Adıyaman’da kaç okul zarar gördü, evlerini, mahallelerini terk etmek zorunda kalan çocuklar ne yaptı, daha sonrasında eğitime devam etmeye yönelik nasıl bir planlama yapıldı?
Adıyaman'da Çocuk Hakları: 6 Gün, 6 Gündem haber dizisinin ikinci gününde Eğitim Sen Adıyaman Şube Başkanı Zeynel Polat sorularımızı yanıtladı.
6 Şubat depremlerinden sonra Adıyaman merkezde yaklaşık 25’e yakın okuldan 7-8 tanesinin yıkıldığını aktaran Polat, diğerlerinin ise ağır hasarlı olduğunu söylüyor:
“Gölbaşı ilçesinde toplam yıkılan ve ağır hasarlı olan okul sayısı 23. Besni’de de bir okulda sıkıntı vardı. Çelikhan’da da daha önceki Elazığ depreminden dolayı yıkılmak üzere olan ve tadilatı yeni baştan başlayan okullar vardı. Adıyaman Merkez ve Gölbaşı ilçelerinde topladığımızda 50’ye yakın okul bu depremden etkilendi, bu ciddi bir rakam.
“27 Mart’ta, Adıyaman’ın beş ilçesinde, Çelikhan, Sincik, Gerger, Kahta ve Samsat’ta eğitim öğretim başladı. Çelikhan diğer dört ilçeye göre depremden daha fazla etkilenmişti. Biz ziyaret ettiğimizde yıkılan veya hasar gören okullardaki çocukları başka okullara taşımışlardı, bu da bir binada 2-3 okulun eğitim alması anlamına geliyordu.
"Okula devam konusunda sıkıntılar vardı"
En büyük sıkıntının devam problemi olduğunun altını çiziyor Polat:
“O dönemde şunu gördük, devam konusunda ciddi sıkıntılar vardı. Temel eğitimde yüzde 50’ydi ama orta öğretimde bu oran yüzde 15-20’lere kadar düşüyordu. Daha sonra 24 Nisan’da Adıyaman’da tüm il genelinde eğitim-öğretim başladı. O dönemde de aynı uygulama yapıldı. Yıkılan veya hasarlı binalarda kaydı olan çocuklar başka okullarda sabahçı ve öğlenci uygulamasıyla okullara devam ettiler.
“Çünkü MEB deprem bölgelerinde devam zorunluluğunu kaldırmıştı. Bu büyük bir sorundu. Niye? Çünkü bu eğitime ulaşılabilirliği de etkiliyordu. Yıkılan bir okulu 3-4 km uzaklıktaki başka bir okula taşıdılar. Böyle olunca çocuğun okula ulaşması ayrı bir problem haline geldi. Ulaşım problemi.
“Nakille diğer illere giden ve özellikle LGS’ye, üniversiteye hazırlanan çocukların aileleri il dışına gidince çocuklar da gittiler. Yani bu da ciddi bir göç anlamına geliyor.”
1602 öğrenci, 181 civarında eğitimci öldü
Zeynel Polat, Adıyaman’da 1602 öğrenci, 181 civarında eğitim emekçisinin hayatını kaybettiğini aktarırken hepsini saygıyla anıyor. Yeni yapılan okullarla ilgili olarak ise şu bilgileri veriyor:
"MEB ile görüştüğümüzde şu anda yıkılan okullar yerine temeli atılan herhangi bir bina yok, en son eylül ayında görüştüğümüzde özellikle kalabalık konteyner ve prefabrik kentlerde 4 tane okul yapmayı düşündüklerini söylediler. 4 tanesi açıldı, K19 dediğimiz, yeni mahalledeki konteyner kentte bir okul açıldı hem ilkokul, hem ortaokul. Altınşehir mahallesinde K-20’de bir ilkokul açıldı, yan tarafında ana okul var. İki tane daha konteyner okul açıldı. Bunlar evet, iyi şeyler ama konteyner kentlerde eğitim-öğretim ne kadar faydalı olur, verimli olur bu konuda daha tartışmak lazım. Özellikle kış mevsiminin gelmesiyle birlikte Adıyaman’da 3 gündür ciddi yağmur ve fırtına vardı. Konteynerlerin ısınma, damlatma problemi var. Okullarda çocukların eğitime ulaşma sorunları hâlâ devam ediyor.
"Şu anda bakanlık konteyner kentteki çocukları okula ücretsiz bir şekilde taşıyor ama konteyner kentin yanında evi olan öğrenciyi taşımıyor. “Kendi imkânlarınla okula gideceksin” diyor. Eğitim Sen olarak talebimiz deprem bölgesindeki çocukların en azından bir yıl ücretsiz devlet tarafından okullara taşınmasına yönelik."
Servisin aylık ücreti 1.000 TL
Evimiz yıkıldığı için başka bir mahalleye taşınmak zorunda kaldık. Kardeşim şu anda servisle gidip geliyor. Servisin aylık ücreti 1.000 TL civarında. Okullarda çocuklara bir öğün ücretsiz yemek verilmesiyle ilgili talebimiz de hâlâ duruyor. Okullarda temiz içme suyuna erişmekte de zorluklar yaşanıyor. Bazı okulların depoları yok. Bazı öğrenciler musluk suyu içmek zorunda kalıyor. Kantinlerde yarım litrelik bir şişe suyun fiyatı bazı kantinlerde 5 TL, bazı kantinlerde 7 TL.
"Mahrem alan yok"
Polat, Adıyaman’da çocuklara dair en sık karşılaştıkları sorunları ise şöyle sıralıyor:
“Depremden sonra kurulan prefabrik kentler ya da konteyner kentler çocuklar için çok da uygun yaşam alanları değil. 21 metrekarelik bir alanda aile yaşamını sürdürmeye çalışıyor. 2-3 çocuk olduğu zaman çocuk burada problem yaşıyor. Bir konteyner kentte yaşayan kişinin mahrem alanı yok. Çocuk orada kendisi olamıyor, kendisini ifade edemiyor, okula giden bir çocuk bile ders çalışacak yeterli bir ortam bulamıyor.
"Ayrıca çocuklar için de, yetişkinler için de, öğretmenler için de, temas ettiğinizde hâlâ bu travmayı atlatabilmiş değiller. Öğretmenlerin, öğrencilerin çoğu bu travmayı bire bir yaşamış insanlar. Okullarda buna yönelik çalışma yürütülüyor ama aslında işin uzmanları tarafından sahada çalışma yürütülmesi noktasında bir talep var.
"Çocuklar ikili eğitimden şikayetçi"
"Çocukların birçoğu şunu söylüyor; ‘ben sınıfımdaki eski arkadaşımı arıyorum.’ Geriye dönük, deprem öncesine dönük bir özlem var.
"Onun dışında okula ulaşım noktasında problemleri var, bir kısmı ders yoğunluğundan şikayetçi çocukların. Bugün liselerde 8-9 saat. Bir kısmı bunun çok fazla olduğunu düşünüyor. Bir kısmı ikili eğitim yapıldığı için sabah saat 6’da kalktığını ve çok erken olduğunu düşünüyor. Bir kısmı maddi durumu kötü öğrenci, okulda acıktığını söylüyor. Sabah 7’de evden kahvaltı yaparak çıkıyor ama 12’ye kadar kalsa bile acıkıyor, bu ayrı bir problem bunun giderilmesi lazım.
"Toza çok fazla maruz kalıyorlar. Geçen bir okulun yanında ders varken bina yıkıldı. O tozun çoğu okulun bahçesine geldi. Her bina yıkıldığında o gürültü, o ses, o travmayı yeniden hatırlatıyor. Özellikle okul çevresindeki binalar tatilde yıkılabilir. Hepimiz deriz zaman zaman, ‘çocuksun unutursun’ diye, oysaki unutulmuyor.
"Çocuklar kendileriyle ilgili kararlara kendisinin dahil edilmesini istiyor. Biz de yıllardır bunu söylüyoruz, evde çocukları karar alma süreçlerine katın. Yaşamda ya da okulda yapacağınız değişikliklere katın diye.
"Değersizleşen öğretmenin ruh hali çocuğa da yansıyor"
Bundan sonra yapılacak okul binalarının tartışılması gerektiğini söyleyen Polat sözlerini şöyle noktalıyor:
“Binaların biraz daha yatay, çocukların kendilerini daha rahat ifade edebilecekleri alanlar olmalı. Çocuk okula gülerek, koşarak gitmeli. Bir çocuk okula koşarak gitmiyorsa bunu değiştirmek gerekiyor. Bir müfredat değişikli yapılacaksa bunu gören bir yerden yapılmalı. Öğretmenler kendilerinin değersizleştiğini hissediyor. Değersizleşen öğretmenin o ruh hali çocuğa da yansıyor. Bir şeyler değişecekse, eğitimcilerin, sendikaların, çocuklarla ilgili sivil toplum örgütlerinin bu sürece dahil edilmesi gerekiyor.” (İC/AY/AÖ)
Deşifre: Alper Yalçın
YARIN: SAĞLIK HAKKI