlerce üye ve yönetici de idari ve yargısal tacizlere maruz kaldı, birçoğu hakkında hapis ve para cezaları verildi.
İHD, tüm bu baskıların kendilerini insan hak ve özgürlüklerini savunma kararlılığından alıkoymadığını açıkladı.
Tavsiye ve talepler
Dernek, 38. yılına dair açıklamasında, bazı tavsiye ve taleplerini dile getirdi:
“Türkiye’nin en önemli demokrasi ve insan hakları sorunlarının başında Kürt Meselesinin çözümü geliyor. Kürt Meselesinin çözümü konusunda devlet ve siyasal iktidar halen güvenlikçi politikalarda, ret ve inkâr siyasetinde ısrar ediyor.
Bu politikalarda ısrar bir yandan demokrasi ve insan hakları ortamının kötüleşmesine ve toplumsal barışın yara almasına neden olurken; öte yandan da Türkiye’nin ekonomisinde derin tahribatlara yol açıyor. Bu hakikate rağmen siyasal iktidar silahlı çatışma ve savaşı coğrafi olarak genişletti, Türkiye’nin yanı sıra Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına da taşıdı. Halen de bu savaş ve çatışma bütün şiddeti ile sürüyor. Çatışma ve savaş alanlarında ağır yaşam hakkı ihlalleri artarak devam ediyor.
Ayrıca Kürt belediye eş başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyım atanması politikası 2016 yılında başladı, 2019 yılında da sürdü. 31 Mart seçiminden sonra da siyasal iktidar Kürt şehirlerinde seçmen iradesine rağmen kayyım politikalarında ısrar edeceğini Hakkâri Belediyesine atadığı kayyım ile ortaya koydu.
Eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 108 kişinin yargılandığı Kobani Davasında Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, 24 siyasetçi hakkında toplamı 400 yılı geçen hapis cezası verdi. Siyasetçiler hakkında verilen bu cezalarla Türkiye’de yargı bir kez daha, muhaliflere karşı susturma ve cezalandırma aracı olarak kullandı.
Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için demokrasi ve insan hakları sorunlarını gerçek bir çatışma çözüm süreci ile çözmesi ve geçmişi ile yüzleşmesi gerekiyor. Türkiye’nin, Kürt Meselesini kabul edip çözecek yeni bir barış sürecine ihtiyacı var.
Baştan beri yargı aracılığıyla siyasal bir intikam davası olduğu bilinen Gezi Davası’nda Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman ve Mine Özerden’e verilen cezaların Yargıtay tarafından onaylanması, Türkiye’de yargının sadece siyasi bir cezalandırma mekanizması olarak işlediğinin ve tüm hukuki zeminlerini terk ettiğinin ilanıdır.
Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar alt derece mahkemelerce tanınmayarak yargı güvencesi tümden ortadan kaldırıldı. Siyasi iktidar ve ortağı siyasi parti, yargının tarafsız ve bağımsızlığını hiçe sayarak adeta yargı makamlarına talimat veren beyanatlarını bu dönemde de sürdürdü. İHD hukukun üstünlüğü, yargının tarafsız ve bağımsız olmasını insan hakları mücadelesinin önemli bir parçası olarak görüyor.
Kürt illerinde yaşanmış faili meçhul cinayetler, köy yakmalar ve gözaltında zorla kaybetmeler konusunda açılmış davaların zamanaşımı ve cezasızlıkla sonuçlandırılması, cezasızlığın, failleri korumaya ve cesaretlendirmeye yönelik bir politikaya dönüştüğünü gösterdi. Vartinis Köyü Öğüt Ailesi Katliamı, Ankara faili meçhul cinayetler Ana Davası, Roboski Katliamı Davası, Cizre Bodrumları Davası, Hrant Dink Davası, Musa Anter cinayeti davası ve Tahir Elçi Cinayeti Davası bu cezasızlık politikasının örneklerinden.
Cezasızlık politikasına son verilerek etkili, kapsamlı ve bağımsız idari ve adli soruşturmalar yürütülmeli.
(AS)