Birleşmiş Milletler tarafından 2005’te kabul edilen 27 Ocak Holokost Kurbanlarını Anma Günü’nde Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği (SEHAK) Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde Holokost’u anma etkinliği düzenledi. Etkinlikte Holokost’un ne olduğu ve neler yaşandığının yanı sıra, medyada yer alış biçimi ve mücadele pratikleri konuşuldu.
Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği’nden Işıl Demirel, Şalom Gazetesi Yayın Koordinatörü Virna Banastey Gümüşgerdan, Avlaremoz internet sitesi editörü Betsy Penso ve 500. Yıl Müzesi’nin Müdürü ve Küratörü olan Nisya İşman Allovi konuşmacı olarak katıldı.
Demirel: Holokost gaz odalarından ibaret değil
Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği’nden Işıl Demirel, Naziler tarafından Yahudilere uygulanan sistematik soykırımın tarihini anlattı. Holokost ile ilgili pek çok insanın yanlış bilgilere sahip olduğunu söyleyen Demirel, Holokost’un bize gösterilenden daha derin, sistematik ve uzun süreyi kapsayan bir nefretin sonucu olduğunu söylüyor. Literatürde Holokost sürecinin 1933’ten 1945’e değin ele alındığını belirten Demirel, Holokost’un toplama kamplarına, gaz odalarına gönderilmekten ibaret olmadığını söyledi.
Nazi yönetiminin Yahudileri yok edebilmek için pek çok yasa ve buyruk çıkardığını söyleyen Demirel şöyle anlatıyor:
“1933 ila 1945 yılları arasında bine yakın yasa, alt madde ve buyruk çıkarıldı. 1933 yılının Ocak ayında Naziler iktidara gelmelerinden hemen sonra öncelikle Yahudi işletmelerini boykot etmeye karar verdi. Ülkenin dört bir yanında özellikle Almanya’da tüm Yahudi işletmelerinin camlarına ve kapılarına çamurla, Almancada Yahudi anlamına gelen ‘Jude’ kelimesi yazıldı ya da Yahudi yıldızı çizildi. Boykot 24 saat sürdü deniyor. Aslında 24 saat sürmüyor. 1933’te başlayan bu boykotlar, ara ara devlet destekli olarak 1938’e kadar sürekli tekrar ediyor. Ne işe yaradı bu boykotlar? Çok kısa bir süre sonra kimse Yahudilerden alışveriş yapmaz oldu.
“7 Nisan’da devlet hizmetinden bütün Yahudiler bir bir uzaklaştırıldılar. Avukatlar barolardan, öğretmenler okullardan devlet hizmetinde çalışan tüm Yahudiler tüm kamu kuruluşlarından uzaklaştırıldılar.
“1935’te ise en vurucu darbeleri geldi. Nürnberg yasalarını kabul ettiler. Neydi bu yasalar? Bir kişinin Alman ırkına sahip olup olmadığını üç-dört göbek öncesine bakarak tayin ediyorlardı. Dört göbek önce Yahudi bir büyükanne, büyükbabanız varsa sizin aryan ırkına sahip olmanız söz konusu olamazdı. Ayrıca, ırk alçaklığı gibi bir hataya düşerseniz yani bir Yahudi ile evlenirseniz sizin de başınıza korkunç şeyler gelebileceğini söylüyor.”
1938 yılında gelen yasa ile Yahudilerin daha kolay tespit edilebilmesi için kimliklerine “Jude” kelimesinin baş harfi olan “J” harfinin yazılmasının zorunlu olduğunu belirten Demirel, aynı yıl Reich hükümetinin devlet okullarından Yahudi çocuklarını men ettiğini aktarıyor.
“Kasım Pogromu’nda 30 binin üzerinde kişi yaralandı”
1938’de Almanya’nın dört bir tarafında eş zamanlı olarak saldırılar gerçekleştiğini söyleyen Demirel, Kasım Pogromu’nu (Katliamını) şöyle anlatıyor:
“Naziler her ne kadar bunu sivil halkın kendi kendine galeyana gelmesi olarak lanse ettilerse de olayın böyle olmadığı tarih tarafından son derece açık bir biçimde ortaya konulmuştur. Bir gecede bütün Almanya’nın dört bir tarafında Yahudilerin yaşadığı her yerde dükkânlar tarumar edilir, camlar yerlere dökülür, evlere saldırılır. 91 kişi hayatını kaybeder, 30 binin üzerinde yaralanan vardır. Kasım Pogromu’nda bütün gece her yer cam içinde kaldığında gece ışıkları yere dökülen camlara öyle bir vurur ki, Naziler yaptıklarıyla gurur duyarak geceye Kristal Gece adını verirler. Çünkü cam kırıklarında yayılan ışıklar neredeyse kristal etkisi yaratmaktadır.”
1939 yılında Yahudilerin belli bölgelere girişlerinin yasaklandığını söyleyen Demirel, Yahudilere ayrı yiyecek karnelerinin verilmeye başlandığını ve her gıda maddeleri almalarının mümkün olmadığını, sadece belli saatlerde belli dükkânlardan alışveriş yapabildiklerini belirtiyor.
Adolf Hitler’in ve yakın çevresinin Yahudileri kitlesel olarak yok etmeyi içeren planını “Nihai Çözüm” ismiyle telaffuz ettiklerini söyleyen Demirel, Gobbels’in günlüklerinde o günleri detaylıca kaleme aldığını anlatıyor.
Gobbels, 1942’de günlüğüne şunları yazıyor:
“Führer, Avrupa’daki Yahudileri insafsızca temizleme azmini tekrar zikretti. Bu konuda hiçbir korkakça duygusallık olmamalı. Yahudiler sonunda başlarına gelen felaketi hak ettiler. Onların mahvedilmesi düşmanlarımızın mahvıyla birlikte gidecektir. Bu süreci serinkanlı bir acımasızlıkla hızlandırmalıyız.”
Nazilerin düşmanlarının sadece Yahudiler olmadığını belirten Demirel romanların, eşcinsellerin, “öldürmeyeceksin” emri ile Yahudi soykırımını reddeden Yehova şahitlerinin, bedensel ve zihinsel engellilerin, akıl hastalarının ve Slavların da Nazilerin hedefi olduklarını anlatıyor. Demirel, Holokost’ta ölen 11 milyon kişinin altı milyonunun Yahudiler olduğunu belirtiyor.
Gümüşgerdan: Holokost sadece etkinlik haberlerinde yer bulabiliyor
Holokost’un medyada yer alma biçimleri hakkında konuşan Şalom Gazetesi Yayın Koordinatörü Virna Banastey Gümüşgerdan, Holokost kelimesinin haberlerde ancak Holokost ile ilgili etkinlikler yapıldığı zaman yer bulabildiğini anlatıyor. Etkinliklerin dışında Holokost’un yer alma biçimlerinin sorunlu olduğunu söyleyen Gümüşgerdan şöyle aktarıyor:
“İsrail-Filistin meselesinde yaşananları karşılaştırırken referans noktası olarak alıyorlar. Yani ‘Nazilerin yaptıklarını şimdi İsrailliler Filistinlilere yapıyor’, ‘Soykırım kurbanları şimdi soykırım yapıyor’ tarzında haberler yapılıyor. Holokost, Türkiye basınında bu amaçla kullanılıyor. Sadece medya değil, bizim siyasetçilerimiz de bu karşılaştırmayı yapmayı sevdikleri için basına da sadece bunu yansıtmak kalıyor.”
Penso: Nefret sembolleri hala yaygın olarak kullanılıyor
Avlaremoz internet sitesi editörü Betsy Penso ise yaşanan ve sosyal medyada yer alan antisemitizm vakalarını Holokost üzerinden anlattı. Nefret sembollerinin ve söylemlerinin hala bir zümreden nefret edildiğini göstermek için sıklıkla kullanıldığını söyleyen Penso, doların yükselmesinden İsrail’in yaptığı bir Gazze operasyonuna kadar her olayda antisemitizmin ortaya çıkabildiğini söylüyor.
Aralık ayında çıkan Avrupa Komisyonu Raporu’na değinen Penso şu verileri aktarıyor:
“Antisemitizmin kendini gösterme biçimleri üzerine hazırlanan bölümde katılımcılara dokuz tane ifade verilerek kendi ülkeleri açısından bu ifadelerin değerlendirilmesi isteniyor. Bu değerlendirme sonucunda katılımcıların yüzde 53’ü Holokost inkârının kendi ülkelerinde bir problem olduğunu ortaya koyuyor. İsveç, yüzde 79 oranında bunun bir problem olduğunu söylüyor. Fransa yüzde 78, Almanya yüzde 71, İtalya yüzde 61, Belçika yüzde 57, Hollanda yüzde 56, İngiltere yüzde 53, Avusturya’da yüzde 49 oranında bunun kendi ülkelerinde bir problem olduğunu söylüyor. Bunu problem olarak görenlerin demografik yapısına da bakmışlar. Problem olarak nitelendirenlerin yüzde 56’sı, 15 yaşından sonra eğitime devam etmiş kişiler. Ne kadar eğitimli olursa insanlar etraflarındaki Holokost inkârı problemini daha çok görebiliyorlar. Raporun diğer bir önemli kısmı katılımcıların arkadaş çevrelerinin verdikleri yanıtlarda etkileri. Eğer katılımcıların Yahudi veya Müslüman arkadaşları varsa Holokost inkârını tespit etmeleri daha kolay oluyor. Yahudi arkadaşları olanların yüzde 65’i ve Müslüman arkadaşı olanların yüzde 60’ı Holokost inkârını kendi ülkelerinde bir problem olarak nitelendiriyorlar.”
Allovi: Öğrencilerin sadece yüzde 5’i Holokost’un biliyor
500. Yıl Müzesi’nin Müdürü ve Küratörü olan Nisya İşman Allovi, müzecilik deneyimlerini aktardı. Müzeye gelen öğrencilerin sadece yüzde 5’inin Holokost’un ne olduğunu bildiğini söyleyen Allovi, öğrencilere Holokost’u anlatırken ilk olarak Yahudi kelimesinin ne olduğundan başladığını aktarıyor. Allovi, Holokost’un müfredatta dahi yer almadığını belirtiyor.
Allovi, Holokost’a dair bilinç oluşturmak için Türkiye’nin Holokost ile bağlantısını irdelediklerini söylüyor. (EA/HK)