Panele ABD'deki Los Angeles California Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Prof. Frances Elisabeth Olsen, New York Şehir Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden Prof. Patricia Smith ve Buffalo Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Prof. Lucinda M. Finley katıldı.
Finley: Hukuk kadın sorunlarını neden görmez
Panel, Finley'in Feminist Hukuk Teorisine girişiyle başladı. Finley, hukukun kapsadığı tüm alanlara (iş, aile, ceza gibi) kadın perspektifinden bakan bu teorinin, nötr gibi görünen hukuk kurallarının kadın üzerindeki etkisini incelediğini ve "Hukuk neden kadınların yaşadığı sorunları görmezden gelir?" sorusuna cevap aradığını söyledi.
Hukukun herkes için daha adil olmasını amaçlayan teorinin liberal, kültürel, tahakküm karşıtı feminizm için farklılıklar gösterdiğini belirten Finley, "Liberal feminizm liberal teori ile bağlantılıdır" diye konuştu.
Finley, bütün insanların aynı ahlaki değerlere sahip olduğunu savunan bu görüşün, farklı muamele gören kadın ve erkeğin hukuk önünde eşit olması için uğraştığını bunun da eşit işe eşit ücret, kadınların evlenme ve boşanmada aynı haklara sahip olması, erkeklerin yaptığı işlerin kadınlara da açılması gibi örneklendirileceğini ifade etti.
Yasalarda kadına özgü ayrıcalıklar
Kadınların birçok bakımdan (biyolojik, üreme rolleri vs.) farklı olduğunu öne süren kültürel feministlerin ise yasalarda kadınlara özgü ayrıcalıklar istediklerini, doğum izninin de bunlardan biri olduğunu anlattı.
Ayrıca ABD'de doğum izni ile ilgili yasa çıkarken işverenlerin bunu bir bahane olarak ileri süreceğini düşünen liberal feministlerin hem erkeğe hem de kadına doğum izni verilmesi için çalıştıklarının da altını çizdi.
Son olarak tahakküm karşıtı feminizme değinen Finley, "Onlar için ezilmişliğin kaynağını yazılı yasalar ve geleneksel uygulamalar oluşturuyor" dedi.
Devletin yok saydığı "işyerindeki cinsel tacizin" aslında erkeğin eril gücünü kadın üzerinde kullanmasına dayandığına, bireysel bir sorun olarak görülen aile içi şiddetin ise ataerkil toplumdan beslendiğine bunun da bir ayrımcılık sorunu olduğuna dikkat çekti.
Smith:Çerçeveyi değiştirmeden yeni modele ihtiyaç var
İkinci konuşmacı Patricia Smith tavır, kavramsal değişim ve yanlış anlamalar üzerinde durdu. 70'lerde kadın-erkek eşitliğini isteyenlerin, "Ne kadar da küçük şeyler hedefliyorsunuz, kadınlarla erkekler yer mi değiştirecek, ipler kimin elinde olacak?" gibi söylemlerle karşılaştıklarını dile getirdi.
Smith, yanlış anlaşılan bu sloganların statükoyu kabul etmemekle hiçbir ilgisinin olmadığını, sistemi temel düzeyde yeniden yapılandırmayı ve hiyerarşik tahakküm modelinden kurtarmayı amaçladığını söyledi.
Kültürel devrimin nüfusun çoğunun normal kabul ettiği algıları değiştirmek olduğunu; kavramsal istikrarın bireysel düşüncenin temelini oluşturduğunu; çeşitli kategorilere ayırarak düşüncelerini organize eden insanların, yeni gelen algıları eskilerin içine koyduğunu, bu yüzden herkesin her yerde muhafazakar olduğunu anlattı.
Alternatif model önermenin bu anlamda zor olduğunu söyleyen Smith, "Çerçeveyi değiştirmeden adım adım eskinin yerini alabilecek bir model sunmaya ihtiyaç var" dedi.
Olsen: Dinin kadınlar üzerindeki olumsuz etkisini kırmak gerek
California Üniversitesi'nden Olsen ise din özgürlüğü ve feminizm üzerine bir konuşma yaptı.
1995 yılında BM Pekin konferansına katıldığını, aynı günlerde sivil toplum örgütlerinin de bir toplantısı olduğunu, her iki etkinlikte de kahve molalarında Katolik ülkelerden gelenlerin (Kutsal Deniz) bir grup, Müslümanların ise başka bir grup oluşturduğunu aktardı. Din adına birbirini boğazlayan bu erkeklerin kadınları alt etmek için nasıl bir araya geldiklerinden bahsetti.
Olsen, Yahudi ya da Müslüman feministlerin dinin kadınlar üzerindeki olumsuz etkilerini kırmak için yaptıkları çalışmaların desteklenmesi gerektiğini, bu alanın sadece onlara bırakılmasının ve ABD'de olduğu gibi agnostik ve ateist feministlerin ayrılmalarının bir hata olduğunu vurguladı.
ABD'de dinlerin ayrımcılık karşıtı yasalardan muaf olduğunu, hükümetlerden vergi muafiyeti gibi mali yardım gördüklerini, sadece kürtaj değil bazı eczanelerde doğum kontrol hapı verilmesinin engellenmesi şeklinde kadınların üreme seçimlerinde etkin olduklarını söyledi.
Dayağa ABD deyimi: Başparmağın hakimiyeti
Baskıcı ülkelere giden feminist yardımlara ket vurulduğuna değinen Olsen, kilise ve devletin ayrılması için uluslararası feminist bir örgütün kurulmasını önerdi.
Yükselen Hıristiyan köktenciliğe karşı desteğe ihtiyaçları olduğunu dile getiren Frances Olsen, bir soru üzerine Irak'ta tecavüze uğrayan kadınlardan birini Amerika'da mahkemeye çıkarmak istediğini ifade etti.
Dinleyicilerin soru ve görüşleri ile biten panelde, Amerikalıların kadınları aşağılamak için kullandıkları bizdeki atasözüne benzer cümlelere de atıfta bulunuldu. Bazıları şöyleydi:
"En iyi kadın mutfakta yalınayak ve hamiledir."
"Karınızı dövmeyeceksiniz de kimi döveceksiniz."
"Başparmağın hakimiyeti." (Dövmek için kullanılan sopanın başparmaktan kalın olmaması) ...Ne kadar tanıdık, değil mi?(OÖS/AD)