Herkesin sahip olduğu bir hakkın peşinde: LGBTİ+'lar ve aşk

Heteroseksüel ilişkilerin öne çıktığı sinema tarihinde, kuir aşk hikâyeleri uzun yıllar göz ardı edildi. Ancak aşk çok daha çeşitlidir; herkes için farklı anlamlar taşır ve her hikâye anlatılmayı hak eder.

Tuğçe Yılmaz

Herkesin sahip olduğu bir hakkın peşinde: LGBTİ+'lar ve aşk — Lana ve Lilly Wachowski ile J. Michael Straczynski tarafından Netflix için çekilen "Sense8" dizisinden bir kare.

Aşk hikâyeleri denildiğinde, genellikle heteroseksüel ilişkiler merkeze alınır. Sinema tarihine baktığımızda da büyük aşk destanları, epik romantik filmler ve popüler kültürün ikonik çiftleri çoğunlukla kadın ve erkek arasındaki ilişkilere dayanır. Bu normatif anlatılar, aşkın sadece belirli kalıplar içinde makbul görüldüğü bir dünya yaratır. Özellikle ana akım sinema, aşkı heteroseksüel bir çerçeveye sıkıştırırken, LGBTİ+ karakterleri uzun yıllar boyunca ya hikâyenin kenarında tuttu ya da aşklarını gizlemek zorunda kalan trajik figürler olarak gösterdi.

Ancak aşk çeşitlidir, kapsayıcıdır; herkes için farklı anlamlar taşır ve her hikâye anlatılmayı hak eder. LGBTİ+ aşk hikâyeleri de bu çerçevenin dışında, çoğu zaman mücadele, gizlilik ve özgürleşme temalarıyla şekillenir. Heteronormatif dünyada var olma mücadelesi veren kuir karakterler, kendi aşklarını yaşamak için sadece duygusal değil, toplumsal engellerle de savaşmak zorunda kalır. Tam da bu yüzden LGBTİ+ aşk hikâyeleri, izleyiciye romantik anlatılar sunmanın ötesinde, kimlik, aidiyet, baskı ve özgürlüğü de sorgulayan derinlikli hikâyeler sunar.

Küresel ölçekte sinema, özellikle son yıllarda LGBTİ+ aşk hikâyelerini daha görünür kılmaya ve onları tek tipleştiren kalıplardan çıkarmaya başladı. Artık kuir aşk filmleri, sadece yasak bir aşkın trajedisini anlatan yapımlar değil; arzuyu, özgürlüğü, mutluluğu ve hatta sıradanlığı kutlayan hikâyelere evrildi.

Başka bir aşkın mümkün olduğunu anlatan bu filmlerden beşini, bianet okurları için derledik.

Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi (Portrait of a Lady on Fire, 2019) – Yön: Céline Sciamma

18. yüzyılda bir ressam olan Marianne, istemediği bir evliliğe zorlanan Héloïse’nin düğün portresini yapmak için gizlice görevlendirilir. Marianne, Héloïse’yi resmetmek için ona yaklaşırken, aralarındaki mesafe yerini güçlü bir çekime bırakır. Film, kadın bakış açısını ve baskılar altındaki aşkı büyük bir incelikle işlerken izleyiciye görsel bir şölen sunar.

Beni Adınla Çağır (Call Me by Your Name, 2017) – Yön: Luca Guadagnino

1980’lerin İtalyası’nda geçen film, 17 yaşındaki Elio ile babasının yanında çalışan Oliver arasındaki duygusal ilişkiyi ve cinsel keşfi anlatır. Yaz aylarının sıcak atmosferinde geçen bu hikâye, ilk aşkın heyecanını, arzusunu ve kaçınılmaz sonunu derin bir melankoliyle işler. Timothée Chalamet ve Armie Hammer’ın performanslarıyla güçlenen film, izleyiciye unutulmaz bir aşk hikâyesi sunar.

Ay Işığı (Moonlight, 2016) – Yön: Barry Jenkins

Chiron’un çocukluktan yetişkinliğe uzanan hikâyesini anlatan Moonlight, kimlik, ırk ve cinsellik konularını incelikle işler. Miami’nin yoksul mahallelerinde geçen film, Chiron’un cinselliğini keşfetme sürecini, toplumun ona biçtiği rollerle mücadelesini ve gerçek aşkı bulma çabasını anlatır.

Sinematografisi ve anlatım diliyle duygusal olarak etkileyici bir yapım olan Moonlight, aynı zamanda Oscar kazanan ilk LGBTİ+ temalı film olarak sinema tarihine geçti.

Hizmetçi (The Handmaiden, 2016) – Yön: Park Chan-wook

Sarah Waters’ın Fingersmith romanından uyarlanan film, 1930’larda Japon işgali altındaki Kore’de geçiyor.

Film, zengin bir kadın olan Lady Hideko ile ona hizmetçi olarak gönderilen Sook-hee’nin hikâyesini anlatıyor. Başlangıçta bir dolandırıcılık planının parçası olan Sook-hee, zamanla Hideko'ya âşık olur ve film bu sayede izleyiciye, ihanet ve tutkunun iç içe geçtiği bir hikâye sunar.

Tangerine (2015), Sean Baker’ın yönettiği, Amerikan drama-komedi filmi.

Tek bir günde geçen ve tamamı iPhone ile çekilen film, Los Angeles’ın güneyinde, sokaklarda yaşayan ve seks işçiliği yapan trans kadınlar Sin-Dee Rella (Kitana Kiki Rodriguez) ve Alexandra'nın (Mya Taylor) başından geçen bir dizi talihsizliği konu ediniyor.

İki arkadaş, Noel'de çıktıkları yolculukta Sin-Dee'nin kalbini kıran erkek arkadaşını bulmak için çabalar. (TY)

Haber Yeri

İstanbul

Tuğçe Yılmaz

[email protected]

tüm yazıları

bianet muhabiri. "1 Mayıs 1977 Kayıplarını Yakınları Anlatıyor/1 Mayıs 1977 ve Cezasızlık" dosyasını hazırladı. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü mezunu. 2019 yılından beri "Küba"...