"Babam," diyordu Hüseyin İnan idama giderken son arzusu sorulduğunda, “yarın ayağımdaki bu lastik ayakkabıları görünce, oğlumun doğru dürüst bir ayakkabısı bile yokmuş diye üzülecek. Ayakkabımı bile giyemeden beni apar topar buraya getirdiler. Babama söyleyin, üzülmesin. Ayakkabılarım da hapishanedeki arkadaşlara hediyem olsun”.
Hüseyin’in babası Hıdır İnan, şimdi 86 yaşında. Her 6 Mayıs’ta oğlunun mezarına gidiyor, ne yaşına aldırış ediyor, ne de bastonsuz ayakta duramamasına. İnan’ın, ikisi erkek, altı çocuğu daha var, 19 da torunu.
En büyükleri 42 yaşında torunlarının, en küçükleri üç. Zihni hâlâ sağlam, bir iki isimde takılsa da Türkiye’nin yakın tarihini ders verircesine döküyor önümüze, ancak kulakları pek iyi işitmiyor, kendince anlatıyor, Hüseyin’i, çocukluğunu, yakalanışını, sonrasını...
Bu yıl 68 kuşağının 40. yılı. Oğlunuz Hüseyin İnan da 68 kuşağının önemli isimlerinden biri.
Hüseyin rahmetlik, o davanın peşinde koşarken dahi bizi ne polis sıkıştırırdı, ne de tehdit eden olurdu. Bu işe girdikten sonra eve gelmedi. Nedenini sorduğumda, “Baba” dedi, “girdiğim davanın peşinde koşarken eve gelip gidersem, belki sizi rahatsız edenler olur, eve gelmiyorum ki, kimse ileride size bir şey sormasın”.
Siyasetle ilgilenmeye Ankara’da mı başladı?
Hüseyin bu işe 67’de İşçi Partisi’nde başladı. ODTÜ’de ikinci yıla kadar bilim çalıştı, sonra okula devam etmedi. Antep’e silah getirmek için gitmiş, dönerken yakalandı, o davayı atlattık, bu kez üç ay El Fetih’te kaldıktan sonra dönerken Diyarbakır’da yakalandı. Orada birkaç ay yattıktan sonra, Ankara’ya getirdiler, yargılandı, ama bir suç giymedi. Bunları Diyarbakır’da ziyaretine gittiğimde öğrendim.
Son yakalanışını nasıl öğrendiniz?
Gece gündüz radyonun başından ayrılmıyorduk. Bir sabah radyoda, “Hüseyin İnan dedesinin Pınarbaşı’ndaki evinde yakalandı” dediler.
Teslim olmaya dedesi ikna etti Hüseyin’i, değil mi?
İhbar eden güya bacanağım oluyor. Sanırım şu görüşle ihbar etti; Hüseyin’in girdiği davanın sonu aydınlık değil, bir yerde kurşuna pay olacağına, yakalattıralım... Onlar ihbar etmeden önce Pınarbaşı’na Ankara’dan bir talimat geliyor, Hüseyin İnan bu gece Yassıören’de diye, bütün jandarma baskına gidiyor. Buradan sonrasını bana Mamak Cezaevi’ndeyken Hüseyin anlattı: Gece yanımda Mehmet ile Pınarbaşı’na geldim. Dedemin eve girdik, bir çay içtik, yattık, iki tabancam vardı, birini yatağın altına sürdüm, diğerini yanımdaki sehpanın üstüne koydum, uykuya dalmak üzereydim ki, kapı çaldı. Dedemmiş, ne istiyorsun dede, dedim. “Hüseyin etrafı çevirdiler, kaçacak yer yok, teslim olacaksınız” dedi. Dede, dedim, sen aradan çekil, ben onların içinden sıyrılırım... “Yok”, dedi dedem “ben seni bu şekil bırakmam”. Kapıyı açtım, bir bekçi. Diğer güvenlik güçleri, jandarma evin etrafında diye düşündüm. Dışarı çıktığımızda gördük ki, iki jandarmadan başka kimse yok.
Görüşte başka nelerden konuşuyordunuz?
Davası hakkında konuşurduk, dışarıdaki hava bize olumlu geliyordu, o “Yok baba” derdi, “ona aldırmayın, bunlar yapabilirlerse bizi idama götürürler, bu kesin”.
Yusuf’un babası Beşir Aslan ve Deniz’in babası Cemil Gezmiş’le görüşüyor muydunuz?
Yusuf’un babası pek gelmezdi, ancak 1972’den ölümüne kadar, bütün görüşlere, cenaze ziyaretlerine Cemil Bey’le beraber gittik.
6 Mayıs’ta Ankara’da mıydınız?
Her 6 Mayıs’ta Ankara’dayız. Bastonla ancak hareket ediyorum, koluma da çocuklar girecek. Yine de ölmeden bu yıl da ziyaret edeceğim.
Hüseyin’in arkadaşlarından gelenler oluyor mu?
Mezara gelen çok oluyor, ancak beraber yaşadığı kimseyi görmüyorum.
6 Mayıs 1972’de neler yaşadınız?
Çocukların bir iki gün içinde idam edileceklerini biliyorduk. 6 Mayıs’ta gün ışıyınca Cemil Bey’i otelden alıp Karşıyaka Mezarlığı’na götürmüşler. Beni de götürdüler, cenazeleri gösterdiler. Deniz’in babası ve kardeşi, Yusuf’un babası, bir de ben vardım. Mezarlık müdürüne üçer mezar ara ile defnedilsinler, diye talimat gelmiş. Deniz’in kardeşi Bora, subaylara, “Ölülerinden niye korkuyorsunuz?” dedi, ses yok. Cezaevinde Hüseyin, “bizi Cebeci Asli Mezarlığı’nda Taylan Özgür’ün yanına defnedin”, demişti, ama olmadı.
Hüseyin’in son mektubunu ne zaman aldınız?
İdamdan önce... “Doğuşun tabii sonucu ölümdür” diyor, “baba, ne yazık ki erken karşımıza çıktı”… Üzülmeyin filan diyor. Kısa bir mektuptu.
Gazeteci Türey Köse, idam kararını imzalayanlarla konuşarak bir kitap çıkarmıştı, kimileri pişman olduğunu söylüyordu…
Valla onu bilmiyorum... Kimlerin oy verdiğinin, kimlerin vermediğinin yazıldığı gazete hâlâ bende. Oylama yapılmadan, Cemil Gezmiş ve Beşir Aslan’la Meclis’e gittik, Ecevit’i gördük, zaten karşıydı idama. Ekseriyet Demirel’deydi, o zamanki genel başkan vekili Kamuran İnan’ı gördük, “Biz”, dedi, “18 kişinin idamını bekliyorduk, fakat askeri Yargıtay on beşini bozdu, üçünü onayladı, bu üçü de hayda hayda gider”.(EA/EÜ)