İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Beyazıt’taki 16 Mart katliamına dair, “Unutmadık, Unutturmayacağız” başlıklı açıklama yayınladı.
Dernek, saldırıda yaşamını kaybedenleri anarken, katliamı bir kez daha kınadı ve sorumluların yargı önünde hesap vermesi gerektiğine dikkat çekti:
“Katliamın sorumluları ve bu sorumluları cezalandırmayıp davanın zamanaşımından düşmesine neden olarak, devlet adına bir utanç kaynağı ve toplum vicdanında derin bir yara açılmasına neden olanlar hakkında işlem yapılması için devleti göreve ve hesap vermeye çağırıyoruz.”
TIKLAYIN - Avukat Alptekin: 16 Mart Davası, Kontrgerillayı Mahkeme Önünde Kanıtladı
“Abdullah Çatlı ve Reşat Altay”
16 Mart 1978’de, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde ülkücülerin düzenlediği bombalı ve silahlı saldırıda, üniversite öğrencileri Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt hayatını kaybetmişti.
İHD, saldırı organizasyonunda asker ve polislerin olduğunu da belirtti:
“Olayın üzerinden tam 45 yıl geçti ama katillerden hesap sorulmadı. Katliam dokuz gün önce bir yazıyla polise ihbar edildiği halde tedbir alınmayarak 7 öğrencinin ölümü ve 41 öğrencinin yaralanmasına seyirci kalındığı gibi, açılan dava sıkıyönetim koşullarının verdiği rahatlıkla kapatılmıştı.
Katliamda Abdullah Çatlı ve Reşat Altay’ın da adı geçiyor, polis ve asker bağlantıları olduğu ifade ediliyordu ama dosyanın yeniden açılabilmesi, 21 yıl sonra gelen yeni itiraflar ve bilgiler sonrasında gerçekleşebildi.
Ancak bütün çabalara rağmen, 16 Mart katliamı davası zamanaşımına uğratıldı. Siyaset, emniyet ve ordu içindeki bağlantıları gizlendi. Katliam, katiller ve bağlantılarının korunması ile tarihimizde kara bir leke ve vicdan yarası olarak yerini aldı.
“İnsanlığa karşı suç sayılmalı”
Tekrar yaşanmaması ve toplum vicdanında açılan yaraların bir nebze iyileşebilmesi için katliamların her yönü ile aydınlatılması ve tüm faillerin cezalandırılmaları gerekir.
Bunun sağlanabilmesi için öncelikle, yaşanan tüm katliamların insanlığa karşı suçlar içinde değerlendirilmesi ve zaman aşımı savunmasına mahal verilmemesi ile cezasızlık zırhının kaldırılması gerekir.
16 Mart Katliamı için de, emniyet ve siyaset içindeki bağlantıları da dâhil katliamın tüm faillerinin; olayı önlemeyenler, gereğince soruşturmayarak gerçekleri gizleyenler, yargılamayı uzatarak katilleri ceza almaktan kurtaranları da kapsayacak şekilde, tüm sorumluların cezalandırılmaları sağlanmalıdır.”
16 Mart'ta ne oldu, dava nasıl sonuçlandı? |
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde, 16 Mart 1978’de öğle saatlerinde, üniversiteden çıkan solcu öğrencilerin üzerine bomba atıldı. Hatice Özen, Baki Ekiz, A. Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt olay yerinde, Cemil Sönmez kaldırıldığı hastanede öldü, 41 kişi yaralandı. Polis Memurları Dayanışma Derneği (Pol-Der) İstanbul Şubesi, bombalı saldırı istihbaratının olaydan 10 gün önce üniversitedeki polis amirliğine bildirildiğini açıkladı. Bu uyarıyı dikkate alması gerekenlerden biri de üniversitedeki polis noktasında görevli Reşat Altay'dı. (Reşat Altay, 2007’de Hrant Dink cinayeti sırasında Trabzon Emniyet Müdürüydü. Altay, Dink cinayetinde sorumluluğu bulunan kamu görevlileri davasında sanık.) 1978'de açılan davada, dönemin Ülkü Ocakları Derneği (ÜOD) İstanbul Şube Başkanı Orhan Çakıroğlu, sonradan MHP milletvekili olan ÜOD yöneticilerinden Mehmet Gül, dönemin MHP Gençlik Kolları Başkanı Kazım Ayaydın, ÜOD'li Sıddık Polat ve Ahmet Hamdi Paksoy yargılandı. 1984'te tüm sanıklar beraat etti. 1995'te yeni tanıklarla yeni bir iddianame hazırlandı. Konuşmaması için öldürüldüğü iddia edilen Zülküf İsot'un ablası tanık Remziye Akyol, emri MHP lideri Alparslan Türkeş'in verdiğini açıkladı. 8 Temmuz 1996'da, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nden istenilen MHP Ana Davası'nın gerekçeli kararında başta Türkeş olmak üzere MHP yöneticilerinin isimlerinin yer aldığı sayfaların eksik olarak gönderildiği anlaşıldı. Susurluk’ta ölen Abdullah Çatlı'nın 16 Mart katliamında atılan bombaları temin ettiği de kanıtlandı. Katliamın ardından Altay'ın Çatlı'yla telefonda görüşmüş olduğu da Susurluk davasında kanıtlandı. Avukatlar bu belgeyi mahkemeye sundu. Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan (MİT) tutanakların tamamını istendi. MİT isteği reddetti. Avukatlar sonuç alınmaması üzerine "MİT'in mahkemeye müdahale ettiği, savunma haklarının kısıtlandığı" gerekçesiyle davadan çekildi. Avukat Cem Alptekin "gizli belgeleri açıkladığı" iddiasıyla 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), MİT’e ait belgeleri bulundurduğu gerekçesiyle uzun süre yargılanan Cem Alptekin'ın açtığı davada, Türkiye'yi 7 bin 150 Euro tazminat ödemeye mahkum etti. Alptekin'e MİT belgesi bulundurmaktan açılan dava 10 yıl 11 ay sürmüştü. Katliam davası 2008’de zamanaşımıyla sonuçlandı, zamanaşımı kararı Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nce onanarak kesinleşti. |
TIKLAYIN - 16 Mart 1978 Beyazıt: Bir Katliamın Anatomisi
TIKLAYIN - Reşat Altayın Yazılmamış Anıları
TIKLAYIN - 16 Mart Katliamı Davamız Sürüyor!
(AS)