Koskoca TTB MK başkanıydı. Teksir makinesini kullanmaktan öte bir özelliği olmayan sıradan bir tıp fakültesi öğrencisi olarak hangi nedenle muhabbetim olabilirdi ki!.. Öyle değilmiş. Benim için ikinci bir tıp fakültesi olan sonraki örgüt yaşamımda bunu çok iyi anladım ve öğrendim. Öğretim üyesi kimliği taşımamasına karşın benim için o bu nedenle "Erdal Hoca"dır.
Erdal Hoca'dan öğrendiklerim...
Gerçekten de ondan çok şey öğrendim. Oda veya TTB'nin toplantılarında, genel kurullarında, merdiven başlarında...
Ama unutamadığım iki anı belleğimde. Belki de iki görüntü demek daha doğru. İlki 1 Mayıs 77'de.. Bir ucundan tuttuğu Türk Tabipler Birliği pankartıyla onurlu, direngen ve vakur yürüyüşü; ardındaki topu topu 100 kişiyi biraz geçen hekim ve tıp fakültesi öğrencisiyle birlikte... Örgütü ve örgütlü olmayı öğreten...
İkincisi 1978'de; İstanbul Üniversitesi'nin düzenlediği Tıp Kurultayı'nda... O zaman adı "Sheraton" olan otelinin ikinci katına doğru kıvrılarak yukarı çıkan merdivenden yavaş yavaş çıkışı ve merdivenin başında duran İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Haluk Alp'in onu karşılayışı... Üniversite Rektörü de olsa bir hekimin meslek örgütünün en üst noktasında olan kişiye, yaşça ve ünvanca kendisinden daha altta olmasına karşın duyduğu saygı, sevgi ve verdiği önemin ifadesi. "İşte örgüt olmak bu!..." dediğimi hatırlıyorum.
Doktor. Erdal Atabek'ten çok şey öğrendim. Hekimliğe, tıbba, sağlığa, sağlığın politikasına, örgütlenmeye, birliğe, eyleme kısacası hekimi hekim, insanı insan kılan bir çok şeyi... En çok da insanlığı ve insan olmayı...
Yazarlık ve edebiyat
Sosyalistler, solcular, düşünürler, bilim ve eylem insanları düşünürler, söylerler, eylerler ve yazarlar... Yazdıkları yaptıklarına, düşüncelerine, doğrularına, ideallerine ve hedeflerine ilişkindir çoğunlukla...
Hekimlerse insanla uğraşırlar. Çoğunlukla işlerini yaparlar. Bunların bir bölümü işlerini yaparken gerek kendilerine, gerek topluma ilişkin yanlışları görürlerse "örgütçü" olurlar. Bir bölümü de insanla ilişkilerinde yaşadıklarını anlatmak, başkalarına aktarmak ister. Bu bir çeşit paylaşma ve bunun verdiği doyumdan kaynaklanır çoğu kez. Onun için çoğu hekim yazar. Yaşadıklarını ve doğrularını anlatırken yazdıkları okunur. Çünkü "edebiyat yapma"ları beklenmez. Söylenmesi gereken neyse onu en kısa yoldan ve doğrudan ifade etmeleri beklenir.
Hekimlerin arada sırada edebiyat yapanları da çıkar. Hatta sık sık çıkar. Ama yaptıkları gerçekten "edebiyat" olanların sayısı çok değildir. Bu grup hekim genellikle güncele ve gündeme ilişkin yazmazlar. Dünya gailesiyle, hele hele örgütlenmeyle filan hiç uğraşmazlar genellikle.
Hem örgütçü hem de yaşadıklarını yazanlarsa genellikle işlerine ve sorunlarına dair gazetelerde, örgütlerinin yayın organlarında bazı politik dergilerde yazarlar. Yine de çok azdır böyleleri. Olanlar da hemen fark edilir. Çünkü yazmak profesyonel bir iştir. Örgütle ilgili olsa da. Bir mesleğin profesyonelinin başka bir meslekte profesyonel olduğu pek görülmez.
Sonra kitabı gördüm bir gün...
Ama hem profesyonel anlamıyla hem hekimliği, hem örgütçülüğü hem de yazarlığı bir arada götürebilen çok nadirdir. Hep böyle düşünürüm. Sayın deseniz de aklıma hemen bir isim gelmez. Daha doğru bir deyimle gelmezdi. Belki de bu yargım nedeniyle Atabek'in kapağında "öyküler" yazan bu kitabını okumamış olabilirim.
Öyle ya öykü yazmak bir iş. Yazdığına öykü demek yani edebiyata soyunduğunu ilan etmek önemli bir iddia. Eee benim kafamda bir Erdal Atabek bir de öykünün ne olduğuna ilişkin birbiriyle çelişen iki düşünce var. Şimdi bu çelişkiyi yaşamanın bir anlamı var mı? Yaşamamak için o kitabı okumadım herhalde.
Sonra bu kitap bir gün kütüphanede elime değdi ve alıp okudum. İşte gecikerek okuduğum bu kitapla sevgili Erdal Hoca bana bir şeyi daha öğretmiş, benim yukarıda belirttiğim yargımı da değiştirmiş oldu. Demek ki hekimlik yaparken düşünür, düşünürken örgütçü, örgütle birlikte mücadele ederken de başarılı yazar ve edebiyatçı olunabilirmiş. Aklında insan için ev insana dair bir şeyler, bunlarla ilgili söyleyeceğin söz, harcayacağın kafa ve kol emeğin varsa hepsi başarılabilirmiş. Bu nedenlerle bir kez daha "Sağolasın Erdal Hocam" diyorum. (NK)