Ölüm Oruçları ve hekimler
20 Ekim 2000 tarihinde çeşitli cezaevlerinde çok sayıda tutuklu/ hükümlü "F tipi" olarak adlandırılan cezaevlerine karşı oldukları için açlık grevine başlamışlardı.Türk Tabipleri Birliği bu süreçte konuyu salt tıbbi bir olgu olarak değerlendirmemesi ve açlık grevleriyle ilgili olarak hekimlerin yapabileceği şeyler olduğunu belirterek yapılan çeşitli çalışmalarda doğrudan yer almış ve koordine etmişti.
Açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülerin başvurusu, TTB Merkez Konseyi'nin Adalet Bakanlığı ile görüşmeleri (özellikle 3 Aralık 2000 tarihli toplantı) sonucu ilgili bakanlığın da TTB'nin yaklaşımı ve programı çerçevesinde hekimlerin cezaevlerinde muayene yapmalarını yazılı ve sözlü olarak uygun görmüş ve kendilerine "Sırdaş Hekim" de diyen gönüllü hekimlerce tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını saptamaya yönelik muayeneler belirli aralıklarla yapılmaya başlanmıştı. Bu muayenelerde TTB hekim-hasta ilişkisinin tüm tıbbi ve etik kurallarının (bilgilenme, onam verme, gizlilik hakkı, ikincil görüş alma hakkı vb.) unsurlarının açlık grevlerindeki kişilerdede uygulanmasını önermişlerdi.
Bu amaçla, hekimlik uygulamalarının evrensel değerlerine ve hekimlik ilkelerine uygun olarak, TTB tarafından hazırlanan"Açlık Grevindekilerin Tıbbi Bakımı için Ana Hatlar" dokümanı ışığında pekçok ilde olduğu gibi Bursa'da da hekimler çalışmaları sürdürdü. Bu uygulama, Adalet Bakanlığı Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Bursa Tabip Odası'na gönderilen, "bir hekim heyeti oluşturularak açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülerin muayenelerinin yapılmasının uygun görüldüğü" biçiminde bir yazı ile de resmiyet kazanmıştı.
Bursa Tabip Odası'nca, oda Genel Sekreteri Dr. Bülent ASslanhan koordinatörlüğünde kurulan hekim heyetinde Bursa Tabip Odası Onur Kurulu üyesi Nöroloji Uzmanı Dr. Hamdi Ugur, Acil Tıp Uzmanı Dr. Şule Aköse ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Arif İsmet Adanur yer almıştı.
Aralık 2000 başından, cezaevlerine müdahalenin gerçekleştiği 19 Aralık 2000 tarihindeki Cezaevleri Operasyonuna kadar Başsavcılık izniyle toplam 5 (beş) kez cezaevine giden hekim heyeti "tıbbi bakım" uygulamalarını gerçekleştirerek tutukluları bilgilendirmiş, düzenlenen muayene formları ve tutanaklar Adalet Bakanlığı'na, Başsavcılığa ve TTB Merkez Konseyi'ne ve Bursa Tabip Odası'na iletilmişti.
Değişik tarihlerde gerçekleşen bu "tıbbi bakım" uygulama süreçlerinde hekimler gereken en üst düzeyde özeni göstermişlerdi.
Bu çalışmalar 19 Aralık 2000 tarihinde, Bursa dahil, 20 cezaevinde gerçekleştirilen operasyon sırasında Bursa'da izlemesi yapılan iki tutuklu yaşamını yitirmiş, diğer tutuklu ve hükümlüler de Bursa dışı illerdeki cezaevlerine sevk edildiklerinden buradaki süreç sona ermişti.
İddialar ve suçlama
"Sırdaş Hekimler"ce Tabip Odası"nın koordinasyonu altında sürdürlen çalışmalar sırasında; tutuklu ve hükümlülerle yapılan tüm görüşmeler ve muayeneler tutanaklar ve tıbbi gözlem formları ile tespit edilerek sağlık ekibi ve cezaevi görevlileri ile birlikte imzalanarak ilgili makamlar bilgilendirildiği halde daha sonra, sadece aynı cezaevi görevlileri tarafından aynı günler için tutulan ve imza altına alınmış farklı iki tutanak daha ortaya çıkar.
Söz konusu tutanaklarda "Sırdaş Hekimler"in işledikleri ve "tutukluları cesaretlendirme" olarak nitelenen suçların şöyle sıralandığı görülüyor:
-Çalışmalar sırasında "Malta ve Tokyo Bildirgelerine katılıyoruz" görüşlerini beyan etmeleri,
-Tutuklu ve hükümlülere yönelik olarak "sizlerin ölmesini istemiyoruz" şeklindeki ifadeleri,
-Uzun süreli açlığa dayalı oluşabilecek tıbbi sorunların yaşanmaması için "B1 (tiamin) vitaminini mutlaka içmelisiniz" yolundaki önerileri
Ayrıca tutanaklarda hekimlerin konuşarak ve sorular sorularak yapılan şuur-bilinç muayeneleri, "muayeneleri yapılmadı" olarak kabul edilmiş, kapsamlı bir şekilde yapılan muayene formları günlük olarak Adalet Bakanlığı'na ve Başsavcılığa verildiği halde yok sayılmış.
Bu tutanaklarla dört hekim TCK 526/1 maddesi uyarınca "Yetkili Mercinin Emirlerini Uymamak" fiilini işledikleri iddiasıyla 3 aydan başlayan hapis cezası ile cezalandırılmalarının istendiği bir dava açılır.
TTB sahip çıktı
Haklarında dava açılan Dr. Bülent Aslanhan, Dr. Hamdi Uğur, Dr. Şule Akköse, Dr. Arif İsmet Adanur' a TTB yaptığı bir basın açıklamasıyla sahip çıkarak "meslektaşlarımız her koşul altında mesleki bağımsızlıklarını korumuşlar, hekimin hastasına karşı yansızlığını hiçbir şart altında değiştirmemiş, yaşanan bu travmatik süreçte diğer meslektaşları gibi mesleklerinin evrensel etik değerlerine sahip çıkmışlar, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi'nin ve Bursa Tabip Odası'nın bilgisi dahilinde son derece değerli bir faaliyet yürütmüşlerdir." demiştir.
Yapılan açıklamada; ülkemizde hizmet veren hekimlerin mesleki örgütü olan Türk Tabipleri Birliği yargılamayı tüm hekimlere yönelik olarak saydığını belirterek bunun "Mesleki Bağımsızlık İlkesine" bir müdahale olduğuna işaret etti. Açıklamanın sonunda yargılanan hekimlerin bu süreçte yalnız olmayacakları ve ülkemizde her ortamda ve her koşulda sağlık hizmeti üreten hekimlerin desteklerini 18 Haziran 2001 Pazartesi günü saat 09:10 da davanın görüleceği 2. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya katılarak gösterecekleri belirtildi.
TTB ne diyor?
TTB iddianameyle ilgili olarak yaptığı basın açıklamasında tüm bu iddiaları kabul edilmez bularak şunları dile getirdi:
"'Yetkili merciinin emrine uymamak' iddiasını iddianame mantığı içinde bile anlamak mümkün değildir. Hekimlik mesleğine ilişkin kim, hangi yetki ile hangi emri vermiştir? İddianamede bunların hiçbirinin yanıtı yoktur.
Öncelikle bilinmelidir ki hekimlik uygulamaları, hiçbir zaman, emirlerle yerine getirilen bir girişim olmamıştır. Hekimlik bilimsel görüşleri ve evrensel mesleki etik değerleri içeren değerler topluluğudur. Ülkemizdeki hekimler, mesleklerini uygularken cezaevi savcılarının, müdürlerinin isteklerini değil, 1219 sayılı Yasa, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü, TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları Yönetmeliği gibi ulusal; ve Dünya Tabipleri Birliği'nin Mesleki Bağlılık- Cenevre, Hekimlik Ahlakı Uluslararası Yasası- Venedik, Tutukluluk ve Hapis Sırasındaki İşkence ve Öteki Zalimce, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı İşlem ve Cezalara İlişkin Olarak Tıp Doktorları için Kılavuz-Tokyo, Hasta Hakları-Lizbon, Açlık Grevleri Konusunda Malta, İnsan Hakları ile ilgili Kaliforniya, Stockholm gibi bildirgeleri, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yönetmeliği, Birleşmiş Milletler Tıp Ahlakı İlkeleri, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Hasta Hakları Bildirgesi gibi uluslar arası yasa, tüzük, bildirgeleri rehber edinirler.
Dahası meslektaşlarımıza iddianame ve duruşma tarihleri bile iletilmeden gıyaplarında duruşma gerçekleştirilmiştir.
Yaşananlar göstermiştir ki açlık grevi sorunu bir tıbbi sorun değildir. Sorunu kendi zemininden kopartıp, tıbbi girişimin 'başarısına' bağlayan anlayışla hiçbir çözümün sağlanamayacağını bugüne kadar vicdanları derinden yaralayan yaşananlarla daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Tüm bu yaşananlarda sorumluluklarını gizlemeye çalışan, yedi aydır sürmekte olan açlık grevlerinde büyük bir soğukkanlılık ve duyarsızlıkla ölümleri izleyen yetkili çevrelerin girişimleri ile sürecin tüm aşamalarında hekimlik mesleğinin temel ilkeleri ışığında mesleklerini uygulayan meslektaşlarımızın gerçeklere dayanmayan gerekçeler gösterilerek suçlanması hekimlik değerleri ve insanlık adına en iyimser ifade ile büyük bir talihsizliktir. Gerçek anlamda yargılanması gerekenler hekimlik mesleğinin gereklerini yerine getiren meslektaşlarımız değil, hukuk dışı bir tutumla mesleğimizin bağımsızlığına müdahale girişiminde bulunanlar olmak durumundadır.
'Hükümetler açlık grevlerinde ellerini hekimlerle yıkarlar' sözü İngiliz hekim örgütü tarafından söylenmiş ancak ülkemizde yaşanan ölümlerle birlikte, yaşanan bu ölümlerdeki sorumluluklarını gizlemeye çalışanların çabaları sonucu ülkemizde de karşılık bulmaya çalışan bir söz haline gelmiştir. "
(MS/NA)