8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde, dünya kadınlarının ne durumda olduğunu yansıtan son derece kısa ama olağanüstü çarpıcı bir özet bu.
Saptama, Uluslararası Af Örgütü'nün , işkenceye karşı dünya çapında yürüttüğü kampanya çerçevesinde yayınladığı son Raporda yer alıyor.
Rapor'da, bir başka araştırma kaynak gösterilerek yapılan saptamalardan biri de şu:
"İstisnasız bir biçimde, kadınların en fazla şiddete maruz kalma riski 'yabancı tehlike'den değil, tanıdıkları erkeklerden , sıklıkla erkek aile bireyleri veya kocalarından gelmektedir... Çarpıcı olan bu sorunun dünya çapında gösterdiği benzerliktir ."
Uluslararası Af Örgütü'nün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yayınlanmak üzere sunduğu rapor, "ev içi şiddet"i saptamanın da ötesinde bir önemli uyarı getiriyor:
" Geçmişte, evde kadına yönelik şiddet medeni ve siyasi haklarla ilgili bir şey değil, özel bir konu olarak algılanmaktaydı. Bugün, uluslararası topluluk, kadınlara yönelik şiddeti devlet sorumluluğunu kapsayan bir insan hakları konusu olarak açıkça kabul etmektedir."
Ev değil, dehşet yuvası
Kadına yönelik şiddetin, rakamlara nasıl yansıdığına gelince. Uluslararası Af Örgütü Raporu'nda yer alan veriler şöyle:
"Dünya Bankası'nın rakamlarına göre, dünya çapında kadınların en az yüzde 20'si fiziki veya cinsel saldırıya maruz kalmaktadır . ABD resmi raporlarına göre, her 15 saniyede bir kadın dövülmekte ve her yıl 700,000 kadın tecavüze uğramaktadır. Hindistan'da yapılan çalışmalar, evli kadınların % 40'tan fazlasının, kocalarının temizlik veya yemekten hoşnut kalmamaları, kıskançlık ve diğer nedenlerle tekmelendiğini, tokatlandığını veya cinsel tacize uğradığını ortaya çıkarmıştır.
"Kenya'da 1998-1999 yıllarında ev içi şiddet sonucu en az 60 kadın ölmüştür. Mısır'da kadınların yüzde 35'inin kocalarından dayak yediği bildirilmiştir. Milyonlarca kadın için ev bir sığınak değil, bir dehşet yuvasıdır."
Çeyiz cinayetleri
Ev içi şiddetin de dünyada değişik nedenlerle ve farklı biçimlerde yaşandığını anlıyoruz. Bunlardan biri de "çeyiz cinayetleri" Yine Rapor'dan:
"Çeyiz talepleri nedeniyle Hindistan'da dövülen, yakılan veya başka biçimlerde fiziksel hasara uğrayan kadınların sayısı tam olarak bilinmese de, Hindistan hükümetinin 1998 yılında 6,929 çeyiz cinayeti gerçekleştiğine dair açıklaması olayın boyutunu bir parça ortaya sermektedir.
"Bazı kadınlar ev içi şiddete çok daha açıktır; bunlar arasında ev içi hizmetliler ve zorla evlendirilen kadınlar bulunmaktadır.
"Suudi Arabistan'da, çoğu Güney ve Güneydoğu Asya'dan gelen kadınlar , genellikle toplumdan sıkı bir biçimde soyutlanmaktadır. İşverenleri genellikle pasaportlarına el koymakta ve onları çalıştıkları eve mahkum etmektedir. Rızaları olmaksızın başka bir işverene devredilebilirler. (...) Suudi Arabistan'da kadınların sokağa yanlarında bir mahrem (nikah düşmeyen erkek akraba) olmadan çıkmasına izin verilmediği için, yardım istemek için evi bile terkedemezler ."
Tacize uğradı, beş yıl hapis cezası aldı
Endonezyalı Nasiroh'un öyküsü bunlardan sadece biri. Uğradığı "taciz" yetmezmiş gibi bir de "suçlu" bulunmuş ve beş yıl hapis cezasına çarptırılmış:
"Genç bir Endonezyalı kadın olan Nasiroh 1993 yılında Suudi Arabistan'a ev içi hizmetli olarak gitti.UAÖ'ne, işvereninin cinsel tacizine uğradığını, haksız yere onu öldürmekle suçlandığını ve sonra tecrit gözaltıda kaldığı iki yıl içinde işkence gördüğünü ve polisler tarafından cinsel tacize uğradığını söyledi. Ülkesinin büyükelçiliğinden hiç kimse, bir kez bile , onun ziyaretine gelmemişti. Mahkemesi o kadar gelişigüzel yapılmıştı ki, hüküm giydiğinden bile haberi olmadı. Hala, hangi 'suç' nedeniyle 5 yıl hapis cezasına çarptırıldığını bilmiyor."
Bir şiddet kaynağı: Zorla evlendirme
Ev içi şiddetin bir başka biçimi de "zorla evlendirme" ile vücut buluyor. Rapor'daki örnekler Pakistan'dan ama hiç de Türkiye'ye yabancı sayılmaz :
"Bazı ülkelerde kadın ve genç kızlar, genellikle aileleri tarafından zorla evlendirildikten sonra işkence ve kötü muamele kurbanı olmaktadır. Zorla evliliğin kendisi bir insan hakları ihlalidir ve rıza dışı cinsel ilişki ve fiziksel şiddete ortam sağlar.
"Pakistan'ın birçok bölgesinde, müstakbel eşlerin babaları, "başlık parası"nı da kapsayan bir evlilik "pazarlığı" sürdürürler. Bu uygulama kölelikle benzer özelliktedir.
"Örneğin, Pencap'ın Okara kentinde yaşayan Humayra Khokar babasının seçtiği erkek yerine, kendi istediği biriyle evlendi. Ailesinin evinde kilit alında tutulduğu ve kocasına kaçtığı zaman, çift Pakistan'ı terketmek üzereyken Karaçi havaalanında yakalanarak kaçırıldı. Devamlı ölümle tehdit edildi ve belki de hayatta kalabilmesini olaya zamanında müdahale eden yerel kadın aktivistlere borçlu . Kocası, karısının akrabalarının havaalanında yaptıklarını şöyle anlattı: 'karımın peçesini söküp aldılar ve saçlarından koridor boyunca sürüklediler. Hepimizi dövdüler.Başımıza gelenlere birçok kişi tanık oluyordu ama hepsi korktu ve yardım etmeye cesaret edemedi.'
Çifte vatandaşlık: Alınıp satılma vesilesi
"Bir Batı ülkesinde doğup büyümüş ve genellikle çifte vatandaşlığa sahip Güney Asya kökenli genç kadınlar aile bireyleri tarafından kaçırılarak ailelerinin ülkesinden tanımadıkları ve evlenmeye razı olmadıkları bir adamla zorla evlendirilmektedir.
"Medya haberleri, her yıl yaklaşık 1,000 Asya kökenli İngiliz kadınla ilgili böyle olaylara yer vermektedir. Tipik olarak, genç kadınlar hasta bir yakını ziyaret etmek veya tatil için kandırılarak veya zorla Güney Asya'ya götürülmektedir.
Ülkeye vardıklarında genellikle pasaportlarına el konmakta ve düğün gününe kadar aile evinde hapis tutulmaktadır.
İsrail'de bir Ukraynalı'nın zorla fahişeliği
Kadınların alınıp satılması ve ona bağlı şiddetin alanı gelişmekte olan ülkelerle sınırlı değil kuşkusuz. Raporda'ki örneklemeler de gayet çarpıcı:
"27 yaşında Ukraynalı bir psikolog ve sosyal hizmetli olan Valentina İsrail'e Ağustos 1998'de vardı. Bir şirket temsilcisi olarak çalışacağını sanıyordu .Parası, pasaportu ve dönüş biletine el konularak bir daireye götürüldü ve burada iki ay boyunca fahişe olarak çalışmaya zorlandı.
Ukraynalı Valentina'nın İsrail anıları ürpertici:
"Şartlar korkunçtu. Bir kız bodrumda sekiz ay boyunca çalışmaya zorlandı . Orası nemliydi ve kız sonunda tüberküloz oldu . Kızların birçoğunda cinsel ve diğer üreme organları hastalıkları vardı. Yaşadıklarımın düşmanımın başına gelmesini istemem."
Köleliği yasaklayan topraklarda "insan ticareti"
Kadınların alınıp satılması, "köleliğin kalktığı varsayılan" bir dünyada, insan ticaretinin vahşi boyutlarına uzanıyor. Yine Rapor'dan:
" İnsan ticareti uluslararası organize suçlar içinde, uyuşturucu ve silahtan sonra, üçüncü en büyük kar kaynağı . Yıllık cirosu milyarlarca dolar. BM'e göre her yıl 4 milyon insanın ticareti yapılmaktadır. Hükümetlerin birçoğu konuyla ancak yeni yeni kamu düzeni anlayışı yerine insan hakları yaklaşımıyla ilgilenmekte
"2000 yılında açıklanan bir ABD Devlet Bakanlığı raporuna göre ABD'ye her yıl 45-50 bin civarında kadın ve çocuk ticareti yapılmaktadır.
Kanada'nın Toronto kentinden kadın manzaraları
"Ticareti yapılan kadınlar, dünyanın birçok bölgesinde kurbandan çok, suçlu olarak muamele gördükleri için telafi elde etmede özellikle zorlanmaktadır.
"Aralık 1998'de Toronto'da , 53 nakledilmiş Asyalı kadın , kendilerini yasadışı yollardan ülkeye getirerek, yolculuktan doğan borçlarını ödemeleri için fahişelik yapmaya zorlayan ajansları ve pezevenkleriyle birlikte tutuklandı. Kadınlar fahişelik ve Göçmen Yasası'na bağlı suçlarla suçlandılar. Onları getirenler ise işkence veya cinsel kölelik yerine, zorla alıkoyma gibi daha hafif bir suçlamaya maruz kaldılar.
Hapishane'ye sığınan Ürdünlü kadın
Kadının uğradığı şiddet karşında çoğu kez sığınacak yer bulamadığını biliyoruz. Uluslararası Af Örgütü Raporu'nun Ürdün'den verdiği örnek de onlardan biri. Doğrusu "insanın içine zehir gibi" oturuyor:
"Ürdün'de, birçok kadın mahkum cezaları sona ermesine rağmen cezaevinde kalıyorlar çünkü ailelerine dönmeyi güvenli bulmuyorlar. Kadın Islah ve Rehabilitasyon Merkezi Yöneticisi, Temmuz 2000'de halen cezaevinde bulunan 214 kadından 35'inin 'ailelerinin kendilerine yapabileceklerinden korktukları için koruyucu gözaltında olduğunu' söyledi...'Bazı kadınlar cezaevinde belirsiz süreler için kalıyorlar, bazıları hiçbir suçtan hüküm giymiş değil ve bazıları da cezalarını tamamlamış olmasına rağmen serbest bırakılamıyor çünkü güvenliklerinden endişe ediyoruz."
Gözaltındaki kadın
Uluslararası Af Örgütü'nün gözaltındaki kadınlara; polisler, gardiyanlar, askerler ve diğer görevliler tarafından uygulanan işkence ve kötü muameleye ilişkin saptadığı olaylar da az buz değil:
" Gözaltındaki kadınlara yapılan işkence ve kötü muamele günümüz gerçekliklerinden biridir. U.A.Ö. yalnızca 2000 yılının ilk dokuz ayında Bangladeş, Çin, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Ekvador, Mısır, Fransa, Hindistan, İsrail, Kenya, Lübnan, Nepal, Pakistan, Filipinler, Rusya, Suudi Arabistan, İspanya, Sri Lanka, Sudan, Tacikistan, Türkiye ve ABD'de kadınlara yönelik onlarca işkence olayını belgelemiştir.
Amerika ve Çin . İşte iki farklı dünyadan örnekler:
" ABD'de gözaltındaki ya da tutukevindeki kadınlara dayak, tecavüz ve diğer şiddet yöntemleri ile zalim, insanlık dışı ve insan onurunu aşağılayıcı yönetmelikler hamile, hasta ayrımı yapılmaksızın uygulanmakta ; yetersiz tıbbi yardım, hücrelerde tecrit cezası, ağır işler yapmaya zorlanma gibi yollarla da işkence yapılmaktadır. Kadın tutukevlerindeki kadınlara - buralarda uluslararası ölçütlere aykırı bir biçimde erkek gardiyanlar da olabildiği için - uygulanan cinsel şiddet dolayısıyla açılan davaların neredeyse tamamının sanık sandalyesinde erkek gardiyanlar oturmaktadır.
" Çin'de çoğu göçmen işçi olan birçok kadın fahişelik suçlaması ile gözaltına alınmakta, gözaltında ise tecavüz ya da benzeri cinsel şiddet yöntemlerine maruz bırakılmaktadır." (NU)