Hukukçular Birliği Derneği üyesi avukatların başvurularını inceleyen İstanbul 4. İdare Mahkemesi, bazı ara kararlarının yerine getirilmesi ve savunma vermeleri için Sabancı ve Boğaziçi üniversitelerine kararın tebliğinden itibaren 30 günlük süre vermişti.
Üniversiteler ara kararlarını yerine getireceklerdi. Verecekleri savunmadan sonra "yürürlüğü durdurma" kararını Mahkeme yeniden inceleyecekti. Ancak bu karar Konferanstan bir gün önce tebliğ edildiğinden Konferans ilan edilen günlerde Boğaziçi Üniversitesinde yapılamadı.
Konferans için gelen bazı akademisyenler ve aydınlar bu gelişmelerden duydukları kaygıyı belirterek Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı bakanlara dilekçe yazmışlardı. Dilekçede, son aylarda ortaya çıkan azınlık sorunu bağlamında ifade özgürlüğünü tehdit eden gelişmelerden dolayı duydukları derin kaygıyı dile getirerek yazar Orhan Pamuk'a açılan dava, geçen yıl hazırladığı 'Azınlık Raporu' nedeniyle Prof. Dr. Baskın Oran'a karşı başlatılan hukuki süreç ile yazılarından dolayı gazeteci Hrant Dink için açılan ceza davalarını anımsatmışlardı.
Kamuoyunda karar tartışıldı. Başbakan dahil herkes kararı eleştirdi. Adalet Bakanı yer değişikliği bile önerdi. Konferansın yeri değiştirildi.
Bilgi Üniversitesinde "İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları" Konferansı 24-25 Eylül tarihlerinde gerçekleştirildi.
Bilgi Üniversitesinin duvarlarında ve Konferansa katılan insanların üzerinde biberi eksik omlet yapıldı. Protestocular ve bu konferansın yapılamayacağı fikrinde olanlar engelleme eylemlerini pazardan satın aldıkları poşet içindeki kan kırmızı domatesleri savurarak ve çift sarılı yumurtaları atarak gösterdiler.
İdare Mahkemesindeki bu davayı izlemek gerekiyor. Mahkeme nasıl bir karar verecek acaba? Gazeteciler bu davayı takip etmeli.
Hepimiz bilgilenmeliyiz. Mahkemenin nihai kararı yayınlanmalı. Çünkü davacıların isteklerinin ne olduğunu ve mahkemenin son vereceği kararını anlamak istiyorum.
Hrant Dink Haftalık "Agos" gazetesinde Ermeni kimliği hakkında bir yazı dizisi yazmıştı. 13 Şubat 2004'te yayımlanan yazıdan dolayı Dink'e ve yazı işleri müdürüne 16.4 2004'te dava açılmıştı.
Şişli 2.Asliye Ceza Mahkemesi 7.10.2005 tarihindeki son duruşmada "yazının eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklaması niteliğinde olmadığına, aşağılayıcı ve incitici nitelikte olduğuna" karar vererek gazeteci Dink'i 6 ay hapse mahkum etti.
Sonra da sabıkasının olmaması, gazetecilik vasfı ve suç işlemeyeceğine kanaat getirdiğinden cezayı erteledi. Böylece gazeteci "Türklüğü aşağıladığı" gerekçesiyle 6 ay hapse mahkum edildi ve Hrant Dink'in cezası ertelendi. Dava bitti. Tartışmalar ve eleştiriler başladı.
Önce Dışişleri Bakanına soruldu. Öyle ya artık AB konusunda önemli bir yol alınmıştı. NTV'de Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Hrant Dink'in mahkum edilmesiyle ilgili soruya yanıt verdi.
Zaman zaman böyle can sıkacak şeyler olabileceğini ama bütün bunların "uzun vadede" halledileceğini söyledi. Dışişleri Bakanı'na göre; Türkiye demokratik ve AB standartlarını gerçekleştirmiş bir ülke.
Gül, "Kritik eşiği geçtik, bazı eksikliklerimiz ve alışkanlıklarımız var. Bunlardan vazgeçmek lazım. Türkiye dönüşü olmayan bir demokratik ortama girmiştir. Hukukun üstünlüğü, şeffaflaşma gibi" diye konuştu. Konuştu, ben de duydum. Hukukun üstünlüğü dedi...
Murat Yetkin'in Hrant Dink'in mahkumiyeti hakkındaki sorularını Radikal'de Adalet Bakanı Çiçek yanıtlamış.Adalet Bakanına göre; hak arama yolları açık.
"...Şahıs karara itiraz edeceğini söylüyor. 3-5 gün sabredelim. Belki bir üst mahkeme itirazı kabul eder. Gelsin Yargıtay'a. Bilirkişi raporu suç unsuru oluşmadığını söylüyor bildiğim kadarıyla, belki ona itibar edilir, eleştiri sayılır. Bunun da örnekleri var. Eleştiri zamana göre değişen bir kavram, dolayısıyla da dinamik bir madde. İçtihat oluşur, kanun düzeltmesi yoluna gidilebilir. Ancak önce Yargıtay aşaması var. Zaten Yargıtay'da bunun için ihtiyaç. Bırakalım yargı kendi sürecini işletsin. Olmuyorsa, zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını kabul ediyoruz, oraya gidebilir şahıs. Yani hak arama yolları açık. Önemli olan bu"
Adalet Bakanı'nın bahsettiği "şahıs" gazeteci Hrant Dink.. Bakan, ona hak arama yolunda "gidebileceği" yerleri sıralıyor...3-5 gün sabır...Bırak, yargı süreci işlesin.
Gazeteci Dink'in karardan sonraki duyguları ise şöyle: 'Tüm yasal haklarımı kullanacağım. Çok açık ve net söylüyorum, eğer suçum netleşir ve sabitleşirse, bu insanları tahkir edeceksiniz, hem de onlarla beraber yaşayacaksınız. Aynı mahalle, aynı sokak, aynı ülkede. Bu bir onursuzluktur, olmaz böyle şey. Ben bunu yapmam. Benim böyle bir niyetim olmadığını bu topluma anlatamıyorsam, evet bu ülkeyi terk ederim ve giderim.'
Dink; "giderim" diyor. Anlıyor musunuz? Neden ülkeyi "terk edeceği" ne dair gerekçesinin başına, bu ülkede beraber yaşadığı aynı mahalledeki, aynı sokaktaki insanların ve kendisinin onurunu koyuyor.
İnsanların onurları kırılabilir.Hak arama yollarını adres göstererek, 3-5 gün sabır diyerek "şahısların" onuruyla oynamayın. Anlamaya çalışın. Anlayabiliyor musunuz?
Bizimle birlikte Türkiye toprakları üzerinde yaşayan ve bizlerle birlikte bu topraklar üzerinde toprak olmak isteyen gazeteci Hrant Dink; bu ülkeyi terk edip gitmekten bahsediyor...
Duyuyor musunuz? Onun yerine düşünün ve anlayın. Artık sadece düşünmenin ve sadece anlamanın da, tek başına yeterli olmadığını bir gün siz de anlayacaksınız... (Fİ/BA)